• aslında karanlıktan yararlanandır, aydınlık olsaydı bu 'pop art'ın maskesiyle değil de ciddi ciddi kendisiyle muhatap olabilirdik; evet pop art, karanlıktan yararlanır. bir şeyler paylaşmak istiyorum sizlerle; kendimi hakikaten çok boş hissettiğim halde yine de bir şeyler çabalamak için kendini pek art'ist gören bir tanıdığın evine, ona ders vermeye gitmiştim; latin dili 'nde yanılmıyorsam 2. sınıftaydım ve söz konusu arkadaş da 2. senesinde hala 1. sınıfın konularını algılamaya çalışıyordu; çoğunlukla da başarısız oluyordu; yani umutsuz vaka idi.
    yunan alfabesini henüz ezbere bilemeyen bu arkadaşım, yunanca sınavı öncesi benden yardım istemişti, kırmamıştım, neyse bir başka kız çocuğuyla şişli 'de tuttuğu evlerinde çalışırken, ben bira aldırmıştım kendisine, bir yandan demlenirken bir yandan alternatifin alternatifini seçme çekiciliğine güzel örnek olan bu evde ara sıra kalkıp, odaları dolaşıyordum, banyoya bakıyordum, o ve ev arkadaşının incik boncuk, resim, renkli tüller şu bu, hatta tel örgü desenli klozet kapağı, yerlerde boyalar, bilgisayar ama yerde, koltuk yok minderler vs. yani 20 li yaşların başında modern dersin, demezsin, yaşıyor olmak sürecini sokaktaki insandan tümüyle farklı bir açıdan yakalamış kendisini ve yakaladığının da kanıtı olan evini falan hepsini anlamaya çalışıyordum, kendisini tanıdığımdan nasıl bir karakteri olduğunu biliyordum, olabildiğince okuma ve film izleme meraklısı bir kızcağızdı. neyse beri yandan ona komutlar veriyorum, gramer kurallarından bahsettikten, işin püf noktalarından söz ettikten sonra ona küçük ödevler veriyordum, ben elimde bira şişesiyle dolaşıyorum tekrar; o an tabi bu nedir, bu yaşanan şey, yani farklı belki, belki değil mesele hiç bu değil, asıl bu dizayn neydi abi, yani olabildiğince sistem karşıtısın, tavrın radikal, sokaktaki insana hiç benzemiyorsun, sanatçı olarak görüyorsun kendini, okuyorsun ama burada bir terslik vardı, yani samimiyetsizdi demekten öte, bir düzensizlik vardı; kafamda bazı şeyler yerine oturmuyordu; hayatı algılamaya çalışan, hatta algıladıklarını da farklı muhayyileler şeklinde okurlarına, takip ederlerine ulaştıran art'ist kişi samimi olmalıydı, sokaktaki insandan kopukluktan bahsetmiyorum, her insan herkesten veya her şeyden kopuk olabilir, sanat biraz da kişinin tatmini için gerekli değil mi? zaten bakın nietzsche nasıl ortaya koyuyor; "..dionysoscu sanatçı aynı zamanda hem düşlerde hem vecit halleri içinde sanatkardır; dolayısıyla belki de biz onu dionysosca bir coşku ve sarhoşluk ve mistik bir kendi kendini yok etme hali içerisine gömülürken tasvir edebiliriz." ( tragedyanın doğuşu, 38) (bkz: sanat ve zanaat ayrimi/@jimi the kewl) hatta dionisyak sanatçıyı yok olurken bile betimleyebiliriz, sorun bu değildi.
    kafamdaki sıkıntı aksiyona döküldü ve ben fazla gecikmeden, kal ısrarlarını dinlemeden anlatacağımı anlattım diyerek ayrıldım gittim.

    bakın ne demeye çalışıyorum; başa dönüyorum; pop art karanlıktan yararlanır; alın size kendi yaşamımdan küçük bir örnek; sosyal ve kültürel yaşantısı içerisinde hem de latin ve yunan dili ve kültürleri eğitimini aldığı bir coğrafyada, zaman diliminde oldukça başarısız olan bu kişi yükümlülüğünü bir kenara atıp, misyonunu hani başına silah dayayanarak yölendirilmediğini de biliyorum bu bölüme, o halde seçimlerinde yanlış, kabul ettiklerinde yanlış, sadece fikirsel şemada değil, yaşantısında da yanlışlar var, sağlam gibi duran fakat anarşist görünümlü bir karakterde, elinden stephen hawking 'in evren ve atom teorileri kitapları düşmüyor, ama kimliğinde öğrencisi olduğu yazılan mekanın temel görevlerini, hem de öyle az buz bir bölüm değil, klasik filolojide yerine getirmiyor. kabala mistisizmine merak salıyor ama roma ve yunan dili öğrencisi olmasına rağmen vizyonu geniş değil o yüzden şurada defalarca bahsettiğimin, bir on katı kadar akademide bahsediliyordur, konular bizzat bu merakıyla alakalı, birazcık sahici okuma gerçekleştirse bunu görecek ama yapmıyor. mitosların uygarlaşma ve insanlaşma süreci başlığım bile yeterli onun algılayabilmesi için bırakın okulu , konular o kadar iç içe ki, kabala'ya zaten adım atacak, anlamaya başlayacak. ama hakiki okuma yapamıyor, gösteriş demek istemiyorum, ama sonuç oraya varıyor, bu pop düzeni onu oraya itiyor.

