• film güzel ve değişik ama ben nedense mia farrow'a ayar oldum. aşmış oyunculuk falan demişler ama aklından zoru var gibi hareketler, histerik cümlelerle elini yüzüne götürmesi, iki kelimeyi bir araya getirip doğru düzgün konuşamaması falan bana direk eski türk filmlerini hatırlattı. hele o v şeklinde basan taraklı ayaklarıyla (filmin sonuna doğru o ayaklar gözüküyor) etrafta sallana sallana penguen gibi koşturması beni filmden tiksindirdi. mia farrow'un dışında film gayet güzel geriyor insanı.
  • günümüz gerilim filmi izleyicilerinin beğenmemesini gayet normal karşıladığım film, bence de polanski'nin en başarılı yapıtlarından biridir. sinema filmlerinin tanıtıldığı sitelerdeki eleştirileri okuduğumda genelde filmin ağır ilerlediği ve sıkıcı olduğu hakkındaki eleştirilere rastladım ki, bunu da başta belirttiğim günümüz gerilim filmi izleyicisi profiline bağlıyorum. bu takıntının dışına çıkılıp izlendiğinde film, çekim açılarından soundtrack'ine kadar harika işlenmiş ve sıkıcı olmayan bir filmdir. böylesine fantastik bir konuyu, hayatın içinden sahneler izler gibi izleten az sayıda film vardır, rosemary's baby de bunlardan biridir. ninni hissi veren soundtrack'ini mia farrow'un seslendirdiğini de ilk sözlükte öğrendim.
  • psikolojik olarak gerse de günümüze göre arada komik gelebilen film. ama sürükleyiciliği var ve sonunu da merak ediyorsunuz. tabi ne olduğunu anlamadan da bitiyor film. izlemeye değer.

    --- spoiler ---

    mia farrow, gerçekten çiğ ciğer yemiş (malum sahne için).

    --- spoiler ---
  • aklıma gelen ilginç birkaç detay:
    satanist komşu roman castavet'e polanski kendi ismini vermiş.
    rosemary ismi de özenle seçilmiş bir isim (bkz: mother mary).
    film korku unsurunu kan ve şiddet göstererek değil, gizli-elit-okült toplulukları ve ritüellerini deşifre ederek sağlıyor.
    filmde mind control ve black magic konuları çok iyi işlenmiş.
    rosemary'nin kocası guy, ünlü olma yolunda "ruhunu şeytana satan adam"ı sembolize ediyor.
    iblisin tecavüzü sahnesinde "the churc of satan"ın kurucusu anton lavey'in filme danışmanlık yaptığı söylenir.
    filmden bir başka detay, rosemary'i doktorda sıra beklerken time dergisini alır. kapağında "is god dead" yazmaktadır.
    işin ilginci kapak gerçektenten de nisan 1966 time kapağıdır. lavey'in the churc of satan'ı aynı yıl ve ay kurulmuştur.
    filmde rosemary'in okuduğu witchcraft kitabı gerçekte eliphas levi'nin rituels and dogma isimli kitabı.
    hatta dikkatle bakınca bir karede levi'nin çizdiği baphomet figürü görülebilir. çok tırstığım bir adamdır bu eliphas levi.
    bebek doğduktan sonra roman bağırır ya "the year is one, the year is one" diye...
    yani şeytanın doğduğu yıl, 1 diyorlar. haziran 1966. 6/66 yapar.
    filmin gösterime girmesinden 14 ay sonra polanski'nin 8 aylık hamile karısı sharon tate, charles manson ailesi tarafından ritüelistik bir biçimde 16 yerinden bıçaklanarak öldürülür. duvara kanıyla "pig" yazılır. tate son olarak 3 yıl önce "the eye of the devil" isimli bir filmde oynamıştır. çok acayip değil mi? manson cinayetleri çoğuları tarafından seri cinayetler gibi görünse de, manson'un elit gizli örgüler tarafından kullanıldığını iddia edenler de vardır. manson'un mind control altında olduğunu, beatles şarkılarıyla beyninin farklı bölümlerinin tetiklendiğini falan söylüyorlar.
    işte çok acayip bir bilgi daha:
    john lennonfilmdeki satanist ritüellerin geçtiği binanın önünde öldürülmüştür.
    acaba polanski karısını gerçekten filmdeki gibi kurban mı etti?
    7 yıl sonra 13 yaşındaki bir kıza tecavüz, şiddet içeren davranış, uyuşturucu vermek falan gibi ithamlarla suçlandı.
    1933 doğumlu yönetmen, tüm bu suçlamalara rağmen hâlâ serbesttir.
  • aynı zamanda 30 rock ikinci sezon dördüncü bölümünün adı.
  • " fotograf makinali japon" detayi ile gulumseten filmdir. ayrica bittikten sonra " ev alma komsu al" dedirtmistir bunyeye... atalarimiza bir kez daha ve siddetle hak verdirdi bana... son olarak mini spoyler: valla ben hamile falan olsam, degil bunak komsumun, anamin bile verdigi ne idugu belirsiz seyi icmem, hadi zamaninda internet yoktu, oradan bakip arastiramadin diyelim de kitap denen bir sey var ac iki kitap oku be rosemary baci... kitap okuma diyen doktora da gitmem, gidemem. belli ki öküzün önde gideni...
  • rosemary'nin bebegi 1966 hazirani'nda dogmustur. 6/66 (bkz: 666)

    anton lavey'in bazi sahneler icin danismanlik yaptigiysa uydurmadir.
  • repulsion'ı altıma sıçarak izledikten sonra izlemekte bir hayli tereddüt ettiğim film. neyse ki bu sefer korkutmadı.
  • mia farrow'un saç kesimi pahalıya malolmuş
  • rosemary'nin anlamının biberiye olması dolayısıyla şu sıralar ev arkadaşımla üzerinden geyik çevirdiğimiz filmdir. filmlerin türkçe adlarının saçma sapan olabildiği düşünüldüğünde şapşalın biri çıkıp filmin ismini "biberiye'nin bebeği" olarak da çevirebildi. sonuçta hepimiz ucundan da olsa google translate' le tanışığız. yemeğe kullandığım biberiyeyle nerden nereye. filmlerdeki tüm rosemary karakterlerine bakış açım değişti, onlar benim için birer biberiye'ler artık.
hesabın var mı? giriş yap