• covid öncesi tüm dünyada sinemalarda gösterime giren s&m2 konserinin kaydı nihayet an itibariyle dinlenebilir durumda. pek çok drama hikayesi barındıran bu konserin en başta nasıl oluştuğuna sonra da kısa bir analizine göz atalım.

    1999 senesinde michael kamen şefliğinde gerçekleştirilen konser üzerinden 21 sene geçmesine rağmen konuşulmaya ve dinlenmeye devam ediyor. özelikle no leaf clover'in ilk kez burada sahnelenmesi ve the outlaw torn parçasının load'da yer alan versiyonunun bile üstüne çıkması, konserin en unutulmaz detaylarındandı.

    geçtiğimiz sene anonsu yapılan ''s&m2'' normalde tek gecelik bir chase center açılışı şeklinde planlanmıştı ancak biletlerin satışa çıkmasından saniyeler sonra botlar yardımıyla bütün biletlerin tükenmesi ve mevcut durumun karaborsa piyasasına asist sağlaması, metallica'nın hem fanlardan özür dilemesine hem de takvime bir konser daha eklemesine neden oldu. s&m2'nin bu 2 gecelik gösteriden sonra da tüm dünyada sinemalarda göstereceği açıklandı.

    şimdi gelelim s&m2'de bizleri neler bekliyor;

    geçtiğimiz günlerde kaybettiğimiz ennio morricone bestesi the ecstasy of gold ile açılışı yapıyoruz. senelerdir metallica'nın introsu olan bu eşsiz bestenin senfoni ile uyumunu gerçekten kelimelere sığdırmak çok ama çok zor. konserde de izlediğimde daha ilk notadan tüylerim diken diken olmuştu.

    the call of ktulu ile girişi yapıyoruz. 99 senesindeki konser ile aynı başlangıç. ben bu parçanın da senfoniye çok çok yakıştığını düşünsem de burada metallica'dan bir orion hamlesi beklerdim ama gelmedi. olsun diyelim ve albümü dinlemeye devam edelim.

    for whom the bell tolls ile aynı adımlar üzerinden yürümeye devam ediyoruz. burada üflemeli çalgıların bazı notalarında ilkinden daha farklı kullanımlar olduğunu gözlemliyoruz. özellikle james'in vokaline kadar olan kısımda metallica'nın yer yer baya arka plana çekildiğini görüyoruz.

    the day that never comes bence albümün en iyi kayıtlarından. harmonisi, uyumu, birlikteliği o kadar kusursuz ki bence şarkı dm'deki halinin bile üstüne çıkmış. konserdeki halinde aklıma gelen ilk cümle şuydu; ''bunun albüm mix versiyonunu dinlememiz lazım.'' özellikle nakarattan sonra vokalin bittiği kısımdan outroya kadar olan süreçte orkestra kontrolü o kadar güzel alıyor ki sanki parça sadece bu albüm için yapılmış gibi hissediyorsunuz.

    the memory remains ile devam ediyoruz. bence bir senfoni konserinde olmazsa olmazlardan. fade out kısmının seyirciye bırakıldığı an için bile bunu setliste koymak şart. hakkını verelim seyirci de şarkının hakkını vermiş. ilk hali ile majör değişiklikler bulundurmayan memory, gayet uygun seçim.

    confusion ilk listelerde gördüğümde mesafeli durduğum ve ''acaba uydu mu'' diye düşündüğüm bir seçimdi. hardwired albümünde benim en sevdiğim parçalardan olsa da adım ritimli riff başlangının orkestraya nasıl yedirileceği gibi kısımlar kafamda soru işareti oluşturmuştu ama confusion, albümün en iyi ''yeni'' parçalarından biri olmuş. özellikle the day that never comes gibi james'in olmadığı anlarda kontrolün metallica'dan cıkması parçayı çok başka bir sınıfa taşımış. üflemeli çalgıların da en çok buraya yakıştığını belirtmek isterim.

    moth ınto flame beklenen seçimlerden biriydi. çoğu kişiye göre hardwired'in en iyi parçasının buraya konulmaması kaçınılmazdı. nakaratı oldukça güçlü olan parçanın soloya giriş kısmı bence şarkının en zirve anlarından birisi olmuş. ''burn'' kısmından sonra gelen telli çalgıların farklı frekanslarda gelmesi çok çok güzel oturmuş.

