• seçme ikilemi kitabı oldukça başarılı olan sloven sosyolog. kitap aslında hepimizin her gün onlarca kez yaşadığı, içten içe bizi rahatsız eden ama pek de su yüzüne çıkarmadığımız bir iç sıkıntısını somutluyor ve nedenlerini açıklıyor:seçme ve/veya karar verme süreçleri.

    kitabın ayrıntılı yorumu için (bkz: https://huzurdankale.wordpress.com/…/secme-ikilemi/)
  • sloven filozof ve yazar. beni "asıl sorun, hala başkaları tarafından sevilmeyi umuyor olsak da, kendini sevmeyi bu kadar öne çıkaran bir kültür içinde başka birini sevmenin gittikçe güçleşmesidir belki de." tespitiyle büyülemiştir.
  • slovak filozof, sosyolog, ayrıca slavoj zizek'in eski eşi* ,the tyranny of choice isimli kitabın yazarı.
    http://www.spiegel.de/…anny-of-choice-a-907961.html
  • ljubljana üniversitesi'nde kriminoloji enstitüsünde suç bilimi üzerine de araştırmalar yapan teorisyen, filozof. sinir bilim ve hukuk alanında da dersler vermekte. bir ek yapalım zizek'ten bir de çocuğu bulunmakta.

    barış engin aksoy tercümesiyle kaygı üzerine isimli gündelik hayatta yaşadığımız kaygıları dört temel başlık altında incelediği(savaş kaygıları, hiperkapitalizmin getirdiği (ve suistimal ettiği) kaygılar, aşk ilişkilerinde yaşadığımız kaygılar ve ebeveynlik kaygıları)araştırma kitabı metis yayınları'ndan çıktı.
  • sloven sosyolog. kaygı, öfke gibi sair temalar üzerine yoğunlaşır. zizek'in de önceden eşiydi. tezi de michel foucault üzerinedir.
  • “aşk en nihayetinde, öteki'nde bizi çeken nesne hakkında hiçbir şey bilmeyişimizle ve aynı zamanda öteki'nin de kendisinde ondan fazla olan bu nesne —birini ona çeken şey— hakkında hiçbir şey bilmeyişiyle bağlantılıdır.” / kaygı üzerine
  • eski kocasından daha iyi bi düşünür mü emin değilim ama daha iyi bi yazar
  • kaygı üzerine ve seçme ikilemi adlı kitapları birbirinden güzel olan düşünür, sosyolog.

    "seçim gayet bireysel bir mesele gibi görünüyor olsa da, insanların seçim yapma şekli başkalarıyla kurdukları ilişkilerle ve başkalarının onları nasıl gördüğüne dair düşünceleriyle esastan bağlantılıdır. dolayısıyla insanlar kendi kendilerini sınırlama biçimlerini durup dururken uyduruyor değildir; yaptıkları seçimler toplumun neye doğru seçim olarak değer verdiği konusundaki algılarına fazlasıyla bağlıdır. bu da, kendi kendini yaratan yeni bireyin paradoksal bir şekilde neden şöhret kültürünü örnek aldığını açıklar: bu kişi bir yandan kendisine sıfırdan bir kimlik yaratacak kadar özgür bir birey olarak görülürken, diğer yandan kimliğini -çoğunlukla bir ünlünün hayatından doğan- rasgele bir popüler modele uydurmaya çalışır. geç kapitalizmde bireyin toplumsal ideallerle nasıl özdeşleştiği konusunda esaslı bir değişim olduğunu gösterir bu; benzer bir değişim insanların seçilmiş ve kendi kendilerine dayattıkları otoritelerle bugün nasıl özdeşleştikleri ve toplum genelinde kendilerini nasıl algıladıkları konusunda da görülebilir."seçme ikilemi
  • incecik bir kitap olmasına rağmen içeriğiyle adeta başa düşen tuğla etkisi yaptı bende kaygı üzerine. her sayfasında, hatta her paragrafında şöyle bir durup düşündüm. özümsemeye, sindirmeye çalıştım. ama yanlış anlaşılmasın bu dilin ağırlığından falan değil, yazar elinden geldiği kadar sade bir şekilde insandaki kaygıyı, onun kaynağını ve farklı durumlardaki tezahürlerini; birçok kitap ve makaleye atıflarda bulunarak anlatmış. renata salecl'ın okuduğum ilk kitabı oldu ve dilini de tarzını da aşırı beğendim. özellikle kaygı mefhumunu geçmişten ve farklı vakalardan örneklerle açıklıyor oluşu bana kalırsa inanılmaz bir sürükleyicilik katmış. ama şunu da belirtmeden geçmemek gerek, kitabı sevebilmeniz için az biraz sosyoloji ve psikoloji bilmeniz ya da ilgi duymanız gerekiyor. nacizane incelememi kitaptan birkaç pasajla sonlandırıp, yazarın diğer kitabı seçme ikilemi'ne inceden bir giriş yapayım :)

