• bir röportajında şunları dile getirmiştir;

    programlı hücre ölümünü ve sinir hücrelerindeki etken faktör proteinlerini 1940 lı yıllarda keşfeden ve bu keşiflerinin anlam ve önemi 40 yıl sonra farkedilerek 1986 da nobel ödülü ile ödüllendirilen italyan bilim kadını, fizyolog rita-levi montalcini bu gün 102 yaşında ve italya parlamentosunda senatör. kendisi ile 4 yıl önce yapılan bir söyleşi;

    -100 yaşınızı nasıl kutlayacaksınız?

    - ah, bu yaşa kadar yaşayıp yaşamayacağımı bilmiyorum, ayrıca kutlamalar da hoşuma gitmiyor. beni ilgilendiren ve hoşuma giden şeyler, her gün yaptığım şeylerdir.

    - neler yapıyorsunuz?
    - afrikalı kızların, okuyup ülkelerinin gelişmesinde rol almaları için burs temin etmeye çalışıyorum. araştırmalarıma ve düşünmeye devam ediyorum.

    -emekliye ayırmadınız mı kendinizi?

    - asla! emeklilik beyni harap eder. bunu yapan bir çok kişi dünyayı terk ettiler, bu beyni öldürür, hasta eder.

    - beyniniz nasıl çalışıyor?

    - tam 20 yaşımdaki gibi. arzu ve yeteneklerimde hiçbir fark görmüyorum. yarın tıbbi bir kongreye katılacağım.

    - ama genetik bir sınırı da yok mu bunun?

    - hayır. beynim henüz yaşlanmadı. kaçınılmaz olarak vücudumda kırışıklıklar var, ama beynimde değil.

    - peki nasıl oluyor bu?

    - nöronlarla ilgili önemli bir esneklikten yararlanıyoruz: nöronlar ölmüş olsalar bile, kalanlar görevlerini sürdürebilmek için yeniden organize olurlar, ancak yine de onları uyarmak gerekir.

    - bunun olacağını söylermisiniz .

    -arzu etmeye devam ediniz, beyninizi faal tutunuz, onu çalıştırınız, bu suretle asla bozulmaz.

    - ben uzun yaşar mıyım?

    - yaşadığınız yıllardan daha iyi yaşayacaksınız, ve işin ilginç tarafı da bu. bunun sırrı da meraklı, istekli ve de sevgi ile dolu olmaktır.

    - yaptığınız şey bilimsel bir araştırma…

    - evet, ve de coşkulu olmayı sürdürüyorum.

    - siz, sinir sistemi hücrelerinin nasıl geliştiklerini ve bu hücrelerin nasıl yenilendiklerini keşfettiniz.

    - evet, 1942 de. ben bunu: ‘‘nerve growth factor ngf’’ (yani sinir gelişim etkenleri), ve hemen hemen elli yıl kadar, yani keşfimin geçerliliği kabul edilene kadar toplum dışında bırakıldım. ta ki 1986 yılında nobel ödülünü alana kadar.

    - 1920 li yıllarda genç bir italyan kızı olarak nasıl oldu da bir nöroloji bilgini olmayı başardınız?

    - çocukluğumdan beri kendimi okumaya verdim. babam, hep iyi bir evlilik yapmamı, iyi bir eş ve iyi bir anne olmamı istiyordu, ama ben onu dinlemedim , okumak istediğimi söyledim…

    - babanız buna çok kızdı mı?

    - evet, çünkü kendimi mutlu bir çocuk olarak hissetmiyordum. kendimi tıpkı küçük yaramaz bir ördek, budala ve bir işe yaramaz olarak kabul ettiğini sanıyordum. benden büyüklerin hepsi de parlaktılar ve ben aşağılık kompleksine kapılıyordum.

    - öyle sanıyorum ki bütün bunlar sizin için bir uyarıcı olmuş.