    okula okul olarak bakıyor, onun dışında ne kadar alternatif art varsa kendini ona kaptırmış durumda, biraz da ota boka kendini verince iyice insanlıktan çıkmakta.
    işte pop art insanı bu hale sokar!

    pop art bir hale daha sokar insanı; onda düşünmeye gerek yoktur; fakat düşündüğünü sanırsın; oysa düşünüp de vardığını sandığın yargı; mcdonalds'a gitmeme kararı alıp, burger 'a gitmeye karar vermektir. koka kola içip, pepsi 'yi sevmemektir. magazin programlarını, tv dizilerini, haftalık, aylık gençlik dergilerini hepsini düşünün hadi ben dergilerden örnek vereyim; açın bakın aylık bir pop dergisine; 3 sayfa röportaj varsa 4.5. sayfalar reklam oluyor; o reklam sayfalarında keremcem 'i görürsün, evde keremcem 'in dizisini izlersin, onun klipleriyle coşarsın, açıkhava' konserinde onun şarkılarıyla ağlarsın, duygulanırsın, süreç hep böyle etinden, sütünden, tüyünden hepsinden sen yararlanıyorsun gibi görünür ama aslında onlar seni her türlü sömürür hem de elde avuçta bir şey kalmaz; elinde hawking 'in kitabıyla gezen çocukla, elinde keremcem 'in albümü olan kız çocuğu diğer boş elleriyle tutuşurlar en yakın kafeye gidip birbirlerinin boşluklarını doldururlar; o öbürüne alternatifi öğretir, beriki de ona alternatifin alternatifini seçme çekiciliğini aşılar, bunun adı da ilişki olur.

    bütün bunları niye anlatıyorum, şu saat şu yerde terkedildiğim için, "hadi sözlüğe gireyim de kin kusayım biraz." dediğim için değil, haftalık dergisi 'nin bu haftaski sayısında bir haber; daha doğrusu bir röportaj dikkatimi çekti. efendim röportajı yapan tuğçe tatari diye bir hanım.
    iki sayfanın ortasında bir fotoğraf; harun kolçak papa kıyafeti giymiş ve başlık şu; "harun kolçak da vatikan üzerine bir kitap yazdı." bir alt başlık daha var; "dikkat! bu bir kıyamet alameti olabilir!"

    dedim ya karanlıktır pop art'ın en büyük kudreti diye.
    harun kolçak hani çok fazla medyada görünen bir tip değil, ya da ben öyle biliyorum, ama genel tavrı hayvan hakları, vejetaryanlık üzerine yanılmıyorsam bir ara da kendini çiftliğe kapamıştı tavuk, horoz, keçi gibi; öyle de bir program vardı ünlüler çiftliği. heralde sanatına saygısı olan bir insan evladının yapmayacağı bir şey; herneyse.
    efendim harun bey kitap yazma aşamasındaymış; ona göre saint malachy 'nin kehanetleri gereğince şu an ki papa son papa imiş ve vatikan'ın sonu gelmiş.

    işte pop art 'ın insana yaptırdıklarını görebiliyor musunuz? harun bey 'i olabildiğince hoş hatırlamaya çalışırsınız, hani diğerlerine benzemez, öyle hayatı anormal saçmalıklarla dolu değildir ki zaten aileden gelme bir saygınlık da var babası eşref kolçak saygıdeğer bir sinema sanatçısı, ama daha düne kadar aytunç altındal dışında pek de üzerine araştırma yapılmayan vatikan ve gizem dolu aksiyonları üzerine da vinci 's code ve diğer meşhur kuranda mucize kitaplarının ardından, -özellikle posmodernite diyenler de var bu beyin yıkama operasyonuna- harun bey de, kişisel sanat geçmişini bir kenara koyarak kaleme sarılmış, bir ekiple birlikte papanın ve vatikan'ın sırrını okuyuculara sunmak istemiş.

