• filmin sonunda yer alan dönemin başbakanı süleyman demirel'in “bunlar gazeteci kılığında militanlar, birbirlerini vuruyorlar.devlet cinayet işlemez.” şeklindeki beyanatının, şu an başbakan olan recep tayyip erdoğan'ın “hangi gazeteci basın faaliyetinden, gazeteci faaliyetinden dolayı tutukludur? bir tanesi bile gazetecilik faaliyetinden dolayı cezaevinde değil” beyanatına benzedigini, arada gecen onca yıla ragmen zihniyetin degismedigini gosteren film..
  • sokakta tek başına yürüyebilmenin, iki adımda bir arkaya bakmak zorunda olmamanın, korkmadan yaşayabilmenin nasıl bir özgürlük olduğunu gösteren film. bir nevi ''kurşun gerçeği öldüremez.''

    --- spoiler ---

    ''ailende bölücü yok, sen diğerleri gibi değilsin. sana iyi davranacağız'' deyip adamın yüzünü gözünü dağıtan polis, canımsın. bir kere daha inandım, vatandaş-polis el ele olunca hayatın daha da güzelleşeceğine. tatlım ya.

    içimiz kıyılırken bir taraftan güldürmeyi de başardığı için bence gayet başarılı bir film. güldüren repliklere örnek verelim:
    '' abi adam çok hızlı konuşuyordu. ben şimdi noktayı nereye koyayım?''
    ''(gazetecilikten bahsederken) haa, yalanın para ettiği şu meslek.''
    '' w yerine iki v koy abi, zaten aynısı olmuyor mu?''
    '' bu gazeteyi biz çıkartıyoruz, kur'an-ı kerim değil ya!''
    '' ha karate ha kung-fu! adam dövmenin felsefesi mi olur?''

    güzel detaylar da vardı şüphesiz:
    - alişan'ın solak olması mesela.
    - maç sırasında ayağı sakatlanan çocuğun eliyle ''beni değiştir'' işareti yapması.
    - masa başı gazeteciliğe geçmeleriyle birlikte büroyu eve çevirip televizyondan daktilolara kadar her şeyin üstüne dantel örtmeleri.
    - dosyalardan birinin adının jitem olması.
    - dino dayı'nın bayiisinde satılan sabah'ın manşetinin ''özal'ın kürt planı'' olması.

    ''bir dakika ara verebilir miyiz lütfen, bunun üzerine düşünmek istiyorum'' denilecek replikleri de şöyle:
    - '' türkçe anlatayım, daha resmi olur değil mi yeğen?''
    - '' sanki adamlar bize çiçek uzatıyor da.''
    - '' koyun gibi boynumuzu uzatmayacağız ama bizi koruyacak şey bu değil!''
    - '' bir kere öldürdün mü artık seni kimse tutamaz.''
    - '' kurşun gerçeği öldürmez.''

    --- spoiler ---

    yalnız filmde rahatsız eden şeyler de vardı. hasan abi'nin de dediği gibi ''mücadeleye yakışmayan'' bir cinsiyetçilik.

    --- spoiler ---

    - songül'ün tek kadın olması ve sekreter olarak görev alması.
    - ''ne mahçup oluyorsun? sen karı mısın?''
    - ''ne geveliyorsun karı gibi?''

