• kadınların maruz bırakıldığı taciz, tecavüz ve cinayetlere karşı son yıllarda oluşan toplumsal hassasiyete sanatsal katkı bağlamında oyuncu ve senarist emerald fennell tarafından ilk yönetmenlik girişimi olarak kotarılan gayet akıcı ve içerikli bir film.

    -spoiler-

    30 yaşına rağmen hâlâ anne-babasıyla yaşamakta olan cassy, vaktiyle tıp fakültesinde okurken okulu yarıda bırakmış, arkadaşının işlettiği bir kafede çalışmakta olan özgüvenli, serdengeçti yapısıyla ilginç bir karakter.
    her hafta bir gece kulübüne gidip ayakta duramayacak kadar sarhoş biri taklidi yapıyor, kendisine yardımcı olma görüntüsü vererek eve götürüp cinsel açıdan istismar etmek isteyen avcı erkekleri "şerefsizlikleri" ile yüzleştiriyor. sosyal bir sorumluluk gibi yaptığı bu ritüeli kendine vazife edinen cassy'nin bunun için tuttuğu liste bir defteri dolduracak boyuttadır. tabi bunun altında yatan ağır travmayı daha sonra öğreniyoruz. üniversitede de birlikte okudukları çocukluk arkadaşı nina, bir gece okul arkadaşları tarafından sarhoşluğu istismar edilerek toplu tecavüze uğramış ve olayın etkisini atamadığı için bir süre sonra intihar etmiş. cassy'de de travmatik bir parçalanma yaratan bu olay, onun da okulu bırakmasına yol açar.
    cassy'nin karşısına çıkan okuldan eski bir erkek arkadaşı hem cassy'nin duygularını tekrar hissetmesini ve erkeklere olan güvensizliğini sorgulamasını sağlayacak hem de her hafta yaptığı ritüelin nina'nın intikamını alma evresine evrilmesini sağlayacak...

    finaline dair eleştiriler yapmak mümkün fakat yönetmenin bu tercihi konuya dair karamsarlığını gösterdiği gibi anlatının sahiciliğini koruma anlamında yerinde bir tercih olarak da düşünülebilir.
    "kadının fendi erkeği yendi" finali tabii ki yürek soğutur, izleyiciyi tatmin ederdi fakat gerçeklik hiç de öyle yürümüyor maalesef ve kadınlar gerçek hayatta avcıları tarafından öldürülüyor, yaygın bir şekilde de yakılıyorlar. bu yönüyle filmin gerçekçi olmak istediğini söylemek mümkün.
    kadına yönelik şiddet, taciz, tecavüz ve cinayetlerin çokça görüldüğü ülkelerden biri olan türkiye'de de yakarak öldürme veya öldürdükten sonra yakma olayları sıklıkla yaşanıyor. daha geçtiğimiz ay aylin sözer adlı akademisyen evinde yakılarak öldürüldü. değişik sebeplerle farklı yöntemlerle gerçekleştirilen bu cinayetlerin büyük bir kısmı ise gündem bile olamadan unutulup gidiyor. zira bu ülkede 2019'da 474 kadın cinayete kurban giderken 2020'de 300 kadın öldürüldü, 171 kadın da şüpheli şekilde ölü bulundu.

