• libertarian teoriye karşı olan muhalefetiyle tanınan, rawls'ın özgürlüğe verdiği önemi abartılı bularak eşitlik ideali üzerine yoğunlaşan, liberal eşitlik fikrinin rawls'dan sonraki en büyük kuramcısı olan ronald dworkin lösemi nedeniyle bugün vefat etmiş.

    http://www.nytimes.com/…81.html?pagewanted=all&_r=0
  • 1931 dogumlu, amerikali felsefi dusunur ronald dworkin halen new york university school of law da profesordur.kanunlarin dogasi uzerine elestirisel ve karsit dusunceleri olup ekonomik adalet uzerine kaynaklarin sans esitligi teoremini gelistirmistir.onun teorisi john rawls yaklaşımının bazı eksik taraflarını gidermeye çalışmaktadır. dworkin adil dağılımının kriteri olarak sözde bağımlılık testini almaktadır. bu teste göre yapılan dağılımdan sonra herhangi bir kimsenin başkasının almış olduğu gelir konusunda kıskançlık göstermesi halinde mal paylaşıminin veya dağılımının iyi olmadığını iddia etmektedir.bu sorun bir toplumda halihazırda bulunan tüm gelirleri elde etmek adina eşit olarak yarışabilmek için tüm toplum üyelerinin eşit miktarda başlangıç parası aldığı bir mezat sistemi kurulmakla çözüme varmaktadir.bu işlemin amacı toplumun diğer bireyleri açısından çok değerli mallar için bir bireyin oldukça büyük para verilmesinde, buna karşın pek popüler olmayanlar için de daha az miktarı gözden çıkarmasında yatmaktadır.ancak bu test insanların özellikler ve karakteristikleri, yani dış kaynakları kullanım açısından birbirlerinden fazla farklı olmamalari halinde, mezattan sonra başarılı olabilir.bu normal hayatta boyle olmadığı için ve yetenekleri bakımından hiç kimsenin daha iyi veya kötü geçmesi önlenmesi istendiği için –çünkü dworkin'e göre – yetenekler arasındaki fark haklı olmadığı için ek bir prosedür işleme koymak gerekmektedir.böylece mezata sigorta satın alımı ilave edilmektedir.yani insanların veya toplum bireylerinin mezat sırasında herhangi bir handikap veya hastalığı olup olmadığı veya piyasada aranan yetenekleri olup olmadığı da bilinmemektedir.bu durum ve şartlarda daha önce bahis konusu edilen risklere karşı kendisini sigorta ettirmeyi herkes isteyecektir, böylece mezat için kullanacağı bir miktar parayi bu amaçlara yatırmak ister. bu şekilde yatirilan meblağlar ortak fona yatırılmış olur ve sözkonusu fondan herhangi bir handikap veya daha az iş yeteneği bulunan kimselere ödemeler yapılır. bu teori veya kuramın ana hedefi bireylerin etki edemiyeceği faktörlerin etkisi dışlanması ve denetimi altından bulunanların da etki etmesine izin vermektedir.uygulamada bu işi daha karmaşık vergi sistemi ve ticari işlemlerle sosyal devletin gerçekleştirilmesi beklenmektedir.
    ronald dworkin in bu teoriyi dile getirdigi zaman sigorta sirketinin oldugu gercegini dile getirmek istemiyorum,sonra cekemiyorsun teoriye laf atacak yer bulamadin camur adamsin diyorlar benden soylemesi.
  • robert nozick ve john rawls gibi liberal siyaset bilimciler adalet kavramlarında özgürlüğe ağırlık verirken dworkin özgürlüğün eşitliğin sadece bir yönü olduğunu ileri sürmüştür. eşitliğin kurumların egemen ahlakı* olduğunu iddia etmiştir. kuramında iki ilke öne sürer. bunlardan ilki eşit önem ilkesidir bu ilkeye göre insan hayatı çarçur edilmemeli ve herkese eşit önem verilmelidir. ikincisi ise özel sorumluluk ilkesidir. buna göre de hayatlarıyla ne yapacakları konusunda son söz sahibi kişilerin kendisidir. dolayısıyla ikinci ilke gereğince doğuştan dezavantajlı* doğmuşlarla kendi seçimleriyle dezavantajlı* konuma düşmüş kişiler arasında bir ayrım yapılmalıdır. örneğin aynı şartlarla hayata başlamış iki kişiden birisi bohem bir şair, diğeri ise işadamı olmak istiyor ise bir süre sonra aralarında gelir denksizliği olacağı aşikardır. bu durumda bu eşitsizlik kişisel seçimlerden kaynaklandığından dolayı dworkin eşitliği sağlamak adına yeniden dağıtımı*reddeder. bu görüş* daha sonrasında elizabeth anderson tarafından sert bir şekilde eleştirilmiştir.
  • iyi bir hukuk felsefecisi, filozof ve siyaset bilimciydi. bunlar herkesin malumu. benim de ucundan ilgi duyduğum konular... fakat benim için bu adamın en önemli tarafı, ölmeden önce yazdığı ve bu sonbaharda harvard university press'den çıkacak olan "religion without god" kitabı. adam giderayak kafayı dine takıyor ve naturalistler hariç (ki kitapta onları sert bir biçimde eleştiriyor) yaşayan herkesin aslında bir dine sahip olduğunu, tanrı inancının ise, bu dini anlayışlar içerisinde var olan seçeneklerden birisi olduğunu, kendisinin de bu geniş anlamıyla dindar olduğunu yazıyor. kitabı sipariş ettim, bakalım beklediğime değecek mi? harvard'ın kataloğunda kitabın tanıtım yazısından şu paragraf, fikir verebilir.

