• empati yeteneğimi ve tanıştığım insanların adlarını unutmamamı borçlu olduğumu hissettiğim umman.

    en güçlü ve en iyi edebiyattır. realizim akımının yansımalarını başka hiçbir edebiyatta böylesine kusursuz bulamazsın. kendini bir gece yarısı felç edici bir soğukta, ıssız ve loş bir sokakta, belki de son rublelerinle kiralayacak küçük bir oda ararken ve sonrasında farklı dereceden birkaç devlet memuruyla biraz kvas içerken görebilirsin.

    rusça öğrenme hevesi sebebidir.
  • rus edebi eserlerini türkçe'ye kazandıran tercümanlarla ilgili bir kaç kelamı bu başlığa yazmayı uygun buluyorum. çünkü rus edebiyatı, rusçanın kuralından çok istisnası bulunan dil olması sebebiyle diğer dillere çevirisi büyük bir ustalık ve söz dağarcığı bilgisi gerektiriyor. üstüne üstlük türkçeye çevirdikten sonra, oldukça başarılı olan rus edebiyatındaki estetiği türkçeye yansıtmak da maharet istiyor. bundan dolayı her çevirmen rus edebiyatının türkçeye çevirisinin altından kolay kolay kalkamıyor.

    rusça tercümanlardan ilk kuşak diyebileceğimiz iki isim var: nihal yalaza taluy (d.1900) ve hasan ali ediz (d.1905). nihal yalaza taluy az sayıda eser çevirmesine karşın en çok tanınan ve en beğenilen bir kaç rusça tercimandan biridir. bugün bile yer altından notlar'ın en çok satan baskısı onun elinden çıkmadır. bir delinin hatıra defteri, ezilenler, diriliş en beğenilen çevirilerindendir. başarılı olmasının en büyük nedeni 18 yaşına kadar rusya'da yaşamış olması ve evinde de güzel türkçe konuşulan bir aileden gelmesi. ayrıca çevirdiği romanların yazılış tarihine yakın bir dönemde tercümlerini yapmıştır, bu yüzden de dil eskimesi bulunmaz kolay kolay. duru ve akıcı bir dille yazar. hasan ali edizonu takip eden bir isimdir. nazım hikmet 1921'de rusya'ya gittiği zaman ertesi sene o da arkasından gider. nazım 1924'de döner ama o dönmez, 5 yıl moskova'da ekonomi eğitimi görür. dönünce de aydınlık dergisinde birlikte komünistlik yaparlar. 70'ten fazla rusça tercümesi vardır. maksim gorki'nin en iyileri onun elinden çıkmıştır. gogol, turgenyev, çehov ve puşkin de meşhurdur. ancak edebi anlamda taluy'un gölgesinde kalmıştır.

    rusça tercümanlardan ilk akla gelen isimlerden mehmet özgül(d.1936) ve ergin altay(1937) . ikisi de yüzlerce rusça edebiyat çevirmeni arasında en yetkin isimlerden, ikisi de aynı kuşak (bir yıl arayla kuleliden mezun olurlar) ve ikisinin de çok boyutlu bakış açıları var. ancak ne var ki ikisi de en çok tenkit edilen tercümanlardan. ergin altay'ı iletişim yayınlarından çıkan dostoyevski romanlarından tanıyoruz. hatırı sayılır sayıda gogol ve tolstoy çevirisi de vardır. başta (sansürlü olduğu gerekçesiyle) karamozov kardeşler olmak üzere, ecinniler, öteki ve anna karenina romanları büyük eleştirilere maruz kalmıştır. emekli bir asker olan mehmet özgül ise çehov çevirileriyle tanınır, ki çehov külliyatını çevirmiştir. bunun yanında budala ve yer altından notlar çevirileriyle tanınır. budala çevirisi, çeviribilim camiasında ağır saldırılara maruz kalmıştır, ancak birçoğu kanaatimce haksızdır. nobel ödüllü rus yazar aleksander soljenitsin'in ivan denisoviç'in bir günü çevirisi de özgül'e ait eleştirilen tercümelerden biridir. sözlükte bir örneği için; #61531748

    mehmet özgül'ün ve ergin altay'ın çok sayıda olumsuz eleştirilere hedef olması onları başarısız kılmaz. dediğim gibi yüzlerce rusça tercümanın arasından bu isimleri burada ele alıyor olmamız, insanların onlar hakkında konuşuyor ve de en önemlisi büyük yayın evlerinin onlarla çalışıyor olması meziyet ispatları için kafidir.