    the outlaw torn da 2.kez performe edilen parçalardan. ilk versiyonuna göre özelikle outro kısmında eklenmiş notalarla biraz ayrılıyor. burada da oldukça etkili bir şekilde çalınmış olmasına rağmen ben ilk versiyonunun duygusundan bir kademe aşağıda kaldığını düşünüyorum. özellikle 99'daki parçada hetfield'in vokali çok daha duygulu ve yoğundu.

    no leaf clover demek senfoni demek. senfoni demek no leaf clover demek. 20 sene öncesinin en unutulmaz parçalarından olan bu eşsiz nota yumağının bir daha asla kamen şefliğindeki kusursuzluğunda çalınamayacağını biz zaten çok çok önceden kendimize kabul ettirmiştik. girişi sanki bana bir mod alttan gelse de sonuna doğru yine james'in kükremesi ile benliğimizi kaybetmeye devam ediyoruz. iyi ki bu şarkı yapılmış. çok çok özel bir eser bu.

    halo on fire da son albüme uğradığımız parçalardan biri. her ne kadar bir ballad olmasa da oraya limit olarak en yakınsayan notalara sahip şarkının bu olduğunu söylesek yanılmış olmayız. albümün de ve buranın da en iyi işlerinden biri. kapanış kısmı harika. james sustuktan sonra metallica'nın sahnede resesif bir moda bürünmesi formülü ilk konserde de çok iyi işlemişti ve bu çizgiden bu konserde de çıkılmaması harika bir uygulama olmuş. özellikle son 2-3 dakikasında parça tamamen melodik bir kısma bürünüyor.

    scythian suite ile set ii'ye başlayip metallica parçalarına es veriyoruz. aslında 2.kısma bir ısınma gibi başlayıp daha sonra başka bir yöne kayacağımızı görüyoruz.

    mosolov eseri ıron foundry ile devam ediyoruz. bence metallica sahnede iken bu parçayı seçmek cok zekice bir seçim. bu şarkıyı sevenler, spotify'dan orijinal kaydına da ulaşabilirler. vurmalı çalgıların burada öne alınması ve daha sonra ulrich ile geçiş yapılması oldukça etkileyici olmuş.

    the unforgiven ııı ile mama saidvari bir ayrılma görüyoruz. sahnede sadece hetfield var ve elinde gitar yok! gitarsız bazen ellerini nereye koyacağını bile şaşıran ve hala utangaçlığını binlerce konserden sonra atamayan bu adamın vokali ile nasıl tanrılaştığını burada görüyoruz. senfoni de notalarıyla james'in önüne geçmeyip tamamen seyirci ile james'i baş başa bırakıyor. oldukça iddialı ve güzel bir tercih olmuş. tüm grubun unforgiven i çaldığını görmektense böyle bir unforgiven iii görmeyi tercih ederdim.

    all within my hands aslında grubun akustik çalışmalarında hafiften spoilerini verdiği parçalardan biriydi. st.anger albümünde bazı (aslında çoğu çaktırmayın) metallica severin alay ettiği davul tonlarının arasında dinlemesi zorlaşabilen bu parçanın akustik halinin çok daha iyi ve dinlenebilir bir hale geldiğini görüyoruz. unforgiven iii gibi düşük bir tondan girip kapanışa doğru hetfield'in kontrolü eline aldığı bir parça. çok güzel bir seçim.

    pulling teeth duygusal olarak gecenin en iyi anlarından biriydi. kayıt halinin de ondan aşağı kalır yanı olmamış. cliff'i anmak ve parça bittikten sonra kafanızı gökyüzüne kaldırıp uzun saçlı adama göz kırpmak için en uygun zaman bu dakikalar. rob'ın scott pingel ile gösterdiği performansın uzun süre eşi benzeri olmayabilir.

    wherever ı may roam ile koyulaşan tondan devam ediyoruz. ben hala nedense bu şarkının çok underrated kaldığını düşünüyorum. her notası, her riffi o kadar kusursuz ki, enter sandman'in kapladığı black albümden bazen kurtulamıyor gibime geliyor. 99 yılındaki haline oldukça yakın bir şekilde çalınıp yine james'in kükremesi ile sona eriyor. bu parça olmazsa çok üzülürdüm.

