• http://i.imgur.com/8zpgs.jpg

    cam açmak için edinilen kaslara değinmiyorum.
  • düsenin dostu olmazmis sozunu hatirlatan araba.. vay vay vay.. goruoruz ki hakkinda namkorluk yapilior olmus 20 senede..yazik.. o ilkokul günlerinde babamizin bizi okula biraktigi, pazarlari piknige gittigimiz, sampiyon olunca arka camindan bayrak cikarip salladigimiz toroslara teke denmekte, paspal teneke denmekte, araba bile degil denmekte..

    vefa reno toroslarin yapildigi fransada bir semt degilmis arkadaslar onu goruoruz buralarda. simdi 20 sene gecti ya üzerinden tabi kurt kocadi. cok yazik.. yarin bi gun doblo arabalar hakkinda da boyle konusulur.. kalbim kirilir..

    dostlarim rahat birakin cocukluk hayallerimi.. anilarimi.. reno toros dünyanin en muthis arabasidir.. ve 500 kilometre hizla gidebilir.. eger babam isterse..
  • sıteyşın modelleri düğünlerde bara dönüşür bunların. en asil duygunun transformer'ıdır.
  • yıllar yılı hangi nasıl olup da sattığına anlam veremediğim, sonra bir gün askerde doğunun vıcık vıcık çamurlu dağ yollarında land*ler çamura saplanırken bunların yalpalaya yalpalaya nasıl ilerlediklerini hayretle müşahade ettiğim enteresan taşıt.

    dört tekeri var, direksiyonu, gazı, freni filan. o yüzden araba diye anılıyor sanırım.
  • arkadaşımın hali vakti çok yerinde birazda eli sıkı olan dedesi yanlış hatırlamıyorsam 99 yılında üretimden kalkacak diye bu arabadan sıfır 3 tane almıştı!! fabrikalarında duruyordu hepsi. adam hırs yapmış başka araba kullanmam diye. hatta aralarında şöyle bir diyalog geçmiş.

    -yav dede tamam ille toros diyosun ama bak arabada klima yok.
    -olsun ben binerim karışmayın siz.
    -ama dede sıcaklar çok yoruyor seni.
    -öyle aslında. bunlara klima takılmıyor mu?
    -bilmem!! bir sorayım sağa sola. varsa taktıralım hiç olmazsa.
    -hımm. sor bakalım. yanlız kışın klimalar ucuzlar. o zaman taktırırız.
  • köyün ağır topları muhtar ve imam ile kahvede yaptığımız sohbetten sonra beni gitmek istediğim yerin yol sapağına kadar götürmek istediler.
    toprak yol; kısa ama çok dik yokuşlarını ve dikkat gerektiren çukurlarını saymazsak içinde olduğum arazi aracı için neredeyse asfalt kadar rahattı. ancak hemen önümde giden üç pedal-bir direksiyon, bir adet de topuzsuz vites kolu ile yürütülen, iki koltuklu ve bagaj kapağı olmayan renault 12 için endişeliydim.
    her an durup bana doğru kayabilir korkusu ile takip mesafesini açık tutuyordum. derken sağ koltuktaki imam camdan kolunu çıkarıp sinyal işareti verdi.
    döndükten 100 metre kadar sonra 6-7 metrelik, diz boyu bir dere ile yolun kesildiği noktada durduk. muhtar biraz geri gitmemi arabasını çevireceğini işaret etti. dediğini yapıp aracımdan indim. yanlarına yürüyüp anlamadığım bu manevranın nedenini sordum.
    "arabayı arkadan itişli yapacağız şimdi" deyip güldü.
    dereye geri geri girecekti ki bir terslik olursa birinci vitese takıp zemini daha uygun olan geldiğimiz yöne doğru sudan çıkabilsinmiş...
    işte ben düz, hemen önümdeki araçtaki iki kişi de bana bakar halde geri geri bu dereyi aştık.
    zaten marifetlerini bildiğim bu araca bir kere daha hayranlık duydum o gün...
  • vites değişimi sırasında duyduğunuz klik klik sesleri pek keyfilidir bu fransızın sizi spor arabada hissettirir, ayrıca arka koltukta iseniz benzinin depoda çalkalanma sesini duymanız mümkündür. birleşim noktaları ve yalıtım konusunda çok başarılı olmadığı için toz toprak olan bölgelerde kum fırtınasının içindeymişsiniz gibi hissettirir, böbrek şeklindeki iç kapı kulplarının hastası olmamak ise ne mümkün.
  • motorunun sesi, ciklesi, gaz pedalı, iç döşeme plastiğinin kokusu, upuzun vitesinin topuzu, direksiyonun kapağı...

    mesela station (steyşın) olanlarda arkada amortisör rotlarının lastik kapakları olurdu. ne oynardık onunla.

    korna çubuğu...
    en teknolojik öğesi buydu torosların. adeta multitasking harikası. hem korna var aynı çubuk üzerinde, hem far ayarı, hem selektör...
    kornanın çalması için direksiyona doğru ittirmek gerekiyordu, çünkü direksiyonda bir korna mekanizması yoktu.
    halbuki torosun korna çubuğunun tepesindeki yuvarlak oyuk sevgili eli tutar gibi huzur verirdi insana. ama biz ne yapardık, avucumuzla vururduk ona. şiddet, hep şiddet...
    direksiyonu da zatem sadece yön tayini için kullanılırdı. şimdi vitesi bile direksiyona almışlar diyor arkadaşlarım. kasetçalar düzeneği de direksiyondan idare ediliyormuş. hava yastığı filan...

    hidrolik direksiyon olmadan araba kullanmayı öğretirdi adama. şoförlük öğretirdi şoförlük. direksiyon hakimiyeti nedir bu arabayla öğrenirdiniz. kas yapardık manevra yapacağız diye.

    şimdilerde belli bi süratin üzerindeyken direksiyonu sertleştiriyorlarmış arabalarda. hey yavrum hey!

    "torosları neden seviyorum"a verecek yanıtım çok benim. çünkü emek verdim ona. ben onu 1 metre ileri almak için aşağı indiğimi biliyordum. ayaklar zor yetişiyor o zaman pedala tabi. pencereden kesiyoruz ki önü boşansın arabanın da aşağı inelim. ulan 1 metre için merdiven tepiyordum gecenin köründe. ben unutur muyum o arabayı...

    telefon numaramı unuturum, alıp sattığımız torosların plakasını unutmam.

    toros hem dibinin yüksekliği, hem de dayanıklılığıyla zor yolların arabası olmuştur hep. zor yollarda araba kullanmayı öğreti toroslar. az mı uçurdum teker taslarını çukurlara girince...

    olsa da bi tur atsam keşke şimdi. dokunsam, koklasam, başımı koysam omzuna.

    canım benim yaa...
  • bu arabanin bagajinda en az 1 kere yolculuk yapmamis kisiye tam olarak 80'lerin cocugu denilemez. o buyuk bir eksikliktir.
  • iç kapı kolları minik bir badem şekilndedir bunların. innovatif bir parmak ergonomisi yaratmış adamlar. bilen bilir.
hesabın var mı? giriş yap