    sizce samimi bir girişim mi bu? doksanların ortasından sonra özellikle batının mistisizmi fantastik bir şekilde poplaştırmaya hız verdiğini de göz önünde bulundurursak, güya tabular yıkılırken, bin yıllara varan humanitas değerinin gereği sorgulama, do ut des felsefesinin işlemesi insanları yönlendirirken sene 2006 'da papa ile ilgili kitap yazan harun ey acaba samimi midir? yoksa evinde o gün sınav öncesi çalıştırdığım arkadaşımla aralarında izdüşümsel bir bağ mı var? ya da modern insanın trajedisi pop art 'ın sonunda sıradan bir kölesi olmak mı?

    bu düzenin şekil verdiği, yönlendirdiği vücuda girmek ve onu kabullenmek zorunda değiliz. düşünelim bunu.

    edit @: tabi idrak sorunu olan biri anlamayabilir; onun kapasitesiyle alakalı bir konu bu.
    fakat okuma problemli olup da ısrarla yazılana değil de yazana göre konuşmaya kendini kaptırmış biri şöyle eleştirebilir mi acaba bu entirimi; "..hm demek jimi burda şunu demek istiyor; biri dersine çalışmazsa, başka şeyler okursa o popartın maması olmuştur, ham yapılmıştır onun tarafından.hah tam bunu demek istiyor. :) yaşasın buldum." bu olabilir mi? ben bunu mu demek istiyorum. buna cevap bile vermeme gerek yok, yukarıda bir yerde yeteri kadar açıkladım zaten. o halde? idrak kabiliyetsizliği benim değil, bundan muzdarip olanın sorunudur.

    edit2 @: aslında karanlık işmarıyla kastettiğim nedir, bunun üzerinde durmam gerekiyordu.
    entirime bakınca bunun üzerinde durduğumu görüyorum fakat, hakikatte neydi, nedir yani onu tam söylememişim; mesela karanlıktan besleniyor tamam kabul ama insanın yaşamında bunun tam karşılığı ne; karanlık nedir, okumamaktır. okuduğunu sanarak okumamaktır.
    elinde imkanın var, bölümün öğrencisi olarak konuya daha hakim olacakken, mevzuya belki de kendi istediğinden daha samimi bir şekilde dalacakken; bunu tercih etmeyip, hayatı ve en azından hadi o kadar iddialı olmayayım; misyonuyla vizyonunu birleştirmiş "ben mythos - epos- - logos sürecini inceleyerek başlıyacağım" diyerek hedefine koşturmuş biri olarak bu yeni yetme hızlı çağın karşısında yorulmadan sağlam adımlarla o kafanda ne kadar tilki dolaşıyorsa hepsinin kuyruğunu birbirine değdirebilirsin. ama bunu yapmıyorlar; kolaycılık, gösteriş budalalığı, hadi şu hardcore kültürsüzlüğünden de bahsedeyim tam olsun, o da dahil hiçbir şeyin kökenini bilmeden, hele ki benim asıl vargım; kafandaki merakların kökenine cevap bulman için iyi bir çıkış noktası olarak değerlendirilebilecek klasik filoloji coğrafyasındasın, ona rağmen okumuyorsun, o halde pop art'ın şekillendirdiği birinci vaka, yani birinci örneğim olarak sen karanlıktasın. işte bu entiri bu karanlık yönünü anlatıyor bu şov biz 'in.

    edit3 @: ayrıca benim bu entirimde "o örnekteki kişi film izlediği için öyle bozuldu." demek istediğimi sanan birilerinin olması da zaten benim kanıtımdır. oku önce.

    edit4 @: harun kolçak iyice uçmuş, röportaja bakar mısınız;

    soru: siz bu aydınlanma meselesini abarttığınızı düşündünüz mü hiç?
    cevap: bazen kopabiliyor insan. ben de öyle bir devre yaşadım. tamamen yukarıya çıktım. keşişlik devresi gibi bir şey. sonra. "benim bir bedenim ve ailem var. yemem içmem lazım. kendime gelmeliyim." dedim.

    soru: sanatçı arkadaşlarınız ne düşünüyor bu konular hakkında?
    cevap: sanatçı arkadaşlarımız arasında "uyanmış" çok kişi var. aralarında çok popüler isimler de var. geçenlerde toplu bir konser verdik. mesela orada önemli bir sanatçımız, "aslında bu şarkıları ben yazmıyorum, ben aracım. bir nevi kanalım." dedi sahnede.