    one ile gaza basmaya devam ediyoruz. lars'ın sonlara doğru yorulduğu ve twinlerden bazılarını saldığı oldukça belli olsa da lars yani bu biliyorsunuz işte.

    master of puppets da ilk halinden evrimleşmeye uğramış ve özellikle kapanışında bazı sectionlarda notaları değiştirilmiş bir hale gelmiş. one gibi bunun da olmadığı bir setlist kurmak kriz yaratabilirdi.

    nothing else matters sanırım hakkında en sert eleştiri yapabileceğim parça olabilir. abiler anlıyoruz güzel parça ama biz buna doyduk ya. 91 senesinden beri çalınmayan, coverlanmayan tek yer kalmadı. 99 konserinde de uyarladınız, salın artık. fixxxer var alın listeye. mis gibi olurdu. nem şarkısını görmeyi istemiyordum ve setlistte de kronolojik olarak yanlış yerde olduğunu düşünüyorum

    enter sandman gibi en çok sevilen metallica parçalarından biri olan şarkıya ''olmasa olurdu'' demek ağır gelecek gibi olsa da burada da bir nem sendromu yok değil. 30 senedir enter sandman'i oldukça tükettik ve aynı familyadan king nothing, i disappear gibi belki o kalitede olmasa da hafif rock-metal geçişi arasında duran çok çok güzel eserler var.

    s&m2, başından sonuna kadar kaliteyi düşürmeyen bir albüm olmuş ve güncel olarak hala metallica'nın son konseri olma özelliğini taşıyor. iyi bir kulaklık ile sinemada dinlediğinizden çok farklı ve çok daha detaylı bir müzik ziyafeti çekeceksiniz. iyi dinlemeler.
  • hetfield'in tüm "yaşlandı, bitti, artık bırak" homurtularına rağmen unforgiven 3 performansı ile "ben daha ölmedim ibneler" dediği konser... "outlaw torn" performansını saymadım bile... adam hala dünya üzerinde nefes alan en karizmatik müzisyen...
  • dün akşam izmir karaca sinemasında izledim.

    öncelikle ses sistemi çok iyi değildi ama bunu tahmin ederek gittim başka bir gösterimi yoktu çünkü.

    metallica bir kültür haline gelmiş bunu gözlerimle görme fırsatım oldu ayrıca 27 yaşındayım salona girerken kendimi yaşlı hissetmiştim.
    ama saçmaladığımı hemen farkettim çünkü 50 li yaşlarda birkaç teyze vardı hatta oturduğum blokta 70 yaşında olduğunu söyleyen bir teyze daha genç bir çocukla sohbet etti.

    burası spoiler içerir !!!

    beni en çok etkileyen üye garip bir şekilde kirk hammett oldu.
    normal bir konserde soloların yarısını yanlış doğaçlama çalar bu adam . ama bu konserde %80 ine yakın albüm performansında çaldı. çok konsantreydi maçı oyununa göre oynayan futbolcular gibi işte.
    wherever i may roam solosunun son kısmına geç girdiğini de farkettim !

    rob lars james çok iyiydi. larsın ilk ara verildiğinde bayrakları sayarken türkiyeden bahsetmesi çok güzeldi =)) ki en az konser verdiği ülkelerden biridir herhalde.

    iskitlerle ilgili bölümü çok sevmedim bu müziğin kültüründe olan bazı şeylerden yakalayıp sempati uyandırmak istemişler ama çok daha güzel senfoniler var sonrasındaki şarkıda grubun içinde olması şarkıyı deneysel bir hale getirmesi gayet güzeldi.

    james çok yorulmuş dikkatli bakan biri bu mimikleri çok rahat anlar özellikle şarkı söylemediği anlarda bir çok kez mutsuz olduğunu ama bunu farkettirmemeye çalıştığını hissettim.

    bunun dışında beni en çok etkileyen bölüm sanırım kurgu oldu. sadece 1 ayda hazırlanmış bu görüntüler ve her şarkının geçişi highlights denilen anları o kadar profesyonelce yapılmış ki yüzlerce kişilik emeğin her anını göstermeye çalışmışlar dolu dolu yaşıyorsun konseri !

    sonunda konser apar topar bitti gibi geldi özel bir kapanış yoktu ama güzeldi.

