• felsefe söyleşileri yapıyormuş. araştırdım biraz harf inkılabını soykırım ile eşdeğer tutuyor kendisi. trt 2 tekrar yayına başladığında ümitlenmiştik kültür kanalı olması nedeniyle fakat başka bir kaç programı daha izledim amaç türk tarihinin açmazlarıni yeni fikir gibi gençlere empoze etmek. milletin parasıyla yayın yapacaksanız her türden fikre yer vermelisiniz ve dizayn etmeye çalışmamalisiniz bu yapılan ahlaksızlıktır.
  • karizmatik bir duruşu olan akademisyen, felsefeci. gzt.com'da dün bir röportajı yayınlanmış.
  • gözü grileşmiş hocaları dinlemeyi seviyorum. büyük hocaların çocukken okulu sevmemesi mânidar. bunun ilkokula giderken okulun önündeki kediye bakıp bakıp, keşke şu kedi olsaydım da derse girmek zorunda olmasaydım, diyen bir başka versiyonunu da biliyorum. resmi formatlarla bir organik uyumsuzluk gerekiyor herhalde.

    yatak dışına yatak kıyafetiyle çıkmamak, yataktan çıkar çıkmaz yatağı düzeltmek, otelde olsan bile. hocam anlat da normalleşelim, biz de varız*.

    bir de saatlerce yıl ve yaş hesabı yapmak. biz fâniler ben çocukken gençken diyip geçeriz ama onlar için hangi tarih ay yıl olduğu, kimin o esnada kaç yaşlarında olduğu gibi detaylar pek mühim.

    nedir merak: ortada durmayana hamle yapmak.

    çıkardığım sonuç, eli başka işe yatkın olanların el yatkınlığını değerlendirip kafa işini kafası işleyenlere bırakması lazım. hep pekiyili refialar salın meydanı*. tatil günü ofiste çalışarak olmuyor bu işler.
  • "bile bile lades, ladesi bilir misiniz? çerkes oyunudur lades. bile bile oldu bu. babamın bana kızmasına hak verseydim ve girmeseydim felsefeye, doğru bir iş görmüş olurdum. söylemesi çok zor ve ağır bir şey söyleyeceğim şimdi. kişiler gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır. özet olarak söyleyeyim. bizim felsefeye yatkınlığımız yok. üç aşağı beş yukarı, sıfıra sıfır elde var sıfır. milliyetçiliğim dile dayalıdır benim. dil milliyetçisiyim. ve hemen hemen bütün eserlerimi, -bir kitabım hariç onu da malezya'da yazmıştım- türkçe yazdım. bunları gömseydim daha iyi olurdu. hiçbir etkisi, hiçbir sonucu olmamıştır. olacağı da yok. dediğim gibi babam beni çok uyardı."

    "10'a yakın dil bildiğinize dair rivayetler var?

    türkçe biliyorum. benim tek iddiam bu. ben türkçe biliyorum ve şöyle bir iddiam var, herhalde bu memlekette bu dili en iyi bilen bir veya iki kişiden bir tanesiyim. öbürlerini boş ver. çünkü dil bilmek kadar zor bir şey yok. hayatta üç tane en zor başarılacak iş görmüşümdür. dil öğrenmek, evlenmek, kuantum mekaniğini anlamak. bunların künhüne varamadım, bunların sırrını çözemedim. bir muamma bunlar.

    dil olağanüstü nankör bir yaratıktır

    fakat buna rağmen latincenin üzerine yunanca, felemenkçe, malayca dahil çeşitlendirmişsiniz?

    bunlardan bir çoğunu unuttum. dil olağanüstü nankör bir yaratıktır. sürekli bakım göstermediğinizde derhal sizi terk eder. malayca dediğiniz için söylüyorum, malaycayı bayağı iyi biliyordum. sonra uygulamayınca tamamı ile gidiliyor, unutuluyor.

    farsça?

    farsçam da çok zayıfladı. benim 1970'lerde bildiğim farsça ile şu anda bildiğim arasında büyük bir uçurum var. ben ana dilini unutan adamlar gördüm. ana dilini unutmuş adam! marsilya'da bir almanla tanışmıştım. ıı. dünya savaşı sonunda esir düşüyor, fransızlar bunu alıyorlar diyorlar ki ‘bize paralı asker olursan hayatın kurtulur.’ kabul ediyor. 1945'ten 1967'ye değin almanca konuşmamış. bir ara almanca konuşalım diye teşebbüste bulundum, 'almanca bilmiyorum artık, üç beş kelime ancak var' dedi. insan ana dilini nasıl unutur? 'kullanmaya kullanmaya' dedi. özellikle okumazsanız, okunacak malzemeniz yoksa bu dil gidiyor."

