• geçen hafta yaptığımız prag viyana ve budapeşte'yi kapsayan orta avrupa gezisinde açık ara tekrar gelip görmeyi isteyeceğim tek şehir. sokakları, kafeleri, köprüleri, havası ile masal gibi bir kent.
  • turizminin belkemiğini zenci kardeşlerimizin oluşturduğu şehir. zenciler sabahları turistleri boat triplere davet ederken akşamları cabaretlere götürürler.
  • orospu çocuğu döviz bürolarına sahip memlekettir.
    misal;

    1€ = 3 tl yazısını görünce atlarsınız 100€ verip bozdurmak için
    300 tl beklerken 150 tl alırsınız.
    siz nasıl olduğunu anlamaya çalışırken, yavşak yavşak gülerek minik uyarıyı gösterirler.
    "10.000€ ve üzeri için 1€=3 tl altı için 1€=1,5tl"

    siz siz olun tüm money exchange işlerini hava alanında halledin.
  • gidildiğinde vzorkovna isimli mekanı mutlaka ziyaret etmek gereken nefis ambiyanslı şehir. bohem bir havası olan vzorkovna oldukça salaş bir mekan. içerde isterseniz çalabileceğiniz bir piyanodan tavandan sarkan bisiklete, yerde uzanan mekan sahibinin devasa köpeğinden sevdicekle başbaşa kalabilecek minik localara kadar bir sürü saçma sapan şey var. uyumsuzluğun uyumu gibi birşey. bira 3,5tl filan civarında. fiyatlar çok uygun. old townda gezerken denk gelirseniz mutlaka girmelisiniz.

    yine çok nefis bir mekan mlejnice. süper et yemekleri nefis soslarla sunuluyor. dinozor butu büyüklüğünde bir et parçasını soslarla tatlandırıp çok uygun fiyatlarla sunuyorlar. yer bulma şansınız az, o yüzden rezervasyon yapmakta fayda var. direkt karşınıza çıkıveren bir mekan olmadığından tarifle gitmeniz daha kolay bulmanıza yardımcı olabilir. zahmetinize değer.
  • beni hayatta mucizelerin olduğuna inandıran şehir. şöyle ki,

    3 arkadaş prag'dadır. bir arkadaş istanbul'a dönecek, biz diğer iki kişi viyanaya gidip, prag'a sadece aktarma için geri dönecek. çek korona'sı için tekrar euro bozdurmayalım demişler, 3 kişi koronaları paylaşmışlardır. istanbul'a dönecek arkadaş hayvan olduğu için burger king'e gitçem ben, yemek yicem, bişey gelirse başıma lazım olur diye 150 tl'ye tekabül eden tüm koronaları toplamış, diğer 2 kişiye de dönüşte otobüs garından havaalanına gidebilecek kadar, yani sadece 2 tren biletine denk düşen koronayı bırakmıştır, takriben 4 tl. neyse viyana'ya gidilir gelinir, prag'da otobüs garında durulur, tren bileti için cepteki bilmemkaç korona çıkarılır ve makineye atılmaya başlanır..

    haha! atılan ilk ve en küçük korona makine tarafından yutulur! 20 kuruş gibi bişiy. gecenin 2'sinde, yol, kervan geçmez otobüs garında gözler dolar, haykırışlar yükselir.. kara kara düşünülürken, burger king'e giden arkadaşa sövülür de sövülür.. sinirden kendini sikmek üzere olan iki arkadaş deli dana gibi sağa sola yürürken, ilahi bir ses duyulur..

    ses - hey! hey dmw!!
    dmw- hassktr noliy ya la
    ses - heyy napıyosonoooozzzz, siz mi bağırıyosonooz ay çok komiksinooozz (üniversiteden iki kız, gecenin o saatinde garda oturmaktadır)
    dmw - aaaaa gülşahçıım, nabberrr yeaaa
    diğer hayvan - ya paranız var mıı?? (hal hatır sormadan)

