• molly ringwald'ın (bu da sonradan bozmuş pornocu mu olmuş yoksa o tifanny miydi? molly yapmaz öyle şey gibi geldi) 80'lerin her aklı başında kızı gibi vatkalı parlak pembe kıyafetler giyen ve saçlarını elinden geldiği kadar kabartan andie adlı bir kızı oynadığı 1986 tarihli filmi. filmdeki blane adlı, zamanın standartlarına göre yakışıklı ve ceketinin kollarını sıyırarak giyen genç zengindir. zengin olduğu kadar da küstahtır. artı hayvandır. andie ise bütün bu iğrenç özelliklerine rağmen blane'e hasta olmaktadır. ama andie'ye hasta olan bir başkası vardır: duckie! duckie ismine bakıp hiç zorlanmadan anlayabileceğimiz üzere geek'tir, çirkindir ve new wave'dir (yani blane'den bile kötü giyinmektedir). film ilerleyen dakikalarda blane'in andie'yi baloya davet etmesi, duckie'nin andie'yi baloya davet etmesi, andie'nin blane ile gitmesi, blane'in andie'yi ilişkiye zorlaması, duckie'nin amadeus grubundaki herifin kılığında gelip andie'yi kurtarması serisiyle gelişir, oracıkta da biter. biz 80'lerde çocukluğunu yaşayan kuşak olarak lise balosunda kimseyle yatmama ancak gözlerimizi kapatarak öpüşme dersini alırız.

    şimdi izlediğinizde ise uzun bir trikonun *üzerine* kemer takmanın ne kadar yanlış olduğunu göreceksiniz.
  • ayni zamanda seksenlerin en zengin soundtracklerinden birine sahip film..

    psychedelic furs'un 'title song'u disinda, the smiths, omd, suzanne vega, new order, echo and the bunnymen sarkilari vardir icinde.. ha bir de nik kershaw hiti 'wouldn't it be good'..
  • bu filmdeki blane ismi gunumuz berkecan'i ile ayni kategoridedir. hatta bu konuda duckie ile andie arasinda su diyalog gecer:

    andie: you know you're talking like that just because i'm going out with blane.
    duckie: blaine?! his name is blaine?!! that's not even a name, thats a major appliance!!
  • two and a half menden "uyuz kardeş alan" olarak tanıdığımız jon cryerın gençlik halini görebileceğiniz film.
  • bu akşam cnbc-e de tekrardan izleyip güzel bir nostalji yaptığımız 80ler gençlik filmi ekolunden film.
  • john hughes'un önceden planladığı finali başta stüdyo baskısı olmak üzere birtakım sebeplerden ötürü değiştirmek durumunda kalması, yakın tarihte aynı konseptte ve arzu ettiği sonla biten bir başka film çekmesine neden olmuştur.

    (bkz: some kind of wonderful)

    ha, ikisi arasında bir seçim yapmak gerekirse ben yine pretty in pink derim. yine de duckie'nin mutluluğuna mani olan ibnelere kapak olsun.
  • daha iyisi ve aynı başrol kızı için

    (bkz: the breakfast club)
  • john hughes den bir jest daha...film hughes filmlerine özgü sabah sokak görüntüleriyle açılır, döneme özgü şeylerin baştacı olan giyim ve makyaj
    göz alır, okul koridorlarınıda unutmayalım derken filmin 6. dakkasından itibaren güneş gözlükleri ile james spader kadrajda arz-ı endam edip filmi cayır cayır yakar...filmde her şeye fazlasıyla sahip zengin piçi(pisliği) oynar ne demek bizzat piç. artist adam okul koridorlarında çorapsız, elleri cepte gezer, spor arabasıyla birlikte spor(ütüsüz) giyinir..film nerdeyse bir çirkin ördek hikayesi gibidir ama pısırık ve fazla yavaş gencin(blane) neden kızı yarı yolda bıraktığı anlaşılamamaktadır..kızlar tuvaletinde durumu kurtaran, kızın bahtız şakrak yamağını oynayan arkadışın(duckie) türü malesef tükenmiştir.. bu derbeder kişi acınsada acıtmaz keza yüce gönüllüdür.. plakçıdaki dekoruda unutmayalım...
  • bunun kardeşi bir de şu var, hatta people who bought this also bought these: (bkz: sixteen candles)
  • pscychedelic furs'un aynı isimli sarkısıyla baslar.. breakfast club, electric dreams gibi new wave doneminin filmlerinden biridir. john hughes ve molly ringwald'ı tekrar bulusturmustur.
hesabın var mı? giriş yap