• sabah kahvaltıda ciğer yemek gibi güzide bir geleneğe sahip olmak.

    http://www.milliyet.com.tr/…011/1346419/default.htm

    eşeğin aklına karpuz kabuğu getirmek deyimini kendi kendime uyguladım. aferin.

    edith piaf: şimdi mesajlar geliyor bu konu hakkında. sizler yalancısınız asıl bu bizim kültürümüz, bizlerde yiyoruz gibi. hemen düzelteyim. bu sabah ciğer yemek sadece adana'da yokmuş. diyarbakır gaziantep'te bile varmış. o yüzden öyle işte.
  • olaylar hakkında fikir edinebilmek için gazetelerin 3. sayfalarına bakmak yeterlidir.
  • ciğer yemek için sabahın 4ünde 5inde uyanmak örnek gösterilebilir.
  • artık yaş ilerliyor tabi… bünye yavaş yavaş sırt ağrısı, baş ağrısı, kıç ağrısı uyarıları vermeye başlıyor. yine böyle bir doktor kontrolü sebebiyle adana devlet hastanesinde röntgen sırasındayım. koridor adeta bir renk cümbüşü. bu tabiri, yazdığım yazı daha bir edebi görünsün, okuyucuyu daha bir etkilesin diye kullanmıyorum. gerçekten de etrafımda farklı şehirlerden, farklı kültürlerden onlarca insan var.

    baştan aşağıya yeşil, uzun ve simli elbiseleri ile kürt kızları var mesela, yüzlerine bakmaya çekinir insan, masmavi gözler, bembeyaz, inci gibi dişler, hani al o kızı oradan, birazcık süsle, makyaj falan yap, sonra tak melek kanatlarını, götür victoria secret defilesine manken diye çıkar, zerre sırıtırsa terbiyesiz evladıyım.

    sonra… at hırsızı kılıklı adamlar var mesela, yanımdan geçiyor bir tanesi, gayr-i ihtiyari cüzdanımı kontrol ediyorum, taklaya gelmeyeyim diye.

    hastalık zor iş, insan sağlığının kıymetini hastanelerde daha bir iyi anlıyor. çevrede gezinen bir sürü insan, kiminin kolu sarılı, kiminin bacağı, kiminin ise teni sapsarı.

    bu hengamenin arasında otuzlu yaşlarında biri getiriliyor sedye ile, göğsü ve kafası sarılı, ama durumu pek kötü görünmüyor, sesi ve keyfi yerinde. tesadüf eseri hastanede sıra bekleyen, tanışık oldukları belli, başka bir adam ile göz göze geliyorlar ve sohbet başlıyor.

    (sohbetin bu kısmını, hiçbir şey ilave etmeden, hatırımda kalan şekli ile yazıyorum, zira duyduklarımı edebi bir eser haline getirecek, süsleyecek kadar türkçe bilgim yok)

    - geçmiş olsun birader, ne oldu böyle?
    - sorma… dayı oğulları ile tartıştık biraz, tartışma kavgaya dönüşünce silahlar konuştu, biri pompalı ile üzerimize yürüdü, tetiğe basınca da bu hale geldik, göğsüme ve başıma saçmalar isabet etti, kardeşim de yaralandı, benim durumum iyi ama onun durumu daha kritik.
    - hadi yaa… tekrar geçmiş olsun… amca oğullarını çağırsaydınız yardıma.
    - hayır çağırmadık, olay büyüsün istemedik.

    "olay büyüsün istemedik"

    birisi bana pompalı ile saldırsa, benim göğsüme ve kafama saçmalar isabet etse, bu benim hayatımdaki en önemli olay olur herhalde, belki de bir dönüm noktası… psikolojik yardım almam gerekebilir, belki de yaşadığım şehri değiştirmem, yeniden hayata adapte olmam kolay olmayabilir.

    ama örneğimize bakıyoruz, adamın zerre sikinde değil, tamam, ben de, “amca oğullarını çağırsaydınız yardıma” fikrinin ne kadar geri zekalıca olduğunun farkındayım ama yine de “olay büyüsün istemedik” ne demektir yahu. pompalı tüfek ile avlamışlar sizi, daha ne kadar büyüyebilir bir tartışma.

    hani insanlar adrenalin ve maceranın büyüsüne kapılıp ekstrem sporlar yapıyorlar ya, paraşütle atlıyorlar, dağlara tırmanıyorlar, köpekbalıkları ile dolu havuzlara giriyorlar, sonra da çıkıp “ben tehlikeyi seviyorum yaa” diyerek kasılıyorlar.

    bence hiç havalara girmesinler, beyhude yere yamaç paraşütü yaparken çektirdikleri fotoğrafı sosyal paylaşım ve arkadaşlık sitelerinde yayınlamasınlar. zira onların heyecan ve tehlike diye yaşadıkları atraksiyonları, sıradan bir adanalı, sıradan bir günde zaten yaşıyor.

    düşünsenize, trafikte önünüze kıran bir aracın şoförü, az önce sözünü ettiğim pompalı tüfek ile vurulmuş, ama yaşadığı olay gayet normalmiş gibi “olay büyüsün istemedik” gibi cümleler kurabilen bir akıl hastası. ve siz o akıl hastası veya akıl hastaları ile aynı yollarda yürümek, aynı marketten alışveriş yapmak, aynı sinemaya gitmek zorundasınız.

    adana güzel şehir ama, kebabı falan iyi yani…
  • adana kebabı yemek. - evet sadece adana'da yaşanır.
    adana dolması yemek.
    sıkma yemek - kozan'da buna çevirme denir.
    kızartma olmayan, haşlanarak pişirilen içli köfte yemek.
    börek çorbası içmek ya da yemek, bilemedim.
    keza analı kızlı, yemek ya da içmek, bunu da bilemedim.
    sabahın bi körü ciğer yemek.
    gecenin bi yarısı şırdan yemek. yalnız bunun bi kaldırım köşesinde olması lazım.
    yine tercihen bi kaldırım köşesinde ve illa ki yazın, bici bici yemek.

    bir de allah kitap çekmek.

    (bkz: bir başkadır benim memleketim)
  • dört buçuğuncu durakta otobüsten inmek. veya üç buçuk. yedi buçuğa kadar yolu var.
  • şalgamı kurumlaşmış şalgamcıdan içmek adana' nın bir güzelliğidir. başka ilde var mıdır bilmem, sanmam da... marketten şalgam mı alınır ya...
    kebabı beklerken masadaki yeşillikle, pideyle doymak da başka yerde başıma gelmedi.
    wikipedia' ya göre dünyanın halen kullanılan en eski köprüsünden* geçmek de memleketime özgü.
    gazipaşa ve turgut özal bulvarı' nda mcdonald's vardı bir zamanlaar (hey gidi), kapandılar sonradan. "heheheee, dürüme karşı dayanamadılar, adana' da fast food anlayışı budur" denmişti, local vs global zemininde. söylentinin yalancısıyım, aslını astarını bilemem. ama dürümün hamburgere galip geldiğini düşünmeyi ve oralı olmayı seviyorum. sadece adana' dadır bu, aha ben dedim oldu*.
    apartman damlarının güneş enerjisiyle dolu olması konusunda ise emin değilim.
hesabın var mı? giriş yap