• sizde olan bu sendrom değil de saplantılı bir ilgi, yandan yemiş bir aşk, bir takıntı olabilir. yusuf atılgan'ın tutku adlı öyküsündeki osman karakteri bu durumlardan birine örnektir, ama hangisine, buna varış hakemleri karar verecek.
  • sevgi açlığı ve ilgi açlığı yaşanırken en ufak sevgi ve ilgi kırıntısı karşısında yaşanan öfori ve gösterilen sevgi ve ilgiyle baş edememe durumu. bir yudum suyun göze çöldeki vaha gibi görünmesi hali. o ana kadar yabancısı olunan bu duyguyu kaybetmemek için saçmalamaya başlanmasıyla sıkıntı verici hale gelir ve kaybetmekten korkulanın kaybedilmesi sonucunda vaha olarak görünen bir seraptan ibaret olduğunun anlaşılması ile geçen zangoç hastalığı.

    uyarılar üzerine yıllar sonra gelen edit: bu tıbbi bir tanım değildir. tamamen hayal ürünü, ve edebiyat göndermeli, bizzat kendi uydurduğum bir tanımdır. tıbbi literatüre dayanan ve bilimsel verilerle desteklenen bilgilere birkaç entry sonra ulaşabilirsiniz.
  • (bkz: bana su verdi)
  • semptomlarından biri ise bazı kişilerde gülücüğe odaklanmayı başlatmasıdır.
    not: aynı doktor gibi yazmışım hee.
  • aa boyle bi sendrom da mi varmis dedirten sendrom. bi de quasimodoluk yalniz bana mahsus sanirdim.
  • benim için boynumun tutulması ve arkada fibromiyozitlerim tek tek ele gelirken boynumun quasimodonun boynu gibi yandan yandan bakması işte. yıllardır var bende bu sendrom yeni bişi değil yani.
  • görünümleri konusunda aşırı takıntılı insanların, vücutlarında olmayan bir kusuru varmış gibi hayal edip bunu saplantı hâline getirmesi ve sürekli onunla uğraşmasıyla ortaya çıkan sendromun adıdır. sosyal medyayla birlikte bilinç altına aşılanan ideal güzellik anlayışı ve bol photoshoplu görseller neticesinde son yıllardaki vaka sayılarında inanılmaz bir artış gözlemlenmektedir.

    bu sendrom adını, victor hugo'nun notre dame'ın kamburu adlı eserindeki çirkin karakterden alır. dismorfofobi olarak tanımlanması ise 1886 yılına kadar uzanır. kişinin vücudunda beliren en ufak geçici bir kusura bile şiddetli psikolojik reaksiyonlar vermesiyle kendini belli eder. takıntı hâline getirilen başlıca bölgeler; yüz, saç, burun ve gözlerdir. bu sendromun görüldüğü hastaların üçte biri, kendisini eve kapatarak dışarıyla ilişkisini keser.hastaların %20'si ise ciddi oranda intihara meyilli olur. özellikle 12-19 yaş gelişim evresindeki bireylerin büyük bölümünde bu sendromun belirtileri gözükür. gerekli psikolojik destek sağlanmazsa bireylerde ciddi travmalar oluşturur.

    aslında sendrom, bu haliyle basit bir ergen problemi olarak görülebilir. hatta zamanında bir psikiyatristin gizli defterinde de okumuştum ben bu hastalığın ileri boyutlarını ve işin açığı biraz uçuk kaçık gelmişti. #77066937 şöyle bir entryde girmiştim bizim memlekettekiler nelerle uğraşıyor diye. oradaki vakada, elinin vücudunda yarattığı çarpık simetriden dolayı (ki böyle bir şey yok, sadece takıntı hâline getirmiş bunu) sürekli elini arka cebinde saklayan, görmemek için elini kırıp alçıya aldıran ve nihayetinde doktora gidip açık açık "kesin bu kolu rahatsız oluyorum yoksa ben keseceğim" diyen bir hasta vardı. başka bir örnekte de bacaklarının vücudunda fazlalık olduğunu düşünen birisi, onları kestirmek için kurtarılamaz hâle gelinceye kadar buzda dondurmuştu. bunlar hâlâ çok uç örnekler gibi görünse de son yıllarda -özellikle 18 yaş altı bireylerdeki- estetik merakı ve süreklilik arz eden belli uzuvlarından nefret etme takıntısı beni endişelendirmiyor değil. estetik cerrahi, elzem sağlık problemleri dışında devletin karşılamadığı ve nispeten pahalı bir branş. yani reşit olmayan bireylerde ailenin rızası olsa bile o parayı bulup da operasyon yaptırma şansına çok azı sahiptir ki hiç doğru bulmuyorum bu müdahaleyi. internette ünlülerin bin türlü estetikli ve kusursuz(!) fotoğrafları pompalandıkça insanlarda bir yoksunluk ya da yetersizlik hissi beliriyor. zamanla kendinde kusur var zannedip hayattan soğuyorlar. bizde de öyle amerikanvari nazlı vakalara pek teşebbüs edilemediğinden direkt intihara meyilli hâle geliyor çocuklar.