    gizemli güç kendini hissettirmiş, iki türk gencine yol göstermiştir. ancak geçen hafta bi kulenin hatıra defterine yazılmış gerizekalı cümleler mevzu bahis iki kız tarafından okunmuş ve geyiği yapılmaktadır.. ve sevinç yine kursaktadır..
  • son iki gündür vaclavske namesti ve namesti republiky'da afad ve 12 eylül ilköğretim okulu folklor gösterileri ile inleyen şehir. ben hayatımda folklor ile bu kadar gurur duymamıştım. harikaydınız çocuklar.
  • yaklasik 1,5 saatlik izlenimime gore her yerinden orumcek agi sarkan sehir. (gercek anlamda)
  • bugun mal bi harita yuzunden tam 1.5 saat john lennon duvarini aradigimiz halde bulamadigimiz, yarin google earth yardimiyla tekrar deneyecegimiz sehir. yeminliyim, o duvari gormeden gitmem.

    ayrica hard rock cafe'si harbiden muazzammis. gorduk, sevdik. girisin solunda led zeppelin'e ayrilmis ozel bolumle bile sevdirdi kendini, tepedeki dev les paul sekilli avizeden bahsetmiyorum bile.

    edit: 2015'teki prag algımın oradaykenki prag algımla kafa kafaya zıt olduğunu keşfetmemle birlikte bu entry'i düzeltmem gerektiğini hissettim. muhtemelen arka arkaya sayısız avrupai mimarili şehir görünce prag o kadar dikkatimi cezbetmemiş, fakat ortaçağ ve erken yeniçağ'dan kalan habsburg egemenliğindeki muhteşem mimarisiyle akıllarda yer etmesi gereken muhteşem şehirdir. mimarisini sevdiğimin şehri, örümceklerini bile özledim be!
  • hayatımın en mutlu gecesini yaşadığım şehir...doğup büyüdüğüm şehire ve öğrenciliğimi geçirdiğim şehire ihanet ediyorum, hatta delirmiş bile olabilirim..
  • cek cumhuriyetinden daha fazla taninan yer. bir ihtimal, prag'i bir sehir olarak taniyanlarin sayisi cek cumhuriyetini hala cekoslovakya sananlarin sayisindan fazladir (zaten cek cumhuriyeti hakkinda yazilanlar prag hakkinda yazilanlardan daha az -bakiniz eksi sozluk-).
    onyargilarla gitmistim. komunizmden birkac onyil once cikmis bu sehirde ne olabilirdi ki? eski evler, paraya hasret insanlar ve eski aliskanliklar hayal etmistim kafamda. gitmeden sehir hakkinda hicbir sey bilmiyordum. hatta "bunlar kendini ne saniyor da vize vermeye bu kadar ugrastiriyor milleti" diye dusunmustum. havaalanindan otele kadar agir bir varos havasi kendini hissettiriyordu. ve sehre vardim.
    ilk dikkatimi ceken ulasimin baya ucuz olmasi. bir aylik sinirsiz metro-tramvay-otobus kullanim ucreti (ogrenci icin) 260 koruna (yaklasik 25 lira). ulasimin bu kadar ucuz olmasi herhalde kominizmden kalan bir aliskanlik. komunizminden gelen diger bir aliskanlik ise calisanlar musteriye nasil davranilmasi gerektigini bilmiyor olmasi. hava alanindayken otobus bileti satan adamla tartistim. genelde marketleri cinliler isletiyor, onlar bile sinirli. amina koyim aldigim kolaya bi plastik poset vereceksin ne surat yapiyorsun. sehir merkezinde cok fazla turist olmasi beni sasirtti, ne bok var da geldiniz diye icimden gecirirken yavas yavas sehrin, 1940'lardan firlamis gibi duran evlerin, cogunlugu dar temiz sokaklarin ve her biri ayri havada mekanlarin (kafe, restaurant) hosuma gittigini ve begendigimi hissettim ama sehir kucuk anladigim kadariyla (gezmek icin 2-3 gun yeter). metroya binecekken hayatimda gordugum en uzun yuruyen merdiveni gordum ve baya hizliydi, o kadar hizliydi ki yasli bir kadin binemedi. insanlarin kopekleriyle ya da bisikletleriyle metroya ya da tram'a binmesi ayrica ilginc geldi. ve bu arada tabi ki kizlar guzel.
hesabın var mı? giriş yap