• (bkz: andrea pirlo)
    (bkz: xabi alonso)

    fm 2014'te karsimiza cikacak oyuncu rolu imis ayrica. lazimdi.

    edit: daha fazla regista ornegi isteyen arkadaslar olmus ozel mesajdan, ekleyelim. genelde serie a takimlarinin ihtiyaci olan oyuncular bunlar arkadaslar. istisnalar da var tabi xabi gibi. biraz acmaya calisalim,

    milan'da riccardo montolivo
    inter'de zdravko kuzmanovic
    italya milli takiminda kimi zaman daniele de rossi, ancak de rossi bazen klasik defansif ortasaha hatta stoper bile oynuyor milli takimda. buraya dikkat.

    regista'lari tanimlamak icin, 2li stoperden topu ilk alip uzun ve derinlemesine pas atmaya calisan yaratici, oyun gorusu yuksek oyuncular olduklarini soyleyebiliriz.
  • genellikle orta sahanın en gerisinde oynayan, fiziksel özellikleri veya harcadıkları enerjiyle değil de, zekalarıyla ve yetenekleriyle takımı yönlendiren oyun kuruculara bahşedilebilecek mevki. çok derin oynadıkları için oyun görüşü ve uzun top yeteneğinin iyi olması bu oyuncular için aranması gereken özelliklerden. pirlo en iyi örneği gibi duruyor.
  • günümüz futbolunda gitgide daha kullanışlı hale gelen bir rol/pozisyon.

    andrea pirlo şampiyonlar ligi finali’nin oynanacağı haziran ayında 36 yaşını bitirmiş olacak. final maçında ortasahanın en gerisinden oyunu yönlendirecek futbolcu olma ihtimali halen mevcut.

    özellikle son bir kaç haftadır michael carrick’in futbolseverlerde yarattığı heyecan dalgasına tanıklık ediyoruz. neredeyse on yıldır manchester united forması giyen ve 2001’den bu yana ara ara ingiltere milli takımına da çağırılan bu sessiz, mülayim görünümlü newcastle’lı adam sanki yıllardır gözlerden ırak oyununa bakan kendisi değilmiş gibi son zamanlarda oldukça dikkat çekmekte. bunun sebebi yalnızca gitgide artan form grafiği ve takımının o yokken düştüğü aciz durum değil aynı zamanda sahada işgal ettiği konum.

    33 yaşındaki carrick ingiltere’nin italya ile geçen ay yaptığı hazırlık maçından evvel kulübü ile olan sözleşmesini bir yıl daha uzattı. bu kadar geç kalınması üzücü olsa da, ilk kez hem kulübünde hem de ulusal takımda yeteneklerini takdir eden hocalarla çalışıyor. louis van gaal fellaini ve ander herrera’nın hemen gerisinde dizginleri carrick’in eline tutuşturarak kendisini yeni sisteminin vazgeçilmez bir unsuru haline getirdi. roy hodgson’ın italya maçında carrick’i ilk 11’e koyması jack wilshere’ın sakatlığından da kaynaklanıyor olabilir ancak yine de tecrübe ve oyun bilgisiyle bu pozisyon için biçilmiş kaftan olduğu açık.

    içinde bulunduğumuz dönemin gözdesi olsa da carrick’in iniş çıkışlarla dolu bir kariyeri var. ortasahanın en gerisinden üstlendiği oyun kurucu görevi zaman zaman sorgulandı. ingilizlerin makbul bulduğu her iki ceza sahası arasında oynayan güçlü fizikli, süratli bir profile sahip olmadı hiçbir zaman. ya da asli görevi top kapmak olan bir ‘’çapa’’ değildi o. yetenekleri zamanında gözardı edilip küçümsense de 30’larının ortasına yaklaşırken ülkesinin tek doğal ‘’regista’’sı olduğu hemen hemen herkes tarafından takdir ediliyor artık.