    ben bu modern çağ hastalığının toplumumuz üzerindeki etkilerini gerçekten önemsiyorum. x marka telefon, y marka kıyafet hevesi gibi bir şey değil bu. vücuttaki fiziksel yetersizlik ya da daha açık tabirle çirkinlik hissi, oyuncak bebeklerin virüs gibi evlerimize girdiği şu zamanlarda özellikle ergenlik çağındaki gençlerin duygu durumlarını bertaraf ediyor. onları bu konuda eğitmek ve psikolojik destek sağlamak da öncelikle ailelerin, sonrasında -bilhassa liselerdeki- eğitimcilerimizin işi. maarif teşviki ve rehberlik hizmetleri girişimiyle eğitimcilerin odasında daima bulunması ve periyodik olarak yenilenmesi gereken uyarılar bunlar. yoksa bile bu entryden sonra bilgilendirme görevi artık sizin. bilenler, bilmeyenleri bilgilendiriversin.*

    not: çevirisi pek iyi olmasa da içerisinde ayırt edici testlerin olduğu şöylegüzel bir yabancı kaynak da var konuyla ilgili.
  • quasimodo sendromu olarak bilinen beden (bkz: dismorfik bozukluğu), bireyin görünüşünde kusurlar olduğunu düşünmesi ve bunları takıntı haline getirmesidir. gerçekte var olmayan bu kusurlar, birey tarafından sürekli düşünülür, onun günlük yaşantısını etkileyecek hale gelir. bu sendrom adını (bkz: victor hugo)’nun (bkz: notre dame)’in kamburu eserindeki (bkz: quasimodo) karakterinden alır. quasimodo sendromu ilk kez 1886’da italyan psikiyatr enrico morelli tarafından tanımlanmıştır.

    sendroma sahip kişi, görüntüsünden memnun değildir. kendisini çirkin ya da eksik hisseder. aynaya her baktığında hayali bir kusurla karşılaşır ve bundan aşırı etkilenir. vakaların büyük çoğunluğu olmayan kusurları nedeniyle insan içine çıkmaz istemez, kendini eve kapatır.

    genellikle yüz, burun, cilt ve gözlerde bir kusur bulunur. kusurlu olduğuna inanılan kısımlar sürekli olarak aynada incelenir. kişinin kendiyle ilgili memnuniyetsizliği tedavi edilmediği takdirde öyle bir hal alır ki, onu intihara kadar götürebilir.

    15-20 yaşları arasında ortaya çıkabilen bu durum, özellikle ergenlik çağındaki kişileri etkiler. ergenlik döneminde birey, sorgulama ve kabullenme sürecinde olduğu için dış görünüş özgüvenleri için önem taşır.

    bireyler, devamlı olarak beğenmedikleri bölgelerini kontrol eder ve başkalarıyla kıyaslarlar. günde ortalama 3-6 saat kusurlu buldukları yerleriyle uğraşırlar. fikir alma ihtiyacı duyarlar, hayali kusurlarının nasıl göründüğünü sorgularlar.

    görünüşlerinden memnun olmadıkları için, saç, makyaj, kıyafet konusunda kararsızdırlar. kendilerini çirkin kabul ederler ve olmayan kusurlarını diğer insanların da fark ettiğini düşünürler. bu da hastalarda kaygı bozukluğunu tetikler.

    hastalığa sahip kişiler, psikiyatrdan önce dermatoloji ya da plastik cerrahi kliniklerine giderler. hayli kusurları nedeniyle utanç duydukları için, bunu kabullenip bir doktora başvurmaları da oldukça zordur. bir çeşit takıntı durumu gösteren bu rahatsızlık, (bkz: sosyofobi), (bkz: obsesif) (bkz: kompulsif) bozukluk ve depresyona da yol açabilir.

    hasta, kendinde gördüğü kusurları kapatabilmek için büyük bir uğraş sarf eder. çoğu zaman plastik cerrahinin kapısını çalsa da, psikolojik olarak tedavi edilmediği takdirde, ilerleyen durumlarda şiddet eğilimi gösterip, beğenmediği bölgesinden kurtulmak isteyip, kendine zarar verebilir.

    bu sendromun görüldüğü vakalarda intihar olasılığı da oldukça yüksektir. özellikle günümüzde sosyal medya ile yayılan güzellik anlayışı ve insanların tek tipleşmesi de, gençlerde beden (bkz: dismorfik) bozukluğunu tetikleyebilir.
  • görünüşünde kusurlar olduğunu düşünen ve bunu takıntı haline getiren insanların yaşadığı sorun. örneğin, alnında küçük bir sivilce çıkıyor ve bunu sanki kocaman bir sivilceymiş gibi algılıyorsun. bu sorunu yaşayan kişiler aynaya baktıklarında kendilerini çirkin bulurlar.
  • bir salieri kompleksi değil.
hesabın var mı? giriş yap