• pythagorasçı evren kuramında nesneler düzeni 1-2-3-4 sayılarının toplamı 10 sayısı bütün sayılar içinde en değerli, mükemmel sayı olarak kabul edilmektedir. "merkez ateş" adını verdikleri ve evrendeki tüm cisimlerin etrafında döndüğünü iddia ettikleri şey; günümüz güneş sisteminin adlandırılışıdır.

    mistik felsefenin önünü pythagorasçılar açmışlardır. siyaset, matematik, astronomi ve müzik gibi pek çok alanda çalışmalar yapmışlardır. bu dönemde insanların sorumluluk sahibi oldukları ve bilgi düzeylerini geliştirerek kötülüklerden arınacaklarına dair yaklaşımlar felsefelerinde çoklukla işlenmiştir. pythagorasçılar bilimsel gelişmenin zeminini hazırlamışlar ve modern fizik bilimin temellerini atmışlardır. matematik alanında özgün kuramlar geliştirerek matematik bilimin temeline yerleştirmişlerdir. evrenin matematiksel olarak ifade edebilecek bir düzeni olduğunu savunmuşlardır.
  • "her gezegen kendi yörüngesi üzerinde yedi tonluk bir gamın tonunu üretiyor ve seslerin tümü gök küreyle uyum içerisinde.."

    johannes kepler

    "güneş eskilerin diliyle gök kürelerin kardeşçe ve ortak şarkısını söylüyor.."

    johann wolfgang von goethe , faust

    "tıpkı ay ışığı gibi tepenin üzerinde rahatça uyuyor!
    biz burada oturmuşuz, bırakalım müzik sesi kulaklarımızı doldursun.
    sessizlik ve gece, tıpkı tatlı uyum dolu bir klavye gibi. gel jessica! gel gör, altın diskten bir mozaikle kaplı göksel alanı.
    gördüğün en küçük gök küreler bile kendi gidişi içinde tıpkı bir melek gibi şarkı söylüyor.."

    william shakespeare , venedik taciri , v. perde i. sahne

    "yeri kaplayan gölgenin kalınlığı ne olursa olsun,
    sen olympus, başını kaldır ve göklere bak.."

    giordano bruno , eroici furori

    ek: yabancı kaynakların bir kısmı gök ifadesini heaven bir diğer kısmı ise sky olarak adlandırmış. heaven, hristiyan göğü olmakla beraber dünyevi değildir ve dünya ötesini temsil eder. sky ise gökyüzüdür. bu gri ifadeden ötürü gök kavramı zaman zaman dinsel ve dünyevi olmayan ifadelerle karıştırılmıştır, net ayrım ise isaac newton * ile beraber yapılmaya başlanmıştır.

    lethe'nin kıyılarındaki közlü topraklar beni bekler..
  • . aristoteles evreni
    . pythagoras evreni
    . giordano bruno evreni

    üstatlardan herakleitos, pythagoras'tan "o yalanların başıdır" diye bahsediyordu; zira ona göre "çok şey bilmek akıllı olmayı öğretmez"di [1]. pythagoras ne kadar "biliyor"du, layıkıyla "bilmiyor"uz. çünkü günümüze kadar ulaşan bir eser bırakmadı ardında. dahası zaten bırakmayı da istemedi. yüzyıllar sonra bir yazar, armand herscovici kurgusu kapsamında içinde pythagoras'ı hissederek, onun ağzından şöyle diyecekti: "...çok uzun süre önce yayımlanan bir iki karalamam dışında bugüne kadar hiçbir çalışmam basılmadı. zaten az sayıda olan yazılarımı okumaması gereken kişilerin eline düşmemesi için bilinçli olarak kaybediyordum."[2] burada konu edindiğim pythagoras evreni düşüncesi de işte bu "bilinçli kaybedişler"in içinde kaybolup gitmişti; peki kaybolan bir şeyi biz bugün nasıl bilebiliyoruz? demek ki tam anlamıyla bir kayıptan söz edemeyiz; eğer böyleyse, yani gerçekten de "eline düşmemesi gereken kişiler"in eline değmeden, "eline düşmesi gereken kişiler"in eliyle günümüze kadar, yani ben bu entiriyi girene kadar bu düşünce bana ulaşabildiyse, benim üzerimden de size ulaşabilecekse, bundan pythagoras'ın gerçekten de memnun kalıp kalmayacağını bilmiyorum. belki de memnun kalacak; zira bildiğimiz kadarıyla (daha doğrusu: söylendiği kadarıyla) öğrencilerini tek celsede (derste) ikna eden, müridi kılan bir bilgeden, bir zihinden söz ediyoruz (kimilerine göre ciddi ciddi tek tanrılı dinin peygamberidir). öyle bir pythagoras'tan bahsediyoruz ki, pierre theil'in de anımsattığı gibi "hayal güçleri doğuştan zengin olan eski yazarlar,onu yerle gök arasında hangi basamağa yerleştireceklerini bilemiyorlardı" [3] herakleitos'un yerle bir ediciliğini, başta alıntıladığım ifadesinden hareketle düşününüz; buna rağmen pythagoras'ın çok biliciliğinin hakkını veriyordu. peki pythagoras ne biliyordu?