    yalnız, filmde vurgu, kadın cinayetlerinden ziyade kadının nesneleştirilmesi ve erkek tarafından değersiz bir cinsel obje olarak kullanılmasına yapılıyor. erkek bakış açısı, erkeğin kollanması, yapanın yanına kar kalması olgusu tartışılıyor. ayrıca cassy'nin olayı örtbas edenlerle gerçekleştirdiği yüzleşmeler üzerinden vicdan kavramına da yoğun bir vurgu yapılıyor. peki filmden bir erkek düşmanlığı propagandası çıkar mı? zorlanırsa ve yüzeysel bakılırsa çıkabilir. ancak filmde kategorik olarak kadını araçsallaştıran kötü karakterli erkekler, iyi olan erkekler, vicdan muhasebesi sonrası iyiliğe evrilen erkekler olduğu gibi nina'ya yapılanları örtbas eden iki kadın üzerinden kötü karakterli kadınlara da işaret edildiği dikkate alınarak bu argüman boşa düşürülebilir.
  • çok beğendiğim bir film oldu. amerika'nın kanayan yarası "sarhoş kıza tecavüz"ü merkezine almış bir intikam hikâyesi. bu arada dalga geçmiyorum, bu konu cidden amerika'nın kanayan yarası. benim bile doktorada başına bu iş gelen kız arkadaşlarım olmuştu... iyi bir okulda öğrenci dersin, işinde gücünde dersin, amma velakin kazın ayağı öyle değil, erkek her daim erkek... hele dışarıdan efendi gibi görünüp aslında "fırsat bulamamış piç" olanları apayrı tehlikeli.

    --- spoiler ---

    filmde elbette bazı zayıf noktalar var: öncelikle cassie'nin arkadaşının başına gelenlerle bu denli yıkılmasını ve hayatının mahvolmasını pek anlayamıyoruz. evet, nina'ya hayranmış, küçüklüğünden beri onu olduğu gibi kabul eden tek arkadaşıymış falan filan ama nina okuldan ayrıldı diye kendisinin de ayrılması, onun intiharıyla kendi hayatının da olduğu yerde takılı kalması falan insana biraz abartı gibi geliyor. hatta ben uzun süre nina ve cassie'nin aynı kişi çıkacakları, kızın yaşadığı travmadan ötürü kişilik bölünmesi yaşadığı gibi fikirlere kapıldım ancak durum böyle değilmiş, cassie sırf dostluk duyguları ile olayı bu kadar kişiselleştirmiş... evet, bu kısmın altı biraz daha doldurulabilirdi sanki.

    bir de cassie'nin olayla ilgili videodan ancak madison bahsedince haberi olması (hem de bu kadar yayılmış, elden ele dolaşmış bir videodan bahsediyoruz!) saçmaydı. arkadaşının başına gelenleri bu kadar kafaya takan bir kız illa ki bunu deşer, böyle bir videonun varlığını öğrenir, arkadaşını kurtarmak için kullanırdı.

    ancak bu noktalar dışındaki eleştiriler bir şekilde bertaraf edilebilir gibi geliyor bana. örneğin küçücük, zayıf bir kadının evine girdiği erkekleri nasıl oluyor da korkutabiliyor olması. öncelikle bu erkekler "efendi" görünen, biraz ezik erkekler. dışarıda kibar bir centilmen imajı veren, hatta kendilerince sarhoş kadına yardım etme gibi bir misyon yüklenen, belki de kızı bardan ilk çıkardıklarında gerçekten kendinden geçecek kadar sarhoş olmasa onu evine bırakmayı bile düşünen (ya da düşündüklerini zanneden) erkekler. bunlar niyeti bozduktan sonra birdenbire ne oldukları ile yüzleşince, karşılarında kendilerine dik dik bakan, gayet ayık kadını bulunca afallıyorlar. o noktada gözü karartıp hakikaten tecavüze girişseler rezalet çıkacak, kız elbette karşı koyacak. oysa sarhoş bir kadının kendini hiç direnmeden teslim etmesi o kadar rahat ve sorunsuz ki... yani bu erkekler aslında korkak tipler; güçsüz bir kadın bile onları korkutmaya ve "aslında ben öyle biri değilim, ühühü" diye ağlayarak çark etmelerine yetiyor. kızımız bu anlamda risk alsa da aslında bu adamların ciğerini bildiği için başına son olaya kadar bir şey gelmemiş.