    - evet, ama afrika da cüzam üzerine araştırmalar yapan dr. albert schweitzer' in çalışmaları da beni çok etkiledi. bende acı çekenlere yardım etmeyi seçtim, zira en büyük hayalim buydu.

    - bilim alanında bunu başardınız.

    - ve bugün de afrikalı kızların eğitimlerine katkıda bulunmak için çalışıyorum. hastalıklara karşı mücadele ediyoruz, ama islam ülkelerinde kadınların maruz kaldığı zulüm ile de mücadele etmek zorundayız.

    - din, bilimin gelişmesi engelliyor mu? öğrenmenin önünde bir engel mi teşkil ediyor?

    - evet din, erkek karşısında kadının etkisini yok ediyor, onu bilimin, ve her türlü gelişimin dışında tutuyor.

    - bir erkeğin beyni ile bir kanın beyni arasında bir fark var mıdır?

    - sadece, salgısal sisteme bağlı heyecanlarla ilgili beyin fonksiyonları bakımından. ama öğrenmek ve bilmek yeteneği bakımından hiçbir fark yoktur, yani her ikisi de aynıdır.

    - neden bilimle uğraşan çok az sayıda kadın var?

    - hayır, bu doğru değil ! erkekler tarafından yapıldığı söylenen bilimsel keşiflerin bir çoğunda da kız kardeşlerinin, eşlerinin ve kızlarının katkıları vardır

    - bu gerçek mi?

    - kadın zekası kabul edilmiyor ve hep arka planda bırakılıyor; ama bereket versin ki bu gün, bilimsel araştırmalar da erkeklerden daha fazla kadın var: bunlar hypatia'nın mirasçılarıdır.

    - 4 ncü yüzyıldaki iskenderiye’li bilim kadını

    - evet, şimdi eskiden olduğu gibi sokaklarda kadın düşmanı yobazlar tarafından öldürülmüyoruz artık. dünyada birçok şey değişti artık.

    - hiç kimse sizi katletmeyi denemedi mi?…

    - faşizmin iktidarda olduğu tarihlerde, mussolini de hitler’in yahudi zulmünü taklit etmek istedi, bir süre saklanmak zorunda kalmıştım. ama araştırmalarımı durdurmadım: yatak odama bir laboratuvar kurdum…ve bu sıralarda “apoptosis” yani hücrelerin programlanmış ölümlerini keşfettim.

    - yahudilerde bilim adamı ve entelektüel oranının yüksek oluşunu neye bağlıyorsunuz?

    -sürgünler yahudileri entelektüel çalışmalara yöneltti: zira düşünce dışında her şey yasaklanabilir. bilindiği gibi yahudiler arasında nobel ödülü kazanmış bir çok kişi vardır.

    - nazi çılgınlığını nasıl izah ediyorsunuz?

    - hitler et mussolini hep kalabalıklara karşı konuştular. bu durumda, beynin entelektüel faaliyetlerine hakim olan heyecan verici bölümü hemen faaliyete geçer. bunlar da heyecanları, sebepsiz de olsa, tetiklerler.

    - abd’nde ki birçok okulda, halen evrim teorisi yerine yaratılış teorisinin okutulduğunu…

    - ideoloji heyecandır, sebepsizdir. sebep, eksikliğin çocuğudur. omurgasızlarda her şey programlıdır: onlar mükemmeldirler. biz hayır! kusurlu yaratıklar olarak biz, iyi ile kötüyü ayırt etmek için sebeplere, değerlere, ahlâka başvururuz ki bu darvin teorisinin en uç noktasıdır!

    - hiç evlenmediğinizi biliyoruz, çocuğunuz oldu mu?

    hayır. ben, nörolojinin cangıl ormanlarına girdim; güzelliğine hayran kaldım ve bütün zamanımı ona vakfettim

    - bir gün, alzheimer’in, parkinson’ un, yaşlılığa bağlı bunamanın çaresi bulunacak mı?