    ss: http://www.imagehell.com/…p/i145663_harunkolcak.jpg
  • ironiktir, toplumun yaralarına (!) parmak basacak bir araç değildir, klasik formlar ya da sanatsal(!) bir üslup kullanılmaz, gündelik nesneler herhangi bir malzemedir. hayatı hammadde gibi işler. yöntemi aslında bir çeşit parodidir. akla dayalı değildir. bildik nesneleri betimleyerek yarattıkları yabancılaşma performansın kendisidir. ortaya konulan performans sanattır. bunun için zaman ve uzam ilişkisini yeniden kurar. zamansız yani kesintili ya da tamamen süreğen olabilir ama dizgesel bir zaman kullanmaz. bu yüzden belirsizdir ama anlık ve vurucu olduğu için silik değildir.

    pop art, “sözcüklerin yapısını okur” *
  • sürrealizm nasıl objeleri ve sanatı komünitiden çekip almaya farklı bir dünya/anlam yaratmaya(yenilerini yaratarak) çalışıyorsa, pop art bunun tam tersini yapar, komünitiyi sanatın içine alır, benimser, "hep var olanın" anlamı olduğunu kanıtlamaya çabalar, der suzie gablik bir kitabında.

    sanatı alaşağı eder demektir kısaca.. bu sanatı yeniden sorgulatmak yeniden gözden gecirmemizi sağlamak gibi gayeler güdülerek yapılmaz, uygarlığa ayak uydurucak uygarlıkla beraber ilerleyebilecek bir "sanat şubesi"dir aslında pop art (lanet starbucks kültürü gibin, her köşe başında açılan medeniyet şubeleri),, evrensel değeri bilem yoktur, muz yiyemeyen zilyon kişi var şurda, geyik kültürü pop art la birlikte peydahlanmıştır hatta, dalgaya sarmak, gevelemek, bisikletin arkasına teneke bağlamak bunlar hep gündelik yaşamın incelikleri gündelik sanat haline dönşmüştür gözümde.. factory sini severim bi tek ama o bile orjinal değildir.. zeitgeistle alakalı bişi zahir..
  • 20. yüzyılın ortalarında amerika ve ingiltere başta olmak üzere dünyada yayılmaya başlayan gençlerin başını çektiği, soyut ekspresyonizme tepki gösterilen sanat akımıdır. başlangıç aşamasında değişik ülkelerde bağımsız bir şekilde kendilerine özgü olarak oluşmuştur. akla ilk gelen isim andy warhol' dur. son dönem dizilerde yatak odalarının vazgeçilmez aksesuarlarını oluşturan tablolar bu sanat akımına dahildir. misal: yaprak dökümü şevket ve ferhundenin odasındaki tablo
  • 1950 li yıllarda boy göstermeye başlayan, popüler kültürü eleştirmek için yola çıkan ama daha sonra onun bir parçası olan sanat akımı.

    tıpkı rönesansta olduğu gibi çok yönlü sanatçılar ortaya çıkmıştır bu dönemde. andy warhol bu akımı en iyi temsil eden sanatçılardan biridir.

    pop art ile birlikte artık insanlar yavaş yavaş popülerin esareti altına girmeye başlamıştır. yani bugün birçoğumuzun şikayet ettiği popülerin insanları koyunlaştırması sanat tarihi açısından çok da uzun olmayan bir zaman diliminde 50-60 yıl öncesine dayanmaktadır.

    o zamanlara baktığımzda büyük afişler, bir dolu yeni sanat eleştirmeninin doğmasına neden olan modern sanat denemeleri, görsel, renkli insanı kendi içine çeken bir dünyayla gitgide daha hızlı ve korkutucu biçimde sanayileşen, daha da hızlı kirlenen "uygar dünya" nın üzerini bir perde gibi örtmüştür.
  • (bkz: james rizzi)
  • ne yazık ki ülkemizde pop art ile ilgili türkçe kaynakların azlığıyla yakındığım postmodern akım.
  • bugünün sanatının birer eşya-mal ya da tüketim aracı olduğunu savunan sanat akımıdır.

    realizm merkezli bir uç boyut yansımasıdır. ama seçkin-nadide olanı reddedişiyle dadaizme yakındır.

    hazır ürünlerin montajını, rastgele karşılaşılmış nesnelerden faydalanarak yapmayı açladığı için yine kapılarını dadaistlere dayandırır.
  • amerikalı sanat eleştirmeni harold rosenberg'e gore kendini reklamcılıktan nefret eden sanat akımı olarak lanse eden reklamcılık sanatı.
  • exit through the gift shop'da ağzına vurulan akım. pek de sevindim.
hesabın var mı? giriş yap