• görünüşe göre dünyanın %51 i prekarya olmaya doğru hızla gidiyor.bende şahsen bir prekarya olmuş durumdayım . uçuk fiyatlar ile maslovun en alt piramitindeki gereksinimleri dahi karşılayamayan , bu toplumların önüne bu sistemin haricinde ne koyarsanız koyun koşulsuz kabul edeceklerdir. bakın dinler tarihinde de bu böyledir , firavunların köleleştirdiği yahudilerin karşısına musevi dini koyulup bir süre özgürleştirildiler , romanın köleleştirdiği toplumların önüne hristiyanlık , arapların kendi kabilesinden olmayanları stadart köle olarak görmesinin karşısında da müslümanlık ortaya atılıp milyonlarca kitle edinmiştir.

    şimdi dünya yeni bir paradigma ve değişim içerisine son sürat gidiyor . bu gidişata karşı bu prekarya düzenine karşı karşımıza küresel sosyalizm bir takım özgürlükler, sınırların kaldırılması ,yeşil ekonomi , ortak para düzeni vs. konulduğunda koşulsuz kabul edeceğiz ki ben şahsen dünden razıyım.

    ama şuda bir gerçektir ki , adil paylaşım olmadığı sürece , oto denetim sistemi olmadığı sürece tüm sistemler eninde sonunda diğer insanları köleliğe ve prekarya sistemine iter. bunun temelinde insanın, diğer insanın sırtından geçinme ve doyumsuz bir tanrı olma arzusu yatar.
  • kurye, garson, güvenlik görevlisi, kasiyer, işçi, belirli süreli sözleşmeli... sığınmacılar, göçmenler, kaçaklar. özetle ''çalışan, emekçi yoksullar'' ve ''güvencesi olmayan işçiler''.

    bu kitapta onlarcasından, onlarca sorundan bahsedilmiş. bu insanların hayatta kalma mücadeleleri ve karşılaştıkları zorluklar. kapitalizmin insanların kanlarını nasıl emdiğini, dünyayı nasıl yaşanılmaz bir çöplüğe dönüştürdüğünü kitabı okuyunca daha iyi idrak ediyor insan...
  • bir ekonomi profesörünün yazdığı analiz kitabıdır. tavsiye kere tavsiye!
  • guy standing’in yeni yeni görünür olmaya başlayan, geleceğin ise en önemli sosyokültürel sorunlarından biri olacak olan prekarya sınıfını incelediği muazzam kitabı. standing prekaryayı yeni tehlikeli sınıf olarak nitelendirir. peki niye tehlikelidir bu sınıf? çünkü bu sınıfın ne ekonomik ne sosyal ne de varoluşsal güvencesi vardır, ve her geçen gün daha da çok insan ve grup prekarya içine çekilmektedir. bunu da küreselleşmenin tetiklediği esnek emek çağı, eğitimin, şirketlerin, vatandaşlığın ve siyasetin metalaşması ve gözetime dayalı piyasa ekonomisi olgularıyla açıklar standing. işler artık güvencesidir, vasıf kavramının içi boşaltılmıştır, prekaryanın büyük bir bölümünü oluşturan eğitimli, üniversite mezunu gençler önlerini göremezler ve bir kariyer fikrinden uzaktırlar. çoğu insan güvencesiz ve kısa süreli işler özelinde hayatta kalmaya çalışmaktadır. insanlar şirketler için adeta bir "toplumsal fabrika"ya dönüşmüştür. toplum adeta jeremy bentham tarafından öne sürülen "gözetim toplumu"na doğru evrilmektedir. bu oradan oraya savrulan, önlerinde bir gelecek göremeyen ve hayatta kalabilmek için güvencesiz ve kısa süreli işlerde çalışmak zorunda kalan (tabii bulabilirlerse) insanlar psikolojik açıdan da kötü durumdadır. bir de buna neoliberal politikalar sonucu sosyal yardımların azaltılması ve var olanların da ciddi şartlara ve yaptırımlara tabi olması bu insanları çaresiz bırakır ve neofaşist ve radikal siyasi liderlerin oyuncağı haline gelir bu insanlar. bu bağlamda radikal sağın dünyada yükselişi buradan okunabilir. son olarak standing bu labirentten ve krizden kurtulmak için temel gelir uygulamasının ve evrenselliğin tek çare olduğunu iddia eder. bu bağlamda aynı yazarın "temel gelir" adlı kitabı da okunabilir. unutulmamalıdır ki artık hepimiz prekaryayız.