    evvela bütün göklere evren demesini [4] biliyordu ; gece ve gündüz yıldızlarının aynı olduğunu [5] biliyordu. zamanın, gökleri kuşatan küre olduğunu [6] biliyordu. ona göre evrenin merkezinde ateş vardı. ama bu ateş, ötekiler gibi sabit bir yıldız olan güneş değildi. ateş değişmez ve sabitti. evrenin hareketini düzenleyen iradeydi. gök cisimleri dairesel yörüngelerinde, ateşin etrafında dönüyordu. ateş, tüm bu yörüngelerin ve dairelerin merkeziydi. dünya, ay, güneş, merkür, venüs, mars, jüpiter, satürn ve samanyolu. samanyolu'nun ötesinde ise soluk alıp veren, canlı bir boşluk vardı. evrendeki dokuz hareketsiz nesne bu boşlukta asılıydı. gök cisimlerinin yörüngelerini bulurken 3'ten faydalanmıştı, bunu da biliyordu. çünkü 3, tetraktisin içinde vardı. her gök cisminin yörüngesi arasında 3 katlık bir mesafe vardı. merkezdeki ateş 1, bir sonraki cisim olan karşı dünyanın (bizim asla göremediğimiz 10. gezegen) yörünge çapı 3 birimdi. yaşadığımız dünyanınki 9, ayınki 27, merkürünki 81, venüsünki 243, güneşinki 729, marsınki 2187, jüpiterinki 6561, satürninki 19683, samanyolununki ise 59049 birimdi [7]. gökteki on cisim dairevi hareket ediyordu. zira daire, geometrik şekiller içinde en mükemmel olanıydı [8].

    yüzyıllar sonra copernicus da de revolutionibus'una (i.s. 1543) aynı gerekçeyle, yani kürenin / dairenin en mükemmel şekil olduğunu söyleyerek başlayacaktı; kuşkusuz bu konuda fazlasıyla pythagoras gibi düşünecekti: "evvela evrenin küre şeklinde olduğunu kabul etmeliyiz; bu ya tüm şekiller içinde en kusursuzu, yapısında hiçbir noksanlık taşımayan, tam anlamıyla eksiksiz olan kürenin biçiminden; ya tüm şekiller içinde en kapasitelisinin küre olmasından ve doğal olarak tüm parçalarını tutup kapsayabileceği bir yerleşim yetisinden; ya evrendeki bütün kütlelerin, güneş’i, ay’ı, gezegenleri ve yıldızları kastediyorum, tümüyle küre şeklinde olmasından; su damlalarında ve diğer akışkan maddelerde görüldüğü gibi, kendi başlarına hareket etmek istediklerinde küre şekline meyilli olmalarından ötürü böyledir."[9] hiç değişmez, pythagoras da böyle derdi. öyle ki copernicus'un çağdaşı, dominiken tarikatına mensup olan giovanni maria tolosani, pythagoras ile yüzyıllar sonrasının copernicus'u arasında yapmış olduğu bir karşılaştırmada benzer ve farklı yönleri çok iyi ortaya koyarken (her ne kadar yanlı olsa bile), beri yandan üslubu herakleitos'un hışmına da yaklaşıyordu:

