• trende gidiyolar:
    raymond: hmmm 365 koyun var
    -nası saydın?
    raymond: ayaklarını saydım dörde böldüm
  • <yere kürdanlar dökülür>
    dustin: hmm mmmm birinci base ikinci base
    tom: o zirvalar öyle kusuruna bakmayin
    dustin: 82 82 82
    tom: ne 82'si evladim? orda çok çok fazla var
    dustin: 82 82 82, 246! <toplama yapiyor>
    tom: oha! <kutuya bakar, muhteviyati 250>
    tom: çok yaklaştin dostum
    <tam giderken garson kiz arkadan ''kutunun icinde 4 tane kalmıs efendim'' der>
    tom: anasini avradini!
    ayamik ve djnr'eye tesekkürlerimle... imece entry
  • ismi azeri kanalında "yağış adamı" olarak geçen film.
  • filmin en sevdiğim yanı ; film bittikten sonra cast akarken raymond'ın çektiği fotoğrafların castın sol tarafında teker teker gösterilmesidir.
    bu bize bir şekilde bazı yerleri , bazı olayları raymond'ın gözünden görmemizi sağlar.
  • charlie babbitt'in karşısındakini anlamak veya kendini ifade etmek konusunda otistik raymond babbitt'ten çok üstün olmadığı söylenebilir. iki karakter açısından da film boyunca bir gelişimin varlığından bahsetmek mümkün. filmin başında iş hayatında derdini anlatamayan, sevgilisine karşı duygularını ifade edemeyen, babasının ölümünden dahi zerre etkilenmeyen charlie, raymond'a dış dünya ile nasıl ilişki kuracağını öğretmeye çalışırken aslında kendisi de bunu daha yeni öğrenmektedir. raymond, kendi kapasitesi dahilinde charlie ile yani bir insan ile ilişki kurmayı, tensel teması öğrenirken, yolculuğun başında sadece mirasını düşünen charlie de filmin sonunda sevgilisiyle arasındaki ilişkiyi düzeltmiş, sahip olmadığı aile bağını kurmuş hatta raymond'un vekaleti için savaşmayı düşünecek konuma gelmiştir.

    nasıl ki raymond karşısında bir insan gördüğünde onun yüzüne değil aksesuarlarına (örnek: gazinoda gördüğü kadın), ayaklarına, arabayla yolculuk ederken köprülere, tabelalara, tren yollarına bakıyorsa, kendini sürekli şeyleri saymakla ve rutineyle meşgul ediyorsa kısaca kendinden ve ilişkilerden kaçıyorsa, charlie de raymond'un tavrına çok benzer bir şekilde davranmaktadır. kafasında her daim lamborghini'leri vardır. saplantılı bir şekilde kazanacağı veya kaybedeceği dolarları düşünmektedir. raymond'ın walbrook'ta geliştirdiği rutine karşılık olarak onun da kendi rutini mevcuttur. hatta filmde gördüğümüz üzere rutini bozulan raymond'ın bu durum karşısında bağırmasını anlayamamasına rağmen, kendi rutini bozulunca o da aynı şekilde raymond'a bağırmaktadır.

    bu noktada belki de filmi charlie babbitt'in iç dünyasına yolculuğunun hikayesi olarak izlemek daha doğrudur.

    keşke tom cruise daha iyi bir oyuncu olsaydı...
  • uykudan kalkar kalkmaz suratınızı, buz gibi suyla yıkamışsınız hissi veren film. çok basit gibi görünen olaylar, bu filmi izlerken insanı sarsar. dustin hofman oyunculuk dersi vermiştir, bizlere.

    --- spoiler ---

    sekreter, tam olarak sorunu ne? diye sorduğunda.
    charlie "o, kendi dünyasında yaşıyor" der.
    sekreterde ee bunun neresi sorun ki şimdi gibilerinden ayarı vermiştir , charlieye.

    bir de kırmızı ışık sahnesi var ki...
    don't walk uyarısını gören raymond, öyle masumca durmaktadır ki trafiğin ortasında, sanırım en çok bu sahne büyülemiştir beni.
    --- spoiler ---
  • bir insanin birden fazla ayrintisini ve huylarini ogrenmeye basladiginizda farkinda olmadan ona karsi hisleriniz degisir, bu huylari sizin hayatinizi degistirip tuhaf bir sekilde huzurlu ve mutlu hissettirdiğinde ona bağlanırsınız ve yokluğunda ozlemini duyar,yaninizda olsun ister, o an yaptiklarini tahmin etmeye başlarsınız ya hani..
    bunu size tekrardan gosteren bir film, aglatmadan, duygu somurusu yapmadan sevdirir kendini ama yine de gozleriniz dolar,şöyle bir yutkunursunuz sonunda..

