• tipki evrim teorisi gibi, yanlis anlasildigi icin, sik sik bok atilan, en guzel -izmlerden biridir. oncelikle positivizmi dogru anlayalim:

    pozitivizm evrendeki herseyin bir matematiksel formulden ibaret oldugunu iddia etmez. iddia ettigi evreni anlamanin en iyi yolunun bu tip bir yaklasim oldugudur; bir pozitivist matematiksel modellemelerin kafasi disinda hicbir anlam ifade etmedigini bile kabul etse yine de evreni ve doga yasalarini en dogru sekilde anlatabilecek teorilere "inanir".

    bunu soyledikten sonra bir laf da pozitivizmi determinizmle karistiranlar icin soyleyelim. dogrudur, bu izmler kulaga pek benzer gelmeseler de onyargili insanlar pozitivizmi elestirirlerken hep, "amma merkanik, amma kurusun, hayatta bazen rastlantilar da vardir" gibi yuzeysel yorumlarda bulunurlar. bilindigi gibi determinizm bugunku bilimsel bakis acisindan modasi epey gecmis bir teori. olsa olsa olasilikci determinizm var, yani kuantum fizigine uyarlanmis hali. bu teoriye gore her elektronun her "state"e gecmesi bir olasilikla belirlidir, dolayisiyla degisik olasiliklarda sayisiz alternatif evren vardir. bu gorus klasik determinizmi yerle bir etse de ne yazik ki ornegin ozgur iradeyi savunanlara yardimci olmuyor.

    simdi ben bu goruse de bagnazca baglanmiyorum cunku kuantum teorisinin ayrintilari son 40-50 sene icinde yaklasik bir duzine defa degisti. bir daha degismeyecegini de kimse soyleyemez. sicim teorisi 1985 yilinda ortaya atildiginda theory of everything gozuyle bakiliyordu sonradan balonu sondu. daha dogrusu simdiki anlayisa gore sicimler (string theory) cok daha genis bir sinifin(p branes) bir tek uyesi. ve butun bu fantastik isimli hedelerin aslinda ayni teorinin degisik yorumlari olduklari yonunde kuskular mevcut (m theory)

    bu bahsettiklerimin hicbiri uzerinde mutabakat saglanmis degil ama asil onemli olan, bir poztivist olarak en uygun modeli secmek durumunda oldugumuzdur. bir baska deyisle olasiliklarla idare edebiliriz. yani benim hayati anlamakta, mesela, kuantum fizigine olan inancim yuzde yuz olmamakla beraber epey yuksek. gokyuzunde oturan ve herkesin gunah cetersini tutan ak sakalli bir tanriya olan inancim ise bayagi dusuk. ayni sekilde kimyasal tepkimelerin emergence teorileriyle paralel olarak inanilmaz bir karmasikliga ulasmalari ve sonunda evrime yolacmis olmalari ihtimali yuksek geliyor, lakin askin hicbir zaman anlasilamayacak yuce bir duygu olmasi daha az olasi. sonucta, ornegin, sicim teorisi tutmadi diye, lastigi tamamen patlatip, hic olmayacak goruslere baglanma zorunlulugumuz yok. pozitivizm, hicbir zaman, yuzde yuz kesin dogru cevabi garanti etmedi ki zaten.

    gordugum kadariyla bilimsel bakis acisina yoneltilen elestirileri iki gruba ayirmak mumkun. birinci gruptaki elestiriler olaya hakim olmayan, bilinmeyenle yuzlesmekten korkan veya bazen de dupeduz cahil kimseler tarafindan, dikkate bile alinmayacak kadar yuzeysel sekillerde yapilir. bu tip insanlardan mumkun oldugunca uzak durun, hem ilginc degiller, hem de yanlislar.(birincisi daha kotu bir ozellik)

    ikinci tip elestirilerse daha ziyade bilinemezcilik uzerine kurulu. yani ornegin, noronlarin yapisini cozebiliriz, hatta nasil mutluluk hissi verdiklerini de kavrayabiliriz ama iste o mutluluk hissini aciklayamayiz. veya sevginin ozunu kavrayamayiz bu yontemlerle. hatta bana mutlulugun resmini cizebilir misin abidin diye sorarlar bilim insanlarina.