    "(copernicus) matematikte ve astronomide uzman, fakat fizik ve diyalektikte çok yetersiz. dahası kutsal kitaba da pek yabancı; zira onun prensiplerinden bazılarıyla çelişiyor; bu kitabın okuyucuları ve kendisi için dinden çıkma riski yok değil... copernicus, fizik ve diyalektikten anlamadığı için, bu konudaki görüşünde yanılması, yanlışı doğru olarak göstermesi şaşırtıcı değildir. bütün bilimlerde uzmanlaşmış kişiler gelsinler de, copernicus'un eserinin, dünyanın hareket ettiği, evrenin de öylece durduğuna dair tezi içeren birinci kitabını okusunlar. kuşkusuz copernicus'un argümanlarının sağlam olmadığını ve kolayca çürütülebilir olduğunu görecekler. zira uzun süre boyunca kuvvetli muhakemelerle herkes tarafından da kabul edilen bir inançla çelişmek aptallıktır; eğer kuvvetli savlar, sağlam temellendirmeler açısından bakarsak copernicus çok eksik. filozof aristoteles ve gökbilimci ptolemaeus tarafından ortaya konan, geliştirilen iddiaları, reddedilemez savlarla çürütemiyor. bu yüzden uzmanlar aristoteles'in de caelo'sunun ii. kitabını ve onunla alakalı yazılmış yorumları okusunlar; onun, pyhtagoras'ın argümanlarını tam anlamıyla yıkmış olduğunu görecekler. copernicus, cahili olduğu bu yoldan (aristoteles'in yolu) gitmediği gibi tam anlamıyla pythagorasçıların izini de sürmüyor. zira pythagorasçılar, ateşi neredeyse evrenin ortasına koyuyordu, ki birçok kişi o noktanın dünya olduğunu doğu ve pek sarsılmaz bir şekilde ortaya koymuştur. copernicus ise o noktaya (evrenin merkezine) güneş'i koyuyor, ateşi değil; oysa her iki görüş de fena halde yanılıyor. zira copernicus, sarsılmaz olan güneş'i, sarsılabilir olan bir noktaya yerleştirmiş oluyor. ve ateş de doğal olarak hep yukarıya doğru hareket eder, belli bir sınırda durmaz (o halde pythagorasçılar da yanılıyor!)." [10]

