• (bkz: vladimir nabokov)'un 1938 de rusça, 1959da ingilizce yayınlanan romanı.

    'gizliliğin, dolayısıyla bireyselliğin olmadığı bir saydamlar ülkesinde saydamsızlığı savunan cincinnatus düş kurmanın bile yasak olduğu bir hapishanede tek mahkum olarak idam edileceği günü beklemektedir'.
    kitabın arka kapağındaki bu cümleyi okuduğumda, beni bekleyen o dipsiz nabokov aleminden bihaberdim. her cümleyi 2-3 kez okumaya başladığımda ve her defasında farklı bir kelimeye takılıp kaldığımda dehası karşısında titredim.
  • yazarın önsözü :

    romanın rusça aslının adı priglaşenyi na kazn'dır. ..., bunun infaza çağrı olarak karşılanmasını öneririrdim; ancak öte yandan (benzer) bir kekeleme beni engellemeseydi ana dilimde priglaşenyi na otseçenyi golovi ("kelle uçurmaya çağrı") derdim.

    rusça özgün metni bolşevik yönetiminden kaçtıktan on beş yıl kadar sonra ve nazi yönetimi popülerliğinin doruğuna çıkmadan hemen önce, bundan tam çeyrek yüzyıl önce berlin'de kaleme aldım. her ikisini de iğrenç bir fars olarak görmemin bu kitap üzerinde herhangi bir etkisi olup olmadığı sorusu iyi okuru olduğu kadar beni de az ilgilendirmeli.

    priglaşenyi na kazn bir rus göçmen dergisinde,paris'te çıkan sovremenniya zapiski'de tefrika edildi ve daha sonra 1937'de aynı kentte dom knigi tarafından yayımlandı. kitap karşısında şaşkınlığa düşen, ancak ondan hoşlanan göçmen eleştirmenler, hiç almancam olmadığını, çağdaş alman yazınından tümüyle habersiz olduğumu ve kafka'nın yapıtlarının fransızca ya da ingilizce çevirilerini henüz okumadığımı bilmediklerinden onda, "kafkamsı" bir hava ayrımsadıklarını düşündüler. kuşkusuz bu kitapla, diyelim ki önceden yazılmış öykülerim (ya da sonrada yazılmış bend sinister)arasında birtakım biçemsel bağlantılar bulunmaktadır;oysa onunla şato ve dava arasında hiç (bir bağlantı) bulunmamaktadır. benim yazınsal eleştiri kuramımda ruh yakınlıklarına yer yoktur, ancak bir ruhdaş seçmem gerekseydi bu kesinlikle, g.h. orwell ya da ün salmış düşüncelerin ve politik romanın başka popüler kaynaklarından çok, o büyük sanatçı olurdu. sırası gelmişken, her bir kitabımın değişmez biçimde eleştirmenleri neden ateşli karşılaştırmalarda bulunmak amacıyla az ya da çok ünlü adların peşine saldığını bir türlü anlayamamışımdır. şu son otuz yıl boyunca (bu zararsız güdümlü mermilerden birkaçını sayacak olursak) gogol, dostoyevski, joyce, voltaire, sade, stendal, balzac, byron, bierbohm, proust, kleist, makar, marinski, mary maccarthy, meredith(!) cervantes, charlie chaplin, baroness murasaki, puşkin, ruskin, dahası sebastian knight'ı bile suratıma çarptılar. yalnızca bir tek yazarım bu bağlamda hiç sözü edilmedi-romanı yazdığım sırada üzerimdeki etkisini şükranla kabul etmem gereken tek yazarın;yani hüzünlü , gönlü bol, bilge, nükteci,büyülü, kendi yarattığım, tepeden tırnağa sevimli pierre delalande.