    iste bu tip insanlar daha ilginctirler ve savlari da sacma degildir. hakikaten de bu tip olgulari hic aciklayamama ihtimalimiz var. bilinc nedir, bunu kesin cevaplayamama ihtimalimiz var. ama demin de bahsettigim gibi boyle bir ihtimalin olmasi, isi gucu birakip, butun bilimsel goruslerimizden pismanlik duyup kendimizi chakra acmaya adamamiza bahane olmamali. inaniyorum ki pozitivizm bu durumda dahi tutunulacak en iyi daldir. zira allahaskina, bilincin aciklanmasi konusunda kime daha cok hak veririm: evrenin yasalarindan bihaber, duygu hezeyani icindeki bir saire mi, yapay zeka doktorasi olan acik goruslu bir bilimadamina mi?

    ornegin, dostoyevskiyi ilk okuduktan sonra insan psikolojisiyle ilgili tum dusuncelerim degismisti ama bu tip goruslerin bizi baglamasina izin vermemeliyiz. yani platon da cok zeki, bilgili bir adamdi, belki butun sozluk camiasini toplasan bir platon etmez ama aradan gecen 2000 yil dehadan daha onemlidir. dunyanin tum bilginlerini, tum eski filozoflarini bir odaya doldurup saatlerce tartistirabilirsiniz, basyapitlar yazdirabilirsiniz ama bir teleskopun icadi sayesinde onlarin o gune kadar ki butun teorileri curutulebilir. sonucta bizim evren, insan beyni, teorik fizik vs hakkindaki bilgilerimiz bu noktada durmayacak ki, su anda dostoyevskinin beynime kazidigi raskolnikov belki de, ileride kavanozun icinde yasatilabilecek veya birkac milyon satirlik bir bilgisayar programi olacak, veya bambaska birsey..

    olmayabilir de, ruh diye birsey var olabilir, ghost in the machine teorisi gercektir, sudur budur.. ama benim dusunceme gore bunu anlamanin en etkili yolu yine bilimsel dusuncedir. elli tane sairi, gonul adamini dinleyecegime teleskobu bulurum, ancak ondan sonra bir tane adam gibi bir filozofu dinlerim.

    "bazen hayatta optimal cozumler yoktur, matematik formulleriyle anlasilamaz hersey" diye dusunebilirsiniz. asik olanlar, bunun bilimin ve herseyin otesinde oldugunu dusunebilir. ama unutmayin ki ayni duygulari birkac yuzyil once insanlar gokyuzu hakkinda da hissediyorlardi. bizim bir sureci anlayamamamiz genelgecer bir kanun degildir; evrenin bu noktasinda, bu zamanda bulunan bizler icin gecerlidir sadece.

    belki hakkaten evrenin bir "kodu" var, tanrinin kesfedilebilir bir akli var, belki matematik bir icat degil kesif, evrenin ozunde varolan birsey. belki yarin oburgun manyagin teki cikip butun fizik yasalarini birlestirdigini aciklayacak. olmayabilir de. ama tekrar tekrar soyledigim gibi en iyi ihtimal bunu bilimle test etmek. karadelikler uzerine gelistirilen bir teori, bu acidan, dunyada kicinin ustune oturup dusunen 100 tane filozoftan daha buyuk katki saglar. o filozoflarin, sairlerin, bilinemezcilerin devri ancak yeterli bilgi edinildikten sonra baslamali. yeterli bilgi edindik mi peki kesin birsey soylemek icin? daha gunes sisteminin bile disina cikamadigimiz dusunulurse hayir (bir tane uydu suruklenmisti galiba ama iletisim koptu) ama bilimsel gelismemizin yuzde 99unun son 200 yila sigmis olmasi ve bu oranin ivmelenmesi cok da beklemeyebilecegimizi gosterebilir.
  • pozitivizm, bilimle fazla içli dışlı olmuş hemen her insanın bir dönem sınırları içerisinde bulunduğu cinsten bir düşünüştür. bilimle çok alakadar olmayan, sadece felsefe çerçevesinden bakanlar ise genelde şidddetle karşı çıkar, türlü türlü komiklikler uydurarak alay ederler bu öğreti ile.

