• post-fordizm: üretimde çeşitliliğin artması, seçenek sunulmaya başlanması...
  • mark elam'a göre postfordizm 3 perspektiften incelenebilir: 1- neo-schumpeterci, 2- neo-smithçi, 3- neo-marxist (regulasyon okulu)

    neo-schumpetercilere göre postfordizm kondratiev dalgalarinin gösterdiği yeni bir yaratıcı yıkımdır. yani yeni tüketim ürünlerinin üretildiği, yeni üretim ve dağıtım methodlarının oluştuğu dönemdir. bu bakış açısına göre postfordizm bir teknolojik devrimdir. (1) daha verimli üretimin sağlandığı, (2) görece maliyetin (relative cost) düşürüldüğü, (3) neredeyse sınırsız arza imkan tanıyan, (4) emek girdisini ise esnekleştiren yeni bir üretim teknolojisine verilen isimdir. bugün 5. kondratiev dalgasinda yaşıyorsak, bu "enformasyon teknolojileri" tarafından yönlendirilen bir çağdır. ve bilginin akışkanlığı ve bu akışkanlığın teknolojiye kattığı artı-değer neo-schumpeterci post-fordizm bakış açısını özetler. toyota paradigması bu teknolojik devrimi en iyi özetleyen örnektir belki de.

    neo-smithçi perspektife göre, postfordizm aşırı iş bölümünün oluşturduğu kitle üretiminin bittiği; ve david harveyin tanımına göre yerini esnek özelleşmenin (flexible speacialization) aldığı yeni bir üretim şeklidir. ama yeni olmasıın sebebi teknolojik devriminden ziyade ortaya çıkardıkları daha insani ve işçiyi özgürleştiren üretim sistemidir. piore ve sable'nin daha çok savundukları bu perspektif daha çok modern dünyanın oluşturduğu ikili bölünmeye (dual divide) vurgu yapar. smith'in teknolojiyi üretimde dışsal görmesi ve üretimi artıran asıl faktörün iş bölümü olduğunu savunmasından esinlenerek neo-smithçilerdir.

    neo-marxist perspektife göre ise post-fordizm kapitalizmin yeniden üretilmesi sonunda ortaya çıkar (reproduction of capitalism). gramsciye atfederek bu üretim sisteminin oluşturduğu hegemonya üzerinde durur. üretim şekillerini neo-marxistler genelde iki şekilde incelerler: (1) birikim rejimi (regime of acculmulation) ve (2) denetim rejimi (modes of regulation). post-fordizm bu bağlamda esnek bir üretim şekli ile hegemonik bir denetim şeklinin kesişimide durur. taylorizmde olduğu gibi insanı hayvansallaştırmasa da, neo-smithçilerin söylediği gibi yeniden zanaati getiren, emeğe değerini veren bir üretim sistemi de oluşturmamaktadır. fordizm'deki işçi-sendika ilişkisi bitmiş, işçinin depolitize olması süresi başlamıştır. toyota paradigması genelleştirilemez ve emekçinin özgürleştiğini kanıtlamaz. işçiyi yeniden köleleştiren bir üretim sistemidir. kapitalizmin sendikaların yükünden ve devlet denetiminden kurtulmasını sağlamıştır.
  • krishan kumar ın "sanayi sonrası toplumdan post-modern topluma çağdaş dünyanın yeni kuramları" kitabında post-marksizm in kaderinin belirleyicisi olarak öne sürülmüş ve avrupa devrimlerinden japonyaya, enformasyona dayalı sanayiden, glasnost ve perestroika deneylerine kadar ayrıntılı olarak incelenmiş ideoloji, durum.
  • kapitalist ekonomilerde üretim ve tüketim süreçlerinde oluşan krizle birlikte yaşanan dönüşüm, fordizm-postfordizm, endüstriyel-postendüstriyel toplum, örtgütlü-örgütsüz kapitalizm, modernizm-postmodernizmgibi kavramsallaştırmalar çerçevesinde tartışılmaktadır. 1970’li yıllarla birlikte fordist üretim sisteminin daha yaygın olarak uygulandığı gelişmiş kapitalist ülkelerde kitlesel üretimin iç ve dış pazarlarda meydana gelen ani talep değişikliklerine yanıt veremediği ve sistemin kendi içinde hızlı bir şekilde tıkanmaya doğru gittiği öne sürülmektedir. post fordizm, taleplerde farklılaşma nedeniyle ortaya çıkan bir ihtiyaçtan ötürü üretimde farklılaşmaya, başka bir deyişle fordizmde çok sayıda benzer ürünün kitlesel olarak üretilmesinin aksine az sayıda ama çok çeşitte ürünün üretilmesi şeklinde yeni bir endüstriyel yapılanmayı işaret eder. postfordizmin özelliklerinden biri olan esnek üretim işletmelerin işgücünü ve teknolojilerini üretimdeki farklılaşmaya uygun bir şekilde esnekleştirmesini ifade eder. postfordizmde yüksek teknolojik tezgahlarda fordizmdekinden çok daha az sayıda ve daha nitelikli işgücü ile üretim yapılır. işgücü, vasıflı, yarı vasıflı ve vasıfsız çalışanların atkinson’un esnek işletme modelinde olduğu gibi, firmaya sayısal ve işlevsel esneklik sağlayacak şekilde kullanılır. çok vasıflı olanlar gerekli teknolojik ekipmanları kullanabilecek değerli işçilerdir ve değişik alanlarda çalışabildikleri için firmaya işlevsel esneklik sağlarlar (merkez işçi). vasıfsızlar ise genellikle sözleşmeli olarak çalıştırılan, talep değişikliklerinde firmaya sayısal esneklik sağlamak için kullanılan işgücünü oluştururlar (çevre işçi). yarı vasıflılar ise bu iki grubun arasında yer alır (yarı-çevre işçi). üretim sürecinde yatay işbölümü ve ademi yönetsel ademi merkezileşme de esnek üretimde, yani postfordizmde taylorist yönetim anlayışından vazgeçildiğini, çalışanların daha aktif bir şekilde üretim sürecine katıldıkları, hiyerarşinin azaltıldığı bir örgütsel yapıyı ifade eder. tabii burada üretim sürecine aktif olarak katılanlar merkez işçilerdir.

