• bolivya'da yaklaşık 4000 metrelik rakım'ı ile dünyanın en yüksek şehirlerinden biri. ayrıca dünyanın en zengin gümüş yataklarının bulunduğu yer. 1600'lü yıllarda kentin kaldırım taşları, kentteki atların nalları bile gümüştenmiş.
  • conquistador francisco pizarro'nun incaları yok etmesinden sonra efsanevi el dorado şehrinin arayışları sırasında keşfedilen zengin gümüş yataklarının bulunduğu cerro rico'nun etrafında kurulmuş şehirdir. zamanın nüfus anlamında en büyük şehridir (160.000-200.000 arası değişmektedir.). zengin gümüş madenlerinde ise yerli halk zorla çalıştırılmış olup ölüm oranı ise çok yüksektir. hatta dönemin valilerinden birisinin "pazartesi madene gönderdiğin 20 yerlinin yarısı cumartesi olmadan işe yaramaz hale geliyor" gibi bir itirafta bulunduğu söylenir. mintlerde basılan her gümüş parada bu yerlilerin kanı ve canı bulunmaktadır. sadece 1556 - 1783 arasında 48.000 ton gümüşün buralarda işlenip sevilla'ya taşındığı bilinmektedir.

    ayrıca avrupa' ya taşınan tonlarca gümüş eski kıtayı enflasyon olgusuyla da tanıştırdığından iktisadi tarihte ayrı bir önemi vardır.
  • "bugün dünyanın en yoksul ülkelerinden biri olan bolivya, en zengin ulusların servetine eşsiz katkılarda bulunmuş olmakla övünebilirdi, anlamsızca. yaşadığımız çağda potosi, yoksun bolivya'nın yoksul kentlerinden biridir. dünyaya en çok şey verip en az şeye sahip olan kenttir potosi. sefaletin ve soğuğun pençesinde kıvranan, nostaljiye mahkum bu kent, amerikan sömürge sisteminden kalma, hala açık bir aya: bir itham. dünyanın herşeyden önce ondan özür dilemesi gerek"

    (bkz: las venas abiertas de america latina)
  • bolivya'nın gümüş madenleri ile ünlü bir şehri. ispanyol sömürgecilerin gümüş hırsı yüzünden binlerce afrikalı köle ve milyonlarca bolivya yerlisi yüzyıllar boyunca bu madenlerde can vermişler.

    http://www.yarbanabiryolculuk.com/…et-sehir-potosi/
  • madenin girişinin sol tarafında bir resim asılı. ''sin mineros no hay potosi'' yazıyor, yani “madenciler olmadan potosi olmaz”. ne kadar doğru aslında! madencilerin ya da kölelerin sırtında yükselmiş bir şehir potosi. hâlâ daha varlığını madencilere borçlu. başka türlü 4.000 metrenin üzerinde hayatta kalmayı başaramazdı bu şehir. işin gerçeği; bu şehri doğuran ve besleyen köleler ve madenciler bu madenlerden ölüm ve yoksulluk dışında başka bir şey de görmemişler. şehrin en satafatlı ve zengin olduğu 200 yıl boyunca 8 milyon yerlinin ve kölenin sadece bu zenginliği beslemek için can verdiğini söylüyorlar.
    her şey diego hualpa adında bir lama çobanın lamasını kaybetmesiyle başlamis. gece oldugunda lamasini bulamayan diego, isinmak icin gecenin karanliginda ates yakti, ates isik sactikca dagin gumusten parladigini gordu ve gitti heryere bunu anlatarak, ıspanyollarin bunu fark etmesine neden oldu. dünyan'ın kaderini değışıtireceğinden kendisinin bile haberi yoktu.dünya tarihi de kendisinden bahsetmez pek, sadece potosi yi görenler bilir ismini. bugünün avrupa'in zengiliği potosi sayesindedir.
    eduardo galeano, “latin amerika’nın kesik damarları” kitabında potosi şehrinin kaderinden şöyle bahseder:

    potosi'nin tarihi ispanyollarla başlamamıştı. fetihten çok önce, inka imparatoru huayna çapaç, bazı üçbeylerinin 'güzel tepe' sumaj orçko'yu ballandıra ballandıra anlattıklarını duymuştu. hastalanıp da tarapaya ılıcaları’na gittiğinde görmüştü nihayet tepeyi. cantumarca köyü’ndeki saz kulübesinin eşiğinden, sıradağın yüksek dorukları arasında yükselen o kusursuz köni karşısında şaşkınlıktan küçük dilini yutmuşcasına uzun bir süre susup kalmıştı. tepenin sonsuza uzanan kızılımsı rengi, dev boyutlara ulaşan ince uzun biçimi bundan böyle hep bir hayranlık ve şaşkınlık vesilesi olacaktı. ancak imparator tepenin derinliklerinde değerli taş ve madenler olduğunu sezinlemişti ve cuzco'daki güneş tapınağı’na yeni sus ve hazineler eklemeyi koymuştu aklına. inkaların o güne değin çolque porco ve andacaba madenlerinden çıkardıkları altın ve gümüş, imparatorluğun sınırları içinde kalıyordu; bu madenler ticaret için kullanılmıyor, sadece tapınakları süslemeye yarıyordu. madenlerin işletilmesine karar verilmişti böylece. ancak maden işçileri güzel tepenin damarlarına ilk küreklerini sallamışlardı ki, dipten gelen boğuk bir sesle dehşete gark olup yere devrildiler. bir gök gürültüsü halinde yükselen ses, quechua dilinde şöyle diyordu: '’sizler için değil bu servetler, tanrı bunları çok uzaklardan gelecek olanlara ayırdı’. yerliler korku içinde kaçtılar maden ocaklarından. ve imparator da terk etti tepeyi; ona, ‘gürüldeyip patlayan’ anlamındaki ‘potosi’ adını verdikten sonra. ‘çok uzaklardan gelecek olanlar’ ufukta belirmekte gecikmeyecekti.
  • bolivya'da 4000 rakımlı bir zamanlar dünyanın en kalabalık şehirlerinden birisidir. bunun en önemli nedeni gümüşle kaplı tepesinin olmasıdır.