    --- spoiler ---
  • gösterişsiz, sade ve sessiz olmuş. o yüzden de apayrı bir tadı var. gülümsettiği anlar da olmakla birlikte sonunda öfkeden ağlatabiliyor. sevgiliyle arka koltuklarda rahatça koklaşmak için gelmiş, konudan, konunun gerçekliğinden bihaber çocukları film çıkışında bembeyaz suratlarla gördüysem, filmin vuruculuğunu da belirtmeliyim.
  • ben lisedeyken, arada değişen ismi ancak aynı acıları konu alan manşetleriyle kapımıza gelen ve hiç bir zaman geri çevirmediğimiz gazetenin çalışanlarının hayatlarına, bölge insanının yaşadıklarına olduğu gibi bakmamızı sağlayan filmdir... öyle, olduğu gibi, yalın-demekte içimi acıtıyor... bir dönem onca insanın öldürülmüş olması, baskınlar, işkenceler, tehditler, kundaklamalar, korku... hepsinin o dönem sıradan bir günün getirisi olması... bölge dışındaki insanların olan bitenden bihaber olması, bırakılması... korkunç... o dönem gazeteyi her okuduğumuzda, o dönemden sonra bütün bunlar her akla geldiğinde kelimelerin sağa sola kaçışması, faşizmin sıradan getirisi olsa gerek...
  • 2010’lu yıllarda, muhalif gazeteci olmaktan bile daha zoru nedir?
    cevap: 90’lı yıllarda özgür gündem gazetesinin diyarbakır bürosunda çalışmak.
    bugünkü faşizan ortam, ileride bir film konusu olur mu bilmem ama 90’lı yıllardaki kürt gazetecilere uygulanan baskı ve zulüm, sedat yılmaz yönetiminde önemli ve çarpıcı bir film olmuş.
    küçücük, teknik imkansızlıkların had safhada olduğu bürodan, dünyaya gerçekleri duyurmaya kararlı bir avuç cesur gazetecinin etrafında daralan çember. tehditler ,dayaklar ve cinayetler.. tüm bunlar her şeye rağmen gazeteci olma hayalinden vazgeçmeyen 17 yaşındaki ofis boy fırat’ın gözünden veriliyor.
    fırat rolündeki aram dildar başta olmak üzere oyuncular çok başarılı.
    söyleyemeye gerek yok, yaşananlar gerçek hikaye. nasıl bu günlerde “basın” kelimesi bir emir kipi olarak kullanılıyorsa, “press” kelimesi de 90’larda güneydoğu’da basını değil baskıyı anlatıyordu.
    özgür gündem diyarbakır bürosu ile “press” filminin ortak noktası teknik imkansızlıklar. ama her ikisi de, bu imkansızlıklar içinde seslerini duyurdular.tarihe notlarını düştüler.
    yeni daktilo alamadıkları için, bozulan “v” harfi yerine “w” harfinin yarısını kazıyıp kullanan gazetecilerin hikayesini sinemaya aktarmak da bir o kadar zordu mutlaka. diyarbakır’da çekim izni alamayan, panzer kiralayamayan ekip; bazı dış mekanları green-box yöntemiyle çekti. içte ışık, dışta mekan sorunlarına rağmen filmlerini bitirmeyi başardı sedat yılmaz ve arkadaşları. tıpkı zulme rağmen, her gün gazeteyi çıkaran özgür gündem çalışanları ve o gazeteyi her türlü yıldırmaya rağmen dağıtan, gazete bayi amcalar ve kürt çocuklar gibi.
    80li yıllardaki işkenceleri “diyarbakır 5 no’lu cezaevi” belgeseli, olanca gerçekliği ile anlatmıştı. 90’lı yıllar güneydoğusu da önce “min dit” şimdi de “press”le gün yüzüne çıkıyor. zulme uğrayanlar, uğratanları son yüzyıldaki en etkili yöntemle, sinemayla ifşa ediyorlar.
    önemli bir film ”press” mutlaka gidilip görülmesi gereken türden...
  • çok iyi film. harbiden diyorum. beklentimin çok ötesinde başarılı buldum. birbiri peşi sıra çıkan romantik, romantik komedi ya da sadece komedi filmlerine harcanan paraya da emeğe de üzülürsünüz bu filme gittiğinizde. yönetmenin ellerinden öperim.
  • karakterleri son derece yalın ve ne ilahlaştırarak, ne de ağızlarına sıçarak anlatan, sağlam bir dönem filmi. yalnızca gündem gazetesi'nin bir dönemini değil, 1990'ların ağır, baskıcı havasını da hissetmek mümkün. filmde ayrıca kahramanlık destanı kadar, gündem ekibinin aldığı kimi kararların da yanlı olduğunu göstermekte ancak bu gazeteciliklerine gölge düşürmek yerine pozitif anlamda bir eleştiri gibi duruyor.

    korku, kan ve ölüm ama yine de ciwan haco ile uyanıp, domatesli salatalıklı o dost sofrasına oturmayı çok isterdim

    --- spoiler ---
    üniversiteli gazeteci baskılara dayanamayıp kaçarken, türk olduğu halde, gazetelerin haberini yayınlamadığı gazetecinin gelip haberlerini gündeme vermesi ayrıca güzel bir noktaydı. dayanışmanın unutulmamış olması son derece güzel.