    "pek çok yeni restoranın tasarımına bakıldığında, çalışma sürecinin kamuya tamamen açık olması gerektiği görülebilir. artık her yerde fabrikalara benzeyen restoranlarla karşılaşıyoruz -içeri girdiğimizde düşük ücretli işçilerin yemek hazırlayışını, bulaşık yıkayışını falan görüyoruz. bu işçileri dekoratif sanat nesneleri olarak seyrediyoruz ve bu insanların katlandığı muhtemel zorlukları veya sanki hayvanat bahçesindeymiş gibi sergilenmekten rahatsızlık duyuyor olabileceklerini düşünmüyoruz."

    "insanlar artık eksiğin yerinde ortaya çıkan rahatsız edici nesneleri öngörebildikleri, önleyebildikleri veya en azından tümüyle tarif edebildikleri gibi bir izlenime kapılıyor olabilirler, ama aslında kaygıyı yatştırıyor değiller. hatta bilimin yepyeni kaygılar yarattığı bile iddia edilebilir. günümüzde bilhassa genler özel bir kaygı kaynağı. insan genleri öznenin ölümünden sonra "hayatta" kalmaya devam ettiği için insan vücudu gitgide daha yok edilemez görünüyor. ne var ki ölüme daha fazla hakim olma yönündeki bu girişimlerle birlikte, kierkegaard'ın meşhur tahminini, özne için ölümden daha korkunç olan şeyin aslında ölümsüzlük ihtimali olduğunu unutmamalıyız."

    "erkekler aşk kaygılarıyla baş etmek için diğer erkeklere yazarlık ya da danışmanlık yaptırıyorsa şayet, kadınlar da hazırda daima daha fazla erkek bulundurarak ve bilhassa bir tür baba figürünü resme dahil ederek kaygılarıyla baş eder."

    "amerikalı bir komutana askerlerinin çarpışma öncesi yaşadığı kaygılarla nasıl baş ettiği sorulduğunda şöyle yanıt vermiştir: "hiç kaygılanmayan bir asker gördüğümde özellikle dikkat ederim: bir askerin gözlerinde, öldürmekten hiç korkusu olmadığını gösteren o özel pırıltıyı gördüğümde dehşete kapılırım." keza kaygısız bir toplum da içinde yaşaması tehlikeli bir yer olurdu."
  • iki üç sene evvel sadece kitaplarının başlığı ilgimi çektiği için aldığım ve tanıdığım çok değerli düşünür. zamanım olursa diğer kitaplarını çevirmek isterim. sosyal bilimlerin sosyoloji bölümünü okuyanların (bkz: kaygı üzerine) ve (bkz: seçme ikilemi) kitaplarını okusunlar. ingilizce bilen varsa diğer kitaplar da efsane..
hesabın var mı? giriş yap