    - iyileştirmek mi…? tüm bu hastalıkları durdurmayı, geciktirmeyi ve en aza indirmeyi başaracağız.

    - bu gün en büyük hayaliniz nedir?

    - beynimizi tüm kapasiteleri ile tanıyabilmek.

    - kendinizi yaramaz bir çocuk olarak hissetmekten ne zaman vazgeçtiniz?

    -henüz sınırlarımın bilincindeyim.

    - hayatınız boyunca yaptığınız en güzel şey?

    - başkalarına yardım etmek.

    - bu gün 20 yaşında olsaydınız ne yapardınız?

    - aynı şeyleri !

    - teşekkürler...
  • kendisini bundan üç yıl önce cumhuriyet gazetesinin bilim teknik ekindeki röportajı ile tanımıştım. o zaman 100. yaş gününü kutlamıştı ve o kadar hayat doluydu ki konuşmaları, 120. yaş gününü de kutlar diye düşünmüştüm.

    arkasından yas tutulacak bir insan değil bence, yaşamını son anına kadar bu kadar verimli kullanabilen bir insana haksızlık olur yasını tutmak.
  • "zor anlardan korkmayın. en iyi şeyler, onlardan doğar."

    rita levi montalcini'nin yaşamı, söylediği bu güzel sözün hakkını verir. 1909'da torino'da yahudi bir ailede doğuyor, ikiz kardeşi paolo ile beraber. babası matematikçi ve mühendis, annesi ressam. gelin görün ki babası, matematikte iyi olmanın sizi açık görüşlü bir insan yapmaya yetmeyeceğinin kanıtı niteliğinde bir insan, kızının kariyer yapmasını isteyecek türde bir baba değil, rita'dan öncelikli olarak beklediği şey rita'nın "iyi bir eş" veya "iyi bir anne" olması. rita'nın böyle hayalleri yok, tutucu babasını 20 yaşında tıp okuma hususunda ikna etmek için çok uğraşmış, uzun uğraşlar sonucunda bunu başarmış. tıp eğitiminin başlarında, nörolojiye ilgi duyduğunu farketmiş.

    golgi ismine hepimiz ilkokuldan aşinayız. golgi, 19. yüzyılda yaşamış bir bilim insanı. nörohistolojinin gelişmesinde payı büyük. evinin mutfağında çalışmalar yaparak bir hücre boyama metodu buluyor, bu metod gümüş kromat metodu. bu sayede, hücreleri görsel olarak incelemek mümkün oluyor.

    bildiğimiz gibi sinir hücrelerinin aksonları, dokulardan omurilik ve beyne geri iletilen sinyalleri alıyor. lakin, o dönemde nöronların nihai konumlarını, hayatta kalmalarını, proliferasyonlarını, değişimlerini yöneten çeşitli süreçlerin nasıl belirlendikleri bilinmiyor. rita levi-montalcini, nörojenez sürecine meraklı. ünlü italyan histolog giuseppe levi'nin yanında asistan olma şansını yakaladığında laboratuvar becerilerini geliştiriyor, hücreleri gözlemlemesine olanak tanıyacak olan gümüş kromat metodunu da burada öğreniyor. (bu arada levi'nin levi-montalcini ile bir akrabalık bağı bulunmuyor, isim benzerliği yalnızca. herkesi torpille yükseliyor zannetmeyelim.)

    ne yazık ki rita'nın üniversitedeki kariyeri, 1938'de mussolini’nin manifesto della razzası yüzünden darbe alıyor. ırkçılık, yahudilerin entelektüel ve profesyonel kariyerlerden uzak tutulmasına sebebiyet veriyor. 1938'den sonra rita çalışmalarına üniversitede değil yatak odasında devam ediyor. eh, golgi'nin de zamanında mutfağında çalışma yaptığı düşünülürse bu şekilde mesafe katetmek imkânsız değil onun gözünde.

