• japoncada karsiliginin olmadigini dusundugum , latin amerika ve cogunlukla middle east ülkelerin in davranis modelini tanimlamak icin yaratilmis , amerikan aksaniyla soylendiginde kulagima bi hos gelen sozcuk .

    gelismekte olan - az gelismis ulkelerin onunde ki tek engel olan sozcuk .

    almanlarin ikinci dunya savasindan sonra 10 yilda nasil toparlandigini dusunursek bu sozcuk tam ibretlik !
  • müthiş acelesi olan bir iş üstündeyken arama sonucunda ubuntu ile default olarak gelen mahjongg isimli hiç bir açıklaması olmayan bir oyuna rastlamak. neymiş bir bakayım demek ve 45 dakika harcamak, bu sırada japoncayı sökmek.
  • hayat düsturum; buna rağmen her nasılsa oldukça başarılı sayılabilecek bir kariyerim var.
  • en etkili çözümlerinden biri liste yapmak. ama aklınızda değil kağıda yazarak yapmak.

    liste yaparken de bir kaç parçadan oluşan işi listeye öylece kütle gibi tek iş olarak yazmaktansa işin içindeki bu elemanların her birini ayrı maddeler halinde yazmak. zira bu, işi çözümlemeye ve ne yapacağını bilememekten, kaybolmaktan kaynaklanan ertelemeyi önlemeye yarıyor.

    bu elemanları yaptıkça da yapılanın üstünü çizmeyi kesinlikle atlamamak lazım. bir de listede belki halihazırda başlanmış ya da hatta az önce bitirilmiş işi de yazıp üstünü çizmek de iyi olabilir. bu da hiç yapmadığınız bir işe girişmek değil de bir kısmı halledilmiş bir şeyin devamını yapmak hissiyatı veriyor. yani halihazırda bir şeyleri yapmış olmak geri kalanı da yapmayı kolaylaştırıyor.

    ayrıca işi parçalarına ayırıp o şekilde listelemek o parçalardan birini yaptıkça üstünü çizme imkanı da verdiğinden ilk madde ikinci maddeyi destekliyor. öbür türlü işe başlasanız da bir şey çizemezsiniz, aslında yaptığınız şeyler olmasına rağmen parçalara ayırmadığınız kütle iş bitmediğinden tamamlama hissi de yaşanmaz. böyle olunca da yapma isteği kaçar gider.
  • "geride yarım iş bırakmamak" gibi iddialı bir gerekçeyle, bir süredir azar azar okumakta olduğum 750 sayfalık kitabın 4'te 1'ini ve yarım bıraktığım bir dizinin kalan bölümlerini yaklaşık 2 günde bitirmek, bir procrastionation örneği. bilinçaltımın cevabı gecikmedi bu işe, rüyamda ev tipi elektrikli süpürge ile fakülteyi süpürdüm. yarım iş temizliğini yapmam gereken yerin okulda ve/veya zihnimde olduğuna dair, yorucu olsa da güzel bir metaforik rüya...

    açıkçası kendi adıma temel sebebin "mükemmeliyetçilik" gibi yaygın görülen "kendini yererken bile övmek" tavrından bambaşka olduğunu düşünüyorum. fakat yüzeydeki sebepler ne olursa olsun, aysbergin görünmeyen yüzünde sorumluluk duygusunun eksikliği bulunuyor galiba.

    sorumluluk duygusunun neden azaldığına dair genel geçer ve bilgi dolu bir fikrim yok ama tahminim var: şöyle ki çoğumuz için, bir çıkış, bir de varış noktası var. bizden beklenen ise aradaki mesafeyi makul bir sürede katetmek. ama bazılarımız için varış noktası belli değil, gidiş yolu bir tane değil, varış süresi ise kısıtlı. belirsizlik içinde belirsizlik.

    bu nedenle erteleme'nin akademide yaygın olduğu söylenir, haksız bulmuyorum. öğrencilik fazlasıyla uzadığından, "makul" süreyi aşan miktarda öğrenci kalındığından, ertelemeye başlamak normal görünüyor. (halbuki ben öğrenciliği vs. seviyorum! belki de sadece sorumsuz, aylak biriyimdir. bu kadar kısa ve nettir belki de durum.)