    velev ki, bu başlıkta incelendiği gibi pythagoras da, yine bu başlığa sızan copernicus da yanılıyor olsun ve büyük üstadımız aristoteles ile onun koluna giren ptolemaeus, yeni çağa varıncaya değin etkisini sürdüren baskın evren teorilerini çoğunluğa kabul ettirmiş olsun; herakleitos'un dediğine de kulak tıkamayalım, pythagoras hem "yalanların" hem de "yılanların" başı olsun; ne çıkar bundan? pythagoras pythagoraslığından ne kaybeder? "sayılar her şeydir" diyen bu zihin, evrenin hakikatini "evrenin hakikatini anlamak için" değil matematik ve sayılar böyle buyurduğu için, burada "pythagoras evreni" başlığında irdelediğimiz duyuşu haiz oldu. hem bunu çoğunluğa ulaştırmak, herkese satmak isteyen de o değildi ki? "pythagorasçılar" diye tabir edilen kesimin basit öğrenciler olmaktan öte, sırlarını kimseyle paylaşmayan, aralarına almak istedikleri kişileri de binbir zahmetle sınayan tam anlamıyla içe dönük (yayılmacı değil) müritlerdi. onları bu hale getiren ta en başında ölümsüzlüğe hazırlanma arzusuydu. bu da uzun yıllar gerektiren, katlanılması zor bir çabaydı. aralarına yeni katılan çömez ortalığı süpürür, bulaşık yıkar, tuvaletleri temizlerdi; bütün bunları yaparken tek söz söylemeye hakkı yoktu; bu aşamayı geçen arzulu öğrenci küçük bir deliğin içinden karanlık bir labirente bırakılırdı; kapı gürültüyle üstüne kapanırdı. öğrenci, dizleri ve dirsekleri üzerinde sürüne sürüne, çamurlu ve yılanlı dehlizlerde uzun uzun giderdi; ara sıra küçük odalara gelir, ayağa kalkar ancak bu sefer de çeşitli iskeletlere, hayvanlara ve yılanlara rastlardı. sonra yine küçük deliklerden karanlık yollara akardı. bir pythagoras rahibi karanlıktan devam edip etmeyeceğini sorardı; zahmet bu ya, öğrenci ölümsüzlüğün peşinde, "devam" derse zahmetler katlanırdı. karanlıktan duyduğu sesler artardı; "bilim ve güç isteyen deliler, burada gebermişlerdir..."; artık geriye dönüş de yoktur, kimse ona geriye dönmeyi isteyip istemediğini sormayacaktır; yani artık ya ölüm ya ölümsüzlüktür kaderi. soğuk, karanlık, yılanlar, akrepler, korkunç çığlıklar, açlık, susuzluk, sürünmekten paramparça olmuş dizler, kanayan avuçlar... öğrenci dizlerinin gittikçe gömülerek ayaklarının yükseldiğini, çok dik bir yokuştan aşağıya doğru sürüklenmekte olduğunu hissetmektedir. bu yolun sonunda uçurum vardır. tutunabilir; ancak düşmekten kurtulursa bu sefer de çıldırmanın eşiğine gelebilir. çift yönlü sıkıntı; haliyle çözümsüzlük, tragedya! çıldırmamışsa çevresine bakabilir, dehlizin solunda (y/@jimi the kewl entirimde pythagorasçı düşünce sisteminde "sol" tarafın neyi temsil ettiğine bakınız) küçük bir kurtuluş kapısı bulunduğunu görebilir. uçuruma yuvarlanmaktan o kurtuluş kapısına sıçrayabilirse uzun bir merdiveni tırmanarak masallardaki gibi renk renk döşenmiş bir odaya varacaktır. odanın duvarlarında yirmi iki sırrı belirten nakış semboller, harfler ve sayılar vardır. burası osiris'in ışıklı tapınağıdır. insan burada gerçeği belirtmek ve tüzeyi gerçekleştirmek için tanrısal güçle birleşir [11].

    bu tanrısal kavuşumu (coniunctio; krş. nirvana) yani sayıların tanrısallığının sırrına erişimi ciddiyetle anlamaya çalışmak lazım; zira temelde bir ahenk olmasa, bu sayılar mistisizmi de 700 sene yıkılmayan sağlam bir yapı oluşturamazdı. burada hedef de önemli; zira pythagoras'un temel hedefi, insanın psykhe'sini arındırmak ve özel bir disiplinle mutlu bir ölümsüzlük sağlamaktı [12]. o halde pythagoras evreninde insan ölümsüzlüğünü elde eder ve sırasını ölümsüzlüğünü araması gereken yeni insanlara bırakır; çünkü bu evren, her türlü (bize göre) göksel fenomeniyle akmaya, sayılara ve matematiği yaraşır bir biçimde, düzenini bozmamaya devam edecektir. peki ne zamana kadar? pythagorasçı düşüncede insanın en kutsal görevi evren karşısında derin bir tefekküre dalması, onu anlamaya çalışmasıdır [13]. nasıl bir evren? klasik islam kaynaklarına göre pythagorasçı evren, yapısı itibariyle hissedilebilir olduğundan bozulmaya da müsaittir [14]. evren bir cisimdir ve her cisim gibi o da duyumlanabilir. o halde "ne zamana kadar bozulmamaya devam edecek bu evren?" sorusuna bir pythagorasçı "en azından şunu biliyorum ki, 'sonsuza kadar' değil" diye cevap verebilir. zira pythagoras düşüncesinde evren ezeli değildir; sonradan meydana gelmiştir, onu meydana getiren bir güç vardır, o da tanrıdır [15]. tekrar yukarıdaki kavuşuma dönersek, binbir zahmetin gereğinin de bizzat tanrının kendisi olduğu yorumunu yapabiliriz. tanrıya ulaşmak ölümsüzlüğü elde etmek demek.