    "dworkin joins einstein’s sense of cosmic mystery and beauty to the claim that value is objective, independent of mind, and immanent in the world. he rejects the metaphysics of naturalism—that nothing is real except what can be studied by the natural sciences. belief in god is one manifestation of this deeper worldview, but not the only one. the conviction that god underwrites value presupposes a prior commitment to the independent reality of that value—a commitment that is available to nonbelievers as well. so theists share a commitment with some atheists that is more fundamental than what divides them."
  • hakkında uzunca karalamak istedim sovereign virtue'yu ikinci defa bitirdiğimin sabahında ama bir cümlenin kendisini anlatmaya kani olacağını düşünüyorum: eğer 1900'lerde değil 1700'lerde yaşasaydı, the federalist'in yazarlarından birisi olurdu. böylesi bir adam.
  • 11 aralık 1931 yılında doğan, hukuk ve siyaset felsefesine etkili katkılarda bulunan amerikalı filozof ve anayasa hukukçusudur.
    14 şubat 2013’te vefat etmiştir.
    hart, eleştirisi ünlüdür, kendi hukuk kuramı üzerinden açıklar.

    dworkin, hart’ın düşüncelerine eleştirel bir şekilde yaklaşıyor ve eleştirisi üzerinden kendi kuramını ortaya koyuyor.
    dworkin ne hukuki pozitivizmi savunuyor ne de doğal hukuku ne de hukuki realizmi savunuyor.

    dworkin’in yargılama kuramı hem hukuki realistlerin eleştirisini dikkate alıyor hem doğal hukuk kuramında “ hak kuramı” etrafında gelişiyor. ( doğal hukuk kuramının düşüncelerinden hak kuramını oluştururken faydalanıyor.)

    “hukuk nedir?”
    sorusuna bir denklem etrafında yanıt vermiyor. dworkin’in derdi bütün bu hukuk felsefesi adına öğrendiğiniz kuramsal bildiği karar vericiler olarak, karar verirken nasıl kullanacağımız noktasında açıklık getirmek.
    dworkin bize pratiğe nasıl bilgiyi aktaracağımızı ve nasıl kullanacağımızın teorik açıklamasını da veriyor bu açıdan önemlidir.

    dworkin: “hart bize hukukun kurallardan ibaret olduğunu söylüyor, hukuk sisteminin birincil ve ikincil kurallardan oluştuğunu, birincil ve ikincil kurallardan oluşması da hukuk uygulamasında sanki yargıçların, avukatların, savcıların yazılı olan pozitif hukuk kurallarına göre karar verdiği anlamına geliyor. sanki karar vermeye hukuk kuralları dışında başka faktörler etkili değilmiş gibi, hayır hukuk dediğimiz sistem aslında kurallardan ve bu kurallarla birlikte ilke ve politikalardan oluşuyor.”

    hukuk sadece kurallar sisteminden ibaret değildir diyor. dworkin aslında pozitif hukukun içermediği ama aslında içerdiği ilkeler ve politikalar vardır diyor. buna hukuki standartlar adını veriyor. hukuk dediğimiz şey standartlardan oluşur, bu standartlar kural da olabilir ilke ve politika da.

    ilkeleri dahil ederken doğal hukuktan, politikaları dahil ederken realistlerden yaralanıyor.
    dworkin, hukukun yorum faaliyeti olduğunu düşünüyor.hukuk bir yorumlama işidir.
    hukuk, yorumlayıcı önermektedir, hukuk normları yorumlayıcı önermektedir bu da değer yargısı içermelerinin bir başka şekilde söylenmesi aslında, yorumlayıcı önermelerdir.her hukuk önermesi bir yorumlamaya muhtaçtır. somut uyuşmazlığı çözerken, kararına gerekçe oluştururken sadece hukuk kurallarından yola çıkamaz, hukuk kurallarıyla birlikte eş zamanlı kararına yön veren muhakemesini yönlendiren ilke ve kurallar da vardır.hukukta hukuki yorumda asıl olan tek bir doğru yanıt vardır.her uyuşmazlık için uygulanacak olan uyuşmazlıkla özgü tek bir doğru yanıt vardır.
    yargıcın bir hukuk yaratma yetkisi olmadığını, takdir yetkisi olmadığını yargıcın her koşulda zaten tek bir doğru cevabı bulabilmek için kurallardan ve ilkelerden oluşan hukuk sistemini yorumladığından bahseder.

    kuralların temel özelliği dworkin’e göre;

    1. bir unsuru vardır kuralın o unsurda bir hukuki sonuç doğurur.