    postfordist dönüşümü çözümlemeye çalışan tartışmalar temel olarak üç farklı bakış açısına sahiptir. ilki, fordizm sonrası ortaya çıkan koşulları olumlu bir süreç olarak ele alır, ikinci görüş bu gelişmeleri karamsar bir bakış açısıyla inceler, üçüncü görüş ise böyle bir dönüşümün olduğu fikrini katılmaz.

    a) fransız düzenleme okulu (aglietta, boyerve lipietz) daha çok marksist bir çizgi izledikleri halde böyle bir dönüşümün yaşandığını kabul ederler ve bunun, sermaye birikim rejiminin krize girmesiyle açıklanacağını söylerler. bu nedenle fordist krizin aşılabilmesi için sermaye birikim sürecinin, yeni makro ekonomik büyüme rejimine uyumlu hale getirilmesi veya sermaye birikiminin yeniden sürekliliğini sağlayabilecek toplumsal-ekonomik ortamın oluşturulması gerektiğini belirtirler. bu şekilde sermaye birikim rejimine uyumlu bir düzenleme biçiminin oluşturulması, fordist birikim rejiminden post fordist birikim rejimine geçişi meydana getirmektedir.
    burada söz konusu olan, ekonominin sermaye birikim rejimi açısından uygun bir şekilde düzenlenmesidir. bu nedenle yeni birikim rejimi için uygun koşulların sağlanmasında kurumlara ve özellikle devlete önemli görevler düşmektedir.

    düzenleme okuluna göre, fordizmin krizi aslında fordist birikim rejiminin kendi içinde bir sınırlılığa ve tıkanıklığa ulaşmasından kaynaklanıyordu, çünkü fordist ekonomik yapı içinde varlığını devam ettiren birikim rejimi kısmen dış pazarlardan korunmuş bulunan iç piyasa ile tüketicilerin gelirlerinin düzenli bir artışının sağlanmasıyla varlığını sürdürüyordu. bu krizi aşabilmek için yeni bir düzenleme biçimi oluşturulması şarttır çünkü iç piyasada ani talep değişikliklerine yanıt verebilecek bir esnek üretimin gerekliliği, kitlesel üretime yönelik fordist teknolojik donanımın terkedilmesi anlamına gelmekteydi.