    üstesinden gelmenin bir yolu "bitirme duygusu'nun" geri kazanılması olduğundan, uzman tavsiyesine göre kitap okumak öneriliyor. şöyle ki: ilk olarak daha önce okumuş olduğun kısa kitapları bir solukta okuyarak başlayacaksın. sonra merak ettiğin kısa kitapları bir solukta okuyacaksın. daha sonra yarım bıraktığın kalın kitapları bir solukta... bir de bakmışsın ki, bitirme duygusunun güzelliğine bağımlı olmuşsun, procrastination ile aranız açılmış.

    dahası depresyon ile erteleme arasında, yumurta-tavuk ilişkisi olmasa, umursamam ertelemeci olmayı.

    kitaplı mücadele için: okunduğunda ufku 2 katına çıkaran ince kitaplar.
  • bunun en büyüğünü uykudan önce yapıyorum ben. ne iş, ne ders çalışma, ne de başka bir şey. uyku. öncesinde gerekli gereksiz her şeyle oyalanıp oyalanacak şeyler bitince yenisini yaratıp onlarla da oyalanıp en son uyuyorum. hayatımda en çok ertelediğim şey de o, en çok ihtiyacım olan şey de o. psikopat mıyım neyim. bak gene.
  • yine yeniden bir ödev döneminde yine yeniden kapıma dayanmıştır. caanım (!) procrastination'un bana söz konusu ödeve başlamamak için ettirdikleri:
    -bahar temizliği yapma -ama öyle böyle değil, yazlıkların, kışlıkların, kullanılmayan giysilerin ayrıldığı bir temizlik-
    -hunharca kitap okuma - vaktim yoksa, kitap okuma isteğim daha da depreşir-
    -internette amaçsızca dolaşma -en klasik yöntem-
    -kurabiye, çay- kahve eşliğinde dizi * keyfi yapma
    -(sanırım en kötüsü) hiçbir şey yapmadan hayatın anlamını çözecekmiş havasında düşünerek boş boş oturma.

    ve sonunda normal insanların uyku saati olan 23.00 sularından ödevin başına oturup bir kaç kelime yazabilme. ayrıca konuyla yakından ilgili ve yakın zamanda yaşayacağım benzer bir deneyim olarak;

    (bkz: sıçtın mavisi)

    edit: 23.12 olmuş hatta.
  • ödev yaparken ben
  • rumination ile birlikte hayatımı kaydıran baş belasıdır. şu an hiçbir şey yapmamakla meşgul olduğumdan dolayı, derdimi sonra yazarım. zaten duruma konsantre olamıyorum. ama planlarımdan bir tanesi kendime bir motivasyon mektubu yazmak. bunu bugün yapmam lazım. çünkü yarın pazartesi, yeni bir hafta, bozulacak yeni sözler. planlarım arasında kendimi aklıma gelen lakayıtlıkların tam tersini yapmak ile cezalandırmak da var. kural şöyle işler. sonra yaparım kelimesini kullandığın an ceza olarak şimdi yapıyorsun. bakalım üşenmezsem deneyeceğim.
  • bir sanattır.

    bir azim eve gelip "şu kadar zamandır üstünde çalışmadığım bikbik yazılacak, kendi rızanla katılacağın zamazingo için detaylı okuma yapılıp literatür taranacak, bilmemkimin istediği deadline'ı geçen zatzut hazırlanacak, bilmemnereye yolculuk için tırıvırı toplanacak, çamaşır/bulaşık/zihin/bünye yıkanacak durulanacak, uyunacak vedahi uyanılacak, ah ulan bir de şu bu o izlense on numara olacak..." tipi to do list'ler belleğin kıyısında kıpraşırken nasıl olduğunu anlamadan sabahı etmek, kaç gündür uğraşmaya tenezül etmediğin tüm işlerin bıraktığın yerde nasıl da öylece durduğuna şaşmak ama bir şekilde umursamamak; işin tuhafı yapılacakları yapmadığın gibi kayda geçebilecek "şunu yaptım ülen" diye kendini kendine karşı savunduracak (bin tane yarım kitabından birini okuyup yahut upuzun izlenecekler listenden seçip bir film izleyerek zihnini doyurmak, eli yüzü düzgün bir şeyler hazırlayıp karnını doyurmak, eski müzik arşivlerini kurcalayıp ruhunu doyurmak, bir sevgiliye dadanıp gönlünü yahut bir meriçe dadanıp egonu doyurmak, hatta internette ordan oraya savrulup merakını doyurmak...) bir bok da gerçekleştirmediğini fark ettiğin an geçmiş olsun bu illete bulaştın demektir.

    hollandadaki arkadaşınla kırk saat muhabbet eder, belki bir müddet sıdıka modeli pencere önü çiçekliğine soyunur, hiç ilginizi çekmeyen konularda (i.e. astrolojik kişilik ve örgütsel bağlılık ilişkileri) daldan dala kah onu kah bunu okur, karın ağrılarınızı bir daha asla okumayacağınız belki yırtıp atacağınız bir yerlere karalar/kusar, yahut ilginizi çektiğini bildiğiniz bir konuyu asla tahmin etmediğiniz derinlikte kurcalar durursunuz. anlayacağınız bir işten kaçarken başka şeyin alimi olunur.

    sonra vay efendim "uykum geldi şimdi yatayım yarın erken kalkar çalışırım", bok bitirirsin o işleri bebeyim*

    aman olsun derseniz de bir kez daha hep bir ağızdan: üşeniyorum öyleyse yarın

    alternatif tanım: insana ömrünce kurmadığı uzunlukta cümleler de kurdurur.
hesabın var mı? giriş yap