    metallica bir kültür ve onu özel yapan şey bu aslında
    daha iyi çalan müzisyenler olmuştur. daha progresif müzik yapanlar daha iyi sesi olanlar ama bu hale gelmek sadece yetenekle olacak birşeyde değil.
    bu adamlar doğru zamanda doğru yerde tam da yapmaları gereken şeyi yapmışlar.
    ne için yaratılmışlarsa onu yapmışlar.

    bu belgesel boyunca en sık söylenen kelimelerden biri cesaretti. bu seviyede üne sahip grupların bu kadar farklı ve zor işlere kalkışmaları kolay değil.

    bu kadar dışlanan bir müzik türünün öncülüğünü yapmaları bunu evrensel hale getirmeleri binlerce km ötedeki bir ülkede 70 yaşındaki insanları sinemaya getirmeleri gerçekten inanılmaz bir şey.
  • grubun kariyerini 1981-1999 ve 2000-2019 olarak ikiye ayırırsak, ilk perdenin kapanışını s&m yapmıştı. s&m2 ise ikinci ve elimiz yazmaya varmasa da belki de son perdenin finalinde aklımıza kazınan sahne olarak tanımlanacak.

    -1999 konserinin mimarı michael kamen ne yazık ki bugün aramızda değil. şarkıların genel kurgu ve akışının aksi yönünde bestelerle katman üstüne katman yaratıp, risk alıp aynı zamanda boyut atlatan değerli müzik adamı yerine, bu kez sahnede michael tilson thomas ve edwin outwater'ı izledik. senfoni orkestrası için yazdıkları bestelerin özellikle yeni şarkıların içerisinde biraz arka planda kaldığını hissettim. belki de bu nedenle intermission olarak iki klasik eserin yorumlanması, unforgiven ııı'ün sadece senfoni orkestrası tarafından çalınması (muhteşemdi, gözümün önünden gitmiyor) görüntüyü biraz olsun dengelemiş oldu.
    -1999 konseri her ne kadar thrash'ten hard rock'a evrilen müzikal çizgi anlamında eleştirilse de, 20 yılına yaklaşan bir grubun olgunluk döneminin tacı konumundaydı. 2019 ise artık 40'a doğru giden grubun son 20 yılındaki tepe performanslarından biri oldu. james'in yüzündeki mutsuzluğu görmeme şansımız olsaydı ve sadece şarkıları dinlemiş olsaydık, 99'daki olgunluğu belki daha da misliyle hissedecektik. kirk bile performansıyla yıldızlaşmış. etrafımda izleyenler arasında dikkat çekilen noktalardan biri bu oldu.
    -kaderin cilvesi olarak 99'dan bir süre sonra rehabilitasyon sürecine giren james, bu kez s&m2'nin hemen ertesinde tekrar rehabilitasyona alındı.
    -müzikal birikim ve yetenek tartışması açmak veya robert'a saygısızlık yapmak gibi bir niyetim kesinlikle yok ama n'olursa olsun gözler jason newsted'i aradı mı? bence aradı.
    -bas gitardan bahsetmişken, scott pingel'e ayrı bir parantez açmamız gerekecek. cliff duymuş mudur bunu bilemeyeceğiz ama anesthesia'nın notalarıyla yüreklerde bir şeyler koptu gitti. gözler doldu. ruhun şad olsun cliff. eline sağlık scott.
    -1999'da black album, load ve reload seçkileri nedeniyle, yahu biraz daha eskilerden çalsalardı demiştik. bu kez st.anger, death magnetic ve hardwired için aynı şeyi söyledik. fakat ne olursa olsun her anı ayrı güzeldi.
    -yazının başında belirttiğim iki perdelik ayrımdan gidersek, ikinci perde özellikle geri dönüş sonrası bol turneli ve yeni albüm anlamında görece kısır bir dönem oldu. yaklaşık 20 yıla (grafikleri giderek yükselen) sadece 3 albüm sığması tartışılabilir. ancak, james geri dönemeseydi belki de 1999 s&m grubun kariyerinin son çalışması olacaktı.
    -minus human bu kez çalınmadı. no leaf clover yine coşturdu.
    -ilk konser berkeley'de idi. bu konser chase center'da gerçekleşti. (zaten chase center'ın açılışının kutlamasına yönelik organize edildiği de birinci ağızlardan duyurulmuştu.)

