• batarya komutanının facebook'ta fake kız profili oluşturduktan sonra askerlerini eklemesi. akabinde yaşanan yaran diyaloglardır.

    bt.k.: naber? napıyosun?

    er: iyidir. nöbetteyim. sen?

    bt.k.: iyilik. nöbette telefon kullanmak yasak değil mi?

    er: bizim komutan izin veriyo ya. sıkınıtı yok. hem vermese de gömüyoruz. nöbette çıkarıyoruz.

    daha sonra baskınla telefona el koyma + çarşı iptali *
  • hic olmayan saglik sorunlari uydurularak gunlerce hastane, hastane dolasip vakit gecirmek ve bu isten zevk alarak yapmak. uydurdugum saglik sorunlari ameliyata varincaya kadar devam ediyordum. hastane, hastane sevk edilip hastane burokrasisinin agir isleyisinden faydalanip vakit eziyordum surekli. tabi bu durum fark edilince 2-3 ay kadar bolukteki en zor askerligi ben gecirir oldum da yine de yaptigim seyden pisman degilim, keske daha cok yapsaymisim.
  • içtimada toplanan askerlere üsteğmen sorar:

    - b sınıfı ehliyeti olanlar el kaldırsın.
    (askerlerin yarısı el kaldırır.)

    - c sınıfı ehliyeti olanlar el kaldırsın.
    (el kaldıranların sayısı azalır)

    üsteğmen içlerinden birini seçer, arkasındaki el arabasını göstererek:

    - bu el arabası artık sana zimmetli bunu sen süreceksin.
  • askere yeni gelen bir kişinin çantası aranmaktadır. adamın çantasından roll on çıktı, kontrolü yapan kişi eline roll on'u aldı, sağına baktı soluna baktı, kapağını açtı, dönen top ile oynadı, eline sıvı bulaşınca elini baktı, parmaklarını sıkıca birleştirip açtı ve sıvının akışkanlığına baktı, elini sildi -o sırada ben ve bavulun sahibi kişi, kontrol eden kişiyi dikkatlice seyrediyoruz, bilimadamıyız sanki, primatın eline bir şey vermişiz ve çözmesini bekliyoruz ve gözlem yapıyoruz, elimizde not almak için kalem kağıt eksik o denli merakla bakıyoruz adama- adam durdu durdu, sonra "komutağğğğnımmm bu adam kayganlıştırıcı getirmiiiiişşşş" diye bağırdı. şok!!!

    gülerken gözlerimden yaş geldi, bulanık bir şekilde bavulu kontrol edilen kişinin roll on'u alıp yaptığı beyhude açıklamaları ve roll on'u koltukaltına sürüşünü izledim.
  • kaynak ustası sivil memur iki adet boruyu kaynakla birleştirecektir, yanımızdaki bir asker arkadaşa arkası dönük şekilde "topraklamayı bağla" der ama kaynak aleti çalışmıyor.. "oğlum yaptın mı topraklamayı?" diye bir daha sorar memur, "evet yaptım" der bizim arkadaş... fakat kaynak aleti yine çalışmaz ve hep birlikte döner arkadaşa bakarız . arkadaş metal bir parçaya tutturması gereken kıskacı toprağa "gömmüş"tür ! topraklamayı fena halde yanlış anlamıştır, hepimizi yerlere yatırmıştır...

    sivil hayatta olur mu böyle bir şey, pek zannetmiyorum...
  • bir efsanedir: (bkz: pisuvara sıçmak)
  • 2004 yılında, gelibolu merkeze 25 km uzaktaki birliğimizden yaklaşık 25-30 tane ikinci dünya savaşından kalma reo kamyonu, ilçe merkezindeki bakım merkezi komutanlığı'na götüreceğiz. onlar da perte ayıracaklar, jilet yapacaklar, çarpışan araba oynayacaklar artık canları ne isterse.

    küçük bir sorun var ki araçların büyük kısmı yıllardır hurda garajında çürümüş halde, hiç çalışmamış ve bakımsız. çoğunun frenleri tutmuyor, lastikleri patlamış, koltukları ve camları yok. üstüne üstlük bir çalıştırabilirsek af edersiniz ama hayvan gibi de benzin yiyecekler.

    tabi ki, bu hurda araçların gider hale gelebilmesi için 5-6 asker ile bölük asteğmeni olarak ben görevlendiriliyorum. görev yazısına göre aşağı yukarı 1 ay kadar süre var. askerde olmasam discovery channel'ın araba modifiye programlarındaki tipler gibi "dostum lanet olsun, bu kadar sürede yetişmesi imkansız, bu çılgınlık" diyeceğim, elimdeki üstüpüyü fırlatıp trip atacağım ama, biliyorsunuz, askerlikte mantık yok. bir de bölük komutanım şahane bir adam, bir şey diyemiyorum.