    ‘’regista’’ yani italyanca ‘’yönetmen’’ pozisyonu futbolda yeni yeni kabul gören bir olgu olarak sınıflandırılır. tarihsel olarak savunmanın önünde oynayan oyunculardan oyunun defansif tarafını oynaması beklenmiştir hep. bu sayede ön tarafta oynayan oyuncuların yaratıcılıklarını kullanabilmeleri hedeflenir.

    ancak sahada ‘’registavari’’ sorumlulukları yerine getirmesi beklenen ilk oyuncu 20. yüzyıl’ın başlarında italyan vittorio pozzo’nun ‘’metodo’’ (yöntem) felsefesinde kendine yer edinmiştir.

    eğitim ve çalışmak için bir süre ingiltere’de yaşayan pozzo zamanın manchester united kadrosunda bulunan stoper charlie roberts’ın oyun tarzından oldukça etkilenmişti. roberts takımının savunmadan hücuma geçişini sağlayan oldukça yetenekli bir oyuncudur ki pozzo kendi stoperlerinden de aynı işi yapabilmelerini beklemektedir. o dönemde stoperler ancak 2-3-5 dizilişinin 3’lü savunma hattında kendilerine yer bulabiliyorlardı. pozzo 2-3-5’i kendine özgü bir şekilde yeniden yorumladı ve savunmadaki 3. kişiyi orta sahaya kaydırarak kendisinden topları dağıtmasını istedi. zira o bir savunmacıdan ziyade bir yönetmen istiyordu.

    1930 dünya kupası’nda arjantin formasıyla finale kadar çıkıp uruguay’a yenilen takımda yer alan luis monti 1931 yılında san lorenzo’dan juventus’a transfer oldu. italyan göçmeni bir ailenin oğlu olan luis çok geçmeden pozzo’nun ricasıyla 2-3-2-3 dizilişinin ‘’regista’’ görevini üstlenmek üzere italya milli takımı’nda yer almaya başladı (o dönem birden fazla ülkenin formasını giymek mümkündü). aslına bakarsanız monti 30’lu yaşlarında hafif kilolu ve ağır bir oyuncuydu ancak pozzo’nun aradığı özelliklerin hepsine sahipti. top rakip takımdayken savunmaya yakınlaşır ve kazanıldığında yaratıcılığını kullanarak oyunu yönlendirirdi. 33 yaşındaki monti’nin kalbinde yer aldığı italya takımı bu anlayış ile 1934 dünya kupası’nın sahibi olacaktı.

    zaman içinde futbol taktiklerinin gelişimi ve ilerlemesi takımların çoğunluğunun 4’lü savunma kullanmaya başlarken defans hattı önündeki bölge regista ile aynı yeri işgal etse de genellikle taban tabana farklı sorumluluklar ve stile sahip bir defansif ortasaha oyuncusuna tahsis ediliyordu. registalar sahanın neresinde duracakları konusunda daha esnek olma şansına sahipken defansif ortasaha oyuncuları genellikle savunma önünde sabit beklerler. yine aynı şekilde registalar planlarken, defansif orta sahalar bozmak ile yükümlüdürler. biri yaratırken diğeri yıkar. bu iki oyuncu tipi tandem halinde oynayabilirler ancak savunma hattı önünde tek bir oyuncuya yer varsa genelgeçer görüş bunun top kazanmakla yükümlü biri olması gerektiğidir.

    yıkımdan sorumlu bu tip oyuncuların kullanımı savunmayı korumak ve hücumu düşünen orta saha oyuncularının işlerine konsantre olmasını sağlamak adına oldukça işe yaramıştır. claude makalele deyim yerindeyse bu işin kitabını yazmıştır. real madrid’den ayrılması nasıl ispanyol ekibinin oyun dengesini alt üst ettiyse, transfer olduğu chelsea’nin de üstüste iki şampiyonluk elde eden kadrosunun sağlam bir omurgaya sahip olmasını sağlamıştır.

    son dönemlerde orta sahanın en gerisinden yaratıcılığını kullanan oyuncuların dirilişine şahit oluyoruz. ve bu oyuncuların tamamına yakınının monti’nin dünya kupası kazandığı yaşlarda parlaması herhalde tesadüf değil.

    geçtiğimiz yaz, toni kroos bayern münih’ten ayrılarak real madrid’e geçerken almanya şampiyonu çoktan yerine kimi koyacağını düşünmeye başlamıştı. pep guardiola bu görevin üstesinden gelebilecek kişinin xabi alonso olduğuna kanaat getirdi ve böylece alonso münih şehrinin yolunu tuttu.