    tüketicilerin satın alma güçlerinin üretimdeki verimlilik artışının altında kalması, kâr marjının artırılması için sömürü dozunun artırılması krizi daha da derinleştirmiştir. lipietz’e göre fordizmdeki sermaye birikim rejiminin uyumluluğu, üretim verimliliğindeki artışa paralel olarak satın alma gücünde de artış yaşanmasındaydı. bu dengenin bozulması, kâr marjında ve satın alma gücündeki düşüşün sonucunda tüketimin giderek azalmaya başlaması ve böylece sermaye birikim rejiminin kendi önünü tıkaması biçiminde olmuştur. lipietz’e göre kâr marjındaki düşüş ister istemez endüstriyel üretimde azalmaya neden olmuştur.

    fordizm, bu krizi ve kendi yarattığı sınırlılıkları aşabilmek için üçüncü dünya ülkelerindeki ucuz emeği (bkz: ucuz emek) ve ucuz hammaddeyi yeniden keşfetmiştir. merkez ülkeler başta tekstil ve elektronik gibi emek yoğun sektörler olmak üzere fordist endüstrileri üçüncü dünyaya transfer ederek fordist krizi çevre ülkelere yaymış ve böylece fordist kriz küreselleştirilmiştir. merkez fordist ülkeler, çokuluslu şirketler aracılığıyla üçüncü dünyadaki ucuz emek ve hammadde avantajlarından yararlanmaya ve krizi dışarı taşıyarak kendileri kurtulmaya çalışmaktadırlar ama bu kesin bir çözüm oluşturmamaktadır çünkü az gelişmiş çevre ülkeler, kendi içlerindeki fordist krizi aşabilmek için bir borçlanma kısırdöngüsü içine girecek ve bu şekilde fordist kriz küresel olarak daha da derinleşecektir. bu açıdan bakıldığında lipietz’in yaklaşımına göre, fordizmin krizi azgelişmiş ülkelere transfer etmesine rağmen atlatabilmesi mümkün değildir.

    her ne kadar son yıllarda üçüncü dünya ülkelerinde borçlanma eğiliminin artması, lipietz’in yaklaşımını doğrular görünse de, uzak doğu asya ülkeleri gibi bazı başarılı üçüncü dünya ülkelerinin bu krizi kendi dinamikleriyle aştığı söylenebilir. dolayısıyla, bir ekonomideki krizi sadece sermaye birikim rejimiyle açıklamaya çalışmak, diğer dinamiklerin gözardı edilmesine neden olmaktadır.

    b) fordizmden postfordizme doğru yaşanan dönüşümü kabul eden ama bu gelişmeyi kötümser şekilde değerlendiren pollert’a göre günümüzde varolan yeni gelişmeler kapitalizmin emek ve emek süreci üzerindeki kontrolünün güçlendirilmesinden başka bir şey değildir. pollert’a göre kapitalist sermaye verimliliğini ve kârlılığını artırmak için üretim sürecinde kullandığı teknolojik donanım ve işgücü istihdamı açısından esnekliğe her zaman gereksinim duymuştur. şu anda yaşananlar ise kapitalist sermayenin yeni koşullara uyum sağlamasından başka bir şey değildir.

    pollert’a göre üretim sürecinde ortaya çıkan esnekliğin emek açısından hiçbir olumlu getirisi yoktur çünkü kapitalist işletmeler işçiler arasında vasıflı olanlar ve olmayanlar ayrımına giderek sayısal olarak az ama işgücü niteliği yüksek olan işçilere göreli yüksek ücret ve iş güvenliği sağlarken sayısal olarak fazla olan düşük vasıflı işçilere düşük ücret ve iş güvencesi vererek bir avantaj elde etmeye çalışmaktadır.

    pollert’a göre yarım günlük (part-time) iş, geçici iş ve mevsimlik işyapanlarda büyük ölçüde artış olması, çalışan çok büyük bir kesimin yeterli bir ücret ve iş güvenliğinden yoksun olması demektir. ayrıca pollert bu yolla sermayenin üretim sürecindeki işçilerin sendikal (bkz: sendika) bir güç oluşturmasının da önüne geçtiğini eklemektedir.

    atkinson ise kendi esnek işletme modelinde belirttiği şekilde işgücünün esnek kullanımının olumlu olduğunu savunur. işletmenin bu sayede çalışanlar üzerinde daha rasyonel kontrole sahip olduğunu ve rekabetçi ortamda işletme hedeflerine daha kolay ulaşıldığını belirtir.