    neyse gece gündüz çalışıp araçların birçoğunu toparlıyoruz, çalıştırabildiklerimizi taburun arkasına sıralayıp numaralandırıyoruz. bazı araçların içine kedi köpek yavrulamış, kuşlar yerleşik hayata geçmiş, onlar için bölükte yuva yapıyor bazı askerler, dört koldan çalışma var, şafak çabuk atıyor keyifler yerinde.

    teslim günü geliyor ve 1 tanesi hariç tüm araçları iyi kötü kullanılabilir hale getiriyoruz. kalan son aracın ise frenleri tutmuyor, şoför koltuğunda itibaren egzozu yok, alttan ateşler saçıyor ama dahası koltuğu yok. asker, frensiz aracı, metal tellerle kamyona bağladığımız bir tabureye oturarak sürecek, ve aşağı bakınca hem yol hem de egzozdan çıkan alevler görünecek. araç komutanı benim ve elimdeki 20 lt'lik damacana ile egzozu soğutup olası bir durumda, işte fren tutmama, yangın falan, nasıl yapacaksam müdahale edeceğim.

    bütün araçlar taburun kapısının önünde sıraya giriyor ve 25 km'lik saros körfezi manzaralı yolculuğumuza başlıyoruz. hurda kamyon konvoyunun en arkasında biz varız, bizim arkamızda ise sadece tabur komutanının jipi ile gelen bir acil durum bakım ekibi var. gelibolu'nun girişine kadar sadece 1 kere bolayır civarında yoldan çıkıp geri girerek kazasız geliyoruz, ben arada damacanadan egzoza su döküyorum, duman oluyor ortalık falan baya aksiyonlar olaylar. yoldan çıktığımız yerde, kurusun diye ay çiçeği çekirdeği sermişler, birkaç avuç alıyoruz, film izler gibi gidiyoruz.

    sağ olsunlar, gelibolu'nun girişinden bakım komutanlığına kadar yollar kapatılmış ama büyük kısmı yokuş aşağı olan bir yolu inmemiz gerekiyor. yokuşun başında önümüzdeki freni tutan kamyonun tamponuna çarparak yapışıyoruz ve bütün caddeyi arada refüje de sürte sürte iniyoruz.

    zar zor güç bela da olsa kazasız bir şekilde vardığımız bakım komutanlığının nizamiyesinden de teğet geçerek giriyoruz. şoför askerim, park etmiş reo'lardan birini beğeniyor, "komutanım şuna çarpıp duralım mı?" diyor, kırmıyorum çocuğu, zaten başka türlü duramayacağız, çocuğun şafağı da kalmamış, son isteğini yapıyorum.

    çarpmanın etkisiyle bizim arabanın kapıları da açılmıyor artık. olmayan ön camdan çıkıp akrobatik bir şekilde ön kaputtan yere atlıyorum ve tabur komutanına selam veriyorum. tabur komutanı tebrik ediyor, korhan üsteğmenimle kucaklaşıyoruz. guruluyuz, olmaz denileni başarmışız, içimiz rahat artık. üstümü çırpıyorum. ve bir sonraki macera için yemekhaneye doğru giderken ufukta kayboluyorum.
  • kurtlu mercimek, sıfır düşünce, kullanılmayan dimağ...
  • boluk binasinin avlu zemininden 6 basamak daha yuksekte oldugunu 4 ay sonra karlar erirken anlamak.*
  • silahlı çatışma ihbarı üzerine bir şoför, bir başçavuş, 4 de asker bölgeye intikal etmekteyken araç komutanı bize dönüp "şu mermileri aranızda bölüşün" diyerek bize toplam 9 (yazı ile dokuz) mermi verir. diğer 3 askerde mp5, bende de akrep olarak adlandırılan mp5k vardır ki bu silahlar otomatikteyken tetiğine dokunduğunuzda 3 mermi atmaktadır. kanunen ateş açma durumunda kaldığımızda önce havaya 1 el ateş etmemiz gerektiği için aslında hepimizin silahsız, silahlı çatışmaya müdahele etmemiz istenmektedir. ben kendimi tutamam, "silahımız var diye boş olduğunu bilmeden bize silahla yaklaşacaklar, bu şartlar altında ben silah almayı reddediyorum, copla çıkacağım" diye karşı çıkarım. alırsın almazsın derken olay yerine varırız ve ben copumu sallaya sallaya komutanın yanında gezerim. sonra komutan beni karakol komutanı binbaşıya şikayet eder. binbaşı savunmamı alır. savunmam sonrası başçavuş yetersiz mühimmat planlaması ve ikmalinden ceza alır bir daha da bana bulaşmaz.
hesabın var mı? giriş yap