• hermann hesse'ye olan hayranlığımı 3-5 kat daha arttırmış olan harika kitaptır.

    yaklaşık olarak 170 sayfa olan kitabın ilk 100 sayfalık kısmı oldukça sade olan hesse üslubu ile akıyor ama pek bir şey de anlatmıyor. sonrasındaki 70 sayfa ise bozkırkurdu'ndan sonra okuduğum en iyi sayfaları barındırıyor.

    hesse'nin bugüne kadar okuduğum diğer beş kitabından çok ayrı bir tat vardı bu kitapta. ilk kez burukluk var içimde hesse okuduktan sonra. normalde hesse kitapları kafamı allak bullak eder ama bitimine doğru her şey yerine oturur ve bir ferahlık sağlardı.

    kitabı okuduktan sonra aklımda yer edinen birkaç noktayı paylaşayım.

    - dostu otto'nun keskin gerçekçiliği ve dostuna sunduğu net reçete. içinde olduğumuz ama kendimize ifade etmediğimiz durumları gözümüze sokarak bulunduğumuz kötü durumdan kurtulmamıza yardımcı olacak dostlara ihtiyacımız var.

    - aile içi problemlerin tüm güzellikleri yok ettiği. rosshalde gibi harika bir malikanede bile aile içi problemler nedeniyle insanların sadece yaşamlarını devam ettirmeye çalıştıklarını görüyoruz.

    - hastalık tasviri. bugüne kadar okuduğum onca kitap arasında bu kadar dokunaklı ve düzgün bir tasviri okumadım. resmen kendi çocuğum hastalıkla boğuşuyor gibi hissediyordum.

    - ve son madde. eş uyumu. birbirlerine saygı noktasında inanılmaz özveri gösteren bir çift var. ama eşler arasındaki uyum ve sevgi ise sıfır. sonuç olarak evlilik sadece lafta kalıyor. kitap bunun için yazılmış gibi ama yine çok ayrı yerlere takılı kaldım ben.

    20. yüzyılın en büyük yazarlarından biri olarak gösterilir hermann hesse. sadece 20. yüzyılın değil gelmiş geçmiş en büyük yazarlardan biri olduğunu söylemek abartı olmaz umarım.
  • kanimca hermann hesse'nin, bozkirkurdu hele siddhartha falan hikaye, en iyi romanidir. 1914'te yazildigindan avrupa'nin gerginle$en ortamini da bir $ekilde karakterlere yansitmasi*, ve farkliligi, ya$arken soyutlanmi$ligi albert camus kadar iyi, belki daha iyi anlatmasiyla okunulasi, kisa, kucuk, mukemmel bir kitaptir.
  • yky baskisinin arka yuzunde, kitapta olacaklarin anlatilmis olmasindan oturu keyif kaciran, ama hermann hesseden beklendigi uzere kuvvetli anlatimiyla insani etkileyen roman.
  • iki erkek evladı olan veraguth'un, küçük oğlu pierre sayesinde aile kavramının ve bağlılığın tanımlanamaz güzelliğini tattığı, diğer yandan büyük oğlu albert ve aralarında saygı bağı dışında onları birarada tutan bir ilişkinin bulunmadığı eşi ile de büyük bir aile lanetinin içinde yaşadığı çatışmaların hikayesidir.

    bütün bunların ortasında çıkagelen dostu otto'nun ona kendisini tekrar keşfedebilip, yaşadığı ortamdan sıyrılabileceği bir hediyeyi mi yoksa dostunun içinde bulunduğu durumum ciddiyetinin farkına varmasını sağlayıp onu derin bir kendini gerçekleştirememiş olmanın dramını mı sunduğu yoruma açık.

    hermann hesse bu kitabıyla belki de psikolojik tahlil yeteneğinin zirvesini yapmış olabilir. veraguth, eşi, pierre ve albert'i ayrı ayrı anlamamızı ve her birinin dramlarını içselleştirebilmemizi sağlamıştır.

    çok güçlü cümleleriyle var olan bu kitabı arka kapağına bakmadan okumaya başlayınız. zira yapı kredi yayınları climaxi doğrudan vermekte hiçbir sakınca görmemiş.
  • ben hesse'nin romanlarını pek severim, bu da harika bir eseri yine.

    "ah eczacı gundermann dostum,
    bir merhem ver, koş yardıma diyorum!
    görüyorsun halimi, yürüyemiyorum,
    ağrılar içinde bütün vücudum!"
  • sanat eserinin kaynağı* kuyruk(suzluk) da olabilirmiş:

    " '...bir zaman sanat ve kültür, apollonculuk ve dionisosçuluk, bütün bunlar son derece önemliydi benim için. ama şöyle eli yüzü düzgün bir resim yapayım, bugün yetiyor bana. sorunlarla işim kalmadı artık, en azından felsefi sorunlarla. aslında neden bir sanatçıyım, neden yağlıboyayla tualleri doldurup duruyorum, söylemem gerekirse şöyle diyebilirim; resim yapıyorum, çünkü sallayacak bir kuyruğum yok.'

    albert, şaşırmış, hanidir kendisiyle böyle bir söyleşide bulunmamış babasına bakıyordu.

    'kuyruk mu? anlamadım.'

