• yanlı bulduğum bir netflix dizisi.
  • netflix hesabımı paylaştığım arkadaşıma bilinçsizce "spoiler verme" diyerek beni rezil etmesine olanak sağlamama sebep olan, belgesel nitelikli yapım
  • ne zalim komutan o komutan! ne zalim asker o asker!

    rise of empires: ottoman (2020), ıı. mehmed'in istanbul'u fethini konu alan ve 40'ar dakikalık altı bölümden oluşan dört saatlik bir dizi. yönetmen emre şahin. ana rollerin çoğunda türk oyuncular var. dizi, zaman zaman görsel anlatıya ara vererek türkiye'den ve dünyadan uzman görüşlerine yer veriyor.

    dizide akşemseddin yok. ulubatlı hasan yok. dolayısıyla, hamaset yok, masal yok. sadece tarihi verilere odaklanılmış. her rahatsız edici veri üzerinde yeterince durulduğunu söylemek zor. ama 1453 konusunda bu kadarına dahi rastlamak kolay değil.

    peki bu şekilde davranınca nasıl bir yapım ortaya çıkmış?

    belki en belirgin farklılık, bizanslıları istanbul'u adeta işgal etmiş bulunan kötücül haçlılar olarak sunmak yerine, "acaba o esnada surların diğer yanında neler oluyordu?" sorusuna gerçeğe daha yakın cevaplar vermeye uğraşmış olmak. neticede, o gün itibariyle bizanslılar yurtlarının son kalesini kurtarmaya çalışıyorlar. köşeye sıkışmış vaziyetteler ve hayatta kalma mücadelesi veriyorlar. dolayısıyla, "başımıza neler gelecek?" korkusu içinde olan gariban insanlara ve katolik dünyadan medet uman çaresiz yöneticilere şahit oluyoruz. yaygın milliyetçi ve islamcı anlatılar bu gerçekleri tersyüz ediyor.

    surların diğer tarafına biraz daha dikkatle bakmak, giovanni giustiniani gibi karakterleri de öne çıkarmış. istanbul'un fethi (1951) ve fetih 1453 (2012) de giustiniani'ye yer veriyor. [1] ancak bu kez içi boşaltılmış bir "düşman" imgesi ile değil, dönemin enteresan bir karakteri ile karşılaşıyoruz. kuşatma ve çatışmalar esnasında merkezi bir rol oynamış olan bu tarihi karakter, çoğu türk seyircinin karşısına ilk kez karizmatik bir savaşçı olarak çıkıyor.

    bir diğer önemli nokta, galata'nın bizans'tan müstakil ele alınması. galatalı tacir ve bankerlerin, dini ya da etnik kaygılarla hareket etmemesi, kendi düzenlerinin bozulmaması için her iki tarafla da aralarını iyi tutmaya çalışmaları gibi detaylar, hamasi yapımlarda yer almıyor. (ırkçı ve ayrımcı anlatılar, ötekileri homojenleştirir.)

    dizide yer alan, ancak hamasi anlatılarda çok fazla rastlanmayan diğer detaylar:

    - fatih'i üvey annesi mara hatun. sırp ve hristiyan. fatih ile ilişkisi olumlu.
    - şahi topları fatih'in değil, ücret karşılığında macar bir adamın tasarlaması. ancak şahi toplar surları bir miktar tahrip etse de, savaşın bu şekilde kazanılmaması.
    - müslümanlar da dahil olmak üzere, dönemin insanlarının astrolojiyi bir ilim olarak görmeleri. (astrolojiye olan inanç, özellikle kimi tasavvuf çevrelerinde halen güçlüdür.)

    peki dizi her rahatsız edici gerçeği yeterince vurguluyor mu? maalesef hayır.

    --- bazı rahatsız edici gerçekler ---

    1. dizi, fetih ile bitiyor. halbuki fethin ardından üç gün üç gece boyunca kan döküldü ve yağma yapıldı. konstantiniyeli insanlar, başlarına gelmesinden korktukları her şeyi yaşadılar. erkeklerin önemli bir kısmı öldürüldüğünden, şehrin nüfusu üç gün içinde yarıya indi. gerek ölenlerin, gerekse kalanların malları ganimet kılındı, kadınlarına tecavüz edildi. aşıkpaşazade tarihi, hadiseleri (sadeleştirilmiş haliyle) şöyle özetler: "elli gün gece ve gündüz cenk ettiler. elli birinci gün hünkar, 'yağma' dedi. ... altın gümüş ve cevherler ve enva kumaşlar pazara gelip döküldü, satmaya başladılar. kafirleri esir ettiler ve kadınları bağırlarına bastılar."