    ve final olarak.. james hetfield. üzüldüm. gördüğüm james'e üzüldüm.
    "buraya geldiğiniz için mutluyuz" derken "ben burada olmak istememiştim/ne gitar çalmak ne de şarkı söylemek istiyorum" (evet ben böyle hissettim) diye bağıran gözleri gördüğümde belki de yolun sonu dedim. ama sesini tekrar duyduğum, sinema perdesinden de olsa canlı performansına bir kez daha şahit olduğum için şükrettim. boşver lars usa turnesi ayarlasın dursun. canın istemiyorsa dinlen. bilelim ki evinde oturup çoluk çocukla uğraşıyorsun.

    peşin edit : kim açtı lan bizim bayrağı doğruyu söyleyin :)
  • 9 ekim'de, izmir'deki gösterimden çıktığımda şöyle bir nefes aldım ve dedim ki "fena bir hayat değil.. ölmeden önce bunu da gördüm."
  • gösterimden kalkmadan önce salı akşamı kadıköy rexx sinemasında izleyebildiğim konser filmi. böylece çok istememe rağmen her defasında bir engelim çıktığı için hayatım boyunca canlı izleyemediğim metallica'yı sinema perdesinde de olsa canlı izlemiş kadar oldum. bir daha bir sinema salonunda bundan daha yüksek sesli bir şey izleyemem sanırım ^^

    konser güzeldi, gazdı, yer yer eski anıları canlandırıp gözlerimi bile doldurayazdı ama tabii ki asla ve kat'a ilk s&m kadar büyüleyici ve başarılı değildi. bunun da en büyük sebebi rahmetli michael kamen'ın eksikliğiydi. özellikle yeni çalınan şarkılar için yazılan senfonik kısımlar tek bir şarkı dışında * asla kamen'ın şaheser melodileri kadar etkileyici ve şarkıları tamamlayıcı, bir üst seviyeye taşıyıcı kudrette olamamış.

    biraz da sinema salonunun etkisine veriyorum ben bu durumu, çünkü rexx'in ses sistemi gayet iyi ve gümbür gümbür olsa da ilk konserin alışık olduğumuz haline zıt olarak bu defa grup çok daha ön planda duyuluyor, orkestra çok arka planda kalıyordu. hatta bir ara james seyircilere "orkestra muhteşem duyuluyor, değil mi" diye sorduğunda içimden "hayır, duyulmuyor" diye geçirdim. özellikle (bkz: the day that never comes), (bkz: halo on fire) ve (bkz: moth into flame) gibi gayet orkestra şahlandırmasına müsait şarkılarda pek orkestra sesi falan duyamadım, bu orkestra neye katkı sağlıyor şimdi diye düşündüm biraz tadım kaçarak. konserin ilk yarısı bitmeden salondan çıkan insanlar bile oldu, belki de onlar da benzer bir durumdan memnun kalmadılar da çıktılar. ikinci yarıda orkestra daha iyi duyuldu ama ne olursa olsun yine de ilk konserden aşina olduğumuz şarkıların, ilk konserden aşina olduğumuz orkestrasyonları daha başarılıydı, yeni şarkılarınkiler değil.

    setlist benim çok hoşuma gitmedi maalesef, çünkü ilk konserin tekrarına çok düşülmüş. konserin neredeyse tamamına yakını ilk konserin aynısıydı, araya üç-beş tane daha yeni şarkı ekleyip bitirmişlerdi. burada son albümler ve ilk 5 albüm kıyası yapmayacağım çünkü st. anger dışında hiçbirini birbirinden ayırmıyorum, hepsi gayet güzel albümler. konserdeki sıkıntı hangi albümden kaç tane şarkı çalındığı değil, iki konserde de çoğunlukla aynı şarkıların çalınmış olmasıydı. aslında ilk konsere kıyasla bu konserde bütün albümlerden en azından bir tane de olsa şarkı vardı, dışarıda bırakılan hiçbir albüm olmamıştı.