    islam aleminden yine şehristani'nin diliyle söylersek "fizik bakımından insan, küçük bir alemdir; alem ise büyük bir insandır" sözü [16] pythagorasçı duyuşa uygundur. bu büyük insan ve büyük alem, müzikal ahengi taşır bünyesinde [17]. bu ahengin yapıtaşları da, sürekli söylendiği gibi sayılardır. sayılar yanıltmaz, ters köşeye yatırmaz. bir düzenden bahsediliyorsa, orada sayılar vardır. gören gözler için bu sayılar, ahengin temel direkleridir. daha sonra çok daha pythagorasçıymış gibi görünen istatistik tutma ilmi aslında her şeyi de göstermeyecektir: istatiksel fizik*.

    tamamdır.

    notlar:

    1. 22 b 129. 40. 81; w. kranz, antik felsefe metinler ve açıklamalar, sf.43-44, sosyal yay., çev. suad y. baydur, 2. basım 1994.
    2. a. herscovici, şifre: tetraktis, sf.7, güncel yay., çev. a. d. altunbaş, birinci basım 2003.
    3. p. theil, dünyamızı kuranlar, sf.82-83, s. tiryakioğlu, varlık yay. 1979.
    4. diogenes laertius, viii.48.
    5. diogenes laertius, viii.14.
    6. aetius, i.21.1. aristoteles'in phys. delta 10.218a 33'te söylediğine göre kimi pythagorasçılar zamanı bütün evrenin bir hareketi, kimi pythagorasçılar da kürenin kendisi olarak görüyordu.
    7. a. herscovici, a.g.e., sf.43-44.
    8. a. herscovici, a.g.e., sf.45.
    9. n. copernicus, de revolutionibus orbium caelestium i.1: "principio advertendum nobis est, globosum esse mundum, sive quod ipsa forma perfectissima sit omnium, nulla indigens compagine, tota integra: sive quòd ipsa capacissima sit figurarum, quæ compræhensurum omnia, & conservaturum maxime decet: sive etiam quod absolutissimæ quæque mundi partes, solem dico, lunam & stellas, tali forma conspiciantur: sive quòd hac universa appetant terminari, quod in aquæ guttis cæterisque liquidis corporibus apparet, dum per se terminari cupiunt."
    10. #15154154 ; edward rosen, was copernicus' revolutions approved by the pope?, journal of the history of ideas, vol. 36, no. 3 (jul. - sep., 1975), pp. 531-542 published by: university of pennsylvania press.
    11. o. hançerlioğlu, başlangıcından bugüne kadar mutluluk düşüncesi, sf.15-16, varlık yay., 1965.
    12. r. k. hack, b. litt., god in greek philosophy to the time of socrates, p.47, princeton university press, 2nd edition, 1969.
    13. r. k. hack..., a.g.e., p.47.
    14. h. bekir karlığa, islam kaynakları ve filozofları ışığında pythagoras ve presokratik filozoflar (doktora tezi), sf.114, ist. üniv. ed. fak. fels. böl. türk-islam düş. tar. kür., istanbul 1979.
    15. h. bekir karlığa, a.g.e., sf.114.
    16. h. bekir karlığa, a.g.e., sf.121.
    17. peter l. lutz, the rise of experimental biology: an illustrated history, p.19, humana press, 2002.
  • engin, dingin müziğini matematikten alır.
  • yalın hâlde bulunan ama bağıntının içinde “ kendinde” olan öznel duyguyu, anlayış gücüne yükler pythagoras; ve belirlenimi saptayarak anlayış gücü için fethetmiş olur özneyi. (bkz: öznel ve nesnel arasındaki bağıntı)

    ateşi ortaya yerleştirdi pythagorasçılar; dünyayı, bu merkezdeki cismin çevresinde çekimli olarak dolaşan bir yıldız şeklinde göz önüne aldılar. onlara göre bu ateş, güneş değildi ( duyuların görüntüsüne değil de sebeplerine bağlı kalıyorlar burada ). on gezegenin on küresi, yuvarlak bir rakama: 10 rakamına ulaşmak için icad edilmişti. sonra büyüklüğüne ve hızına göre ona bir ses verdiler. bunu da müziksel aralıklara göre aralarında uyumsal bir bağıntı bulunan çeşitli mesafelerle saptadılar. ve böylece hareket hâlindeki küreler ( evren )’den uyumlu bir ses, müziği çıkardılar.