    dustin hoffman'ın inanilmaz oyunculugu da birlesince,tadindan yenmemis..
  • --- spoiler ---

    bugün olsa bu senaryoyla çekilemeyecek film. tom cruise film boyunca bi cep telefonu olmadığından sürekli telefon kulübelerinde sürünüyor, işlerini bir türlü halledemiyor. öyle ki, birisi ofisinde olmadığından görüşmek için 1 gün bekliyor. işlerini halledemediğinden ve abisi de uçağa binmek istemediğinden bir hafta boyunca yanyana durmak zorunda kalıyorlar. şimdi olsa bu mümkün mü? bütün işler şipşak hallolurdu bir laptop bir cep telefonuyla 2 saatte.

    (bkz: teknolojinin getirdiği değersizlik)

    --- spoiler ---

    iyi filmdir, hoş filmdir. film sayesinde izleyenler de otistik birini ve onun ailesini artık daha iyi anlayabilir.
  • ‘dünya üzerinde en çok seyahat etmiş olan oscar heykelciği’nin kazanılmasına sebep olmuş filmdir ..

    ‘laurence kim peek’ .. gerçek ‘yağmur adam’ .. doğuştan ‘makrosefali’ ve gelişimini takiben ‘otistik savant’ tanılı ama çok sonraları otizmden ziyade ‘fg sendromundan’ muzdarip olduğu anlaşılmış ve inanılmaz hafızasıyla akıllarda yer etmiş bir amerikalı şahsiyet .. hafıza ve ezber yeteneği 16 aylıkken ortaya çıkıyor .. 4 yaşına kadar yürüyemiyor, hiçbir zaman gömleğinin düğmelerini ilikleyemiyor ama tüm yaşamı boyunca okuduğu en az 12.000 kitabın içeriğini ezbere biliyor .. kitap okurken sol gözüyle sol sayfayı, sağ gözüyle sağ sayfayı aynı anda okuyabiliyor ve ezberleyebiliyor .. görsel

    ‘kim peek’, 1986 yılında tanıştığı ‘barry morrow’a ilham kaynağı oluyor ve ‘morrow’, ‘rain man’in hikayesini, çoğunlukla ‘peek’ten esinlenerek yazıyor görsel .. barry morrow, 29 mart 1989 tarihli oscar ödül töreninde, ‘rain man’ senaryosu sayesinde kazandığı oscar heykelciğini, bir süre sonra kendisini tebrik etmek amacıyla babasıyla birlikte ziyaretine gelen ‘kim peek’e armağan ediyor, ‘sen olmasaydın bu senaryo ve bu ödül olmayacaktı’ diyerek görsel .. kim peek, ömrünün kalan süresince babası ‘fran peek’ eşliğinde dünyanın dört bir tarafındaki okulları ziyaret ederek, otizm ile ilgili toplantı ve konferanslara katılarak binlerce öğrenciyle, sayısız insanla buluşuyor, elbette elinde ‘morrow’un hediyesi olan oscar heykelciği ile birlikte görsel .. insanlar ona örneğin doğum tarihlerini söylediklerinde ‘peek’ onlara hemen ‘o tarihteki gazete manşetlerini’, ‘o gün dünyada olmuş olan olayları’, ‘30 yıl sonra takvimde doğum tarihlerinin hangi güne denk geleceği’ gibi şaşırtıcı bilgileri tereddütsüz sıralıyor .. karşılaştığı insanların sorularını eşsiz hafızasında yer alan ezber bilgileriyle eksiksiz yanıtlarken aynı zamanda elinden oscar heykelciği eksik olmayacak şekilde herkesle de fotoğraf çektiriyor .. fotoğraflar yalnızca davetli olduğu mekanlardaki insanlarla değil, gerek abd gerekse dünya üzerinde farklı noktalara uçarken yapılan bagaj kontrolleri sırasında ‘oscar heykelciğinin’ ortaya çıkmasıyla birlikte havalimanı görevlileriyle de çekiliyor .. hatta bir seferinde oscar heykelciği sayesinde ‘peek’ pilotların daveti üzerine kokpitte bile uçuyor ..