    ayrıca cassie aslında özünde kimseye fiziksel bir zarar vermiyor. insanları ikiyüzlülükleri ile yüzleştirirken psikolojik olarak acı çekmelerini sağlıyor, hepsi bu. arkadaşı madison'a gerçekten tecavüz ettirmedi, ama onun öyle zannetmesini ve acı çekmesini sağladı bir süre. ya da dekanın kızına bir zarar vermedi. avukatınsa zaten acı çekiyor olduğunu görünce onu vicdanı ile baş başa bıraktı.

    filmin sonunda al monroe ile yüzleşmeye giderken öleceğini bilmiyordu ya da planı o değildi en azından, adamın göğsüne neşterle "nina" ismini kazımayı planlamıştı. ancak 20 tane azgın erkeğin olduğu bir ortama girdiğini, al monroe'nun şimdiye kadar uğraştığı diğer korkaklardan daha psikopat olduğunu düşünmüştü muhtelemen; o yüzden başına bir şey gelmesi olasılığına karşın yedek planını yapıp mektupları ve ileri tarihte gidecek mesajları yolladı. ve gerçekten de maalesef al monroe'nun içindeki narsist, her şeyi kendine hak gören yaratık ortaya çıktı ve kızı oracıkta boğuverdi. onu öldürdükten sonra ağlaması, yine masum ayaklarına yatması ve sevgili kankası joe tarafından kurtarılması da o kadar tipik, o kadar normal(!)di ki... bizde de öyle olmuyor mu, kadının aşırı tahriki (!) yüzünden onu öldüren erkekler birdenbire namusunu temizleyen zavallı kader kurbanları olmuyorlar mı sanki? neyse ki bu psikopatların yanına kalmadı bu sefer; bir erkeğin elini kolunu sallayarak kadına yönelik işlenen her türlü suçtan kurtulması gerçek hayatta yeterince şahit olduğumuz bir durum, bari filmlerde içimiz soğusun...

    ancak beni (ve elbette cassie'yi) asıl hayalkırıklığına uğratan, ryan'dı bu filmde. asıl tecavüzcünün ryan çıkması bence çok klişe olurdu. hikâye şu hali ile daha vurucu ve can acıtıcı oldu. gerçekten, bu kadar düzgün, bu kadar iyi bir erkeğin bile işin ucu kendisine dokununca "ben bir şey yapmadım! ben yalnızca olaya şahit olan, gencecik bir çocuktum!" savunması ile gelmesi, kızı ikna edemeyince "beni de kendin gibi bir başarısız yapmak istiyorsun! diye çirkinleşmesi o kadar, o kadar yaralayıcı idi ki... polis ofisine geldiğinde elbette her şeyin üstünü örtüp cassie'nin intihar eğilimli olabileceğini ima etmesi... offf, gerçekten büyük hayalkırıklığısın ryan!

    --- spoiler ---

    tüm eksiklerine rağmen iyi film. cassie çok iyi bir anti-kahraman, çok sevdim. yağ gibi akıp giden, heyecanla kendini izleten bir yapım olmuş.
  • oldum olası intikam temalı filmleri izlemeye bayılırım. hatta insanların ayıla bayıla izlediği birkaç türden biridir bence intikam ana temalı filmler. sebebi de çok basit. hepimiz, içten içe biliriz ki bu dünya kesinlikle adil bir yer değil. pek çok kötülüğün, kötünün yanına kar kaldığı bir dünyada yaşıyoruz. bu, büyük ölçüde böyle oldu ve böyle olmaya da devam edecek. haliyle birilerinin, kötü adam veya kadınlar üzerinden kendi intikamlarını alabilmesini izlemek, bizi fazlasıyla mutlu ediyor. bu yüzden hepimiz tarantino hayranıyız. hatta bu yüzden tarantino da intikam temasının bir hayranı. onun filmlerinin vazgeçilmez bir teması varsa o da intikamdır.