    2. savaş sonrasında erkeklerin katli, mallarının ganimet kılınması ve kadınlarının cariye kılınması, aslında islam öncesi döneme ait uygulamalar. islam dini bu uygulamaları yasaklamaz. aksine, müslüman savaşçılara ganimeti helal kılar. (birkaç örnek için bkz.: ahzab 50, enfal 69) kadınlar o dönemde erkeklerin mülkiyetinde tasavvur edildiğinden, savaş sonrasında onlar da ganimete dahil olurlar. bu yöndeki uygulamalar asırlarca sürer. hristiyan balkan halklarından savaş sonrasında ele geçirilip devşirildikten sonra yeniçeri kılınan ve kendi akrabalarına saldırtılan çocuklar, osmanlı saraylarındaki avrupalı kadınlar, hep aynı uygulamanın asırlar sonraki örnekleridir.

    3. aşıkpaşazade, "kadınları bağırlarına bastılar" derken, askerlerin kötü bir şey yaptıklarını düşünmüyor. yapılan iş her ne kadar silahlı askerlerin savunmasız kadınlara tecavüzü olsa da, ganimetin kılıç hakkı ve dolayısıyla mübah olduğu düşüncesi müslüman toplumlarda yaygın. ayasofya ile ilgili tartışmalarda dile getirilen "kılıç hakkı" argümanı da aynı prensibin bir diğer ifadesi. (fetihname, aşıkpaşazade'ye nazaran biraz daha detaylı ve yapılanları övünerek anlatıyor. zira o devirde, bu gibi mezalim iftihar vesilesi.)

    4. fatih, fethin ertesi günü veziriazam çandarlı halil paşa'yı idam ettiriyor. dizi, idama yer verse de, çok fazla arka plan sunmuyor. 1453 itibariyle çandarlı ailesi, osmanlı'nın hanedandan sonra en güçlü ve en zengin ailesi durumunda. fatih, çandarlı'nın hain olduğunu iddia ediyor. hem onu, hem de ailesinden başkalarını idam ettiriyor, mallarına el koyuyor.

    5. celal şengör'e göre, fatih'in bu adımı, iktidarını konsolide etmek istemesi ile ilgili: "fatih’in çok radikal fikirleri var. yani 'ben roma imparatoru'yum' diyor. 'roma imparatoru'yum' demek, roma’nın mirasına sahip çıkmak demek. öyle bir niyeti de var. elalemin ortasında, fetihten sonraki ilk toplantıda, akşemseddin diyor ki 'fetih günü beyaz çarşaflı evliyalar yardım etti askerimize.' fatih dönüyor 'öyle bir şey olmadı' diyor, 'bu şehri benim kılıcım aldı' diyor. dine ilk tokattır bu. ondan sonra kendi oğluna 'ben bu muhammed’in dediklerine inanmıyorum' diyor. bayezid’de şafak atıyor. şimdi bu kadar radikal fikirleri olan bir adam, atatürk gibi tek adam olmak istiyor. diktatör. bir sürü adamı dinliyor. yunanlıları davet ediyor sarayına, italyanları davet ediyor sarayına, onlarla sohbet ediyor. bir sürü adamın fikrini alıyor. ama kararı kendi veriyor. ve tek elden yönetmek istiyor devleti. ne yapacaksın tek elden yöneteceksen devleti? bir kere yanında bulunan güçlü aileleri temizleyeceksin, ilk iş olarak. çandarlı ailesinin kökünü kazıyor. istanbul düşer düşmez çandarlı kara halil paşa'nın kellesi gidiyor. işte 'sen casusluk yaptın' bahanesiyle. haydi adam casusluk yaptı diyelim, ailesinin ne günahı var? fatih bütün aileyi temizliyor. çünkü 'benim' diyor devletin sahibi. 'başka da kimse olmayacak' diyor." [2]

