• film metaforlar üzerine yürümektedir. ana tema zamandır. 80li yıllarda geçmektedir. konu çete savaşları gibi gözükse de; abi-kardeş ilişkisi olarak özelleşir.
    film siyah-beyaz olmasına rağmen, sadece akvaryumdaki iki balık renklidir; mavi ve kırmızı; o dönemdeki iki ayrı sokak çetesini simgeler.
    seyirci filmi siyah-beyaz izlerken, aslında kahramanların dünyası da siyah-beyazdır.
    zaman bir hapishane; zamandaki akışı yakalayamamak da bir hapsoluştur. bütün film de zamanın bir hapishane olduğunu gösterir. bunlara bağlı olarak, filmin birçok yerinde çeşitli saatler, saat ve zamana ilişkin çeşitli ayrıntılar görünür.
    finalde, mickey rouke bile bile kardeşi için ölüme gitmiştir. burada isa'ya bir gönderme vardır.
    coppola, basit bir hikayeyi, metaforlarla işlemiştir ve mekanı bir akvaryum gibi kullanmıştır.
  • bir coppola klasiği. spoiler içerir, izlemeyenler okumasınlar falan.

    herşeyi bir kenara bırakalım. bir filmi renkli çekebilecekken siyah beyaz çekmek, olası seyircinin muhtemelen en az 3/4 ünü eleyeceğinden kelli, çıkış noktası olarak cesur biryerleri seçmiş bir film.

    ekranda sürekli seyrettiğimiz matt dillon olmasına rağmen, hayatta her istediğini kolayca başarabilen, bundan ötürü herşeyi tatsız tuzsuz gören, başarıya mahkumluğun depresyonunu yaşayan mickey rourke un hikayesidir bu(izleyicinin de renk körü olması). "kendi yolunu çizen" lafının altını çizen motorsiklet metaforunu, filmin her yerindeki "the motorcyle boy reigns" yazılarını bir kenara koyalım. kardeşi matt dillon, çetecilik zamanlarına, abisine o kadar özenmesine karşın, aptal, sadece önündeki tipi izleyen insan profili olduğundan film boyunca abisinin ona teklif etmesi dışında motorsiklete binme, ona sahip olma gibi bir çaba içerisine girmiyor, bunu kendine yakıştırmıyor. abisini takip sahnesi, rourke un belli yerlerde "neden sürekli beni takip ediyorsun" şeklindeki sorusundan sonra kendi yolunu çizmenin tadını dillon a vermek adına, kendinin bittiği yerde(ölümünü biliyor, ölürken suratında belli belirsiz bir gülümseme var) gerçek özünü ona bırakmak istemesi ve motorsikletle denize gitmesini vasiyet etmesi iyice tuz biber ekmiş.

    rourke un yaptığı siyam balığı benzetmesi, 70 sonu 80 başı gençliğin sosyal yapısına gönderme yapmasının yanında, daha genel sonuçlar da çıkartıyor bence. balıkların kavgaları dönemin çete savaşlarına denk düşüyor. ancak burada akvaryuma benzetilen şehirlerin yapılarına da bir eleştiri var:
    "balıkları akan suya bıraksan böyle kavga ederler mi?"

    mükemmelliğe ve fark ettiği bu rutinlere hapsolmuş rourke un durumunu, içine düştüğü sıkıntıyı göstermek adına filmin her tarafına saatler konmuş, hatta dikkat ederseniz polis memuru ile yaptığı konuşmayı, akrep ve yelkovanı olmayan bir saate sırtını dayarken yapıyor.

    renkli yerleri zaten fark etmişsinizdir. balıklar, ve balığın kendi yansımasını görüp kendine zarar vermesi anı(dillon balığı)

    bunun dışında, rourke un annesi, akan suya ulaşabilmiş balık örneği olarak karşımıza çıkıyor. babasının da dediği gibi, annesi ve rourke gibilerine, toplumda deli gözüyle bakılır:ancak onlar sadece, dünyayı farklı bir şekilde algılarlar. rourke bunu fark etmiştir, insanların kendine neden böyle saygı göstererek yaklaştığını da çözmüştür:en primitif toplumlarda bile delilere saygı gösterilir. öte yandan, toplumun diğer bir yanı(düzen), hareket halinde olan şeyleri, farklılıkları delileri sevmez(değişim gibi, motosikletin akla getirdikleri gibileri?). bu tutucu yanı ise polis memuru sembolize eder:
    "onun deli olduğunu biliyorum ve onun burada olmaması lazım"