    elektron adını duymuşların kafasında ona ait bir görüntü bulunur herhalde. tahmin ediyorum hemen herkes de fizik kitaplarında resmedildiği biçiminden çağrışımla küçük, sarı bilyecikler gibi olduklarını düşünür onların. oysa elektron sadece fiziksel bir kavramdır ve varolup olmadığı önemli değildir pozitivistlere göre. aslında gerçekten de varolup olmadığı bilinemez de; tek bilinebilen, bugün ki malumatımız çerçevesinde elektron diye kuramsal bir nesnenin varlığını kabul etmenin yapabildiğimiz deney sonuçları ile uyum içinde oldugudur.

    pozitivizme göre bir anlatıyı değerli kılan o anlatının eldeki problemlere ne kadar çözüm getirebildiği, kendi içerisinde tutarlı olup olmadığı, yapısı kaynaklı test edilebilir öngörülerde bulunup bulunamadığı ve bu öngörülerinde ne kadar başarılı oldugudur. sicim teorisi gibi teorilerin, bilim camiasında açıklamaya çalıştıklarına oranla az tepki almalarının sebebi de bahsedilen bu değerlerden yoksun olmalarıdır.

    zamanın biraz üzerine çıkar da geniş bir prespektikten bakarsanız bilgiye, çok büyük taraftarı olmasanız bile pozitivizmi kolay kolay yanlışlayamayacağınızı görürsünüz. evreni anlamaya ilişkin ilk beş bin anlatımızdan dörtbin dokuzyüz doksan dokuzunun en fazla 300 sene doğru kabul edilişinden sonra, insanların artık anlatıları öngörülerindeki doğrulababilirlik ile değerlendirmelerini çok da yadsımamak gerek kanaatindeyim.
  • insan için olumlu ve yapıcı olanın sadece olguları gözlemleyerek betimlemek olduğunu ileri süren öğreti.

    pozitivizm (olguculuk) öğretisi hume ve kant anlayışları temeli üstünde fransız düşünürü auguste comte (1798-1857) tarafından kurulmuştur. ingiliz düşünürleri john stuart mill (1806-1873)'le herbert spencer (1820-1903)'in de geniş çapta katkıları olmuştur. öğretiye olguculuk adını veren comte'tur.

    comte'un terminolojisinde pozitif deyimi, negatif deyiminin tam karşıtıdır. comte, bu deyimle, kurduğu sistemden önceki bütün felsefelerin yıkıcı ve olumsuz olduklarını, ancak kendi sisteminin yapıcı ve olumlu olduğunu ileri sürmektedir. comte'a göre bütün felsefeler yıkıcı ve olumsuz olmuşlardır, çünkü deneyi aşan anlamında metafizikle uğraşmışlardır. oysa ister düşünceci (idealist) ister özdekçi (materyalist) olsun, deneyi aşan bütün spekülâsyonlar metafiziktir. felsefeden metafiziği atmak ve bunun yerine bilimi koymak gerekir, bundan ötürü de olguculuk bir bilim felsefesi'dir.
  • aklın hurafeye,bilimin dine zaferi.
  • aşağıdaki, yurdumda* laz fıkrası adı altında sıkça anlatılan fıkra, fikrimce, pozitivist bilim anlayışının ardında yatan epistemolojiyi anlamak için kullanılabilir:

    bilim adamı, laboratuarda, beyaz tezgah başında oturmaktadır. önünde bir kavanoz, sivri uçlu minik bir makas ve cımbız (onlar pens der) vardır. kavanozun içinde bir miktar pire. yan tarafta bir defter, kalem.
    cımbızla kavanozdan bir pire çıkarır, tezgahın üzerine koyar. "sıçra!" diye haykırır. pire sıçrar. adam deftere birşeyler yazar. bir pire daha alır, itinayla tutar ve bacaklarını keser. tezgahın üzerine koyar. "sıçra!" der. pirede yok bi hareket! yine defterine döner ve yazar: "pirelerin bacakları kesildiğinde kulakları duymaz".