    sadece amerika'da değil türk sinemasında da intikam türünün örneklerine rast geliriz. mesela intikam deyince aklıma ilk olarak, orhan aksoy'un o unutulmaz filmi aile şerefi (1976) gelir. oktay'ın üzerinden, hepimiz başımıza gelen tüm kötülüklerin intikamının alındığını eminim ki hissetmişizdir.

    intikam, soğuk mudur bilmem ama leziz bir yemek olduğu kesindir. iyi bir intikam filmi insanda orgazm hissi yaratır. film boyunca bilendiğiniz tüm kötü karakterlerin tek tek kahramanımız tarafından haklandığını izlemenin üstüne başka bir keyif tanımam. "promising young woman" filmi de kendine tam olarak bunu amaç ediniyor. intikamını almak ve bizlerin de buna ortak olmasını istiyor.

    anlattıkları bakımından harikulade bir film var karşımızda. fakat anlatım tarzı biraz aceleye getirilmiş gibi duruyor. özellikle de tartışmalı sonu... daha doğrusu iki adet sonu... aslında filmin tek bir finali olmuş olsa film boyunca gördüğümüz tuhaflıkları unutabilirdik; ancak yönetmen inatla izleyiciyi tatmin etmek istemiş olacak ki finalin üstüne bir final sahnesi daha çekmek ihtiyacı hissetmiş. ilk final, tatmin etmeyip sertliği ile "vay be" dedirtmeyi, ikinci final ise tatmin edip olabildiğince klişe bir mutlu sonla bitmeyi tercih etmiş. yönetmen keşke birinden birini seçseymiş.

    filmin finalinde görülen sıkıntı başlarında da mevcut aslında. filmin kahramanı cassandra'nın filmin başlarındaki intikam alma süreci oldukça sorunlu. şöyle ki... ilk olarak açık değil. ikincisi de intikamın nasıl alındığını anlar gibi olmamızla birlikte fazlasıyla tehlikeli bir intikam alma şekli olduğunu görüyoruz. bir kadına, kadın sarhoşken tecavüz etmeyi kafasında normalleştirmiş bir erkeğe bu şekilde göz dağı vererek erkeğin bundan ders alacağını sanmak fazla saf bir düşünce. fakat ne yazık ki film, bu fikre safça inanmamızı bekliyor.

    olumsuz taraflarına rağmen bence geçtiğimiz 2020 yılının kayda değer filmlerinden biriymiş doğrusu. özellikle filmin, heyecanımızı sürekli diri tutması gerçekten takdire şayan. filmi izlerken bir saniye bile sıkılmadığımı samimiyetle itiraf edebilirim. filmin ortalarındaki romantik sahneler de fena değildi hani. fakat şunu hiçbir zaman unutmayın. bir filmde iyi şeyler başta veya ortalarda oluyorsa bilin ki o iyi şeyler kesinlikle öyle kalmaya devam etmeyecektir.

    bunların dışında, cassandra'nın aldığı ilk iki intikam şekli de beğenimi kazandı. biz insanlar ne yazık ki cassandra'nın intikam aldığı kişilerin birer yansımasıyız. bir şeyler bizim başımıza gelmedikçe her şeyi o kadar kolay yargılıyoruz ki. sanırsınız dünyanın en adil ve vicdanlı insanları bizleriz. halbuki değiliz. olabildiğince iki yüzlü ve bencil varlıklarız. bu özelliklerimizi bize bir kez daha hatırlatması filmin en beğendiğim yönlerinden biri oldu.

    bakalım yönetmen emerald fennell, bu başarılı ilk filmin ardından nasıl işlerle karşımıza çıkacak.
  • ana karakterde joker undertone'lari sezimledigim film.

    --- spoiler ---

    bu kadar dark bitecegini tahmin etmemistim.
    sonlara dogru malum olayin da duzmece oldugunu dusundum, ta ki yakilana kadar...

    --- spoiler ---
  • film çok iyi carey mulligan oscar'lık.

    --- spoiler ---

    taciz, tecavüz, alıkoyma konusunda konuşmayanlar dilsiz şeytandır. o ateş gün gelir onları da yakar.

