• rüya'mda
    koca bir
    lamba
    içinde ben
    etrafım okyanus
    kırdım
    çıktım
    bıraktım kendimi
    ve uyandığımda
    gökyüzünde hala
    ay ve yıldız
    ve
    bulutlara bakan sesinle
    şarkılarınla yağmurlar
    kulaklarımda
    sen.
  • kafama flamingo düşüyordu. çok da gerçekçiydi, uyandım, kafamı yokladım. bir hasar olmadığını anlayıp yeniden uyudum.

    https://m.youtube.com/watch?v=ypq2j7clrek
  • nerdeyse "sabah" sayılacak bir vakitte yatağa girdim, nasıl olduysa girer girmez de uyudum ve aynı hızla rüyayı da görmeye başladım.

    araba kullanıyorum, meyhaneler sen çalıyor durmadan, repeat'te, şarkı her başladığında yanımdaki koltukta oturan kişi değişiyor. yalnız işin tuhafı bu kişiler hayatımda duygusal ilişki yaşadığım kadınlar ve hepsi de yüzünü bana çevirerek meyhaneler şarkısını sakin sakin söylüyor, onlar değiştikçe ben onların olduğu tarafa bile bakamıyorum, onlara yaptığım haksızlıklar, onların bana attığı kazıkları düşünüyorum, tam birine bişi diyeceğim, vazgeçiyorum.
    bu döngü epey bi müddet devam etti, sıkıntıyla uyandım bi baktım ki uyuyalı daha 2 saat anca olmuş.

    taktım kulaklığı aynı şarkıyı dinleye dinleye , hiç bi mesaja bakmadan epey bi yürüdüm dışarı çıkıp, eve dönerken de boyoz yumurta aldım.

    sonra ;

    sonra geçti.
  • bugünlerde yabancı ünlülerin, angelina jolie'nin falan da içinde olduğu çok girift rüyalar görüyorum, büyük olaylar oluyor... uykudan çıkamıyorum adeta... hayrolsun diyeyim...
  • dün uzun zamandır gerilim filmi izlememiş olan bana gerilimin en alasını yaşatandır.

    yaşadığım yer, ev, cadde her yer aynı fakat hiç insan yok. bu saatte bu kadar boş olmaması gerekir diye düşünüyorum. dükkanlar kapalı, ne bir ses var ne bir insan. tabi sonra apartmanın önüne gelip yerde yatan bir iki kişi görünce aksiyon başladı ama o boş sokaklar aklıma geldikçe hala ürperiyorum.
  • "bir anne kucağı bir de yar kucağı; başka da ne teskin eder insanı?" diye mırıldana mırıldana uyandım az önce. enteresan.
  • çok garip bir şey.

    rüyamda gerizekalı bir ev arkadaşım var, eve giren hırsızın mülteci olduğunu anlayınca hırsızın kafasını kesiyor ve koltuğun altına saklıyor.
    tıp okuduğundan ödev için kullanacakmış onu.
    karadenizli eski ev sahibim o evin de sahibi ve birden evin kapısında beliriyor, ev arkafaşı onu görünce hemen arka kapıdan çıkıp koşuyor, ben ev sahibini eve alıyorum, adam yüzüme bakıp "cık cık cık ne biçim insan yauu"diyor.
    sonra koltuğun altındaki kafası kesik mülteci hırsızı fark ediyor.
    beni eski toyota rav4 aracına bindirip bir yere getiriyor, bağ evi gibi bir yer.
    sonra annemin evinde buluyorum kendimi, mutfak dağınık, annem okula gitmek üzere, sabahın erken saatleri, kırmızı fırın orada.
    fırın bozulmuş ve tamir ettirmemi istiyor annem, tamam diyorum ama içim yanıyor endişeden.
    gerizekalı ev arkadaşımın yediği bokun cezası ben çekecem diye düşünüyorum.
    olay bir şekilde polisler tarafından anlaşılıyor ve eve sivil, babacan bir polis gelip beni ve minik kırmızı fırınımızı alıyor.
    fırın kırmızı.
    ben hafiften sorgu, hafiften çay muhabbeti gibi bir ortamda "peki ben ne diyecem mahkemede? bir şey yapmadım" diyorum.
    polis "yüce türk adaletine güveniyorum diye başlayıp devam et" diyor.