    2.bütün kurallar tam ve yetkin olabilmeleri için istisnalarını da öngörebilmeleri gerekir.

    3.bir somut uyuşmazlıkta uygulanacak benzer iki kural varsa yani kurallar birbiriyle çatışıyorsa bu durumda kurallardan biri geçersiz olarak kabul edilir. aynı durumda uygulanacak iki kural olamaz.

    dworkin’e göre yargıç hukuk yaratmaz. hukuk sistemi yargıça zayıf bir takdir alanı bırakmıştır.istisna olmaması o kuralın hukuk kuralı olmadığı anlamına gelmez ama başka bir durumda onun istisnası olabilir.

    dworkin’e göre ilkelerin özellikleri;

    1- kurallardan çok daha fazla ağırlıklarının ve önemlerinin olması.

    2-ilkeler yorumlayıcı bir değerlendirme sunarlar.

    3-kurallar doğrudan kararın gerekçesi yapılabilecekken ilkeler doğrudan kararın gerekçesi yapılamaz.

    4-ilkeler karar vericiye yön gösterirler.

    dworkin, politikadan da o toplumdaki temel yerleşik kanıları, düşünceleri ve görüşlerin kuramsallaşmış hali anlaşılacaktır.

    gerekçe olarak ilke kullanılamaz ama ilke yan argüman olarak ya da kararınızın bütününe yön veren bir argüman olarak kullanılabilir.ilkeler yazılı değiller. sadece toplumdaki kültürel normlarla şekillenmişlerdir.
    iki kural birbiriyle çatıştığında muhakeme anında mutlaka kurallardan biri geçersizdir.
    ilkeler ise kendiliğinden hukuki sonuç doğurmazlar.kurallar kendiliğinden hukuki sonuç doğurur. ilke gerekçeye argüman olarak kullanılabilir.
    sonuç olarak dworkin hukuk sistemini; ilkelerden, kurallardan standartlar ibaret bir şey olarak görür.
  • anglophone dünyada en çok atıf alanlardan birisi olan, yale ve harvard gibi köklü üniversitelerde eğitim almış hukukçu abimiz olur kendileri. 2013 yılında vefat etmiş olsa da felsefe ile kıyıdan köşeden yolu kesisenlerin değeri hep ölümünden sonra anlaşılıyor.
    (bkz: vincent van gogh)
    (bkz: marie curie)
    (bkz: albert einstein)
    (bkz: hannah arendt)
    (bkz: mary wollstonecraft)

    neyse uzatmayalım :) bence ölümünden sonra bile kendisini hatirlamamiza sebep olacak denli değerli fikri, anayasanın ahlakî bir değerinin olduğunu söylüyor oluşudur. yani nasıl bir insan, erdemli bir yaşam sürmek için ahlak kurallarına muhtacsa aynı şekilde bir devlet de erdemli bir siyaset sürmek için anayasaya muhtaçtır. sonuç olarak:
    insan -> devlet
    yaşam -> siyaset
    ahlak kuralı -> anayasa
    ozdeslikler çok ilginç.
  • anayasa mahkemesi'nde katıldığı panelde patrnership democracy anlatısı yapmış, bize de bir amerikalı olarak bu misyonu vermiştir: bölgeye örnek olun, herkes kıskansın! ılımlı islam da kesmiyor artık. (çok mu hakkını yedim)
    sağlık hizmetlerine erişim (ekonomik-sosyal haklara) demokrasiye eşit erişimin şartıdır dedi dworkin. (seviyorum eşitlikçi yanını)
    yaşayan filozoflardandır, okunmalıdır, dinlenmelidir, üzerine düşünülmelidir.
  • doğal hukuk ile hukuki pozitivizm ayrımında tam anlamıyla bir tarafta olmadığını türkiye'ye konuşmacı olarak geldiğinde belirtmiş. ancak öğrencisi stephan guest yazmış olduğu bir kitabında özel bir konuşma esnasında kendisinin doğal hukuka daha yakın olduğunu nakletmiştir.
  • hukukun hükümranlığı kitabı bkmkitap sitesinde 12,90’a satılıyor şuan, alma niyetiniz varsa kaçırmayın büyük indirim.

    tanım: kendisini tanımlamanın bana düşmediği kişi, ne desem yanlış olacak iyisi mi bilenden okuyun siz ben kampanya indirim haberi vermeye geldim.
hesabın var mı? giriş yap