    c) fordizmden postfordizme doğru bir dönüşümün yaşanmadığı görüşü daha çok neo-marksistler (bkz: neo marksizm) tarafından ileri atılan bir görüştür.

    williams, fordist anlayışla çalışan ve kitlesel üretim yapan büyük işlemelerin öne sürülenin aksine hiç de birkaç ürün üzerine yoğunlaşmadığını ve kitlesel üretim yapan işletmelerin ürün çeşitliliğinin sanılandan fazla olduğunu ileri sürer.

    hyman, belirli bir sektördeki değişmeleri bütün bir ekonomiye genellemenin yanlış olduğunu belirtir. sanayi sektörü kapitalist ekonomilerin üçte birini oluşturur ve tüm ekonomiye genellenmesi gerçekçi olmayacaktır.

    clark açısından ise söz konusu değişimler sadece bir ütopyadan ibarettir. clark postfordizmin ne gerçek ne de gelecekte olabilecek bir durum olmadığını ileri sürer. bu tip kavramsallaştırmaların temel dayanak noktası, kapitalist gelişimin kendisinin, fordizmin bugünkü krizi koşullarında tek alternatif olduğu imasıdır. clark’a göre batı toplumlarında sosyal demokrasinin düşüşü ile neo liberalizmin yükselişinin fordizmin düşüşü ve post fordizmin yükselişi ile aynı döneme tekabül etmesi tesadüf değildir. yani, fordist dönemde devletin ekonomik ve sosyal gelişmedeki düzenleyici rolü kendini sosyal demokrat politikaların yürütülmesi gereği ile meşrulaştırmış iken sözde post fordist dönemde devletin değil piyasanın evrensel olarak gelişmenin gerçekleştirilmesinde düzenleyici olması gerektiği neo liberal politikalarla meşrulaştırılmaya çalışılmaktadır.

    fordizmden postfordizme geçişin ya da varolan değişimin bir süreklilik olarak mı yoksa radikal bir kopuş olarak mı ele alınması gerektiği sorunu çok çetrefilli bir sorundur.

    radikal bir kopuş olduğunu düşünenler, fordizmi olduğundan daha katı bir yapıya sahip, sadece birkaç ürün üzerine odaklanmış bir kitlesel üretim olarak tanımlamaktadırlar; bunun bir sonucu olarak piore ve sabel’e göre bugünkü endüstriyel üretim yapısı tarihsel olarak çok önemli ve küresel boyutta büyük ölçekli kitlesel üretim yapısından küçük ölçekli esnek üretim yapısına doğru geliştiği, 18.yy’daki sanayi devrimine benzer bir dönemeci, yani “ikinci endüstriyel bölünmeyi” yaşamaktadırlar.

    urry’ye göre de dünyadaki kapitalist ekonomiler hem mikro hem de makro bir kopuş yaşamaktadırlar ve büyük ölçekli örgütlülük, bütünsellik, toplumsallık, kitlesellikve eşgüdümlülükbiçiminden örgütsüzlüğe, farklılığa, bireyselliğe, değişkenliğe ve ayrımlaşmaya doğru değişmektedirler.

    hall ve jacques da aynı süreci radikal bir dönüşüm olarak nitelendirir ve “yeni zamanlar” olarak adlandırırlar. bu kavrama göre başta gelişmiş kapitalist toplumlar olmak üzere dünya, standart, bütünsel ve ölçek ekonomisiyle bilinen kitlesel toplum yapısından benzeşmeyen, farklılaşan ve başkalaşan bir toplum yapısına doğru evrilmektedir.