    gerizekalı ve tıp okuyan ev arkadaşımla bir süre sonra topkapı sarayında bir alacak verecek meselesinde karşılaşıyoruz.
    bu sefer grotesk bir adam var masada ve sürekli beni rahatsız ediyor.
    eski muhasebeci, bir yakın akrabam, ben ve japonlar var.
    japonlar kırmızı fırınımı sivil polisten alıp yukarıda parti vererek yeni bir marka kuruyor.
    ben de sinirlenip masada plastik sandalyede oturan japon kadının sandalyesinin ayaklarına tekme atıp kırıp gülüyorum.
    ben bunu yapınca dünya birden gta3'deki araba parçalama bölümündeki gibi oluyor.
    iç karartıcı bir hava, kocaman paslı bir metal, koyu mavi deniz, nemli ve sert esen rüzgarlı hava, deri ceketler, koyu yeşil çimler, her yer paslı metal dolu.
    grotesk adam bana sinirlenip telefonumu kırmak istiyor, masada benim oturduğum taraftaki bir telefonu kırıyor.
    ama telefon kırmızı ve gerizekalı ev arkadaşımın.
    ben "ehehehe" diye gülerek kendi telefonumu alıp uzaklaşıyorum.
    garip bir merdiven sisteminden çıkıp dolmuşa biniyoruz hep beraber.
    japonlar, ev arkadaşım, ben, yakın akrabam ve birileri daha.
    ama dolmuşta şoför yok.
    ben soför yanındaki ikili koltuktayım, cüzdanı yanıma almamışım ve "ulan param yok nasıl dönecem eve" diye düşünüyorum.
    birden halam ve kuzenim beliriyor, halam dolmuşu kullanıyor ve zifiri karanlıkta. sürekli kuzenime bir şeyler söyleyip gülüyor ve yola bakmıyor, sürekli uyarıyorum yavaşla, araba var, sağa dön diye. şu anda bulunduğum eve ama garip bir şekilde sarı renkli olan haline geliyoruz.
    kısacık yol bitince birden hava aydınlanıyor.
    eve yaklaşınca ben birden mavi bir motorun arkasında buluyorum kendimi ve yedek parçacıda çalışan, kazak ya da özbek olduğunu düşündüğüm bir motovlog youtube kanalının sahibiyle karşılaşıyorum.
    ağzımdaki sakızı çiğnemeyeceksem vermemi, molotof yaparken kullanacağını söylüyor.
    nası kullanacak acaba diye düşünürken çıkarıp sündürüp sallayıp sallayıp kement atar gibi atıyorum sakızı.
    birden eve giriyorum ve girdiğimde yine kafası kesilen göçmen ve sarı duvarların olduğu arka oda var, adam tam odanın ortasında.
    sakallı sivil polis de orda, odanın ortasında kafası kesilmiş ama o anda kesilmemiş ve canlı duran göçmen, gerizekalı ev arkadaşı yüzünden mapuslarda volta atacak olan ben, sakallı sivil polis duruyoruz.
    birden kapı çalıyor ve uyanıyorum.
    temizlikçi abla gelmiş, deterjan bitmiş.

    iyi ki geldi temizlikçi abla.
    saçlarım beyazladı dertten amına koyim bu nasıl rüya?
  • ummadığın anda çelme atandır.
  • bazıları öylesine gerçek oluyor ki, sarıldığınız kişinin kokusu birkaç gün burnunuzdan gitmiyor. sıcaklığı da capcanlı duruyor aklınızda.
  • gerçeklikle farkını hala anlayamadığımız, anlayamayacağımız olay.
hesabın var mı? giriş yap