    son röportajından
  • burada ileri geri konuşan dübüklere rağmen memleketin genel nefret ikliminden payına düşen ortalamanın altında aslında, herhalde bu da çok tanınmadığı için böyledir.

    teoman duralı okumadım, kimdir, nedir, necidir bilmem. bir röportajına denk geldim, havadan sudan anlatan, kendi özgün yaşantısına, yorumuna ve düşüncelerine önem vermiş özen göstermiş çelebi bir karakter izlenimi verdi bana. yarım saat izlemek ne olmadığını anlamak için yetti, ne olduğunu anlamak için herhalde biraz mesai ayırmak gerekir. böyle bir adamı dini politik düşüncelerinin bir kısmı yüzünden yaftalayıp tukaka ilan etmek, vahşice bir şey. bu adam kendisini böyle yaftalayanlardan katbekat daha çağdaş ve modern, onu böyle yaftalayanlar da ilkellikte düşman belledikleri ortaçağ zihniyetiyle yarışır haldeler, keşke görseler.

    diğer taraftan buradaki öven yorumlarda görebildiğim kadarıyla, öteki cenahın da yine hocacılığı nüksetmiş. bu da infantil bir tutum. adamın röportajının arka planına konan huşu verici sentimental melodiden, bir takım önermelerine atfedilen garip öneme kadar öksüzlük kokuyor. içselleştirilmiş bir oryantalizmin neticesinde ortaya çıkan komplekslerden sıyrılsalar keşke.

    ne diyeceğim, insan işte. bir karakter olmayı başarmış, kendi olasılıklarını yaratmış, kendi yolunu çizmiş, onun üstünde yürümüş. kibirli bir yorumda bulunup racon kesmek istemem ama insan olmak, olabilmek bu zaten diye düşünüyorum. bu bir değere layık olmanın üstünde ve ötesinde, bir aşinalık, ortaklık hissi vermeli insana.
  • hayata tanıklığım, izlenimim, sezgilerim ve okumalarım neticesinde, içerisine doğup yaşam sürdüğüm sistemin mutlak yahudi kültür hegemonyası altında bir alem olduğu farkına vardım.

    bu hakikati, sahipleri müthiş bir disiplin ve ilizyonla gizliyor, başka bir deyişle kendisine saklıyor, başka bir deyişle miyarlarca insan; on binlerce suni alt kuram, alt model, alt düşünce akımları etrafında kümelenip icaplarını beklerken tüm bu saçmalıkların hepsini çevreleyen mutlak hakim üst ve tek model olduğu gerçeğini bilmenin güveni içerisinde yeryüzü tanrılığınının rehavetini yine onlar duyuyor.

    the catcher in the rye örgüsünde jerome david salinger' in çektiği karın ağrısı da, conspiracy theory filminde anlatıcının duyduğu beyin sancısı da, canlı aleminin bu sebeple erdemini yitirişinin onulmaz travmasından başka bir şey değildi. dünyaya hakim bu kültür, tüm alemin onur ve izzetini payimal etmekle kalmıyor, masum ve özgür (sahipsiz) çocuklar bir bir uçurumdan yuvarlanırken elimizden onları kurtaracak holden caulfield gibi hayali çaresiz karakterler yaratmaktan başka bir şey gelmiyordu.

    teoman hoca tarih boyunca dünyayı etkisi altına alan iran, roma, yunan ve islam medeniyetlerinin din temelli olduğunu bunların etkisini kaybetmesiyle inşa edilen günümüz medeniyetinin ise çağdaş ingiliz yahudi medeniyeti olduğunu söyler. sarkozy, türk-islam medeniyetinden üstün bir medeniyet olduklarını ifade ederken, fransız hıristiyan medeniyetinden bahsetmiyordu. konuk olduğu bir söyleşide "ne yapılabilir?" sorusuna "tren kaçtı, hiç bir şey." yanıtını verir duralı. kimse bu realiteden kaçamaz. bugün bu medeniyet kıskacında hıristiyanlıkta, islamiyette, türklükte, yiğitlikte ancak folklorik olarak yaşanabilir. hıristiyan dünyası da yok islam coğrafyası da. hepsi ilizyonun parçası.