    kavramlar
    esnek emek çağı
    şirketlerin metalaşması
    emeğin kadınsılaşması
    kadın ev reislerinin yükselişi
    evsiz kadın sendromu
    güvencesiz varoluş
    eğitimin metalaşması
    prekarya tuzağı
    yaşlanma krizi
    yaşlanmanın emek arzına etkisi
    jeremy bentham - gözetim toplumu
    toplumsal fabrika
    üretime dayalı piyasa ekonomisi
    siyasetin metalaşması
    demokratik yönetişim
    mesleki demokrasi
    mesleki özgürlük
    istikrar hibesi olarak temel gelir

    sayfa 269
    işin mutluluk kaynağı olduğunun söylenmesi, onu aslında hiç olmadığı bir şey olarak sunmak demektir. işler, birisi bir şey yapılmasını istediği için yaratılır.
    sayfa 274
    maalesef faydacılığın hakim olduğu bir durumda eşitsizlik görmezden gelinir ya da doğrudan reddedilir ve çoğunluk mutlu olur.
    sayfa 282
    bugünün hizmetlere dayalı toplumunda mücadele, beş değerli şeye eşitsiz erişim ve bu şeylerin kontrolü üzerinden şekilleniyor.
    bu beş değerli şeyi şöyle özetleyebiliriz: ekonomik güvenlik, zaman, kaliteli mekan, bilgi ve finansal sermaye.
    sayfa 286
    david hume’un da dediği gibi ‘yoksul’u konuşmak, bir yandan da nefrete yakın bir duygu olan acıma duygusundan bahsetmek demektir. ‘onlar’ ‘biz’e benzemez. prekaryanın verdiği sert karşılık ise şu: yoksullar bizden başkası değil ya da her an biz olabilirler.
    sayfa 288
    prekarya için başlangıç noktası, belirsizlikle mücadele etmekten geçer zira prekaryanın sigortası ‘bilinmeyen bilinmeyenler’dir.
    sayfa 289
    eğer temel gelir ‘ekonomik istikrar hibesi’ şeklinde algılansa, ekonomik istikrarsızlığın azaltılması konusunda eşitlikçi bir yöntem işlevi de görebilir.

    sayfa 292
    hakim ayelet schachar (2009) birthright lottery (vatandaşlık hakkı piyangosu) adlı kitabında, zengin ülkelerde bir vatandaşlık vergisi olması ve bunun yoksul ülkelerdeki insanlara dağıtılması gerektiğini savunuyor.
    sayfa 296
    kamusal alanın parçalanmasından dert yanan sosyolog ve filozof jürgen habermas, çare olarak londra'daki kafelerin yanı sıra paris'le almanya'nın ‘masa sohbetleri’ni adres göstermişti.
    ...
    istihdama dayalı toplumların endişe verici yanlarından birisi de yunanca anlamıyla boş zamana (schole) dair duyulan saygının azalmasıdır. söz konusu saygının azalması, maddiyatçılığa bağlı gelişen bireycilikle el ele gidiyor. toplumun sağlığı ve kendi sağlığımız için bu eğilimi geri çevirecek mekanizmalara ihtiyacımız var.
    sayfa 298
    temel gelir alma hakkı olan herkesin, ulusal ve yerel seçimlerde oy kullanmak için ahlaki bir taahhütte bulunması ve önemli siyasi meseleleri tartışmak üzere her sene yapılan yerel bir toplantıya katılma sözü vermesi beklenmeli. bu taahhüdün yaptırımlar getirebilecek yasal bir bağlayıcılığı olmamalı. ancak böylece insanların medeni sorumluluklarının herkesçe tanınması sağlanabilir ki bu, özgürleştirici eşitlik eksenli değerler sistemini uyar.
    sayfa 300
    1930'larda almanya'da nazilerin yükseldiği dönemde din adamı, martin niemöller’e atfedilen meşhur uyarıyı hatırlamakta fayda var:
    önce komünistleri aldılar, komünist değilim diye sesimi çıkarmadım.
    sonra sendikacıları almaya geldiler. sendikacı olmadığımdan itiraz etmedim.
    ardından yahudileri tutukladılar. yahudi değildim, ses etmedim.
    en son beni almaya geldiklerinde, beni savunacak kimse kalmamıştı.
    ...
    merkez sağdaki partiler seçmenlerini kaybetmemek için giderek sağa kayarken, merkez sol mevzi ve kan kaybettiği gibi bir nesle dönük inandırıcılığını yitirmek üzere.
    ...
    prekarya ne bir kurban, ne bir hain ne de kahraman - sadece içinde hepimizden bir şeyler var.
  • başıboş olduğu için tehlikeli olan yeni sınıf.
hesabın var mı? giriş yap