    montalcini, viktor hamburger'ın tavuk embriyolarındaki sinir gelişimi üzerine bir makalesini okuyor ve evde gizli gizli tavuk embriyoları üzerinde deneyler yapmaya başlıyor. kalan sarıları pişirip yiyor.

    devamında ne mi oluyor? ikinci dünya savaşı. müttefik devletler 1941'de torino'yu bombalıyorlar. montalcini mecburen torino'yu terk edip kırsala gidiyor, oradan sonra floransa'da bir mülteci kampında tıp doktoru olarak çalışıyor, salgınlarla boğuşuyor. italya'daki savaş, 1945'te sona eriyor ve montalcini sonunda tekrar torino'ya dönebiliyor. torino üniversitesi anatomi enstitüsü'nde asistan olarak görevine devam ediyor. bilimsel dergilerde yayımladığı bazı makaleler, viktor hamburger'ın ilgisini çekiyor ve montalcini, hamburger’dan gelen iş teklifini kabul ediyor, onun araştırma ortağı oluyor. yani zamanında makalelerini takip ettiği bir bilim insanın yanında çalışıyor. washington üniversitesi'nde otuz yıl kalıyor. 1961'de profesör oluyor.

    en önemli keşfi nedir?

    ngf'tir, yani nerve growth factor. ngf sempatik ve duyusal sinir sistemlerinin gelişimi için önemlidir. bu keşif ile nobel fizyoloji ödülünü alması 1986'yı bulmuştur.

    montalcini oldukça uzun bir hayat sürmüştür. 103 yaşında, 30 kasım 2012'de dünyaya gözlerini kapamıştır. dar görüşlü insanların dünyasında hem yahudi, hem kadın olup, hem savaş dönemine denk gelip böylesine zor bir alanda kendisini gösterebildiği için tüm dezavantajlı gruplar için örnek niteliğinde bir figürdür, ilham vericidir.

    * * *
    ps: hakkı asla yenmemelidir, laboratuvar deneyiminin temellerini attıran giuseppe levi'nin bu başarıda büyük etkisi vardır. adam kimi eğittiyse nobel almış. salvador luria da levi'den çok şey öğreniyor ve nobel'i 1969'da kapıyor. aynı şekilde, renato dulbecco 1975'te nobel alıyor. burada akıl hocalığının da ne kadar önemli olduğunu görüyoruz. keşke türkiye'de de insanlar hiyerarşilerde ve kibirlerde boğulmaktan ziyade bilgilerini başkalarına aktarmayı becerebilselerdi. ders alınması gereken o kadar çok şey var ki.

    ps2: mjorate adlı yazara kanalı düzelttiği için teşekkürler.
  • sanırım yakında ölecek olan yazar. evet evet, ben, sanırım yakında öleceğim ve geçmişim garip bir şekilde beni ziyaret ediyor bir haftadır.

    her şey 5 aralık akşamı kadıköy'de metrodan inip ışık hızıyla nazım hikmet kultur merkezi'ne, arkadaşımla buluşmaya giderken başladı. hızla caddede yol alırken biri tuttu sol kolumdan. kafamı çevirmemle yıllardır (yaklaşık 7 yıldır) görmediğim, üniversitenin tiyatro topluluğundan bir arkadaşımı görmem bir oldu. şaşkınlıkla birbirimize bakıp saçma sapan sarıldık birbirimize. nasıl özlemişsek birbirimizin elini yüzünü falan seviyoruz. hayır bu kadar özleyebiliyorsak birbirimizi niye bu kadar zaman görüşmemişiz bilmiyorum tabii. neyse, iletişim bilgileri tazelendi ve ben arkadaşımı bekletmemek adına hızlı adımlarla nhkm'ye gittim.

    bir diğeri 8 aralık'ta, bu kez yine aynı arkadaşımla nhkm'de buluşmamızın ardından eve dönerken metroda oldu. kulağımda kulaklık, elimde gelenek dergisi okurken sakallı makallı biri geldi dikildi başımda. senin adın ne diye sordu. söyledim. liseyi şu ilde okumuş olabilir misin diye sordu. evet dedim. hangisi dedi, söyledim ama bu arada da ben bu adamı tanıyorum ama nereden tanıyorum diye düşünürken hatırladım. ismiyle hitap ettim o musun diye sorar gibi. aynen dedi. yine sarılmalar, iletişim bilgilerini paylaşmalarla ayrıldık.