    pythagorasçılar, makrokozmos ve mikrokozmos arasındaki analoji üzerine de çalışmalar da yaptılar. onlara göre: tıpkı gökte olduğu gibi ruh’ta da 7 daire vardı. ruhun, güneş kökenli cisimciklerden meydana geldiğini düşünüyorlardı. hatta pythagoras, eski mısırlıların ruhun ölümsüzlüğü (bkz: ruhun ölümsüzlüğü) ve ruh göçü hakkındaki teorileri benimsedikten sonra kendi ruhununun, başka insanların bedeninde 207 yıl yaşadığını anlatmış.

    yine pythagorasçılar sayılar teorisi üzerinde idelerin göğünde kendi adlarını oluşturduklarını düşünmüşler. cisim ve sayılar arasında benzerlik olmadığını, töz’ün sayılardan başka bir şey ifade ettiğini söylemişler.
  • pythagoras (mö 570 - 495) öğretilerinde dini ve mistik unsurlar ağır basmaktadır. onun ahlaki öğretisini takip edenlerle birlikte düşünceleri de siyasal bir nüfuz kazanmıştır.

    siyasetten matematiğe, astronomiden müziğe kadar oldukça geniş çalışmaları olan pythagoras ve ardılları felsefe tarihinde büyük iz bırakmışlardır.
    bunlara göz atarsak:

    - tüm gök cisimlerinin merkezde bulunan merkez ateşe bir yay ile bağlı olduğunu ve onun etrafında döndüğünü iddia etmişlerdir. pythagorasçıların evren tablosu, ileride merkez ateş yerine güneşin koyulmasıyla güneş merkezli evren açıklamasının yolunu açacaktır.
    - dünyanın ısı ve ışık kaynağı güneş, ışığını merkez ateşten alarak yansıtır.
    - tüm gök cisimleri küre biçimindedirler. kürelerin devinimi bir oktavı ve ahengi temsil eder. her kürenin kendi ağırlığına ve dönme hızına göre bir müzikal tonu bulunur.
    - pythagorasçılarla birlikte dünya evrenin merkezi olmaktan çıkmış, gezegen olarak tanımlanmıştır. gezegenlerin, dünya, güneş ve ayın evrenin merkezinden uzaklığını hesaplayan pythagorasçılar mevsimlerin oluşumunu da günümüze kadar gelebilecek bir şekilde açıklamışlardır.
    - matematiği bir yöntem haline getirerek bilimin temeline yerleştirmişlerdir.
    - doğadaki uyumun matematiksel orantı ile ifade edilebilecek düzeni içerdiğini temellemişlerdir.
    - tüm nesnelerin sayıların farklı biçimlerde örgütlenmesinin sonucu oluştuklarını, ilk dört sayının; 1, 2, 3, 4 sayılarının nesneler düzeninin kurucu unsuru olduğunu söylemişlerdir. nokta, 1 sayısını ifade eder. iki nokta bir araya geldiğinde doğru; üç nokta bir araya geldiğinde üçgen oluşur. dört nokta hacimsel bir cismi oluşturur.
    - fizik ile matematiğin birlikteliğini kurarak modern fizik biliminin temelini atmışlardır.
    - ruh göçü kavramıyla felsefeye etik bir bakış açısı zemini hazırlamışlardır.
    - felsefelerine göre hakim olan görüş; uyum, ahenktir.
    - telli sazlarda telin uzunluğu ya da kısalığının ses üzerindeki etkisini incelemişler ve teli uzatıp kısaltarak sesin çeşitli perdelerini yakalamışlar, belirli bir kalıpta dizilen notalar topluluğunun da (bkz: gam) mucidi olmuşlardır.
    - filozof sözcüğünü ilk kullananlar da pythagorasçılardır.
hesabın var mı? giriş yap