    --- spoiler ---
  • bazı filmleri izlerken "aslında güzel bir film olabilirdi" dersiniz. bu da onlardan birisi oldu benim için. carey mulligan harika olmasına, buzdolabı taşır gibi filmi sırtlamasına rağmen yetmemiş. bence brutallik de artırılabilirdi. kastım kan revan görmek değil, gerilimin artırılması. tabi ki filmin başındaki sahnelerden bahsediyorum, zira sonlara doğru kanım çekildi. belki ilk başta dozu artırınca, "çarpıcılık" bu intikam hikayesinde en çok hatırlanan öğelerden olurdu. azıcık hollywood filmi gibi diyorsunuz. dehşet bir film olduğunu, seneler sonra övülesi sahnelerinin olduğunu falan konuşabilirdik yani ilerde.

    soundtrack seçimlerine bayıldım.

    sonuç olarak, karakterlerce söylenen cümleler sessiz kadınların çığlıklarını duyurdu bana. yine kadın olduğum için bu dünyada yaşamaya 10-0 geriden başladığımı ve hala öyle yaşadığımı hatırladım.
  • bitirdikten sonra mideme bir sürü yumruk yemişim gibi hissettiren film..
    bu kadar karanlık bir konuyu bu kadar ‘renkli’ anlatması, 2015 yılında yaşanan gerçek bir olaydan esinlenen konusu -ki zaten dünyanın her yerinde ve her zaman karşılaştığımız bir olay maalesef- ve adıyla dikkat çekici..
    sonunu beğenmeyenler olacaktır, ancak film bittiğinde öyle durup kalmama neden olan tam da gerçek hayata benzer böyle bir final seçmiş olmaları zaten..

    tacize uğradığını söyleyen birine inanmak yerine önce ‘ama içkiliydi..’, ‘ama o saatte gitmeseymiş..’, ‘ama yalan söylüyor olabilir..’, ‘ama eteği kısaymış..’ vs diyerek yaklaşan herkes izlese bu filmi keşke..
    sadece bir film hiçbir şeyi değiştirmeyecek olsa bile..
  • bu film hoşuna gitmez neyse de zaman kaybı demek benim gözümde net zevksiz olduğunun ispatıdır. erkek düşmanı film denmiş de ben bir erkek olarak asla bunu hissetmedim. tabii sen kendini sarhoş bir kadınla birlikte olmaya çalışan, kadınlara tecavüz eden ya da bunu izleyenlerle özdeştirdiysen bu senin kararın ama orada cassandra'nın babası gibi son derece anlayışlı ve sevgi dolu bir erkek de vardı. tabi yine seçim senin. ayrıca filmde çok ağır bir kadın eleştirisi de vardı. cassandra dekan ve madison'a hiç de farklı davranmadı.
    filme gelecek olursak son zamanlarda izlediğim en güzel filmlerden. bir kere film size olayları şu şöyle oldu diye vermiyor. aşama aşama sizin çözmeniz gerekiyor. sonu ayrıca bence zekiceydi.

    --- spoiler ---

    bence cassandra uzun zaman sonra ona kalbinin olduğunu hatırlatan ryan'ın da nina'ya tecavüz eden ekip içinde olduğunu öğrendiğinde daha da önemlisi bu olayın yaşandığını gösteren videoyu gördüğünde zaten ölmek istedi. onu hayata bağlayan bir şey kalmamıştı. kafede arkadaşı hiç mi bir şey istemiyorsun bu hayatta dedi. hayır dedi. bütün bunlar varken ryan çıktı o da kalbini söktü attı.

    sonra o bekarlığa veda partisine gitti. zaten oraya ölmek isteyen biri olarak gitti. herkesi bayıltmıştı. istese al monroe'yu da bayıltır yapacağını yapar giderdi ama kanı ellerine bulaşsın ve bu sefer yırtamasınlar istedi. ve istediğini de yaptı. arabayı muhtemelen polislerin bulması için uzağa park etmesi ve istese avukatla görüşürken onu bekleyen adam gibi birini bekletmemesi bunun bence kanıtı.