    6. bir devlet liderinin diğer güçlü insanları şu ya da bu bahanelerle ortadan kaldırmaya çalışması, anlaşılması zor bir şey değil. ancak, padişahları kutsal insanlar gibi görme eğilimi, en rasyonel izahların ve hatta zihinlerdeki kalıplara uymayan verilerin dahi reddedilmesine yol açıyor. rasyonalite ortadan kalktığında, verilerin yerini, hadislerin müjdeleri, evliyaların yardımları ve ebcet/cifir hesapları alıyor. örneğin, fatih'in evliyaların yardımını ya da topyekün islam dinini reddetmesi, zihinlerdeki kalıplara uymayan türden bir veri. dolayısıyla, tepki çekiyor, reddediliyor. (celal şengör, aldığı tepkiler üzerine yaptığı bir açıklamada, fatih sultan mehmed'in inançsızlığı hakkındaki bilgiyi, julian raby'nin 1982 yılında yayınlanan bir akademik makalesinden aldığını ifade etti. raby, fatih ile bayezid arasındaki diyaloga makalesinin son paragrafında yer veriyor. cümle şöyle: "mehmed was accused by his son bayezid of 'not believing in muhammad'; others, perhaps nearer the mark, accused him of not believing in any one faith." [3] raby, ayrıca fatih sultan mehmed'in standart biyografisi olarak franz babinger'in 1978 tarihli çalışmasına atıfta bulunuyor. [4])

    7. istanbul'un fethini müjdeleyen hadisin ebcet hesabının fetih yılını verdiği iddiası doğru değildir. rakam fetih yılına yaklaşır, ama tutmaz. bu vesileyle belirtmek gerekli: bu işlerle uğraşanlar, sabit bir sistem takip etmezler ve istedikleri rakamları alabilmek için sürekli kural değiştirirler. mesela, şeddeleri bazen tek, bazen çift sayarlar. elifleri bazen sayar, bazen saymazlar. rakamı bazen rumi, bazen de hicri takvimdeki yıllara denk düşürmeye çalışırlar. hatta rakam her durumda biraz düşük ya da yüksek çıkınca, gaybın her zaman çok açık edilmemesi gibi tevillerde dahi bulunurlar.

    8. fatih hakkında çok şey söylenebilir. ama zeki, gözü kara ve gaddar bir adam olduğu muhakkak gibi. fatih'in karamanoğullarına ettiği zulüm, bizanslılara yaptıklarının çok ötesindedir. osmanoğullarının ıı. murad ve ıı. mehmed (fatih) dönemlerinde karaman'da gerçekleştirdikleri katliam, yıkım, aşağılama ve tecavüzün boyutu ayrı bir seviyededir. karaman'daki pek çok insan bu konuları bilir. hatta yörede hala ilgili hadiselerin kinini güdenler vardır.

    --- iki diğer konu ---

    dizinin üzerinde durmadığı, ancak türkiye'de yaygın olarak eksik ya da yanlış bilinen iki konu daha var. biri, gemilerin karadan yürütülmesi işi. diğeri, istanbul'un fethi ile yeni bir çağın açıldığı düşüncesi.

    gemi konusu, savaşın seyrinde çok belirleyici olmasa da önemli, ama gemileri karadan yürütmek zannedildiği kadar dahiyane bir iş değil. zira, gemileri karaya çıkarmak o devirde duyulmadık bir şey değil. örneğin vikingler, gerektiğinde karadan da taşınabilecek, hafif gemiler inşa ediyorlardı. gemileri büyük merdaneler üzerinde, karadan yürütmek, vikinglere iki avantaj sağlıyordu: şelalelerden kaçınmak, ve birbirleri ile teması olmayan bir nehirden diğerine geçerek zaman kazanmak. vikinglerin bütün avrupa'yı ve kısmen de atlas okyanusu'nu, akdeniz'i ve karadeniz'i içine alan seyahat rotalarını gösteren bir harita için bkz.: https://en.wikipedia.org/…ki/file:wikingerkarte.jpg

    çağ açıp kapama konusuna gelince... istanbul'un fethinin (dünyada olmasa da) avrupa'daki pek çok tarihçi tarafından orta çağın sonu olarak kabul edildiği doğrudur. ancak burada söz konusu olan istanbul'un fethinden ziyade, doğu roma imparatorluğu'nun yıkılışıdır. yani avrupalılar, orta çağı, batı roma imparatorluğunun yıkılışıyla başlatıp, doğu roma imparatorluğunun yıkılışıyla bitirirler. pratik nedenlerle yapılan basit bir kategorizasyon bu. konuyu fatih'e getirmek ve fatih'i "çağ açıp çağ kapayan padişah" gibi ululayıcı ifadelerle anmak, dünya tarihçilerinden ziyade türk milliyetçilerinin yaptıkları bir şey.