    32 yaşındaki oyuncu guardiola’nın vasiliğinde yeni şeyler öğrenmek için madrid’den ayrılarak dikkat çekici kariyerinde yepyeni bir fasıla geçti. alonso bavyera’ya geldiğinde thiago ve schweinsteiger’ın uzun süreli sakatlıklardan muzdarip olduğunu belirtelim. bu durum ve kroos’un ayrılışı futbolseverlere xabi’nin geçici bir tedbir olduğunu düşündürmüştü.
    xabi köln karşısında elde edilen 2-0’lık galibiyet esnasında topa 204 kez dokunarak bu alanda bundesliga tarihinin rekorunu kırdı.

    alonso allianz arena’ya ayak bastığında hocası guardiola onu ‘’mükemmel bir çözüm’’ olarak tanımladı ve sisteminin merkezine yerleştirdi. futbolda yeniliğe atfettiği önem herkesin malumu olan pep’in taktiklerinin pozzo’nun metodo’suna benzediği söylenebilir. alonso ise kesinlikle onun luis monti’si.

    bavyera’ya gelmeden evvel ikili ortasahanın bir tanesi olmaya alışmış olan xabi’nin artık daha farklı bir rolü var. yaratıcı anlamda daha özgür, daha çok geriye gelmesini gerektiren ki zaman zaman stoperlerin arasına kadar gelerek top aldığı ve atakları yönlendirdiği bir rol bahsettiğim. safkan bir regista olarak nitelendirebileceğimiz alonso yeni evinde ikinci baharını yaşıyor ama yaşı onun için kesinlikle bir engel değil. bu sezon başı verdiği röportajların birinde kendisinin de dile getirdiği gibi ‘’yaşlandıkça daha az koşup, daha çok düşünüyor bir oyuncu’’. ‘’ tecrübeyle birlikte kazanılan bir soğukkanlılık geliyor insana. oyunu daha iyi okuyup anlamanız mümkün oluyor.’’

    yaşlanma denen olgu ve sonuçları ile son derece başarılı mücadele edebilen oyunculardan bir diğeri ise andrea pirlo. bu serinkanlı italyan brescia’da parlamasının ardından soluğu ınter’de aldığında kendisinden iki forvetin hemen arkasında yer alacağı farklı bir oyun kurma görevi icra etmesi bekleniyordu. bu görevde biraz zorlanmasının ardından bu kez kiralık olarak tekrar brescia’ya dönünce dönemin teknik direktörü carlo mazzone onu biraz daha geriye kaydırdı. bu vesileyle performansı yükselen pirlo bir gün herkesin takdir edeceği bir oyuncu olacağının sinyallerini vermeye derhal başlamıştı bile. o sezon roberto baggio’nun juventus’a attığı müthiş golün asistini yapan ta kendisiydi. https://www.youtube.com/watch?v=own0w1c90zw

    kendisine ortasahada topla oynanacak biraz süre tanınınca pirlo, baggio’nun önüne havadan dikine bir top atar ‘’ilahi atkuyruğu’’ da mükemmel bir kontrol ve bitiriş ile sonlandırır bu atağı. artık kaymaya çoktan başlamış bu yıldızın son resitallerinden birini izlememizi sağlayan pirlo’nun sezgi ve becerisidir.

    bu andan sonra pirlo şehir ve stadyum değiştirmeksizin takım değiştirir ve ınter’den carlo ancelotti’nin a.c. milan’ına geçiş yapar. ilginçtir ki brescia pirlo’nun yokluğunu gidermek için o dönem barcelona’dan ayrılmış olan pep guardiola ile anlaşır. ancelloti milan’da pirlo’yu yalnızca verimli olduğu savunma önündeki derin pozisyonda oynatmakla kalmadı aynı zamanda ortasahasını onu tamamlayacak oyunculardan kurdu. hemen önünde mücadeleci, dayanıklı ve biraz daha hırçın diyebileceğimiz gennaro gattuso ve massimo ambrosini’nin yer alması pirlo’ya en iyi yaptığı iş olan oyunu yönlendirmeye odaklanma fırsatı tanıdı.