    --- spoiler ---

    --- spoiler ---
    gazetecinin kafasına tam arkasından kurşun sıkan ve sonra iki gazeteciyi satırla kovalayanlar bölgede hizb-ul kontra olarak bilinen, hizbullah üyeleri. yöntemler tam olarak onlar olduğunu gösteriyor.

    --- spoiler ---

    alakasız not: bu arada filmde gündem bürosunun bulunduğu apartmanda tkp'ye ait bir yazılama yeralıyor. yazı karalandığı için pek anlaşılmıyor ancak anlayınca biraz kötü oldu benim için çünkü o dönemde tkp bile yok türkiye'de. bu filmi izleyenlerin son derece böyle şeylere dikkat edebileceğini hatırlayıp silselerdi keşke.
  • 90'lar konuşulmaya başlandı, bu iyi. fakat neyin nasıl konuşulacağı siyasetin konusu haliyle. kimi ve neyi hatırlayacağız, hangi hikayeyi nasıl anlatacağız meselesi epey netameli. haliyle netameli. kürt savaşının korkunç insani, ahlaki ve siyasi bakiyesini nasıl konuşacağız? bu konuşma hali hem anlatmayı hem de bu çok boyutlu bakiyeyi ambalajlamadan konuşmayı gerektiriyor. mesele zor yani. bu film bu konuşmanın bir örneği bence, mütevazi, temiz ve sade. eleştirilecek yanlarını bile bu nedenle gönülden görmezden geldim, geliyorum. eleştirmek değil, 90'ları konuşmayı filmde yapıldığı haliyle yapmak isteyenlerin bir işaret fişeği olarak selamlıyorum. ağlamadan, sızlamadan, ambalajlamadan, "tarafsız" olmadan, kin duymadan, sade, vakur, mizah duygusunu kaybetmeden, kayıp duygusunu unutmadan, acılaşmadan, katılaşmadan, yavşaklaşmadan, nedamet getirmeden 90'ları konuşmak, anlatmak başlı başına büyük bir başarı. bir sürü küçük ayrıntı çok hoşuma gitti, ama faysal'ın vurulduğu sahnede, gitmek ve haberini yapmak için gazeteden çıktıkları ama gidemedikleri eylemden gelen şehit namirin uğultusu çok etkileyiciydi.

    ya bir de ne güzel, böyle insanlar var, böyle gazeteciler var diye düşünüyor insan. benim için sadece bu gazeteyi çıkarmak, dağıtmak ve satmak için yaşamını kaybeden onlarca kişi ahir zaman peygamberi, dervişi. başka bir varoluşun ışığı, nasıl da parlıyorlar 90'lardan bugüne. diken içindeler ama gül gibiler gerçekten de.

    bir de (bkz: nazım babaoğlu)
  • bir halkın çektiği o muazzam acıları olanca sadeliğiyle yüreğimizde hissettiren film...çocuk olamadan, çocukluğu yaşayamadan erkenden büyümek zorunda kalınmış bir kentin sokaklarında rahat ve özgürce gezememenin, bir bayiden ana dilinle ana dilinde bir gazete isteyememenin, her daim arkana bakmadan yollarda yürüyememenin ve dahi batıdaki umursamaz rahatlığımız içinde aklımıza düşürmediğimiz yüzlerce çile ve eşitsizliğin ne menem bir ruh sıkıntısı yaratabileceğinin sadece iki saat içinde kanıtıdır...
  • siz kürtlerin ne çektiğini nerden bileceksiniz, diyen film. etkileyici.
hesabın var mı? giriş yap