    örneğin ilk konserde kill 'em all'dan hiçbir şarkı çalınmamışken, bu defa orkestranın basçılarından scott pingel'in elektro kontrbasıyla müthiş bir anesthesia (pulling teeth) performansı sunulmuştu. gecenin en görkemli anlarından biriydi. onun dışında yanlış saymadıysam ride the lightning'den iki, master of puppets'tan bir, ...and justice for all'dan bir, black album'den üç, load'dan bir, reload'dan bir, s&m'den bir, st. anger'dan bir, death magnetic'ten iki ve hardwired... to self-destruct'tan üç tane parça çalınmıştı, hiçbir albüm dışarıda bırakılmamıştı.

    setlistin sanki son albümlere fazla ağırlık verilmiş gibi göze batmasının asıl sebebi bence eski albümlerden ilk konserde çalınmayan ve orkestrasyona gayet müsait oldukları ve çok beklendikleri halde birçok başka şarkının bu sefer de çalınmaması ve ilk konserdekilerin tekrarlanmasıydı. örneğin nothing else matters tam bir konser balladı olabilir ama bu defa fade to black olmalıydı. the call of ktulu müthiş orkestral bir eser olsa da bu defa orion ya da to live is to die bir şekilde dahil edilmeliydi. sırf orkestraya güzellik olsun diye ekledikleri o gereksiz suit ve iron foundry tamamen şutlanıp bu iki parçadan biri eklense seyirciler eminim ki mest olurdu. black album'den my friend of misery, ajfa'dan harvester of sorrow, reload'dan fixxxer, master of puppets'tan welcome home (sanitarium) gibi orkestrasyona hazır bekleyen şarkılar çalınmalıydı. o zaman setlist böyle bir hayal kırıklığı yaşatmamış olurdu. keşke ilk konserin yeniden çevrimini yapacaklarına, yepyeni "eski" şarkılarla ilkinden daha iyi olan devam filmini çekselermiş. kaçırılmış bir fırsat olmuş.

    grup üyeleri james'ten rob'a çok iyilerdi. james son zamanlarda dinlediğim en iyi vokallerine imza atarken, yukarıda bir arkadaşın da söylediği gibi son senelerde konserlerde mütemadiyen solo sıçışlar yapan kirk neredeyse kusursuza yakın çalmıştı. ilk konserde olduğu gibi bu konseri de gayet ciddiye alıp, oyunu kuralına göre oynadığı, hem seyircilere hem de orkestra üyelerine saygısızlık etmediği çok belliydi. ancak ilk s&m'de konserin ambiyansına uygun olarak hepsi takım elbiselerle sahneye çıkmış olmalarına rağmen, bu konserin ikinci yarısında hawaii tişörtlerle falan ortada gezinmelerini yakışıksız buldum. salonun ışıklandırması da ona kezaydı. ilk konserdeki senfonik konserlere özgü daha loş, daha havaya sokucu şık ortam bunda yoktu. cartlak ışık altında sıradan bir stadyum konseri gibiydi, o açıdan hayal kırıklığı yarattı. ayrıca yıllardan beri grubun sayısız konser videosunu ve klibini yönetmiş olan wayne isham'ı bu defa çoğu yerde gayet başarısız buldum. orkestranın şarkılara destek çıktığı ve kendini gösterdiği bir çok anda kamera maalesef orkestrayı değil grup üyelerini gösterdi, orkestranın emeğini görmezden geldi, ayıp oldu. her 5 dakikada bir ekranda görünen sarı saçlı karı da herhalde konserden önce kendisiyle yatmış ki perdede bu kadar çok yer kaplayabildi. bu tekrara bu kadar çok düşülmesi görsel olarak can sıkıcıydı.

    no leaf clover gibi özel bir şarkının bestelenmediği gecenin açık ara en etkileyici performansı ise the unforgiven iii olmuştu. grup üyelerinin hiç bulaşmadığı, baştan sona sadece james ve orkestranın senfonik bir şekilde icra ettiği haliyle şarkı muazzam güzellikte bir şeye dönüşmüştü. şarkının müzikalite anlamındaki bütün kudreti dosta düşmana, şarkıyı unforgiven'dan saymayanlara masaya vururcasına gösterilmiş. (bkz: the unforgiven iii is the new no leaf clover) diyorum ben izninizle ^^