    --- bazı mühim sorular, bazı ilgili konular ---

    1. insanlar neden osmanlı torunu olduklarını düşünüyorlar? mesela, neden karaman ya da akkoyunlu değiller? ya da, bu savaşlar karamanoğullarını ya da akkoyunluları anadolu'ya hakim kılsaydı, bu insanlar kendilerini başka kimselerin torunu mu addedeceklerdi?

    2. bazı insanlar bunları çok düşünmüyorlar. bazı insanlar ise, kendilerini galip gelenlerle ilişkilendirmeyi seviyorlar. bu belki anlaşılabilir bir şey. ama yağmacı askerlerin torunu olmak isteyen, bununla gurur duyan bir insan, iyi biri olabilir mi?

    3. anadolulu olmak demek, sadece osmanlı ve diğer beyliklerin türk ve diğer kökenlerden olan insanlarının torunu olmak demek değil. aynı zamanda, onların balkanlarda ele geçirdikleri masum gayrimüslim kadınların torunu olmak demek. ya da, ıı. murad'ın karaman'da yaptığı mezalimin ertesi senesinde doğan babası belirsiz onca çocuğun torunu olmak demek. "biz avrupalıları böyle böyle yaptık" gibi maskülen bir lisanla konuşan ve bu gibi şeylerle övünen insanlar, bu işler sonucunda doğan çocukların da anadolulu olduklarını unutuyor gibiler.

    4. reenkarnasyona inanan bazı insanlar, önceki hayatlarında ünlü bir tarihi kişilik olduklarını iddia ederler. tarih, hırsızlarla, katillerle, tecavüzcülerle doludur, ama pek kimse kendisini böyle insanlarla ilişkilendirmez. halbuki, genetik bilimi ve istatistik, her türlü ataya sahip olduğumuzu gösteriyor. hemen hepimiz, kralların, kraliçelerin, kahramanların, seri katillerin, tecavüzcülerin, tecavüze uğrayanların, işkencecilerin, işkence görenlerin, cariyelerin, fahişelerin, azizlerin ve azizelerin torunlarıyız. bu gerçeğin çok fazla tartışılacak bir yanı yok.

    5. eğitim sistemi ve hakim kültür, "osmanlı ile bizans savaşırsa, osmanlı'yı tut" diyor. bu yaklaşım, kimin haklı, kimin haksız olduğu, kimin saldırgan, kimin masum olduğu gibi konularla da ilgilenmiyor. osmanlı'nın (biz) peşinen iyi, bizans'ın (onlar) ise peşinen kötü olduğunu varsayıyor. her şeyi biz-ve-onlar çerçevesinde ele almak, türk beylikleri arasındaki çatışmaları izah etmeyi zorlaştırdığından, resmi söylem bu konuları büyük ölçüde göz ardı ediyor ve türklerin birlik olmaları, kışkırtmalara kanmamaları gerektiği gibi sözlerle geçiştiriyor. peki bu beyliklerin liderleri kendi iktidar alanlarını genişletmek, kişisel otoritelerini pekiştirmek için birbirleriyle savaşıp durmuş, hatta yeri geldiğinde kendilerine sadık vezirlerini ve hatta öz kardeşlerini idam ettirmiş olamazlar mı? bu insanlardan en azından bazıları kazıklı voyvoda gibi acımasız olamaz mı? voyvoda'yı sevmezken benzeri diğerlerini ululamak, zihinlerdeki biz-ve-onlar kategorilerinden ileri geliyor olamaz mı?

    6. maksat gerçekten devletin birliği idiyse, bu insanlar neden öz kardeşlerini katletmek yerine iktidarı kendi rızaları ile kardeşlerine terk etmeyi düşünmediler? iktidar hırsı ile gözleri dönmüş, acımasız insanların kişisel hırslarını dikkate almak yerine, onlar hakkında hep iyimser olmak ve hatta yaptıkları onca kirli işe rağmen onların taraftarlığına soyunmak neden?

    7. ortalama bir türk bizans'ı neden sevmez? istanbul konusunda bizansların suçu nedir? türklerden önce istanbul'da olmak mı? yarın başkaları anadolu'yu türklerin elinden alsalar ve benzeri nedenlerle türklerden nefret etseler, ve 500 sene sonra bile her sene fetih yıldönümü kutlasalar, haklarında neler düşünürüz?