    ekleyecek olursak; söz konusu yahudi medeniyetinin düşünce özgürlüğü ve birey hakları gibi şatafatlı öncülerinin ise insanlık tarihinin en büyük palavrası olduğunu akademik olarak kanıtlar sayın duralı. demokrasi ve kapitalizmin uygulamada sömürgecilikten başka bir şey olmamasına rağmen bu olguların kutsiyetle tanrılaştırıldığını, irdelenmesinin mümkün kılınmadığını ifade eder. insan hakları söylencesine rağmen var edilen mevzu döngüyü sorgulayarak bir direnç oluşturabilecek insanların ise ortadan kaldırılmada oldukça mahir olunduğunu, çağdaş dönem dünya üzerinde yaşanan faili meçhul cinayetlerin buna işaret ettiğini ifade eder. türkiye'den somut örnekler vermenin ise yersiz olacağını belirtir.

    büyük düşünür. büyük görür. dikkate alınmaz. dikkate alınsa ortalıkta olmaz, meçhul olur.
  • kendisini ''yazıyı değiştirmek bir soykırımdır, bizde de öyle oldu.'' sözlerinden sonra ne ciddiye alabilirim ne de kitaplarını merak edip açıp okuyabilirim.
  • teoman duralıya göre dil devrimi ile bir soykırım yapılmıştır. türkiyenin felsefeye ramak kala dili değiştiğini vurgulamış. ama aynı röportajda "insanlar gibi milletlerin de yatkınlıkları vardır" deyip "bizim milletin felsefeye yatkınlığı yok" demiştir. kendiyle çelişmiyor mu?
    röportajın son kısmı şurda:
    https://youtu.be/ljcyprz7fiu
  • televizyon kanalı gibi bir adam. konuştukça konuşuyor ama konuşması hiçbir sonuca varmıyor, hiçbir zeka parıltısı içermiyor, geride hiçbir tortu bırakmıyor. gzt röportajında "bütün kitaplarımı gömmek isterdim, çünkü hiçbir şeyi değiştirmediler" minvalinde bir cümlesi vardı. hiçbir kitabını okumadım ama bu entry'i yazana kadar trt-2'deki felsefe söyleşileri programının tamamına yakınını ve konuk olduğu 4-5 programı izledim, yani yaklaşık on beş saatlik bir konuşmasına şahit oldum. benim gibi gayet ortalama genel kültüre sahip birisine hiçbir şey, en ufak bir şey katmadı. zaten önceleri konuşmalarını ekranın karşısına geçip baştan sona izlerken sonra bir yandan iş yaparken kulak misafiri olacak şekilde takip etmeye başladım, bundan sonra uyumadan önce ses yapsın diye filan dinleyeceğim herhalde. kendisiyle bayramlarda ziyarete gittiğim çok yaşlı aile büyükleriyle olduğundan daha fazla bir düşünsel temas kurma umudum kalmadı ne yazık ki. katıldığı kafa dengi programında söylediğine göre hiç yusuf atılgan, oğuz atay okumamış birisi. ne diyeyim bilmiyorum ki. muhafazakar kesimin parlatmaya çalıştığı neredeyse her entelektüeli incelerken yaşadığım hayal kırıklığını bir kez daha tatmış oldum. sağlık olsun. kitaplarını incelemedim, ilk fırsatta inceleyip dimağıma takılan bir şeyler olursa bu entry'i editleyeceğim.
  • muhafazakarların tapındığı, entelektüel boşluklarını tatmin için sığındığı objelerden biri olmak için gereken şartları fazlasıyla sağlayan kişi:

    -karizmatik ses tonu (check)
    -kağıt üzerinde parlak görünen bir akademik kariyer (check)
    -uzunca konuşmaları yuvarlak laflarla, kulağa hoş gelen ama içi boş aforizmalarla doldurup sonuca varmamak (check)
    -atatürk devrimlerine ve türklük kavramına fırsat buldukça giydirip muhafazakarlara mavi boncuk dağıtmak (check)

    he dayı he, yazı devrimi kültürel soykırımdı, gevurun harflerine bulaşmayıp eski yazıyla devam etsek şimdi titan uydusunda uğur ışılak konserleriyle toki açılışı yapıp sektör 5 ebru kursunda ecdadımızı yadediyorduk
hesabın var mı? giriş yap