    günün birinde tek sözcüklük karşılıklar gereksinen tanımlar sözlüğü oluşturacak olursam, başta gelen maddelerde biri şu olacaktır:"kişinin kendi yapıtlarını, gecikmiş iyileştirme amacıyla, çeviride kısaltması, açması, değiştirmesi ya da değiştirmesine neden olması." genelde bunu yapma güdüsü modelle taklidini ayıran zaman diliminin uzunluğu oranında artış gösterir, ancak oğlum elden geçirmem için bu kitabın çevirisini bana verdiğinde ve yıllar sonra rusça özgün metni yeniden okumak gerektiğinde savaşacağım bir yaratıcı düzeltme şeytanı bulunmadığını görerek içim rahatladı. 1935'te rusça söylemim(romana) uygun deyişler açısından belirli bir önsezi içermişti ve ingilizce dönüşümüne yararlı olabilecek düzeltmeler yalnızca rutin olanlardı.. oğlum olağanüstü iyi bir çevirmen olduğunu kanıtladı ve aramızda, sonuç ne denli garip olursa olsun, yazara bağlılığın önde geldiğini kararlaştırdık. yaşasın kılı kırk yaranlar ve kahrolsun (sözcükler- diyelim moskova varoşlarında bönce ve bayağı bir sefahat alemine çıkıp, shakespeare bir kez daha kralın hayaletini oynamaya indirgenirken) "ruh"u ilettiği sürece her şeyin yolunda gittiğini sanan budalalar.

    gözde yazarım (1768-1849) bir zamanlar şimdilerde tümüyle unutulmuş bir roman için şöyle demişti: "il a tout pour tous. il fait rire l'enfant et frissonner la femme. il donne a l'homme du monde un vertige salutaire et fait rever ceux qui ne revent jamais*"infaza çağrı'nın bu tür iddiaları yoktur. o boşlukta bir kemandır. dünyevi kişiler onu gözboyamacılık olarak değerlendirecekler. yaşlı beyler onu ellerinden attıkları gibi yeniden yöresel serüvenlere ve ünlülerin yaşamöykülerine gömülecekler. dernekçi hanımların içlerini titretmeyecek. kötü niyetliler küçük emmie'de lolita'nın kızkardeşini görecekler, viyanalı büyücü doktorun yandaşları o yabancı toplumsal suç ve progresivnoe eğitim dünyalarında ona burun kıvıracaklardır. ancak discours sur les ombres (gölgeler üzerine söyleşiler) yazarının bir başka aydınlık kitap için söylediği üzere coşkuyla yeniden sıçrayıp saçları diken diken olarak birkaç (qualques) okur biliyorum (je connais).

    * herkes için her şey vardır ondan. çocuğu güldürür, kadını titretir. sosyetik beylere sağaltıcı bir başdönmesi verir ve hiç düş görmeyenlere düş gördürür.

    arizona , 1959

    (bkz: ölümü beklemek)
  • vladimir nabokov'un otuzlu yıllarda yazdığı bir roman. kitap, işlediği bir suçtan ötürü idam cezasına çarptırılan bir hükümlünün tuhaf, neredeyse dünya dışı bir kulede infazını bekleyişini anlatıyor. her şeyin, herkesin saydam olduğu ve tüm niteliklerini yitirdikleri bir dünyada bir kömür parçası gibi katı ve farklı görünüyor cicinnatius, yıllarca uğraşıp kazandığı yarı saydamlığı, toplum içinde göze batmama yeteneği onu yarı yolda bırakıyor. herkes yalan söylüyor, herkes oyun oynuyor, her şey bir dekordan ibaret sanki. cezaevi müdürü, zindan görevlisi, ortalıkta (korku filmlerinde elindeki topla oynayıp duran çocuklar gibi) dolaşıp duran küçük emmie, duvardaki iştahlı örümcek, geveze cellat... ayaklarımızın altında sağlam bir zemin yok. bir düş, bir karabasan gibi her şey, nabokov'un dünyasına kapılan okuyucu, kahramanı cicinnatius gibi umutsuzca uyanmayı bekliyor.
  • ben bu nabokov dayıyı da, her kitabına önsöz yazma yüzsüzlüğünü de, bir siki beğenmeyişini de sevmiyorum. lakin, bu kitapta şöyle bir şeyler demiş:

    "ama artık unutulup gitmek umurumda değil; bir tek şey duyumsuyorum, korku, korku, utanılası, abes bir korku..."

    bilemedim.
  • (bkz: schachnovelle)
  • nabakov'un düşle gerçek arasında geçen romanı. zamanına göre (1930'lar) çok erken bir örnek olmalı. benim sevdiğim bir yazın türü olmasa da, boşuna nabakov olmamış adam diyorsunuz okurken.

    seniha akar'ın üstün çeviri becerisini eklemeden edemeyeceğim. saygılar hanımefendi...
hesabın var mı? giriş yap