    8. bizans'ı sevmeyenler, eseri ayasofya'yı neden seviyorlar? asıl sevilen şey, eserin kendisi mi, onu ele geçirmiş olmak mı? eğer ikincisi ise, böyle bir sevgi nasıl bir zihniyetin ürünü olabilir?

    9. bizans'ı sevmiyor olmak, insanların bizans torunu da olduklarını bilmiyor olmalarından ileri geliyor olabilir mi? zira, bazı "türkler" ninelerinin ermeni olduğunu öğrenince ermenilerden nefret etmeye bir son veriyorlar. ancak nefreti bu şekilde sona erdirmek de gayet bencilce değil mi? "ben ermeni değilim" diye düşünüyorsam, nefret ediyorum, "meğer ben de ermeni imişim" deyince, nefrete son veriyorum! hiçbir durumda, "ben neden benim gibi olmadığını düşündüğüm insanlardan bu kadar kolay nefret ediyorum?" diye sormuyorum. karamanlı değilsem karamanlılara yapılanları, bizanslı değilsem bizanslılara yapılanları çok umursamıyorum.

    10. "biz" ne demek? "ülkemiz" ne demek? "ülkemiz"i bizim kılan nedir? uğrunda ölmüş olmak mı? yoksa öldürmüş olmak mı?

    11. bizanslılar takriben iki ay şehirlerini savunmuşlar. şehrin düşeceği belli olunca bizans imparatoru 11. konstantin kaçmamış, elinde kılıcıyla ölmüş. osman paşa'nın plevne'de bağımsızlık isteyen balkan halklarına yaptığı savunmayı yüceltirken, 11. konstantin'i yermek neden? bir insanın saldırgan ve işgalci durumunda da olsa hep kendi tarafını yüceltmesi ne kadar makul?

    12. fetih hadisinin ebcet hesabı tutsa idi, ne fark edecekti? "hesap tutuyor, demek ki allah bizim yanımızda" düşüncesiyle bunca zulmü ve rezilliği iyi mi kabul etmek gerekecekti? bunca suç işleyen bir ordu, "ne güzel ordu" olabilir mi? padişahlığı süresince sonu gelmez gaddarlıklar yapmış bir insan, "ne güzel kumandan" olabilir mi?

    13. bir siyonist, "filistin bizim; çünkü tanrı buraları bize vaad etti" deyince türkler öfkeleniyorlar. "ayasofya, müjdelenmiş fethimizin sembolüdür" demenin nesi farklı? böyle insanların varolduğu bir dünyaya barış gelir mi? kaldı ki, siyonistlerin arasında, "tanrı'nın filistin'i bize vermiş olması, buradaki insanlara zulmetmeyi mazur göstermez, yapılanlar yanlış" diyen insaflı kimseler de var. pek çok islamcı ise, ellerinden gelse bütün dünyayı işgal edecek ve hatta bunu işgal olarak bile görmeyecek gibi konuşuyor.

    14. bir insan türk, müslüman ya da başka bir şey olduğu için otomatikman iyi ya da kötü olmaz. bir insanın iyi ya da kötü olmasında, üstün tuttuğu değerler ve bu değerlere bağlılığı önemlidir. acımasız bir lideri ve yaptıklarını mazur göstermeye çalışan bir insan iyi olamaz. başka insanların kaderini tek bir adamın iki dudağı arasına terk eden rejimleri mazur göstermeye çalışan bir insan iyi olamaz. eğer bunları mazur göstermeye neden olan şey, ilgili kişinin etnik kimliği ya da inancı ise, o kimlik ve inanç da kötü şeyler telkin ediyor demektir.

    __________________________

    [1] fetih 1453 adlı 2012 yapımı hamasi film hakkında, bkz., pdf: http://www.derinsular.com/…f/kiryos-alyon-diger.pdf

    [2] şengör, celal. 22 kasım 2015. dışkı yedirmek işkence değildir (armağan çağlayan'ın röportajı). radikal. http://www.radikal.com.tr/…skence-degildir-1477196/

    [3] raby, julian. 1982. "a sultan of paradox: mehmed the conqueror as a patron of the arts." oxford art journal 5(1): 3-8.