    son olarak, ilginç bir nokta daha var. burası yoruma çok açık, kesin bir sonuç çıkmıyor. rourke, californiaya gittiğini, ancak denize hiç gitmediğini söylüyor. peki kardeşinin neden denize gitmesini istiyor?
    burada basit ve romantik bir çıkarım yapabiliriz tabi. ancak bir farklı açıdan bakarsak, deniz psikolojide ana rahmine denk düşer. rourke bir yerde californiada oturan annesinin ona yanına taşınmasını teklif ettiğini, ancak onun bunu reddettiğini belirtir. bu durum ana rahmini red(denize hiç gitmeme) durumuna da denk düşer. kardeşinden vasiyeti ise onun düşünüp de yapmadığını gerçekleştirmesidir.

    uzun lafın kısası, nefis bir film. pek çok yerde çift anlamlılıklar, bu anlam çeşitliliğinin dantel gibi işlenerek kişisel, toplumsal ve evrensel olaylara, sonuçlara denk düşmesi leziz bir hale sokmuş. usta işi.
  • bir yerinde "zaman o kadar tuhaftır ki; gençken, çocukken hiç önemi yoktur, sonra gün gelir kaç yaz'ının kaldığını saymaya başlarsın." der film. üstad cemal süreya'nın yaptığı gibi zamana gövde kazandırır ve ürkütür.
  • filmin senaryosunu tek bir replikle özetleyacak olsak, o replik aşağıdaki olurdu.

    the old man: he [the motorcycle boy] was born in the wrong era, on the wrong side of the river, with the ability to do anything that he wants to do, and finding nothing that he wants to do.
  • s.e hinton'ın aynı adlı romanından,francis ford coppola 'nın objektifinden.. bu isim daha çok şey ifade etmeye başladı bu filmden sonra..baba'da, sicilyalı bir ailenin amerikan sokaklarına kurduğu hükümdarlığın öyküsü vardı; sokakların durumunu,mafya geleneklerini, onların yasalarını ve toplumdaki yerlerini gözler önüne seren bir başyapıt vardı ortada.. film 'gelmiş geçmiş en iyi' olarak görülüyordu eleştirmenlerin çoğu tarafından,izleyiciler de bu ifadeye katılıyorlardı gözleri kapalı.. ( hala da 'baba' adının üstüne bir ad gelmedi..)
    corleone ailesinin hükümdarlığı isim değiştiriyor sadece bu filmde: 'motorcycle boy reigns'.. mickey rourke 'un ne kadar karizmatik,ne kadar yakışıklı olduğunu ve ona ne kadar lanet ettiğimi itiraf etmem gerekiyor sanırım bu noktada.. onun varlığı bile hapsolmaya yeter sebep bu filme.. tabi ki coppola adının geçtiği yerde yıldızların ışığı kör etmiyor; konusu oldukça derin bir film varken karşınızda..

    motorsikletçi'nin(bkz: rourke) duyularıyla izliyorsunuz filmi: sesi kısık,siyah beyaz bir televizyon( buna dönüşüyor karşınızdaki ekran..) matt dillon (bkz: rusty james) ona özenen kardeşi olarak baş rolde.. nicholas(cage) coppola( bazıları doğuştan şanslı olur..)'nın yıldızı bu filmle parlıyor smokey(rusty james'in sağ kolu,sonrasında tahtını ve sevgilisini kapan kalleş) rolündeki..

    'çete' kelimesi artık bozulmaya yüz tutmuştur; 'beyaz'ın sokaklara,ordan da damarlara akmasıyla..(insanlar artık eskisi gibi yakın değildirler kendi hayal dünyalarında boğulurken..) motorsikletçi gideli uzun zaman olmuştur, yokluğunda ipleri eline almaya çalışmıştır küçük rusty james.. bu konuda abisi kadar başarılı değildir fakat.. steve( her haşarı adamın hayatında bir tane olur bunlardan,sanki tanrının kendisine bir emanetiymiş gibi koruma içgüdüsüne sahiptir bir de haşarılar bunları; diğer haşarılardan tabi ki..) rusty'nin en yakın arkadaşıdır.. ( ona taban tabana zıt bir karekter aslında; çalışkan,zayıf,kontrollü; ama zekasını onun yanında kendini harcamasını engellemiyor patterson'ın uyarılarına rağmen..) kötü adam rollerinin bir numaralı adamı dennis hopper baba rolüne soyunmuş bu sefer.. ayyaş bir baba.. benny (bkz: benny's billard) ise güzel bir şarkı gibi nedense o bloğun arkasında*.. diana lane,patty olarak rusty'nin hayallerini süsleyen şey; dingoluğu yüzünden kaybettiği sevgilisi..