    tüm bu trafikten dolayı ‘barry morrow’un kazandıktan sonra ‘kim peek’e hediye ettiği bu heykelcik, birçok kaynakta, ‘the most loved oscar statue’, ‘the most travelled oscar statue’ olarak anılıyor (‘en çok sevilen’, ‘en çok seyahat eden’ oscar heykelciği anlamlarında) ..

    barry morrow, yıllar sonra ödülü gördüğünü ama elden ele dolaşmasından mütevellit artık ödül üzerindeki altın kaplamanın çoktan kaybolduğunu ve bunu ‘peek’e sorduğunda da ‘kaplamanın altın kısmı artık güzel çocukların ellerinde’ yanıtını aldığını gülümseyerek anlatıyor bir röportajında ..

    ‘kim peek’ 2009 yılında, 58 yaşında hayatını kaybediyor ama senarist ‘barry morrow’ ödülü geri almak yerine yine ‘peek’in hatırasına istinaden ‘peek’ ailesinin yaşadığı yer olan ‘salt lake city’ şehrine bağışlıyor ödülü .. şehrin bulunduğu eyalet olan utah’ta yerleşik ‘utah film center’, her yıl düzenli olarak, özürlü insanların hikayelerini konu alan, toplumsal farkındalığa katkıda bulunan filmler için, ‘kim peek anısına’ ‘peek award’ (peek ödülü) veriyor ..

    kaynak : the life and message of the real rain man (kitap), theguardian.com, autismservicescenter.com, forbes.com, utahfilmcenter.com ..
  • adının iade-i itibarının verilmesi gerekmektedir pek çok yaşlı izleyici tarafından. çok küçüktüm buralara geldiğinde, belki sinemalarda oynamamıştı bile, videoda seyredildiğini hatırlıyorum yakınlarım tarafından. ismi içinde “man” geçen her film benim için bi süper kahraman filmi olasılığı taşıyordu o zamanlar. superman, spider man vs. gibi. filmi videoda seyretmiş bi yakınım filmin isminin aslında hiç bi özelliği olmadığını, sadece filmdeki karakterlerin küçükken söyledikleri bi şarkının adı olduğunu söylediğinde hayal kırıklığına uğramıştım.

    yıllar sonra tv’da türkçe dublajlı olarak yayınlandığında seyretmiştim ilk defa ve bi filmin isminin, filmi özetleyen bi isim olması gibi bi zorunluluğu olmadığını anlayacak kadar büyümüştüm. film isimleri hikaye içindeki küçük bi ayrıntıdan da seçilebilirdi. hem bu filmde rain man, charlie ile raymond’ın beraber sahip oldukları ve hatırladıkları tek anıyı temsil eden bi şarkıydı, e o zaman normaldi filmin isminin bu olması.

    uzatmayayım, aradan yine yıllar geçti ve canım filmi bi de orijinal dilinde izlemeyi çekti. indirdim divx’ini, ve söz konusu sahne geliverdi. küvete sıcak su doldururken raymond’ın kriz geçirdiği sahne yani. ama birdenbire film değişiverdi sanki, raymond’ın ağzından rain man kelimesi çıktıktan sonra. meğer rain man bi şarkı ismi bile değilmiş. charlie küçücük bi veletken abisinin adını söylemeye çalıştığında dili dönmemiş, raymond diyememiş, reynmen deyivermiş. raymond’ın adı da reynmen olarak kalmış aralarında. daha sonra raymond, charlie’ye zarar verebileceği endişesiyle charlie’den uzaklaştırılmış, charlie onu unutmuş ama küçükken reynmen diye seslendiği birinin varlığını unutmamış hiç. büyüdüğünde de bi yetişkinin akıl yürütmesi sonucu, ben herhalde küçükken rain man diye bi varlığa inanıyormuşum demiş.

    rain man, raymond’ın kendisiymiş. filmin ismi direkt filmin ana karakterinin ismiymiş. hassiktir ulan, harbiden hassiktir.. seneler boyunca önce hayal kırıklığı, sonra da hoşgörüyle yaklaştığım isim aslında çok da vurgulu, güçlü bi isimmiş. ben itibarını geri veriyorum filmin ve isminin, senaristinden de af diliyorum.``
hesabın var mı? giriş yap