    'çok basit. kedi ve köpeklerle öbür gelişmiş hayvanlar bir kuyrukla donatılmıştır; yalnızca neler düşünüp hissettiklerini, neler çektiklerini değil, içlerindeki tüm kapris ve dalgalanmaları, yaşam duygularındaki bütün ince titreşimleri anlatmak için kuyruklarının elinde binlerce süsle bezenmiş harikulade bir arabesk dili vardır. oysa biz bu dilden yoksunuz, aramızda böyle bir dili gereksinen kişiler de fırçaya, piyanoya ve kemana el atıp...' "*
  • "umudunu yitirmemiş kişi mutludur!"
    hermann hesse, rosshalde
  • hermann hesse'in bir ressamın daha doğrusu bir sanatçının hayatı sıradan insanlardan daha zor yaşadığını
    aynı evde yabancı gibi yaşadığı ailesini ve veraguth'un sevgili oğlu pierre' i anlattığı ve beni ağlattığı kitabı..aynı zamanda yaşadıkları malikanenin adı
  • mutsuz bir evlilik, aile içi kutuplaşma, birbiriyle paylaşacak hiçbir şeyleri kalmamış bir çift ve sonunda pierre'in ölümüyle boğazı düğümleyen bir hermann hesse romanı. büyük oğul albert'in babasına tavrı kitabı okurken çileden çıkmama sebep olmuştur. evet bu tavra bay veraguth'un geçmişteki hataları yol açmış olsa da baba-evlat ilişkisinin nasıl olması gerektiği hususunda kabul edilebilir bir tutum değil bence.
  • bir hermann hesse kitabı.

    --- spoiler ---

    otto hıyarının başlıca amacı, dünyanın farklı yerlerinden topladığı danteller ve çektiği fotoğraflarla johann'ı kafalamaktı. adamı, "karısızlık süper, living my best life, mgtow, kişisel gelişim, köri" yalanlarıyla fiştekleyerek hindistan'a sürüklemeye çalıştı. otto, johann'a "kardeşim, dünyayı geziyor, ufkumu genişletiyorum." derken johann, cevap olarak "benim malikanenin de gölü var :(" diyebildi. yıllardır yurtdışında yaşayıp orayı burayı gezen akrabanızın, size gelip değişik duğişik anılar anlatması ve sizin de "ben de dolmuşla fatura ödemeye iniyom" demeniz gibi bir şey... ama, johann'ın malikanesi var... ha bir de çok ünlü bir ressam. kafası atınca göle atlıyor, karısından çocuğundan ayrı evde yaşıyor, arada bi evinden uzaklaşıp şehre mehre iniyor. siz ise, beş dakika yalnız kalayım diye kendinizi tuvalete kapattığınız vakit "çık lan ordan hadi, çişim geldi" vızıldamalarına maruz kalıyorsunuz. ajdkakjfkskfsf allah'ım, güzelim kitabı, çekirdek ailenin dramına döndürdüm. hermann hesse, mezarında ağlıyor.

    albert'in "babamı boşa, gerekirse soğanın cücüğüne talim eder yine de geçiniriz!!!" sızlanmalarına "siktir len deli" muamelesi yapan anne beni güldürdü. göl manzaralı koca malikane varken soğanın cücüğüne talim etmek mi? bitch please, albert. lütfen, uslu bir çocuk ol ve beethoven'ın ikinci senfonisini çal. sıçtırtma şarap çanağına.

    otto denen şam şeytanına geri dönelim. otto, johann'ın oğlu pierre için "tamam, iyi çocuk, tatlı çocuk, senin çocuğun da... bunlar bi yere kadar." diyor. yani, johann, karısından ayrılsın (aralarındaki dandik ilişki düşünüldüğünde bunda bir sakınca yok) ama çocuğunu da terk etsin istiyor. yerini bil lan şerefsiz otto.

    johann, sen de ne basiretsiz ne kaypak adammışsın be kardeşim. karınla anlaşıp boşanacağına, sırf arada çocuk var diye bir bok yapamıyorsun. sanırsın, çocukla da sabah akşam beraberler. özbeöz oğlunu, doğru düzgün gördüğü yok, ilgili değil bi şey değil. hem kadından ayrılmıyon, hem çocukla ilgilenmiyon, bir yandan çocuğu bırakmak istemiyon, ama karım gitsin diyon. öffff valla içimi baydın. bizim köyde senin gibilere "hem pekmezim dökülmesin..." derler.

    pierre'in menenjiti ortaya çıktığı vakit johann ibişinin küçük ama mide bulandıran hesaplar yaptığını görüyoruz: "şimdi çocuk ölse... rosshalde'yi kapatsak... karıyı da yollasak... büyük oğul benimle zaten konuşmuyor... oh be yırttık." ulan seni şerefsiz. olan, çocuğa oldu. birbirleriyle iletişim kurmaktan aciz iki geri zekalı, ne bok yemeye iki çocuk yapmış bilmiyorum.

    tnetennba'cığım, sakin ol gülüm... şşş... bu bir kitap. hayır, lan çocuk öldü:( şşşş... gerçek değil... ne biçim ebeveynlersiniz siz!!! şşşş... kurgu kurgu... (uyudu)
    --- spoiler ---
hesabın var mı? giriş yap