    gelelim son ve efsane kuşağa. ayşe hacıhasanoğlu ve mazlum beyhan (d.1948)
    ayşe hacıhasanoğlu en iyi karamazov kardeşler çevirisini yapan mütercim olarak biliniyor. çeviri de en sıkıntılı eserlerden biri olan bu eseri ilk defa sansürsüz yerli yerinde çeviren kişidir. mazlum beyhan ise rus edebiyatını muazzam bir başarıyla dilimize kazandıran çevirmendir. belki de en iyisidir. bazı okurlar rus edebiyatını mı yoksa mazlum beyhan'ı mı severler kararsızdırlar. şu ya da bu eseri diye örnek vermeyeceğim. elinden çıkan her eser okunur, zor kusur bulunur.

    son olarak bir de bonus vereyim: koray karasulu. 1975 doğumlu oldukça genç bir çevirmen. yine karamozov kardeşler'i en az hacıhasanoğlu kadar başarılı çeviren biri. belki ilerde daha güzel çeviriler yaparak en iyisi olur. olur mu olur...
  • dünya'nın en iyi edebiyatıdır. kalite kokar.
  • tarihlerinde cevher vardır
    işleyecek yazar vardır
    rus edebiyatı mücevherdir
  • rus edebiyatı denilince akla puşkin, gogol, dostoyevski, tolstoy, soljenitsin, turgenyev, solohov gibi yazarların, bir çoğu dünya klasiği olmuş eserleri gelir.
    rus edebiyatının ana hatlarını puşkin ve gogol oluşturmaktadır. dostoyevski; "hepimiz gogol'un palto'sundan çıktık" diyerek rus edebiyatının şekillenmesine atıfta bulunmuştur.
    rus edebiyatı da diğer tüm dünya edebiyatları gibi, romantizm, realizm gibi bir çok akımdan etkilenmiştir. bunların içinde nihilizm belirginlik kazanmış olsa da rus edebiyatı için nihilist bir edebi türdür demek de yanlış olur.
    tüm rus edebiyatında etkin bir karamsarlık hakimiyeti varolsa da, sorunlara çözüm üretmeye dair, hukuk, yargı, adalet, feodalizm, eşitlik, zengin - fakir ilişkileri, politika ve ekonomiye dair mesajlara sıkça rastlanır.
    rus edebiyatında anlatım tarzı bakımından yalın ve akıcı bir dil kullanılır. rus edebiyatı kahramanları karakterize edilecek olursa genellikle öyle kendine has özellikleri bulunan, aman aman kahramanlar değil, prens dahi olsalar normal yurdum insanı modundadırlar. kahramanlar arasında geçen diyaloglar da bir o kadar okurun okuma hissini pekiştirir cinsten seyirlik bir dildedir.
    rus edebiyatında tüm nesneler, karakterler ve atmosfere dair aşmış bir betimleme okur için oldukça hissedilir durumda olmasına rağmen bu durum okur bünyesinde sıkıntı yaratmak, ve "yeter ulan banane yahu bunlardan" şeklinde bir ruh hali yaratmak yerine, atmosferi yakalamak ve eser üzerindeki hakimiyeti pekiştirmek açısından okur için cezbedici bir rol üstlenmiştir.
    rus edebiyatı diyince ilk olarak akla sürekli lahana çorbası içip, hayatlarına dair memnuyetsizliklerini anlatan, sürekli ruble, kopik hesabı yapan, çizmelerinin ve paltolarının eskiliğinden dem vuran, her daim bunları tamir ettirme gayretindeki, soğuktan ve veremden yakınan, votkayı şehvetle seven insanlar gelebilir.
  • bu edebiyatın yapısını ve yazarlarını iyice öğrenmek için şüphesiz o dönemin rusya’sının sosyal, ekonomik ve politik durumunu iyice öğrenmemiz gerekiyor. dünyanın en evrensel edebiyatını sadece yazarlardan ve onların hayatından yola çıkarak öğrenemeyiz.

