• "nereye benziyor?" sorusuna yanıt vermenin çok zor olduğu balkan kenti. kosovanın kültür başkenti. karmaşık duygulara yol açan ve güzel hissettiren, yeşilliğiyle serinleten, savaşın iz bıraktığı yanmış binalarıyla düşündüren, herkesin türkçe konuşması nedeniyle gururu hafiften okşatan ve güzel yemekleriyle damak zevkini tatmin eden bir yer orası. kızları çok güzeller. prizren türkçesi ile konuşmaları da yakışıyor hani kendilerine*.

    kategorilerle prizrenin analizini yapacak olursak:
    *konuşma dili:
    burada yaşayan insanlar en az 3 dil biliyorlar: sırpça, arnavutça, türkçe. tabi bu yugoslavya döneminin bıraktığı çokdilli, çok kültürlü miras. şimdilerde arnavutça prizrende hakim dil olma yolunda görünüyor. gerek türk-arnavut evlilikleri, gerekse kosova'da oturtulmaya çalışılan yeni düzen buna olanak tanıyor. ancak yine de özellikle 20'li 30'lu yaşlarını yaşayan nesil ve eski nesile baktığımızda türkçe bilmeyen çok az denebilir. çok dillilikten söz etmişken benim çok yakından tanıdığım insan misal türkçe hariç sırpça, arnavutça, boşnakça, bulgarca biliyor, grek ve kiril alfabesine aşina olduğu için yunanca ve rusçayı da az buçuk anlıyor denebilir. peki bu diller gerçek hayatta ne işe yarıyor? diye sorulacak olursa cevabım şu: bir balkan bölgesinde hayatta kalmak için bu diller çok önemli. hele ki turist olarak ordaysanız bir bulgar gelip sizinle bulgarca konuştuğunda ona boş bakmanıza hiç anlam veremez. bir arnavuta arnavutça bilmediğinizi söylediğinizde sanki dünyanın yuvarlak olduğunu bilmediğinizi söylemişsiniz gibi bir tepki alabilirsiniz.
    *etnisite:
    çok az miktar sırp, daha çok miktarda türk ve ağırlıklı olarak arnavut nüfus yaşıyor bu bereketli topraklarda. sanırım savaş sonrası sırpların evleri yakılmış ve hiç sırp, kimi prizrenlilerin tabiriyle cavur kalmamış buralarda.
    *prizren türkçesi:
    ilk duyulduğunda anlaşılması güç ancak orada bir hafta geçirdikten sonra rahatça anlayabileceğiniz bir eski türkçe konuşuluyor oralarda. sırpça kelimelerle bezenmiş bir türkçe...
    "öğle yemeği"ne kuşluk diyorlar
    "arı"ya kovan
    "domates"e "patlican"
    "patlıcan"a "kara patlican"
    "kepçe"ye "gorojda"
    en sevimli bulduklarımdan biri: "bisiklet"e "velespit" diyorlar.
    türkiye'de birisi "nerde" sorusuna "tega!" (işte) diye cevap verirse ya da siz ortalıkta sürekli bir "tega" lafı duyuyorsanız bilin ki bir prizrenli ile aynı sınırlar içindesiniz.
    *adetler:
    osmanlının izleri dense ne kadar doğru olur bilmem ama çok tanıdık adetler var.
    örneğin "gelin" sıfatını taşıyan genç kadınlar "teyze" sıfatını taşıyanlar hal hatırlarını sorduğunda, bir saygı ifadesi olarak oturdukları yerden ayağa kalkarak veriyorlar cevaplarını. bazen "teyze" genç kızımızı yerine oturtup, oturduğu yerden konuşmasına müsade ediyor.
    bir diğer bana çok çok enteresan gelen adet ev oturmasında ilk karşılaşmalarda yapılan başlangıç konuşmaları:
    aşağıda örneklemeye çalışalım:
    diyalog bir adet anne ve bir adet teyze arasına geçer:
    teyze'den anneye giden sorular ve karşılıklı konuşma şu şekildedir:
    -ne yapaysın? isla mısın?
    -hiç...te iyi dema
    -hasan (kocası) nasıl? ("koca" da bu arada "anne"in yanında oturmaktadır)
    -iyi
    -kızların nasıl (çocukların ismi teker teker sayılır... "kızları" da bu arada aynı odadadırlar)
    -onlar da iyi
    - yüzün aydi...oglonlen celinın celmiş iyimişlar? ("oğlun" ve "gelinin" de bu arada aynı ortamdadırlar. ve tüm bu soruların birazdan kendilerine de sorulacağını bilerek soluk alıp verirler)
    ardından metinde adı geçen oğula sorular sorulur? yukardaki hal hatır soruları aynen erkek evlada da sorulur teker teker...ve ardından diyalog şu şekilde seyreder:

