• menzil şeyhinin ölümünden sonra ülkede güçlerinin yüksek olduğunu gördüğümüz oluşumlardır.

    bir cemaati oluşturmak, üyelerini cemaat çıkarları doğrultusunda endoktrine etmek, yer yer çıkar ortaklığı yaratarak kaynak dağıtımı yaratmak, payına itiraz edenleri baskılamak ve nihayetinde rıza üretebilmek basitçe düşündüğünüzün aksine din ya da cehaletle açıklanamayacak kadar kompleks bir yapıdır.

    feodal yapıları gereği kurumsallaşmaları zordur. kaynak dağıtımı hiyerarşik olarak tepedeki liderden alt basamaklara doğru azalarak ilerler. bunu bir bombanın patlama anındaki şok dalgasına benzetebiliriz.

    patlama merkezindeki şok dalgası son derece güçlüdür. küresel olarak şok dalgası geniş bir alana yayıldıkça birim alanı artar ve böylece aşağılara doğru giden kaynak azalır.

    buna ek olarak, merkezden aşağıya giderken kaynakların bir kısmının da sönümlendiğini görürüz. işte bu da difüzyon dediğimiz fenomen oluyor, yani viskozite, termal iletkenlik, kütle difüzyonu vs.

    bunun cemaatteki anlamı da işte menzil şeyhinin bindiği mercedes, lüks evler falan oluyor. cemaat içi hiyerarşide aşağılara indikçe lüks yerini sefalete bırakır çünkü tepeden inen kaynak hem sönümlendiği hem de geniş bir alana yayıldığı için azalmıştır.

    tabii endoktrinasyonun etkisini hafife almamak lazım. endoktrin rıza üretmek için gereken kaynak miktarını azaltan önemli bir araçtır. cemaatlerde temel olarak islam'ın kendisi ve cemaat liderinin politik gücü kullanılarak bir endoktrinasyon ağı örülmeye çalışılır.

    devlet bunun gelişmesini ister çünkü türkiye'nin üretebileceği kaynak kısıtlıdır. ne kadar az kaynakla cemaati büyütüp müritleri endoktrine edebilirseniz hem kurumsal siyaset aktörlerinin oy devşirmesini kolaylaştırırsınız hem de genel anlamda kaynak dağıtımında devletin rahatlamasını sağlarsınız.

    bu nedenle iktisaden verimsiz bu cemaatlere kaynak aktarmak aktardığınız kaynak nispetinde mantıklı bir iş olabilir zira bu aktarılan kaynağın marjinal rıza üretimiyle kaynak dağıtımında alan açacağı bir optimal denge vardır.

    ayrıca devlet üzerinden kaynak aktarımında cemaatler arası rekabeti kullanarak bir oligopol üzerinden daha etkin endoktrinasyon ağlarının oluşmasını da planlayabilirsiniz.

    devlet salt silah gücüyle vatandaşlarının rıza üretimini sağlayamaz, bu mümkün olsaydı sovyetler yıkılmazdı zaten. bu nedenle, günümüz türkiye sosyolojisinde devletin ayakta kalması için cemaatlere duyulan ihtiyacın uzun bir süre daha biteceğini düşünmüyorum.

    memduh tağmaç'ın dediği gibi sosyal kalkınma iktisadi kalkınmayı geçti. iktisadi kalkınma için ihtiyaç duyulan kaynak gün geçtikçe artıyor. bu durumda sosyal kalkınmayı baskılamak için 12 eylül'den cemaatlere kadar geniş bir sosyal mühendislik projesi kurgulamak elzem oldu.

    garip ama islam ve cemaatler olmasa ortalık 12 eylül öncesi döneme döner. memleketi ayakta tutan unsurlardan birisi de bu sınıftır.
  • sir johnton boxley tarafından yazılmış çok sıkıcı bir ingiliz romanı. filmi de çekilmiştir.
    konuya kısaca değinmek gerekirse: inek william, güdük giles ve tulum edward gibi son derece kanka arkadaşlar, middlesex yakınlarındaki yatılı bir kilise okulunda vaiz olmak amacıyla eğitim görmekte, gizli ibne olduklarını yalnızca hatıra defterlerinin soluk sayfalarıyla paylaşmaktadırlar.
    birgün hayta benjamin latince okutmanının sandalyesine raptiye koyar ve iş anlaşılınca anglikan papazları tarafından husyeleri kesilerek hadım edilir. devir victoria devridir. buradan sonra eser katı bir ciddiyet içinde devam eder...

    sonra ertesi yüzyıl (bkz: rıfat ılgaz) bu romanın kralını yazdı.
  • bi zaman islam dininde bulunmayan sınıftı. artık var. hemde kralı var. vatikan bildiğin halt etmiş bunların yanında.
  • tüm dinler için geçerli olduğunu düşündüğüm, günümüzde de varlıklarını modern fetva makamı olarak koruyan sınıftır.
    ve nedense hiçbiri "keyfine bak" diyen felsefeyi olumlamaz.
    (bir istisna var tabii... haluk dede'yi çok seviyorum.)
    bu dünyada acı çekmek için bulunduğumuzu, sabrın erdem olduğunu öğreten iyi (!) felsefeyi yayarlar.
    bu anlamda geçmişte de günümüzde de devletin en iyi ideolojik aygıtıdırlar.
    (bkz: devletin ideolojik aygıtları)
    halen etiyopya'da kilisede ya da camide bu dünyaya acı çekmek için gelenlerin eğer isyan ederlerse cezalandırılacaklarının, hallerine şükredip çok çalışmaları gerektiğinin vaaz edildiğini biliyor muydunuz?
    birleşmiş milletler'den gelen yardımlara bile el koyan diktatörlere halkların nasıl ayaklanmadan itaat ettiğini sorguluyor musunuz?
    gerek sanayi öncesi toplumda, gerek sanayi sonrası toplumda... ruhban sınıfı adına ister düzen deyin, ister devlet diyin... işte onun bekasının en önemli sağlayıcısıdır.
    bu nedenle de yatacak yerleri yoktur.
  • ortaokuldayken din hocamızın sınıftaki panoya atatürk'ün şu sözünü asmasıyla ne olduğunu öğrendiğim sistem:

    "müslümanların toplumsal hayatında hiç kimsenin özel bir sınıf olarak varlığını korumaya hakkı yoktur. kendilerinde böyle bir hak görenler dini hükümlere uygun hareket etmiş olmazlar. bizde ruhbanlık yoktur, hepimiz eşitiz ve dinimizin hükümlerini eşit olarak öğrenmeye mecburuz. her kişi dinini, din işlerini, imanını öğrenmek için bir yere muhtaçtır. orası da okuldur."

    mustafa kemal atatürk
  • tc'deki cemaat ve tarikat liderlerinin oluşturduğu sınıf.
  • halihazırda türkiye'yi de yönetmekte olan bir sınıf.

    (bkz: ülkenin ruhban sınıfı tarafından yönetiliyor oluşu)
  • dış güçler tarafınfan finanse edilerek müslümanlar arasında popüler olmuş din sınıfıdır.

    allah yerine geçip insanlara sınıf bahşetmek tam bir saçmalıktır. işte insanların din bilgisi olmadığı için bu şekilde kandırılabiliyor. ışid ve türevleri de aynen tuhban sınıfından beslenir.
  • aşırı dinci ülkelerde çok sık rastlanmayan çoğunun aktör olduğuna inandığım sınıf.
hesabın var mı? giriş yap