    rusya, o büyük yazarların, yani dostoyevski, tolstoy, turgenyevlerin ortaya çıktığı dönemde tarifi edilmesi güç bir aşağılık kompleksiyle boğuşuyordu. bu kompleks, tüm ülkenin dile getitrdiği ve üzerinde kafa yorduğu bir sorun değildi. bunu fark eden çok az kimse vardı ve bunlardan bir kısmı da edebiyata yön veren büyük yazarlardı. diğer taraftan rusya’ya, dünyada “işgan edilemez” yargısıyla bakılmaya başlanmıştı. nice komutanlar bunu hayal etmiş ve hiçbiri başaramamıştı. bu imkansızlık yüzünden de o dönem rusya’sı bildiğin kendi halinde kavrulan, kimsenin fazla bulaşmak istemediği bir ülkeydi.

    böylelikle rusya, evrensel kültürün bir parçası olacak dünyaya kapılarını kapatmıştı. bu da, kaba tabirle “özentilik” denen şeyin önlenemez yükselişine ön ayak oldu. o zamana kadar dünyaya fazla bir değer katamamış ve herhangi bir evrensel kültür alışverişinde bulunmamış rusya, eli mahkum bir şekilde özenti olmayı, taklit etmeyi tercih etmek zorunda kalmıştır.

    işte dananın kuyruğu da burada kopuyor.

    bu özentilik hali öylesine büyümüş, öylesine rusya’yı sarmıştır ki artık belirli birikimi olan insanlar -içlerinde yazarlar da dahil- koca bir ulusun henüz bir karakter oturtamadığını, özentilikle oradan oraya savrulduğunu, farklı bir katma değer kazandırmayıp her düşünceyi hazır alıp bunu da kendilerininmiş gibi pazarladığını izlemek zorunda kalırlar.

    bu durum da farkındalığı yüksek az sayıdaki insanın dikkatini çekmiştir. onlara göre problemlerin hepsi ne savaştan, ne paradan, ne insandan kaynaklıdır. tüm problem özentilikten kaynaklanır. bu yüzden de odak noktalarını buna çevirirler çünkü insanlar delirme raddesinde özentiliğin, yozlaşmanın, böbürlenmenin, sahteliğin, şatafatın esiri olmuşlardır. bu durumu tolstoy’un savaş ve barış kitabında daha iyi anlıyoruz. kocaman bir ülkenin kaderini belirleyen ve milyonlarca insanın ölümüne neden olan savaş sırasında bile rus aristokrat sınıfı her gün her gece balolar yapıp toplantılar düzenlemiştir. yine aynı kitapta aristokrat sınıfından insanların fransızca’yı akıcı şekilde konuşma çabası da işlenir.

    işte evde olan her problemin evin hayırsız çocuğuna yıkılması gibi, bu birikimli insanlar da her şeyi bu özentiliğe, şatafat sevdasına yüklemeye başlarlar. bu o kadar canlarını sıkar ki her kitabında bununla alay etmekten geride durmazlar. büyük bir çaba içerisinde her kitaba sert bir eleştiri koymayı ihmal etmezlet.

    işte örneğini sadece rus edebiyatında gördüğünüz, yüzlerce sayfa balo tasvirinin nedeni budur. bu baloda aklı başında bir insanın o şatafat sevdalılarını gözlemleyip iç sesine kulak vermesi, onlara anlamsız gözlerle bakmasının nedeni budur. bu tema çoğu rus klasiğinde mutlaka sayfalarca işlenir. çünkü yazarlar bu kitlesel gerizekalılıktan usanmışlar ve çareyi, sürekli bu konunun üzerinde durmakta aramışlardır.

    kitlesel bir yozlaşmanın karşısında üç büyük dev, tolstoy,dostoyevski ve turgenyev üç farklı görüş edinir.

    tolstoy bu şatafat sevalılarına bakar, zengin bir aileden geldiği için ekmek parası derdi de yoktur ve şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyorlar böyle? asıl önemli olan şey insanın iç dünyasıdır kişi buraya yönelmelidir”

    dostoyevski bu şatafat sevdalılarına bakar, ekmek parasıyla uğraştığı ve bir ara politikaya yöneldiği için şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyor böyle? asıl önemli olan şey özentilikten uzak kendi rus kültürümüzü oluşturmak ve buna sahip çıkmaktır.”

