• dünyaca ünlü magnum adlı fotoğraf ajansının dört kurucusundan biri, savaş fotoğrafcısı. gelmiş geçmiş en iyi photojournalistlerden biri. hindçini'nde fotoğraf çekmeye çalışırken mayına basarak ölmüştür.

    en önemli fotoğraf olayı, normandiya cikartmasinda askerlerle beraber karaya inip, çıkartmanın fotoğraflarını çekip sonra da o ortamdan yara almadan kurtulmasıdır. sadece saving private ryan'i seyretmek dahi bunun ne derece zor hatta imkansiza yakin bir sey oldugunu anlamaya yeter. maalesef, bu fotoğraflar yıkamaya çalışan karanlık odadaki acemi bir genç tarafından heyecandan yakılmış ve günümüze sadece birkaç tanesi ulaşabilmiştir. bu olayı duyan robert capa ajansına "eğer o genci işten atmışsanız bir daha sizinle çalışmam" diyerek ajansina rest cekmistir.
  • hayatimin sonuna kadar bir savas fotografcisi olarak issiz kalmak istiyorum diyen en unlu savas fotografcisi.
  • "your photos are not good enough, if you are not close enough"
  • ikinci dünya savaşı sırasında görev yaparken bir gazetecinin sorduğu :

    - şu anda en çok ne istersiniz ? sorusuna '' işşsiz kalmak '' diyerek, verilebilecek en güzel yanıtı vermiştir.
    (bkz: normandiya çıkarması)
  • alt-j'in, robert capa'nın mayına basışından ölümüne kadar geçen süreyi anlattığı taro adında çok etkileyici bir şarkısı vardır.
  • fotoğraf makinasının şairi;

    acıyı, sevdiğinizi kaybetmeyi, açlığı, hüznü, ölümü, savaşta düşmanınızı vurmayı ya da aynı savaşta düşmanınız tarafından vurulmayı nasıl anlatırsınız?...

    peki sözcükler yetmediğinde nasıl anlatırsınız?...

    teknolojinin gelişimi, insan hayatında (çoğunlukla) eski alanlarda kolaylık ve yeni alanlarda zorluk getirmiştir. fotoğrafın icadından önce bir savaşı ancak homeros kadar nesnel birinin anlattığı, şiirsel ve genellikle yanlı hikayenin yine bir başkası tarafından hatırlanan haliyle öğrenebilirdiniz. günümüze yaklaştıkça bu aktarım, resmi tarih kayıtlarına geçecek düzeyde inanılır, gerçekliği sorgulanmayan belgeler ve görsel kayıtlarla sağlanmaya başladı.

    tüm zamanların en iyi savaş fotoğrafçısı –picture post dergisine göre dünyanın en iyisi- olarak pek çok kaynakta görülen ve bu konuda da tartışma gerektirmeyen isim robert capa, hikayelerini sözcüklere gerek duymadan anlatan bir şairdi. sadece savaşı değil picasso, matisse, hemingway, steinbeck, bresson gibi aynı zamanda arkadaşı olan pek çok ismi de görüntüleyen bir objektifi doğrultan kişiydi. 1954 yılında yine bir savaşı görüntülemek üzere vietnam’dayken bastığı kara mayınına verdiği hayatı, evlenme planları yaptığı, yine kendisi gibi bir savaş fotoğrafçısı olan kız arkadaşı gerda taro’yla aynı şekilde kaybedilmişti.

    kendi sözü, “yeterince iyi değilse yeterince yakın olmadığındandır”, ahlaki açıdan bir savaş fotoğrafçısının en iyi kareyi yakalaması için hangi koşulları sağlaması gerektiğini en iyi biçimde anlatır. bu ilkeyle hareket eden capa’ya yöneltilen en büyük eleştiri –ki bir asla kanıtlanamayan bir iddia üzerine bu mümkün olmuştur- kariyerinin en önemli iki fotoğrafından biri sayılan 5 eylül 1936 tarihli ispanya iç savaşı sırasında yakaladığı ‘düşen asker’i mizansen hilesiyle çektiği yolundadır. mizansen olduğu varsayımının doğruluğunu kabul edelim ve düşünelim; bunu çekebilmesi için bile savaşın içinde çatışmanın gerçekleştiği yerde olması gerekir! steven spielberg, “er ryan’ı kurtarmak” filminin etkileyiciliğini sağlayan temel unsur olan açılış sahnesinde yine capa fotoğrafı olan normandiya çıkarması’nda savaş alanına inen askerden esinlenmiştir ki bu az önce söz ettiğim fotoğraf kariyerinin zirvesi sayılan iki fotoğraftan diğeridir.