    -sen ne oldon? ne yapaysın?
    -te
    -işley misın? (çalışıyor musun)
    -işleym işleym
    -yoroli misın?
    -cençler yorolor mi...
    -üdeymilar isla barem?
    -dil fena
    -kalacakmisınız da?
    -bi hefte
    -pek az kalacagimisınız!.
    -ya ne yapma toka
    -dane. neka bi cürüşmek olson.
    bu böyle devam eder. bazen tüm akrabalara varıncaya dek sorulduğu oluyormuş. özellikle eski nesil böyle yaparmış.
    bu sorular ortamdaki herkesin herkese ard arda sorduğu sorulardır. böyle bir 10 dakika geçer. türkiyedeki nasılsınız? faslının genişletilmiş hatta devleştirilmiş versiyonu.
    *gündelik yaşam:
    çok renkli, hareketli. kadınlar da erkekler de çok şık giyiniyorlar. insanlar çok ehl-i keyif. herhangi bir iş için bile dükkanlarını saatlerce kapatıp gidebiliyorlar. hatta hafta sonları denize girmek uğruna 16 saat yol katedebiliyorlar. yakın mesafelerdeki kayak merkezi, balık lokantaları, yüzme havuzlarına akın ediyorlar. kaldırım cafeleri, barlar tıklım tıklım. herkesin arabası var güzel mi güzel ve arabalarında çok kaliteli müzik sistemleri var. bir de her yıl düzenlenen uluslararası film festivalleri var. adı dokufest*. açık hava sinemasında farklı ülkelerin kısa filmlerini izliyorsunuz. festivalde gösterilen filmlere çeştli dallarda ödüller veriliyor. filmlerin yönetmenleri de festival boyunca konuk ediliyorlar. dokufest kapsamında uluslarası tanınırlığı olan fotoğrafçıların fotoğraf sergileri ve workshoplar oluyor. festival süresince her gece sabaha kadar "after party"ler ve konserler oluyor. blues ve rockun mükemmel balkanesk yorumlarını dinliyorsunuz. zaten prizrende yaşayan herkesin bir sanatsal eğilimi var. ya çok iyi müzisyen oluyorlar ya yorumcu, ya besteci ya "çalgıcı" ya da sanatın başka bir dalında üretimde bulunuyorlar. 150 bin nüfuslu, türkiye’ye göre küçük sayılabilecek bir yer için örneği görülmemiş zenginlikte bir kültür ve sanatsal aktivite merkezi denebilir.
    *tarihi doku:
    osmanlı izlerinden söz edilebilir. osmanlı dendiğinde elbette çok sayıda camiden söz etmiş bulunuyoruz. bunun yanı sıra dinsel yapılar (tekke ve medreseler) tarihi izler dendiğinde ilk akla gelenler. tabi bir de eski bir hamamı ve prizreni karakterize eden taş köprüyü unutmamak gerek.
    *yemekler
    pleskavica(pleskavitsa okunur): nefis bir köfte türü. kocaman bir köfte. hamburger köftesinden daha büyük
    virşle: bir tür sosis. ince bir sucuk gibi. ama tam öyle de değil.
    çebap:inegöl köftesi gibi. nev-i şahsına münhasır. pek lezzetli
    çüfte:bildiğin köfte. yuvarlak köfteymiş. aslında saydıklarım içinde bir tek bunu yemedim
    prşuta: bir tür kurutulmuş tütsülenmiş et. pastırmanın çemensizi desek belki biraz yaklaşmış oluruz.
    prizren pizzaları: prizrende pizzalar ince hamura yapılıyor. çok başarılılar bu konuda. her mahallede pizzacı var. pizzaların içinde prşuta oluyor hep.
    ve
    prizren machiattosu: 50 cente her yerde içebilirsiniz. restoranda yemekten sonra türkiyede nasıl çay gelirse prizrende de machiatto geliyor yaygın olarak.

    *ulaşım:
    istanbula karayoluyla 1000 km uzaklıkta. otobüsle gidilebilir. mesela
    vardar turizmin bir nevzat abisi var. çok becerikli bir şöför. sınırlardan kolayca geçip hedefe gidiyorsunuz. otobüsle giderken sırasıyla kapıkuleyi, bulgaristanve makedonya sınırlarını geçiyorsunuz. çok maceralar yaşayabilirsiniz. sigara dumanına dayanabiliyorsanız tabi. yolculuk hava ve yol durumuna göre 13-17 saat civarlarında sürüyor.
    uçak seferleri de var ama priştineye. yani priştineye varınca geriye kalan 73 kmyi yine karayoluyla geçiyorsunuz prizrene varmak için.

    acaba çok mu uzun bir yazı oldu.