    pozitif bilim, ne kadar karmaşık ve sofistike görünürse görünsün, sizce başka ne yapıyor? niye? nasıl? hangi araçlarla? ampirik verilerin sınanmasını sağladığını düşündükleri araçların kendilerini (sınayacak araçları sınayacak araçları sınayacak ...)* neyle sınayabilirler? totoloji dışında?

    bişey daha... pozitivizmden bahsederken sürekli deneye dayanan bilgi gibi terimler kullanıp duruyoruz. öyleyse, pozitivizmin ampirizmle kaçınılmaz kardeşliğini de unutmamak lazım. zaten yukarıdaki fıkra o konuda da aynen geçerlidir.
  • çok büyük taraftarı olmamakla birlikte düşünüşte tutarlı olmak adına pozitivizmde olduguna inanılan abuklukları gösterme ereğiyle, evrensel bilgiye sahipmişçesine tepeden bakarak uydurulan hikayelerin içerdikleri komikliğin aslında öğretiye değil de insan düşünüşe ait oldugunu belirtmekte de fayda var görüşündeyim.

    şüpheniz olmasın ki pirelerin türkçe bilmediklerini ve ayakları olmadan zıplayamayacaklarını bilebilen hiç bir pozitivist yukarda da anılan deneyi önemsemeyecektir. çok isterseniz aynı deneyi bir de elektronlarla yapın.
  • "genel olarak, modern bilimi temel alan, ona uygun düşen ve batıl inançları, metafizik ve dini, insanlığın ilerlemesini engelleyen bilim öncesi düşünce tarzları ya da formları olarak gören dünya görüşü.

    bilim felsefesinde, doğrudan doğruya empirik gelenek içinde yer alan, ve gözlem ve deneye dayanan pozitif bilgi lehine metafiziği, metafiziksel spekülasyonu reddeden anlayış, öğreti.

    saint-simon ve özellikle de comte tarafından kurulan bir öğreti olarak pozitivizm, ingiliz empirizminin dış dünyaya sadece deneyim yoluyla bilebileceğimiz, her tür bilginin son çözümlemede duyu deneyine dayanmak durumunda olduğu tezini kabul eder. bununla birlikte, dış dünyanın bilgisinin deneyime dayanmak durumunda olduğu tezini, bilginin tecrübede verilmemiş olan bir şeye ilişkin olabileceği görüşünü de kapsayacak şekilde genişleten pozitivizm, insanın duyusal alanın üstünde ve ötesindeki bir dünyayla ilgili tüm bilgi iddialarının karşısında yer alır. o farklı bilgi türleri olamayacağını, gerçek araştırmanın empirik olguların tasvirinden ve açıklanmasından meydana geldiğini öne sürerken, bilimin yöntemlerinin bize fenomenlerin düzenli ardışıklığının ya da birlikte varoluşunun yasalarını verdiğini, ama pozitif yöntemlerin şeylerin içsel özlerine ya da doğalarına hiçbir zaman nüfuz edemediğini ifade eder.

    doğa bilimlerinin yöntemlerini, yani pozitif ya da deneysel yöntemleri kullanarak ve bu bilimlerin ulaştığı sonuçlardan yararlanarak, fiziki ve insani fenomenleri içine alan, bütün bir fenomenler dünyasının birlikli bir resmine ulaşmaya çalışan, geleneksel felsefenin metafiziksel soyutlamalarına ve ilkçağ ile ortaçağ metodolojisinin empirik gerçekliğin dışına çıkarak, fenomenal görünüşlerin gerisinde gizli özler, şeylerin arkasında fail ya da ereksel nedenler arama ve idelere, türlere, kavramlara gerçeklik yükleme eğilimine karşı çıkan bir akım olarak pozitivizm, dolayımsız algının olgu ve nesnelerine yönelip, olgular arasında varolan ilişkileri, deneyim dünyasındaki düzenlilikleri, tecrübenin dışına çıkmadan keşfetmenin önemini vurgular.