    konserin blu-ray, dvd setleri ve live albümü şubat ayında piyasaya sunulacak. sabırsızlıkla bekliyorum çünkü izlediğiniz sinemanın ses sistemi ne kadar iyi olursa olsun türkiye'deki herhangi bir sinema salonunun bu konseri hakkını vererek gösterebildiğini sanmıyorum. grupla senfoni orkestrasının uyumunu ve orkestranın yeni şarkılara olan katkısını ancak tam anlamıyla o setler yayınlandığı zaman duyabileceğiz. yani tıpkı 1999 yılında ortada henüz youtube, torrent vs. yokken s&m albümünü ilk defa kasetlerden, cd'lerden dinleyip kendimizden geçtiğimiz gibi. her ne kadar ilk konserin yanında sönük kalmış olsa da bizdeki sinemaların sunduğundan çok daha görkemli bir şey olduğuna da eminim. james rehabilitasyondan çıkabilir mi, her şey bitmeden önce ikidir hevesimizi kursağımızda bırakan klasiklerin de senfoni orkestrasıyla çalınacağı s&m3 gibi bir güzellik kotarılabilir mi, onu da bekleyip göreceğiz *
  • dün akşam marmara forum cinemaximum'da izlediğim konser-film.
    salon, ses verimliliği açısından gayet iyiydi. film arasının, yalnızca senfoni konserlerinde dinleyebildiğimiz, stüdyo kaydı bile olmayan no leaf clover'ın tam ortasında yapılması biraz can sıktı. filmin toplam süresi 150 dk olmasına rağmen bana yetmedi şahsen. az şarkı çalınmış gibi bir düşünceyle ayrıldım. neyse, gayet güzeldi efenim. gidiniz.

    ve bir de james hetfield, the unforgiven iii'yi taş gibi okudun aslanım. helal koçuma benim.
  • metallica'yı sevme nedenlerimden biri de işte bu. sadece bu film (konser) özelinde değil tabi ki. grup yıllardır sinemayla iç içe. farklı sanat türlerini, müzik tarzlarını bir araya getirme işini çok iyi başarıyorlar. yeni şeyler denemekten hiç korkmuyorlar.

    2000 yılında yapılan s&m konseri riskli ama yenilikçi bir işti. sonucu harika oldu.

    grup en zor zamanlarını geçirirken yine riskli bir iş olan some kind of monster (2004)’a giriştiler. ve özellikle bu some kind of monster belgeselinden sonra gruba sevgim ve saygım kat kat arttı.

    through the never (2013) ile, yine konser deneyimine (üstelik 3d) paralel ilerleyen kurgusal bir hikayeyle kulaklarımızın pasını sildiler.

    son albümlerinde tüm şarkılarına kısa film tadında klipler çekip hepsini aynı gün yayınladılar. gerek var mıydı.. yoktu. 1'er ay arayla yayınlayıp daha fazla popülarite kasabilirlerdi, yapmadılar.

    ve şimdi de onyıllarca dinlenecek (izlenecek) harika bir eser daha bıraktılar sevenlerine.

    dünyanın en büyük grubu böyle olunabiliyor demek ki..
    gaza geldim.. yürüyedur metallica !! \m/
  • yeterince iyi övemedim geri döndüm. kirk hammet, konserin açılış şarkısı olan the call of ktulu'nun dünyaya geldiği 1984 yılından bu yana en iyi canlı performansını 2019 yılında bu konserde icra etmiştir. şarkı baştan sonra tüyler diken diken dinleniyor, konserin gerisi de tüm ihtişamıyla zaten yağ gibi akıyor. ne kadar teşekkür etsem az tanrılara.

    mot: işbu entry'e şarkıların tek tek performans yorumları eklenecektir.
  • şimdi sinema gösteriminden çıktım şahane olmuş. şarkılar ciddiyetle çalınmış, hakkı verilmiş.

    bu özel deneyim için teşekkürler metallica.

    sabah editi: uyandığımda kafamın içinde unforgiven iii çalıyordu. aklımda kalan diğer performanslardan bazıları:

    one: yukarıda bahsettiğim ciddiyetle çalınması gereken şarkı bu idi. son zamanlardaki cıvık performans yerine albümdeki karamsar hava ile çalınmış ve harika olmuş.

    halo on fire: gerçekten özel bir şarkı, son albümden senfoni ile uyumu en iyi olan bu oldu.

    nothing else matters: ilk s&m'den çok daha iyiydi. albümdeki gibi baştan sona tam kadro çalındı.

    not: bell tollz'da double cross yapmayan lars, kulaklardan kaçamadın.
hesabın var mı? giriş yap