    [4] babinger, franz. 1978. mehmed the conqueror and his time. princeton: princeton university press. pp. 572.

    url: https://serdarkhan.blogspot.com/…utan-ne-zalim.html

    tema:
    (bkz: tarih /@derinsular)
  • öncelikle son beş on dakikası olmasa viyana kuşatmasını anlatıyor sanacaktım.
    ayrıca pek çok soru işareti var dizide
    mesela o gemiler haliçe niye indi?
    mesela ana, yaralı türkü kaç gün kucağında tuttu?
    heybeti olmayan sultan profili bilinçli bir tercih mi?
    ha bir de o jeologun ne işi var orda?
    son olarak konuşan son türkün neden papyonu yoktu?
  • daha yeni başladım diziye. ilk bölüm itibariyle tuba büyüküstün'ün ingilizce'siyle kulak kanatması ve ara sıra efektlerin sırıtması haricinde beğendim. güzel tarihi bilgiler ve anekdotlar vermesiyle öğretici bir yapım olma özelliği de taşıyor. netflix çıktığından beri türkler sağlam işler yapmaya başladılar yavaştan.
  • 4.bölümünde da vinci'nin son akşam yemeği freskine gönderme yapılan dizi.

    --- spoiler ---

    söz konusu bölümün son çeyreğinde haliçte yaşanacak çarpışma öncesinde roma imparatorluğunun, da vinci'nin son akşam yemeği freski göndermesi üzerinden dini yönü vurgulanıyor. bu sekansın ardından sabah ezanı eşliğinde fatih sultan mehmet'in ve ordusunun sabah namazını kılışını seyirciye sunarak osmanlı imparatorluğunun da islam'ın temsilindeki rolü ön plana çıkarılıyor. bu iki vurgudan hareketle istanbul için yapılan mücadelenin yalnızca iki imparatorluk arasında değil, iki din arasında da gerçekleştiği seyirciye hatırlatılıyor.

    --- spoiler ---
  • aşırı güçlü,süper güçlü,inanılmaz güçlü giustiniani’nin hayatını anlatan belgesel.
  • ilk defa tarihi bir türk filmini bu kadar beğendim. karakter oyuncular hakkında eksik fazla bi şeyler söylenebilir. lakin film konu ve anlatım olarak muhteşem olmuş. üstelik celal şengör'e rağmen. alışmışız tek taraflı şovenist hislerle film yapmaya. böyle filimler garip geliyor kimisine. kaç yıldır bu konuyu bir şekilde okuyoruz dinliyoruz vs. ama 3 aylık kuşatmada neler yaşandı, nasıl fethedildi ancak öğrenebildik.
  • belgesel değil de dizi gözü ile bakınca, hiç beğenmedim, çok zorlama olmuş. yer yer sıkıldım. bazı oyunculuklar cidden çok kötü. konu ile alakalı olmayan bir ülkenin vatandaşı için izlemeyi gerektirecek tek bir sahne bile neredeyse yok. çok daha iyi olabilirdi. tarihi anlatım olarak da yalan yanlış bir çok şeyin olduğuna inanıyorum. son olarak puanım 6/10.
  • başlarda osmanlı propagandası gibi gelmişti ama izledikçe iki tarafın da çok iyi anlatıldığını bir satranç oyunu gibi birbirlerine karşı yaptıkları hamleleri çok iyi yansıtmışlar.

    prodüksiyon'u çok beğendim. "türk dizisi" standartının çok üstünde hatta dünya standartındaydı çoğunlukla. basit duran sahneler de yok değildi tabi. aksanlar başta itici geldi. bölümler ilerleyince kulağım alıştı ama oyunculukları düşürmüş tabi. tuba büyüküstünü özellikle oldukça baltalamış yine de iyi bir iş çıkarmış. birkan sokullu'ya engel olamamış ama.

    belgesel havasındaydı. anlatıcı, akademisyenlerle röportajlar falan ama tam bir belgesel olmayı başaramamış. belgesel ve dizi olmak arasında sıkışıp kalmış, ne tam bir belgesel, ne de tam bir dizi olmuş. detaylı bilgiler alamadım çünkü. yüzeysel geçilmişti. tarih'e doyduğumu hissetmek isterdim. yine de ortalama bir belgesel ve iyi bir dizi olarak görüyorum. izlenilmesi gerek bence. 7.5/10
hesabın var mı? giriş yap