    savaşı yansız anlatabilmek için her iki taraftan da savaşan askerlerin bireysel fotoğraflarının yanısıra, genellikle feci biçimde can vermiş cesetler yerine savaşın fiziksel acısını doğurduğu etkileriyle yaşayan sivillerin ve -belki de en etkileyicisi- çocukların fotoğraflarını çekmiştir. bir taraftan da savaş sırasında insanın yaşama dört elle sarılmasının izlerini de sürmektedir, örneğin barcelona’da savaşın en sıcak günlerinde parkta oturan sevgililer savaşın içinde var olma ve yaşam mücadelesi olarak okunabilir.

    fotoğrafın dünyada –bence- en prestijli markası magnum’un kuruluşunda büyük katkısı olan ve 1947’de kurulduğundan sonraki ilk yıllarında ajansı yönetip genç
    yetenekleri teşvik eden capa, 35mm leica’sıyla yansıttığı içten, ânı yansıtan,tutkulu ve bir o kadar da hümanist fotoğraf anlayışını bireycilikten uzak bir yapıyla aktarma konusunda nasıl cesur ve ilerici adımlar attığını, sözcükleri aşan fotoğraflarındaki gibi, anlatmak yerine doğrudan göstermiştir hem de hayatı boyunca zamanı dondurduğu yaklaşık 70.000 negatif boyunca.
  • ispanya iç savaşı fotoğraflarıyla pulitzer ödülüne layık görülmüştür,ünlü,vurulup yere düşmekte olan ispanyol asker fotoğrafı ona aiittir..
  • "keşke işsiz bir savaş muhabiri olsaydım" diyecek kadar barışsever bir savaş foto muhabiridir.
  • insanoğlunun unutkanlığına, hafıza kaybına hayret ediyorum.

    eğer bu iki özellik olmasaydı, insanoğlu tarihi boyunca savaşmaz, kan ve gözyaşıyla ömrünü tüketmezdi. hiç olmadı birinde ders çıkarır ve buna bir dur derdi!

    ancak ne yazık ki insanoğlu unutmaya mahkûm ve benzer şeyleri tekrar tekrar yaşamaya da! capa’nın savaş fotoğraflarını gördüğümde, iki düşünce dolandı beynimde. birincisi, görsel tanıklık kadar hiçbir şey insanı etkilemiyor. ikincisi, iyi bir sanatçı fotoğrafçıysa çektikleriyle, yazarsa yazdıklarıyla, ressamsa boyasıyla öyle bir not düşüyor ki insanlık tarihine, insanlığın gündeminden asla düşmüyor. capa bu adlardan biri. çünkü o insanın kötü ve iyi özünü keşfediyor, onu objektifinden yansıtıyor.

    kimi fotoğraflara baktığınızda, bunların yıllar önce değil, savaş döneminde değil, bugün çekildiği kanısına varırsınız. özellikle yaşanan göçmen dramına baktığınızda, haber bültenlerinde veya sosyal medyada çatışma, savaş görüntülerine baktığınızda, onun fotoğraflarıyla nasıl örtüştüğünü fark edersiniz.
    savaş fotoğrafları, yüzlerdeki hüzün beni bugünden koparıp o günlere götürürken, yaşanan aynılık zaman üstü bir yerde durmamızı sağlıyor. bu fotoğraflardan biri bellek antolojime yerleşti. elinde torbaya sarılmış udu, kolunda karısı, göçmenliğin, sürgünlüğün çok yönlü bir portresi.

    bu fotoğraflar, bana nice romanları zihnimde yeniden canlandırdı. (bkz: erich maria remarque)’den (bkz: heinrich böll)’e, (bkz: theodor plievier)’ye kadar sayfaları yeniden gözümün önüne geldi. babasız çocuklar, bir lokma ekmeğe muhtaç olanlar…

    capa’nın fotoğraflarına bakarken şu soruyu sormaktan kendimi alamıyorum: dünyada ne değişti?

    hiç bir şey yanıtı beni utandırıyor.

    - (bkz: doğan hızlan)
  • 1913 de budapeste de doğmuştur ve asıl adı andrei friedmann dır. savaş karşıtı olduğu için savaş fotoğrafçılığını seçmiştir. fotoğraflarını mutlaka görünüz, doğal hayattan değil de sanki bir film sahnesinden alınmış gibi durduğuna hayret edeceksiniz.
hesabın var mı? giriş yap