    turgenyev ise özentilere bakar ve bu milletin kendisinin bir şeyler başaracağına da batıyı gerçekten anlayacağına da ihtimal vermez. bizim “çomar” tabirini rus milletini tanımlamak için kullanır şöyle der: “tüm bu insanlar ne yapıyor böyle? özentilikle bir yere varılmaz, bu insanlardan da bir yol olmaz. batı’yı iyi özümsemek gerekir”

    tolstoy zengin olduğu için zihinsel uğraşlara daha fazla zaman ayırabilir. kendisini yazdığı bir kaç kitaptan sonra önü alınamaz bir şöhretin içinde bulur. ne yazsa okunuyordur ve gün geçtikçe daha da popülerleşiyordur. ama tolstoy düşünce adamıdır. sürekli hayatın anlamını arar, farklı şeyler bulur ve bunlar romanına yansır. bugün tüm sorunlar a dan kaynaklı der, a yı ele alan kitaplar yazar. başka bir gün b yi fark eder ve kitaplarını b ekseninde yazmaya çalışır. ama her zaman çözümü insanın iç dünyasını aşmasında bulur. hayatında yaşadığı çelişkiler ancak tüm kitaplarını okuduktan sonra gerçekten anlaşılabilir.

    dostoyevski tolstoy’a göre zihinsel uğraşlara pek fazla zaman bulmaz. kumarbaz ve fakirdir. ama inanılmaz bir kalemi vardır. başından geçen idam olayı, hayatı boyunca kapayamayacağı yaralar açar. içinde az da olsa politik düşünceleri muhafaza eder ama korkusu onu insana, iç huzura ve yaratılışa yöneltir. aristokrasinin devamlı yüzüne çarpıldığı bir zamanda fakirdir ve bunun acısını çemiştir. gittiği ortamlardan dışlanmış özellikle meşhur balolarda istenmeyen adam olmuştur. kitaplarında da bu temayı sürekli işler. milliyetçidir ama bir yandan da yaşadığı buhran nedeniyle varoluşçuluğu sorgulamaya başlar ve bu yönde eserler verir.

    turgenyev ise, memnuniyetsiz sinirli bir adamdır. ne halktan ümdi vardır, ne rus olmaktan, ne de gelecekten. tutunacak herhangi bir ideolojisi yoktur. ona göre yer gök batı olmalıdır ama özentilikle değil. sürekli bu özentileri eleştirmekle kalmaz, milliyetçi söylemlerin de alaya alır. dostoyevski ve tolstoy’un aksine bireyciliği daha fazla savunur ve gözü hep batıdadır.

    işte bu dönemin büyük üç yazarına ilham olan şey toplumda gördüğü taklitçiliktir. bu taklitçi ve yozlaşmış kültüre bakıp hepsi kendisine farklı bir yol çizmiştir. tolstoy iç dünyaya yolculuk yapar, dostoyevski varoluşçuluğa, turgenyev ise modernizme ve batıcılığa.

    rus edebiyatının hala evrensel olması ve kitlelere hitap etmesindeki nedenlerinden biri de budur. özentilik ve yozlaşma hızlı bir şekilde tüm dünyayı sarmıştır. tıpkı o zamanların rusya’sı gibi. durumun farkında olan bu saçmalığı izlemek zorunda kalan biz azınlıkta olan insanlar da rus edebyatını keyifle okuruz. çünkü orada anlatılanlar artık bizim dünyamıza da hitap eder durumdadır. budala kitabında mışkin’in baloda yaşadığı psikolojik çözümlemeler, bizim gündelik hayatta herhangi bir kalabalığı görünce yaşadıklarımızla aynıdır hemen hemen. tüm dünyaya hitap eden konuları, benzerine rastlanması imkansız kalemler hayata geçirince de böyle ölümsüz oluyor işte.
  • gogol'un palto' sundan çıkmıştır.

    kimin sözüydü hatırlamıyorum.

    edit: dostoyevski imiş. sağolsun reji kulağıma fısıldadı.*
  • karakter isimlerinin farklı kısaltmalara sahip
    olmasi dolayisiyla kim kimdi diyerek sık sık geri donus yapmaya neden olan edebiyat türü.
    aleksandır ismi nasıl sasha olarak kısaltılıyor hala cozebilmis degilim.
  • tolstoy ve dostoyevski'den ibaret sanılan edebiyat
  • alman edebiyatının aksine içinde melankoli olmayan edebiyattır. ya budalasındır ya da güçlü. yer altı adamı duello ister, raskolnikov kendisi bizzat adalet için öldürür, prens mışkin saftır ama asla hiçbiri melankolik değildir.
hesabın var mı? giriş yap