    ancak;
    · daha çok batı ekonomilerinde yaşanan kitlesel üretimde azalma, bütün dünyayı kaplayan bir küresel ekonomik kriz gibi gösterilmektedir, bu eksik bir yorumdur.
    · ekonomide tek sektörün kitlesel üretimi azaltması, diğer sektörlerde de bunun olacağını işaret etmez. (dayanıklı tüketim malları hâlâ kitlesel olarak üretiliyor)
    · fordizmin çok durağan ve katı olduğu düşüncesi yanlıştır, bazı sentörleri daha az esnek olabilir ama örneğin tekstil sektörü, dayanıkıı tüketim malları sektörüne göre daha esnektir.
    · bir sektör kendi içinde (örneğin tekstil) hem kitlesel üretim yapabilir, hem de esnek olarak üretim yapabilir.
    · bazı ürünler yapıları gereği kitlesel olarak üretilmek zorundadırlar (demir çelik, gıda (çay, şeker, makarna), lastik, vs. gibi).
    · kapitalizm sadece kitlesel üretimden ibaret değildir; bazı diğer ürünler (gemi imalatı, inşaat malzemelerii matbaacılık gibi) yapıları gereği birim imalat teknolojisiyle üretilirler çünkü her bir ürün az çok birbirinden farklıdır. bazı diğer ürünler ise aralıksız imalat teknolojisiyle üretilirler (petro-kimya, bisküvi, çimento, peynir gibi). bu teknolojilere bağlı olarak işgücünün örgütlenmesi, denetlenmesi de farklı olacaktır, her birinde maliyet ve verim oranları da farklı olacaktır.
    · post fordist yapılanmalar içinde genellikle italya, almanya ve japonya gibi gelişmiş ülkeledeki belli endüstri bölgeleri örnek gösterilmektedir. bu bölgelerde post fordist koşullara uygun teknolojik donanım ve nitelikli işgücü olsa bile esnek üretimin bu ülkelerin diğer bölgelerinde de gerçekleşebileceğini gösteren kanıt yoktur. hele üçüncü dünya ülkelerinde durum daha da ciddidir, büyük ölçekli fabrikalarla ikinci veya üçüncü elden fason çalışan küçük işletmelerin, esnek üretim için gereken teknolojik donanımı finanse etmesi imkansızdır. üçüncü dünya ülkelerinin çoğunda durum aynı olduğu halde böyle bir endüstriyel yapılanmayı küresel gibi göstermek gerçekçi değildir.
    · sayer ve walker’ın da belirttiği gibi, küçük ölçekli üretimin yaygınlaşması, büyük ölçekli üretimin düşüşü anlamına gelmez, kitlesel üretim de postfordist yeniliklerle ürün çeşitliliğini artırarak üretime devam edebilir
    · işgücü esnekliğinin post fordizme geçişte işletmeler için önemi konusunda da tek yanlı bir bakış açısı hakimdir; elbette bu durum işletmeye esneklik ve avantaj sağlamaktadır, ama bu durum çalışma barışını sağlamaktan uzaktır. insana verilen değerin düşük olduğu bu tarz da temelde taylorizmden çok farklı değildir ve özellikle üçüncü dünya ülkelerinde ekonomik krizlerin faturalarının işçilere çıkarılmasına neden olmaktadır. ayrıca sendikasızlaştırılan çevre işçiler de işveren karşısında güçsüzleşmektedir.