    hayvanat bahçesinden farkı yok yaşadığımız şu sokakların. zorunlu olduğumuz şeyler bizi hapsetmiş buralara,aynı havayı solumak artık nefret ettiriyor.. akıntıya karışıp gitmek; kaybolmak ve üstün olduğumuzu düşünüp 'bize layık olan',kendimiz gibi üstün yerlerde yaşamak,üstün insanlarla takılmak ya da 'bayağılıkların prensi' olmak.. hangisi sizce?.. motorsikletçi ikisini de deniyor, lider rolüne soyunmuş halde tulsa (bkz: oklahoma)'nın dar sokaklarında, nereye götürürse yanındakileri, onu izlemeye hazırlar (uçurumdan aşağı bile..) bunun o kadar farkında ki.. kendisinin farkında olan bir kahraman var ortada; bu farkındalık onu ilk seçeneği karıştırmaya kadar götürüyor.. bir gün gidiyor 'mükemmellikler diyarına'; ama kaliforniya rüyasıbeklediği gibi çıkmıyor..anne imgesi de dağılıyor hayalinde büyüttüğü.. aradığı denizi bulamıyor annesini bulduğunda; ne de o insanların o kadar üstün olduklarını görüyor.. herşeye rağmen düşündüğü birşey var: fikri zikrine karıştığında,duyduğumda ne kadar doğru olduğunu görüyorum, neden 'siyam balıkları' sorusuna belki en güzel cevap, coppola'nın sembollerine bir şapka daha: 'yaşamak için yeterince yerleri olsa kavga etmezlerdi'.. iki seçeneğide denemiş biri olarak; yanlışlarını fark etmiş biri olarak vardığı sonuç bu..(hassas bir anlayış ve ait olmama hissiyatı; motorsikletçinin ödülü aynı zamanda laneti.. kendi yaşamından umudunu kesmesine neden oluyorlar acı gerçekleri fark ettiğinde; onların hayallerini ezdiği noktada umutlarını kardeşine yüklüyor, o balıklara yüklüyor bir de..) bundan dolayı 'renksizlikler tiyatrosunda' o küçük balıklar onun için anlamlı hale geliyor ( yaşamın sırrı küçük şeylerde gizli aslında.) onun için en güzel olanları kurtarıyor en azından düşerken patterson'ın kurşunuyla: rusty james'i ve siyam balıklarını..

    motorsikletçi yabani otlar arasında biten bir çiçek belki, bir deli olarak lanse ediliyor aynı zamanda onların efendisi statüsünde.. biz bu kadar aptalmıyız diyorum tarihe de baktığımda 'delilere emanet' milletlerin halini hatırladıkça.. bir deliden en büyük farkı ise bu herifin 'herşeyin farkında' olması.. gerçek yaşamda da gördüğümüz gibi 'onlar giderken' hükümdarlıklarının üzerine bir kalabalık kalıyor sadece..
    hayvan dükkanı gerçeğe vakıf oldukları yerken; benny's billard gençliklerini,yeteneklerini tükettikleri yer.. duvar saati ve takvim gözümüze sokuluyor adeta üstad tarafından..

    --- spoiler ---
    'zaman o kadar tuhaftır ki; gençken,çocukken hiçbir önemi yoktur, sonra gün gelir kaç yazınız kaldığını sayarsınız geçmek bilmezken yine o zaman.. 35 lanet yazım kaldı.. ne garip değil mi?..'
    --- spoiler ---

    madalyonun öteki yüzünde rusty james var elbette, abisinin varisi sanıyor kendini; ama ona hiç benzemiyor kendini kandırsa da: 'büyüyünce ona çok benzeyecem değil mi?' diyerek sürekli.. onu bir idol olarak görüyor; baba ve anne imajlarından yoksunken..kızlarla bile paylaşamayan bir hali var;ama döndüğünde tutumunu anlamıyor hiç- onun gördüklerini görmemiş ve belki de hiç göremeyecek biri olarak-.. ( herkes bakar ama çok azları görür maalesef.. bir ömür geçse de..) dağılmış bir ailenin en küçüğü, kötü örnekler varken önünde sahip olduklarını da kaybediyor tıpkı babası gibi,tıpkı abisi gibi: sevgilisini, okulunu,arkadaşlarını,liderliğini..