    şimdi burada nereden biliyordu bu kadar basit yakalanacaklarını diyebilir evet zaten bu da film ama tecavüz ettikleri kişinin videosunu çekip bir sürü kişiye yollayan bir ekibin çok akılcı olması beklenemez herhalde bence bütün bunlar ışığında mantıksız değildi.

    her şeye rağmen biraz vicdanı olanlara o son çok şey yaşatır. çünkü tüm film boyunca cassandra'yı izledik. onunla bir bağ kurduk mutlu olmasını istedik ama onu boğup yaktılar. ana karaktere bunu yapmak bile başlı başına cesaret ister. normalde cassandra intikamını alıp yürür giderdi bizde sanki her zaman iyiler kazanıyormuş gibi nina'yı unutarak devam ederdik ama bunu yapmadılar. şu lanet hayatta maalesef çoğu zaman iyilerin zarar gördüğünü gösterdiler.

    maalesef ülkemizde de yaşanan özgecan aslan cinayeti gibi olayları haberlerden izlediğimizde bazı noktalar kafanda canlanmıyor ama bu filmde o kadının çırpınışını arkadaşının yanına gelip katile destek çıkmasını. onu yakmaları dönüp arkalarına bile bakmamaları size abartı gelebilir ama yaşanıyor. maalesef yaşanıyor.

    --- spoiler ---
  • filmi ağır bir tecavüz sahnesi içeriyor düşüncesiyle çekinerek izledim. ancak filmde böyle bir sahne geçmiyor. izlemeyenlere bunu belirteyim. aslında oldukça gerçekçi yazılmış bir intikam hikayesi anlatılıyor filmde. bu yaşananlar herhangi bir kadının başına gelebilir ve herhangi bir kadın ana karakterimizin yaptığı türden bir intikam arayışına girişebilir. ana karakterin bi “wonder woman” olmaması çok iyi olmuş. senaryoda o kadar güzel twistler var ki en iyi özgün senaryo oscarını sonuna kadar hak etmiş.

    --- spoiler ---

    finali de kanımca gayet olması gerektiği gibi. kız ölmeyip tüm erkeklerden intikamını alsaydı. erkeklerin kadınlara yönelik taciz-tecavüz fiilleri film üzerinden çözümlenmiş gibi bir hava yaratılacaktı. kız ölüp erkekler de hayatlarına hiçbir şey olmamış gibi devam etseydi. bu oldukça çarpıcı ve gerçekçi bi son olurdu. ancak yapanın yanına kar kalıyor izlenimini verirdi. ki bu filmi çekenlerin en son isteyeceği şey. hem kızın ölüp hem de erkeklerin yakalanması kızın ölümü bakımından gerçekçi, erkeklerin yakalanması bakımından ise ideal son olmuş.

    --- spoiler ---

    filmde her şeyi bi kenara bırakın sırf ana karakterin babasının ve dedektifin konuşmaları bile kadınlara karşı olan o aşağılayıcı bakış açısını net biçimde ortaya koyuyor.
  • son yıllarda izlediğim en güzel intikam filmlerinden biriydi.

    --- spoiler ---

    filmde erkek düşmanlığı yok. filmde '' kadınlara sarhoşluğundan faydalanıp tecavüz eden, hatta bu tecavüz anını güle eğlene kayda alan ama yine de '' ben özümde iyi biriyim '' diye kendisini onaylayan, toplumdan da onaylanan erkeklere; madison karakteri gibi bir suçu aynı durum kendi başına gelene kadar görmezden gelen, yaşanan haksızlıklar karşısında kafasını başka yöne çeviren kadınlara da düşmanlık var.

    tavsiye ederim.
hesabın var mı? giriş yap