    ancelotti 2009’da milan’dan ayrılınca yerine massimilano allegri’nin geçmesi pirlo için de yeni bir serüven anlamına gelecekti. allegri onun bölgesinde oynaması için mark van bommel’i transfer etti. bu agresif hollandalı’yı defansın hemen önüne yerleştiren allegri, ambrosini ve van bommel’in sertliğini pirlo’nun yaratıcılığına tercih ettiğini gösterdi. sözleşmesi biten pirlo o yaz 32 yaşında juventus’a transfer oldu. bir önceki sezon milan’daki oynama süresinin de gitgide azaldığı göz önüne alındığında çok az futbolsever bunun kırmızı siyahlı takım için büyük bir kayıp olduğunu tahmin edebilmişti o dönem.

    juventus pirlo torino’ya geldiğinden beri 4 lig şampiyonluğunu da kazanmış bulunuyor. allegri geçen yaz antonio conte’nin yerine juventus’un başına geçtiğinde bu kez pirlo’ya saygı duymaktan başka seçeneği yoktu. bunu da takımına benimsettiği 4-1-3-2 dizilişinde çoğunlukla kendisine yönetmen rolünü vererek gösterdi.

    pirlo’nun geçtiğimiz yıllar boyunca başardıkları italyan futbolunun geriden oyun kuran orta saha oyuncularına bakış açısını tamamiyle değiştirdi. daha önceleri ülkede gazeteci gianni brera’nın da savunduğu gibi italyanların fiziksel olarak pek de iyi durumda olmamaları gerekçe gösterilerek savunmaya daha çok önem vermeleri telkin edilirdi. bu sebeple italyan hocalar teknik ve beceri için kadrolarında yer bulmakta güçlük çeker ve daha sert oyunculardan yana tercih kullanırdı. oyun kurucunun pirlo örneğinde olduğu gibi savunmanın hemen önünde yer alması son derece riskli bulunurdu.

    bu duruma bir örnek vereyim. fabio capello real madrid’in başına geçtiğinde o dönem regista görevini icra eden fernando redondo’yu defansın önünde oynamak için fazla zarif bulmuştu mesela. capello o bölgede hep sağlam fizikli oyuncuları tercih etmiştir. mesela milan’daki zamanında marcel desailly’i bu bölgeye kaydırmıştı. redondo’nun da rakip kaleye daha yakın bir konumda daha verimli olabileceğini düşünüyordu keza.

    italyan futbolundaki bu önyargıların yavaş yavaş kırılmaya başladığını görüyoruz. artık takım kadrolarında david pizzaro ve mirko valdofiori gibi oyunculara yer bulmak mümkün. oyunun savunma yönüne ağırlık veren oyuncular halen el üstünde tutulsa da topu kovalamak yerine ona sahip olmayı tercih eden takımlar her yıl artmaya devam ediyor.

    sir alex ferguson michael carrick’i tottenham’dan £18.6m karşılığında transfer ettiğinde bu manchester united tarihinin en pahalı altıncı transferiydi. kendisine iki kale arasında bitmek bilmeyen enerjisiyle taraftarın sevgilisi olmuş irlandalı kaptan roy keane’in forma numarası olan 16 bahşedilmişti. bu sebeple bir çok futbolsever ondan keane gibi oynamasını bekledi. tabi ki gerçek bundan daha farklı olamazdı. keane takımdan ayrıldığında united ortasahasının kalbinde kocaman bir boşluk bıraktı bu doğru. ancak ferguson bu boşluğu carrick ile birebir doldurmak yerine takımın dizilişinde komple bir değişikliğe gitti.
    ortasahayı düz çizgi halindeki dört oyuncu yerine çeşitli katmanlardan kurmanın yararlı olacağını anlayan fergie, carrick’i oyunu yönlendirmesi için almıştı. bu değişiklikle united o ana dek alışılagelen 4-4-2’den uzaklaştı ve evrildi. takip eden yıllarda şampiyonlar ligi’ni aldıklarında benimsedikleri 4-3-3 ve 4-2-3-1 karması bir formasyondan söz ediyorum.