    ikilemde kalınan bir cevap ise motorsikletçinin dönüşüyle ilgili. kaliforniya acaba ona cennet gibi mi geliyor? acaba hayatta ulaşabileceği en büyük haza,mutluluğa mı eriyor dönmek zorunda olduğu hissini yenemeyerek mi dönüyor.. ( ''cennetten koparılıp dünyamıza atılan bir salkımın ne kadar çabuk sararıcağının tasviri'' gibi birşey motorsikletçinin sonu..) ya da oranın gerçekde varolmadığını anlama haliyle mi dönüyor hayal kırıklığını motoruna oturtarak.. (ilk olasılık daha baskın çıkıyor tabi; kardeşini oraya yollama ihtiyacı duyduğunda, o balıkları nehre kavuşturduğunda..)

    dar sokakların kendi gibi yaptığı insanlar üzerine; ailevi sorunların nelere yol açabileceğine dair başka bir şaheser, 'baba'dan sonra biraz daha masumane kalsa da...( michaelile sonny'i hatırlatıyorlar, bir yanda onların kanlı mafya savaşları öteki yanda gençlik ateşinden doğan basit, 'azami hasarlı' sokak kavgaları.. )
  • bu filmde bir rourke fenomeni vardır ki isyanımın doruk noktasıdır. yok kişilik geliştirme kursuymuş kendini geliştirmiş dahası kendini tanıymış. sen çalış didin elalemin iti köpee ol nie bir arpa boy yol almak için. elin oğlu anasının karnından bu kadar mı artis, cool, pich(pardon abüm lafım şahsına değil sisteme) doğar yaw ?şimdi rourke maliye bakanlığı kapısından girip nasılsın kemal abi, sana bir recaam olucak daral geldi, yaz beni mali teftişe biraz gezip kendimi dağıtiim dese unakıtan olma mı yaaw demez mi ? veya bddk ya gidip yeminli müreakıpınız geldi olmamış lan bu hesaplar yapın lan bunları aadi herifler dese yada sayıştaya dadanıp bu bütçeyi nie aştın, bütçeyi planlayanlar eşşek kafalıda sen mi akıllısın, yetim malı yedirtirmiyim die yakasından tutup kafa atsa yahut vergi dairesi başkanlığında sallana sallana yayılsa kendine çay sölese sonada beyannameleri çiğneyip tüh tüh yapıp atsa bir şey demek kimin haddine. bu nasıl bir dunya bir sirk ? tell him !
  • sesi kapalıyken bile olayların pek çoğunun kaçırılmayacağı, kompozisyonların ve kadrajların muhteşem kurulduğu, sayılı filmlerden biridir.
  • başından sonuna derinliği ve lezazetli diyaloglarıyla dikkat çeken bu filmimizin asıl meselesi filmin ortalarında gözümüze çok güzel bi şekilde sokuluyor.

    barda geçiyor.. motorcycle boy, rusty james ve peder bey barda otumaktadırlar. rusty james onun gibi olacağını falan söyler motorcyle boy için, babasına.. babası şuna benzer bir şeyler der:

    - onun gibi olmak istemezsin. şuna bak; istediği her şeyi yapabilir ama yapacak hiçbir şey bulamıyor.

    böylece motorcycle boy ağbimizin karizmasının derinliği ortaya çıkıyor.. ayrıca mickey rourke müthiş bir oyuncu.
  • ... filmden leziz bir diyalog:

    motorcycle boy: biliyor musun, ben 5 yasindayken cocukluktan ciktim.
    rusty james: ben ne zaman cocukluktan cikacagim acaba?
    motorcycle boy: hicbir zaman.
  • 1983 yapımı coppola filmi. video yıllarında en çok kiraladığım kasetlerden biri olduğuna göre iyi bir film olmalıydı. fakat kadro süperdi. mickey rouke, matt dillon, nicolas cage, dennis hopper, laurence fishburne ve tom waits... kanal e yeniden yayınlasın falan isterim...
hesabın var mı? giriş yap