    bu anlayışa göre, insanın toplumsal dünyasına uygulandığında, pozitif yöntem ya da yöntemler bilginin her dalının ve bu arada toplumların kendilerinden geçmek durumunda oldukları ardışık evrelerin bir yasasını verir: bu evreler ise, sırasıyla teolojik, metafizik ve pozitif ya da bilimsel evredir. metafizik genellikle duyusal olanın üstünde ve ötesindeki bir dünyayı konu alan disiplin, gerçeklik ya da varlığın bir bütün olarak tutarlı ve geniş kapsamlı bir resmini sunmaya çalışan felsefe dalı olarak anlaşıldığı için, pozitivizm eleştirilerini öncelikle bu şekilde anlaşılan metafiziğe yöneltmiştir. pozitivizme göre, gerçeklikle ilgili olarak bilebileceğimiz herşey, bilim, yani doğa bilimleri tarafından tüketilir. dünya hakkında, doğa bilimleri tarafından sağlanan bilgi dışında, hiçbir bilgimiz olamaz. insan bilgisi bilimin, yani fenomenlere ilişkin sistematik araştırmanın sınırlarını hiçbir şekilde aşamaz.

    felsefeye düşen bu bilimlerin üstüne çıkmak ve gerçekliğe ilişkin olarak, doğa bilimlerinin sağladığı bilgilerden daha derin ve mutlak bir bilgi aramak değil, bilimin ulaştığı sonuçların sentezini yapmak ve bu sonuçları sistemleştirmektir. felsefe, bundan başka bilimsel keşiflerin gerisinde yatan genel ilkelere işaret etmek ve bilimin insan yaşamına olan katkılarını göstermek suretiyle, bilimin kapsamını ve yöntemlerini açıklayarak yararlı bir işlev yerine getirebilir. bununla birlikte, felsefe bilim için söz konusu olmayan bir bilgiye ulaşma iddiasından vazgeçmelidir. pozitif yöntemler tarafından yanıtlanamayan sorular yanıtsız bırakılmalıdır.

    işte bu çerçeve içinde, günümüzde pozitivizm, bilim konusunda empirist bir görüşe bağlılığı, toplumsal yaşama empirist bilgi modeli üzerinde bilimsel bir yaklaşımı tanımlar. sosyal bilimler bağlamında ise, bu, insan ve toplum bilimlerinin yöntemlerinin doğa bilimlerinin yöntemlerine göre şekillenmesi veya oluşturulması; olgularla değerlerin birbirlerinden kesin olarak ayrılmaları gerektiği ve bu yapıldığında, sosyal bilimlerin de, doğa bilimlerinde keşfedilen yasalara veya yasa benzeri düzenliliklere koşut toplum yasalarına erişebileceği anlamına gelir.

    pozitivizm, hukuk alanında veya hukuk felsefesinde de, bir devletin hukuğunun hükümran iktidarın iradesine dayandığını öne süren görüşe tekabül eder. ingiltere'de bentham ve austin, fransa'da leon duguit, almanya'da savigny tarafından benimsenen bu hukuk anlayışı, bir yandan toplum sözleşmesi, doğal hukuk teorileriyle örf ve adet hukukuna ait gelenekleri bir kenara bırakmanın, hukuğu tüm spekülatif veya metafizik unsurlardan arındırmanın gerekliliğini vurgularken, diğer yandan da, hukuğu hükümran iradenin belirttiği emir ya da buyrukların tümü, idari, yargısal ve askeri nitelikli emirlerin toplamı olarak tanımlar.

    pozitivizm, ahlak alanında da, tanrı'nın nedensiz buyruklarının belirli eylemleri ahlaken doğru, diğer bazılarını yanlış eylemler yaptığını dile getiren ve aynı zamanda teolojik iradecilik veya veya tanrısal takdir ya da buyruk öğretisi olarak bilinen görüşü tanımlar. varolan ahlak standardının bir toplumda fiilen yürürlükte olan standardı tanımlaması koşuluyla, varolan ahlaki standart dışında hiçbir normun olmadığı görüşüne ise sosyolojik ahlaki pozitivizm adı verilmektedir."