    üçüncüsü dün akşam oldu. çalıştığım oteldeki bir düğüne gelen bir kadınla yan yana geçerken birbirimize baktık. bu kez de yine üniversitenin tiyatro topluluğundan tanıdığım başka bir arkadaşım olduğunu gördüm. bu kez hem bu arkadaşla çok yakın bir ilişkimiz olmadığından, hem onun düğün makyajını bozmak istemediğimden sarılmadan ayrıldık.

    aynı günün akşamı sultanahmet'te tramvaya binmiş, eminönü'ne doğru giderken bir yandan da bu karşılaşmalarımı dusunuyordum ki birini gördüm. profilden emin olamıyorum ama tanıyor olmalıyım. birkaç dakika sonra yüzünü bana döndü, bakıştık, x bey? dedim, rita! dedi. 3-4 yıl önce 4 aylığına çalıştığım işyerimden süpervizörüm.

    şimdi siz söyleyin bana. 7-8 gündür koca istanbul'da 3'ü başka şehirlerdeyken tanıdığım bu insanları görmemin anlamı nedir? korkmalı mıyım? her şey komünist parti'ye katılma arifesinde olduğum zamanlarda başladı. bunları ilişkilendirmeli miyim? (:p) ölecek miyim hanımlar beyler? oysa daha yapabileceğim, yapmayı planladığım çok şey var ya hu. ölmek için çok gencim.
  • komedi tipoloji ile uğraşmaması gereken kalbimin öteki yarısı yazar.

    (kalbimin öteki yarısı: yoldaş)
  • kendisi örtmenim olur, sorduğum tüm sorulara sabırla cevap verir, şefkatli bir edayla anlatır, anlatır, anlatır.

    en kısa zamanda buluşacağız deyip, bir türlü buluşmak için adım atmıyoruz.
    ama de yeter paçi daa. bitsin artık bu hasret.
  • kendi deyimiyle kadın biliminsanları hypatia'nın mirasçılarıdır. kendisi bu mirası gereğince ve değerince kullanmış, onun izini sürdürmüş gerçek bir biliminsanı, bir o kadar feminist, her şeyden önce ise ideal insan tanımının vücut bulmuş halidir.

    * dinin bırakın kadınların bilim yapmasını, genel olarak bilimi engellediğini iddia ederken bana kalırsa insanlığın en kaydadeğer ve mantıklı sözlerini sarfeder.

    * "beden yaşlanır, beyin yaşlanmaz" der montalcini. "100 yaşımda - deneyim sayesinde - 20 yaşımdakinden daha iyi bir beynim var." der. emekliliğin beyni öldürdüğünü, beyni durdurmamak, ateşlemek gerektiğini salık verir.
  • kurgu olmayan bir süper kahraman.
  • sonunda oluyor mu ne, iki cihan belki biraraya gelmezdi; ama biz geliyoruz mu ne?
  • bugüne kadar rita levi montalcini sözlükten aşina olduğum badim idi.

    geçenlerde bu güzel insan ile yapılan bir röportaj gözüme çarptı; isim tanıdık geldi malum. tesadüfen kendisi ile yapılan röportajı okumuş oldum. tanımıyor olmak benim ayıbım. ne güzel bir insanmış kendisi.

    tanımak isteyenler buradan ya da buradan ya da gooogledan arayabilirler.

    geçen yüzyılın başında dünyaya gelen, her devirde ilham kaynağı olacak bir bilim kadını, gözleriyle de gülümseyebilen güzel bir insan.
hesabın var mı? giriş yap