    benden bu kadar diyor bitiş çizgisine varıyoruz.
    yine gelecek ben prizrene. kismet obi sene cene cidecem prizrene. evet.

    yapımda emeği geçen ve şu anda yanımda bulunan bir prizrenliye de*şükranlarımı sunuyorum.
  • burada osmanli medresesinden bozma bir muze vardir, bosuna para harcanip gidilmemesi tavsiye edilir. tam bir yapay arnavut milliyetciligi. "aslinda turkler de bosnaklar da arnavuttur"a varan soylemler. ustelik hem bosnak hem turklerin oldugu bir grupla gidince adam hikayenin hangi surumunu anlatacagini da sasiriyor.
  • kentte arabamızı parkedecek yer arıyoruz. bir teyze ile muhabbetimiz aynen şu şekilde oldu

    - pardon türkçe biliyor musunuz?
    + biliiim! ne olmuş!
    - biz arabayı buraya parkettik ama bir sorun olur mu?
    + olmaz yassak. git arabanı (ücretli otoparkı gösteriyor) oraya çüş et!
  • baba tarafindan memleketim olur. pek bi gitmisligim yok ama babanem "bizim oralarda sarisin, renkli gözlüler o kadar çoktu ki makbul olan koyu renkli saçli, kahverengi gözlü olmakti" dedikten sonra nedense gidesim geldi.
    (bkz: içimdeki sarisin hirsi bambaska)
  • su anda entry girmekte oldugum guzel kasaba. anlatacak, yazicak o kadar cok sey var ki.. turkce'nin turkiye'nin disinda bu kadar kullanisli olabilecegini daha once hic farketmemistim. dun uskup bugun burasi - kendimi yurtdisina cikmis kendi dilini oranin insanlariyla konusmaya calisan amerikali gibi filan hissettim. turk ya da arnavut - herkes turkce biliyor burada. hic daha birkac yil once savastan cikmis bir kasaba gibi degil. canli, eglenceli, hatta bugunku festival sirasinda turkiye'nin guneyindeki tatil kasabalarini andiriyor. kosova hic de isminin animsattigi gibi bir yer degil.
  • mizanda prizren'i bir kefeye, diger bütün kosova'yi bir kefeye koysalar, prizren agir basar derler. nüfusun cok kücük bir kismi türktür. buna ragmen neredeyse herkes türkce konusur. türkce hem türklerin hem de arnavutlarin dini ve kültürel hassasiyetlerini korumalarina vesile olmustur.

    osmanli kültür mirasinin en iyi korundugu bir kac balkan sehrinden birisidir. osmanli'da sosyal hayatin bir parcasi olan tasavvuf kültürü prizren'de kimi kesintilerle günümüze kadar devam etmistir. tasköprünün devaminda halveti tekkesi bulunur. tekke yaklasik olarak yüz elli senelik bir tarihe sahiptir. orjinal mimarisi korunmus, olabildigince yeni degisikliklerden kacinilmistir. yüz sene kadar önce sinanpasa cami cevresinde büyük bir mülke sahip olan melamiler bugün barlar sokaginda yeni yapilan iki odali bir tekkede sohbete devam etmektedir. ayrica türk mahallesi olarak bilinen kurila'da bir kadiri tekkesi bulunmaktadir. sinan pasa, bayrakli, kirik, suzi celebi ve maras camii sehrin en önemli camileridir.

    bati balkanlardaki son türk yerlesimi olan mamusa da prizren sinirlari icerisinde bulunur. belediye baskan yardimcilarindan bir tanesi türktür.
  • şehrin tarihi dokusu ve değerlerini bir kenara koyarak sosyal bir gözlem raporu vermek gerekirse;

    - diğer kosova şehirleri ile kıyaslandığında oldukça büyük sayılabilecek, fakat herhangi bir türkiye şehrinden çok daha küçük bir kent. türk nüfusunun yoğun oluşu sizi bir süreliğine de olsa rahat ve güvende hissettirse de, uzun vadede yabancı bir topluluk içinde yaşamanın vereceği huzurdan mahrum kalmanız mümkün.
    - bölgede yaşayan ve türkçe bilmeyen kişi sayısı neredeyse sıfır. bunun yanında bölgede yaşayan ve türkçe bilip arnavutça bilmeyenlerin sayısı da şaşırtıcı derecede yüksek.
    - restoranlarda türk yemeklerini sipariş edebilirsiniz ancak, alacağınız tat konusunda pek garanti veremiyorum. zira iskender söylediğim bir restoranda önüme ekşili-hardallı bembeyaz hindi eti getirilmişliği de var.
    - sokakları dar, binaları neredeyse bitişik.
    - kfor'un türk ve alman taburları şehri ayakta tutan belki de tek ticari dayanak.
    - daire kiraları yüksek, 250-300 euro. 2-3 katlı ev kiraları oda sayısı ve rahatlık göz önünde bulundurulduğunda daha uygun. 350-450 euro.
    - gece hayatı neredeyse hiç yok.
    - kadın nüfusu diğer kosova şehirlerine göre daha düşük.
    - şimdiye kadar neredeyse hiç olumlu birşey söylemediğim için kapanışı olumlu sayılabilecek bir özellikle yapayım:
    şöyle geri çekilip, meşhur prizren kalesi ve şehre aynı çerçevede baktığınızda, hoş bir manzara ile karşılaşabiliyorsunuz.