    kaynak olarak:

    http://www.mesopotamianews.org/pozitivizm.htm

    adresinden faydalanılmıştır.
  • abidin nesimi'nin hatıratında anlattığına göre, kendisinin, prof. şerefeddin yaltkaya'nın "osmanlı tarihinin en önemli fikir adamı kimdir? tarihsel kaynaklar arasında kur'an da yer alır mı?" şeklindeki sorusuna "osmanlı tarihinin en önemli fikir adamı şeyh bedreddin-i simavî'dir. ben müslüman olmak sıfatıyla kur'an'a inanırım. fakat onu tarihe kaynak gösteremem çünkü müslüman olmayanların onu kabul etmesi mümkün değildir. tarihin kaynağı bütün insanlığı kaplayan eserlerdir." cevabını vermesi üzerine çıkan şeyh bedreddin ile ilgili tartışma sonrası eski ittihatçılardan salih bey'in hakkında şöyle bir yorum-kehanetde bulunduğu izm:

    "- demek ki çocuklarımıza tarihin kaynakları olarak kur'an'ı göstermiyorlar, bu da tabiidir. çünkü ankara pozitivisttir, biz ittihatçılar ise metafizikçiyiz. ankara bizi tasfiye için pozitivizmi öne sürmüş ve tasfiye de etmiştir. (bu sırada beni işaret ederek) bu yaşta pozitivizme gelen bir çocuk, pozitivizmde kalamaz, materyalizme geçecektir. materyalistler de pozitivistleri tasfiye edecektir. ankara biz metafizikçileri tasfiye etmenin karşılığını kendi de tasfiye edilmek suretiyle ödeyecektir!" *

    * abidin nesimi, yılların içinden, istanbul 1977, s.59-60; dücane cündioğlu, felsefenin türkçesi, gelenek yay., birinci baskı, 2004 istanbul, s.24
  • siyasal islam'ın 150 yıldır kovmaya, yok etmeye çalıştığı yegane düşmanı.

    imam-hatip liseleri, yeni nesli bu felsefi akımdan uzak tutmak için kurulmuştur.
  • pozitivizm ve yarattığı "biçimselleşmiş akıl", verilen örneklere göre çok değişik haller alabilir.

    toplu bulaşık yıkama yeri olan bir çadır kampında ananemle bulaşık yıkarken, ananem ve teyzenin çelik tencereler üzerine bir muhabbetine kulak misafiri oldum. teyze eski çelik tenceresi olduğunu, onun çabuk ısınmadığını ve ağır olduğunu söyledi, ilk zamanlardan kalma dedi. ananem de tekrarladı, hıı onlar eski çelik tencerelerden demek ki.

    william james'e kadar kökenleri dayanan bir eğitim "sisteminin" içinden çıkma bir mühendis olarak, hemen işte doping, çelik yapımı cart curt gibi şeyler aklıma geldi. bu sayede konu hakkında hiçbir bilgim olmamasına rağmen sürecin nasıl işlediğini kafamda canlandırabildim. çelik tencereler günümüzden bu yana nasıl gelişmiştir? sorusunu sırf bu verilere dayanarak çok güzel bir şekilde açıklarım, muhtemelen de doğru açıklarım. yani bana verilen yapısal araç ile bu sorunun cevabını ortaya koyarım.

    burdan dersin ki bak pozitivizm ve çevre illeri sana aklı ne güzel bir araç olarak tanımlamış. senin aldığın eğitim ile "biçimselleşen" aklın ne de güzel yolunu buluyor. input-output relation'ları kuruyor ve black box da olsa fonksiyonalize ediyor sana sonucu. dersin. e, ama aynı aracı, basitçe bir yarar düzleminde çalıştırırsan. yani girdi-çıktıyı değiştirsen, içeriği değiştirsen sana nasıl bir sonuç verir? maksat, işsizliği azaltmak mı? o zaman göçmenleri sınırdışı edelim, onların işlerini has avrupalılara verelim ve bu sorun çözülsün? çözülmüyor mu, çözülüyor. o zaman sıkıntı nerde? sıkıntı şurda: her şey çelik tencere değildir.
hesabın var mı? giriş yap