    carrick hiçbir zaman alonso ve pirlo gibi ‘’elit’’ oyuncular klasmanına giremedi çoğunluğun gözünde. belki de bu iki oyuncuda varolan metronomik işlev ve pas menziline sahip olmadığından. ingiliz milli takımı’nı yönetenler tarafından tamamıyla göz ardı edilmesi ülke kamuoyunun tarihsel olarak yeniliklere karşı muhafazakar bakışından kaynaklı olabilir. bizde bir dönem pek popüler olan ‘’sergen-tümer yanyana oynamaz’’ tartışmasına benzer bir şekilde ‘’gerrard ve lampard’ı nasıl bir arada kadroya alabiliriz ?’’ diye düşünüp durdular yıllarca. bunun yerine alışılageldik 4-4-2’i bir kenara bırakıp carrick’i bu ikilinin arkasına yerleştirip diziliş değiştirerek ortasaha bölgesini dengelemek ya kimsenin aklına gelmedi ya da başarısızlık sonucu gelecek tepkilerden çekinildi. carrick 33 yaşına girerken roy hodgson bunu anca deneyebilmeye başladı. mevki ve görevdaşlarının kariyerine bakılınca aslında bu pozisyonda oynayabilmenin yaşla birlikte gelen olgunlukla doğrudan bağlantılı olduğunu söyleyebiliriz. gitgide baskı, karşı-baskı, yüksek tempo ve hızlı hücum gibi olgularla daha da dinamik bir hal alan futbol, bu yaş grubundaki oyuncuların bu talepkarlığa fiziksel sebeplerle ayak uyduramayarak sahanın daha gerisinde rol almaları sonucunu doğuruyor. böylece defansif görevler etraflarındaki savunmacı ve orta saha oyuncuları tarafından paylaşılabiliniyor. bu da regista dediğimiz oyuncuların oyun zekası, farkındalık gibi tecrübeyle artan özelliklerini öne çıkaracak bir oyun oynayabilmelerine el veriyor. yazının başından beri bahsettiğim carrick, pirlo, alonso profilindeki oyuncular çağdaş futbolda halen duraklayarak, acele etmeksizin, ritmik bir paslaşmaya dayalı oynayan oyunculara yer olduğunu kanıtlıyor. yerine getirebilecekleri işlevin farkında olan guardiola gibi hocaların bu konudaki katkısı da yadsınamaz. klasik 10 numara denilen forvet arkasından yaratıcılığını kullanmaya endeksli oyuncuların katı defans ve defansif ortasaha oyuncuları tarafından boğulduğu mevcut ortamda registaların yaratabileceği fark büyük.

    tabi buna karşı argüman yaratmak da mümkün. liverpool efsanesi steven gerrard bu sezon başından beri biraz da zorunluluktan regista görevi üstlenmeye kalkışsa da pek adapte olduğu söylenemez. bu rol artık düşüşe geçmiş hatırlı oyunculara sahada yer bulmak için icat edilmiş bir rol değil kesinlikle. eğer gerekli özelliklere sahip değilseniz altından kalkması oldukça güç diyebiliriz.

    yenilikçi takımlar artık hücumu geriden, savunmayı ise ileriden başlatıyorlar. bu da artık oyun kurma görevlerinin baş aşağı dönmesi anlamına geliyor. louis van gaal 90’larda ajax’ın başındayken bu fikrin temsilcilerinden biriydi. ‘’ artık modern futbolda oyun kurucular savunma dörtlüsünün ortasındaki iki oyuncu diyebiliriz ’’. bu tespitin michael carrick’i united’daki makinenin vazgeçilmez parçası yapan adamdan gelmesi de kesinlikle tesadüf değil.