    gerçekten de fordizmden postfordizme doğru radikal bir dönüşümün yaşandığının öne sürülebilmesi için, önce fordizmin ekonominin bütününü kapsadığı kanıtlanmalıdır; halbuki bahsedilen farklılıklar nedeniyle bunu kanıtlamak imkansızdır, her sektör farklı niteliklere sahiptir. fordizmin kendi içindeki farklılıklar belirlenmeden fordist krizden söz etmek zordur. ancak kapitalist üretim sürecinin sürekli olarak değiştiği de açıktır. bu nedenle bir işletme için üretim süreci ile piyasalardaki değişimin karşılıklı uyumlaştırılması her zaman esas amaç olmuştur. bu uyumlaştırma süreci de kendi içinde radikal bir kopuştan çok birbirini izleyen ve kendini sürekli yenileyen bir gelişim dinamiğidir. (kaynak: suğur, nadir(1999), “fordizm, post-fordizm ve ötesi”, anadolu üniversitesi edebiyat fakültesi dergisi, nisan, cilt: 1, sayı: 1, sayfa: 134-152.)
  • gelisen teknoloji ile sahlanan kapitalizmin hergecen gün artan ürün ceşitliligi karsisinda gelistirdigi bir üretim yöntemi.
    ayni üretim bandini kullanarak farkli ürünler üretebilmeye olanak saglayarak. esnek üretim modelleri dogurur.
    bu durumda elektronik ürünler üzerine uzmanlaşmiş, hatta sadece televizyon üreten bir fabrika, televizyona olan taleplerin
    azalma eğilimini önceden fark ederek hemen yeni bir ürüne yönelir. ayni üretim bandinin farkli islemesiyle artik cep telefonu
    üretmeye koyulur. böylelikle milyonlarca dolar seymaye yatirilmis makinalar bosta durmaz, satilacak, pazarlanacak yeni yeni
    ürünler ortaya cikararak, tüketime dayali dünya ekonomisine katkilarini hic eksik etmezler ****.
  • değişen tüketim alışkanlığının getirdiği üretim fazlası durumunu ve ortaya çıkan petrol krizi sonrasında kapitalist ekonominin krizini aşmak için geliştirdiği üretim biçimidir. bu üretim döneminde üretim birimleri bileşenlerine ayrılarak günümüz hizmetler sektörünün temelini atmıştır. ayrılan hizmetler sektörün yanında üretimin emek yoğun kısmı işgücü maliyetinin düşük dolayısıyla artı değerin fazla olduğu ülkelere kaymıştır. (bkz: fason üretim) ülkeler arasındaki bu üretim sonucunda uluslararası ticaret anlaşmaları imzalanmış ve küreselleşmenin temelleri atılmıştır.
  • emek sürecinin yeniden organize edildiği, üretimin oldukça esnek bir yapıda olduğu bu birikim rejiminde emeğin yapısında meydana gelen değişimler, fordizmdekinin aksine çalışanlar arasında hiyerarşinin olmadığı, küresel piyasa ağlarının ortaya çıktığı bir yapı oluşturmuştur.

    küreselleşmenin etkisiyle post-fordist dönemde, üretim uluslar arası bir boyut almış ve ekonomik/finansal ilişkiler uluslar arası pazarda şekillenmiştir. bu kapsamda da çok uluslu şirketler oluşmuş ve bu şirketler emeğin ucuz olduğu ülkelerde fabrikalar tesis ederek son derece düşük maliyetlerle üretime başlamışlardır. küresel ekonomiyi ağırlıklı olarak sermayenin yönlendirdiği bu dönemde, birikim sürecinin temelinde yaşanan değişimlerle birlikte hızlı bir sendikasızlaşma süreci ortaya çıkmıştır. yine bu dönemde; yöneticilerin hakları güçlendirilmiş, çalışma kuralları sıkılaştırılmış, iş güvenliği azalmış ve kanunlarla oluşturulan ücret düzeyleri, minimum seviyede seyretmiştir.
  • fordlamadan sonraki evreye denir.
  • 1970li yıllarda opec’in petrol fiyatlarını arttırma kararı batı’nın gelişmiş sanayiye sahip ülkelerinde bir kriz yaratmıştı. kapitalizmin bu dönemdeki krizi yeni bir üretim modeline geçişi de tetiklemiş oldu. böylece fordizmin katı ilkelerinden uzaklaşmaya ve post-fordizm olarak adlandırılan üretim sistemine geçiş başlamıştı.

    fordizm sonrası üretim sistemlerindeki değişikliği tanımlar postfordizm. ancak üretim sisteminin bu yavaş yavaş yayılan yeni özellikleri değişen dünyayı, değerleri, yaşam biçimlerini de yeniden tanımlayacaktır.

    postfordist dönemin toplumsal değişimi, bauman'ın tabirini kullanırsak modernitenin katı aşamadan akışkan döneme geçişi sürecidir. post-fordizm ile post modernizmin özellikleri birbirine benzer. dayanıklı nesnelerin yerini gelip geçici, hızla tüketilen nesneler almıştır. dayanıklılık artık çekici olmaktan çıkmıştır, ‘’hantallık ve büyüklük artık birer külfettir’’. hareket halinde olma, hafiflik, hız, kısa vade, belirsizlikler, güvencesizlik, kırılganlık ön plandadır (bauman). baudrillard’ın dediği gibi "geçmiş uygarlıkların tümünde dayanıklı nesneler, araçlar veya binalar kuşaklarca insandan daha uzun yaşamışken, bugün onların doğmasını, gelişmesini ve ölmesini izleyen bizleriz". planlı eskime politikası bu dönemde uygulanmaya başlanmıştır. çünkü artık dayanıklı ev aletlerinin dayanıklı olmaması gerekmektedir.
hesabın var mı? giriş yap