    1 ay bile olmadan gelen edit:
    şom ağzıma sıçayım afedersin. şartlar bizi bu şehre taşınmaya itti. büyük konuşmamak lazım. kurban olduğum yediriveriyor adama lafını.
  • burada eski sırp kiliselerinin fotoğrafını çekmeye çalışınca adamı gözaltına almaya kalkıyorlar. "türküm ben yahu, turist olarak geldim." demesem adam kolumu bırakmayacaktı ki aşağı yukarı herkesin türkçe konuştuğu bu şehirde bana rastlayan polis memurunun sadece arnavutça bilmesi de ayrı bir şanssızlık. sonra sordum, meğer arnavut milliyetçisi gençler arada saldırı yapıyorlarmış da ona karşı önlem olarak kilise etrafında polisler duruyormuş.

    bunun dışında gittiğimde girdiğim ilk yerde ingilizce yön sorarken "niye türkçe konuşmuyon birader?" diye tepki almam da ilginç geldi. sanki alnımda yazıyo türk olduğum.

    kaleye çıkın ama içinde hiçbir şey yok. manzara harika. ben çıktığımda birkaç arkeolog ve ameleler buldukları eski bir duvarı ortaya çıkarıyorlardı (tabi uzaktan mahsun kırmızıgül dinleyen bu amele grubunda sadece bir kişinin türkçe bilmesi de ilginç. "burda türkçe müzik dinler herkes" dedi eleman.). şadırvan'ın etrafında üç kere dönüp su içen evleniyormuş. oradaki kafelerde oturmak güzel.

    şehrin sırplara ait bölümü 2004'te yakılmış. üzücü tabi. prizren birliği evine gidilebilir. arkeoloji müzesi'ne giriş 1 euro. içerisi çok iyi değil ama kuleye çıkabiliyorsunuz. manzara güzel.

    saray isimli restoran hem uygun hem de çok güzel. istanbul'da bir sürü yerde buradaki kadar iyi ezogelin içmemiştim. priştina'ya dönerken otobüsler her köy, hatta her evin önünde durabiliyor. hazırlıklı olun. eğer ekspres otobüs varsa ona binin. ayrıca burası priştina'dan güzel.
  • bu şehirde özellikle sabah ezanları konusunda enteresan uygulamalar var. kendi saatinde ilk ezan seslerini duyuyorsunuz. haliyle sabah ezanı biraz daha uzun sürüyorsa da, bir kaç saniye aralıklarla başlamış ezanlar bittikten, ortalık tamamen sabahın o huşu bulduran sessizliği ile kaplandıktan yaklaşık 15-20 dk sonra tekrar sabah ezanları başlıyor.

    henüz dün şahit oldum buna. tam 1 saat boyunca sırayla her camiden farklı yorumlarla ezan dinledik. bir gariplik olduğu kesin.
  • osmanli imparatorlugu doneminde rumeli beylerbeyligi'nin merkezi olmasi nedeniyle, balkanlardaki turk izlerinin en yogun olarak goruldugu sehirlerden biridir. sehrin merkezi sayilabilecek sadirvan, sinan pasa camii, bayrakli camii, sehri tepeden goren kale, hep osmanli eseridir..(tabii bunlar 1997 izlenimleri, ne kadari saglam ayakta, bilemiyorum)daracik sokaklar, tarihi evler, konaklar, bistrica nehri ile sevimli bir balkan sehridir prizren. osmanli'nin son donemlerinde, arnavut milliyetciliginin de merkezi olmustur.
    nufusunun cogu arnavuttur. kucuk bir turk nufusu da vardir. 1997 itibariyla, sehirdeki butun levhalar uc dilde yazilmaktaydi (sirpca, arnavutca ve turkce) arnavut ahaliden ozellikle de yasli olanlar, turkce de konusurlar. turkiye'de lazca diye dalga gecilen siveye cok yakindir turkceleri.. anlamak zor olsa da, anlamaya calismak oldukca eglencelidir. patlican'a domates diyorlar nedense..
    sehirden cikan, turkiye'de en cok taninan kisi, ali sen olmali.. ama prizrenliler, kendisinden nefret ederler genelde..
hesabın var mı? giriş yap