    registaların defansif yükü çekebilecek oyuncular tarafından çevrelenmesi ve savunma sorumluluklarının azaltılması gereken bir dönemdeyiz hala. regista ve 10 numara farkı şu şekilde ortaya çıkıyor, birinin arkasına savunma yapacak oyuncular yerleştirmek gerekiyor, birinin ise önüne.

    tüm savunma yapma öncelikli oyuncuların teknik anlamda yeterli olmadığı bir gerçek. tarihsel olarak savunma ve hücuma karşı olan tavır ‘’topu uzaklaştırma’’ ve ‘’gol atma’’ olgularından ibaret olmuştur hep. ancak bu tavrın yavaş yavaş değiştiğini gözlemliyoruz. en azından elit seviyede artık çizgiler daha muğlak. hücumculardan savunma yapması beklenirken savunmacılardan da top onlardayken daha becerikli ve sofistike olmaları talep ediliyor.

    tabiatiyle bu mevcut durumda regista’nın rolü daha da önemli hale geliyor. hücumcuların pres yapmaya ağırlık verdiği şu ortamda registaların top ayaklarındayken gösterdikleri soğukkanlılık ve dar alanlardan çıkma becerisi kesinlikle elzem. futbolun evrimi yaşı ilerlediği için buraya kaydırılanlardan ziyade bu rolde uzmanlaşmış oyuncuların varlığını gerekli kılıyor. halen emekliliği yaklaşmış yıldızlara yer açmak için bu bölgeye kaydırıldığı durumlar gözlemlesek de gelecekte carrick gibi oyuncular en iyi yaptıkları işi sergileyebilmek için yaşlarının 30’u geçmesini beklemek zorunda kalmayacak. psg ortasahasının en beğendiğim ismi olan genç marco veratti, genç yaşta bu görevde uzmanlaşmış oyuncuların en heyecan verici örneklerinden olabilir.
  • dmc'nin oyun kuranı.
  • fm 14/15 (büyük ihtimalle 16'da da) kullanmaktan bıkmadığım oyuncu rolüdür. eğer kaliteli bir ligde veya ortalama bir ligin büyük takımlarından birinin yönetimideyseniz, 4-2-3-1'deki iki defansif orta sahadan birini savunma ağırlıklı, diğerini regista oynattığınız takdirde ayağında top tutan, oyun kurabilen bir orta sahanın yarısını halletmiş oluyorsunuz.

    dikkat edilmesi gereken, regista görevi verilecek oyuncunun hem top kapma, pozisyon alma gibi savunma özelliklerinin, hem de pas, yaratıcılık gibi ofansif özelliklerinin de sağlam olması gereklidir. zaten regista ile iki yönlü orta saha oyuncusu arasındaki en temel fark, registanın inisiyatif alıp oyun kurma girişiminde bulunmasıdır.
  • salih uçan'ın gerçek mevkii.
  • her cift yonlu oyuncunun (deep-lying playmaker) harci olmayan defansif orta saha pozisyonudur.

    oyun gorusu, mucadelecilik, defansif sezgi, yeteri derecede defansif hamle/pozisyon yetenegi ve ileri duzey bi teknik gerektirir ki yeri geldiginde 40-50 metre yeri geldiginde tempo yukselten paslar cikarip hemde karsi takim hucumunlarini yavaslatsin veya kesebilsin.

    gunu geldiginde bu mevkiyi tam olarak doldurabilecek potansiyelde bir tek turk oyuncu var diye dusunuyorum, yusuf yazici. besiktasliyim ancak oguzhan diyemiyorum zira mucadeleci ayakta kalabilen orta saha ozelligi zayif. belki tolgay arslan veya okay yokuslu gelisim gosterirse biraz kivirabilir, zor. tolgayin sezgileri ve fizigi, okayin ise mevkiyi kaldiracak teknigi ilerletmesi gerek.
  • üst düzey bileği olup, yılların klas oyunundan bir şey götürmediği oyuncuların yuvası.
    (bkz: pirlo)
hesabın var mı? giriş yap