    bu şehrin bilinmesi inka imparatoru huayna capac, bazı sınır beylerinden duymuştu. kendisi hastalanıp tedavi için tarapaya ılıcalarına gittiğinde bu tepeyi görmüştü. tepenin derinliklerinde değerli taş ve mücevherlerin olduğunu bilen capac kendi tapınağı için kullanılması için talimat verdiğinde o bölgedeki yerlilerin oraya gitmesiyle dağın kükremesi bir olur. kükremesinden kaynaklı da "gürüldeyip patlayan" anlamında potojsi ismi verilir.

    1545 senesinde huallpa adlı yerli sürüsünden kaybolan lamayı bulmak isterken gecenin karanlığında ve soğuğunda donmamak için ateş yakarken pasparlak ve bembeyaz bir damarı aydınlatır. böylece potosi'nin varlığı çıkmış olur.
  • potosi; bize uzak diyarlarda çok trajik bir öyküyü barındırıyor. burada, bu topraklarda yaşanan yaşanmış olanları yüzyıllardır dile getiren emperyalist güçlerin zenginlik kaynaklarından birisi olan meşhur dağın ve şehrin trajik öyküsünü detaylı şekilde aşağıdaki linkte bulabilirsiniz..

    potosi

    sadece potosi’de sekiz milyon yerli katledilirken, kuzey, orta ve güney amerika’nın yerli sahipleri kızılderili, aztek, maya ve inkalardan olusan yağma ve soykırımın bilançosu 80 milyon insanın katlidir. sömürgeciler gelmeden önce 70 ila 90 milyon arasında tahmin edilen yerli nüfusu sömürgecilerin gelmesinden 150 yıl sonra 3.5 milyona düşmüştür.

    gümüş fışkıran dağ, cerro rico yerlileri yutardı. “yollar insan ölüleriyle doldu” diye yazar, potosili zengin bir madenci ispanya kralına ve devam eder: “bütün inka köyleri erkeksiz kaldı. yerli kabileler madenlerin karanlık ağzına doğru çaresiz mahkumlar gibi yürüdüler.” dışarıda dondurucu soğuk, içeride ise cehennemi maden sıcağı vardı. gümüş madenlerinde din sömürüsüyle kandırılarak çalıştırılan her on inkalı madenciden ancak üçü sağ çıkabildi dışarıya. bazen altı ay madenden dışarı çıkarılmayan binlerce inkalı, aylar sonra gökyüzünü gördüklerinde, yakıcı, keskin güneş ışıklarıyla kör oldular. madenlerin gerçek sahibi inkalı yerlilerdi. hollanda, alman ve cenova bankerlerinin, ispanya tahtının finansörlerinin servetlerine servet kattılar. avrupa'yı bugünkü haline dönüştüren parasal birikimini sağlayanlar işte bu inkali yerlilerdi. 1503-1660 yılları arasında, ispanya’daki endülüs bölgesine filolarla tam 185 bin kilo altın ve 16 milyon kilo gümüş taşınmıştır. yüz elli yıl boyunca ispanya’ya götürülen, daha doğrusu potosi’nin bağrından çalınan gümüş miktarı tüm avrupa rezervlerinin üç katına eşitti. bolivya, latin amerika’nın ikinci büyük doğal gaz rezervlerine ve maden ocaklarına sahip olmasına karşın, güney amerika’nın en yoksul ve yerli nüfusu en yoğun ülkesidir bugün. 10 milyon nüfuslu ülkenin yüzde 70’i yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. soykırımla elde edilen bu hazineler büyük katliamlar sonucu, akıtılan insan kanlarının kristalleşmesinden başka nedir ki?
  • eduardo galeno'nun latin amerika'nin kesik damarları kitabında potosi şöyle analtılır:

    " new york'un henüz adı bile konmamışken, boston'u on kat aşan nüfusuyla, dünyanın en büyük ve en zengin kentlerinden biriydi... koca tepesinin zengin damarları, külçe halinde eritilerek avrupa'nın kalkınması için seferber edilmişti."
hesabın var mı? giriş yap