• levent çarşıda bir kebapçı. iki katlı bir mekan ve paket servisi gayrettepe'ye kadar götürüyor. yöre halkına tavsiye edilir
    (şadırvan baş garsonu hamdi)
  • bir zamanlar bebekte çay bahçesi görünümlü bardı şimdi yerinde park var
  • bbg 3 evine paket servisi söylenerek reklamı yapılmış olan kebapçı
  • şimdi taksim burger king'in bulunduğu mekanda eskiden faaliyet gösteren birahane. şimdiki gibi güzel bir manzarası olmasına rağmen müptezel bir mekan olduğu için pek tercih edilmezdi.
  • yunancasi sindrivani dir.
  • eski bir nükhet duru şarkısı.
  • nükhet duru'nun sevda albümünden, sözlerini aysel gürel'in şair inceliğinde yazdığı bir şarkı. attila özdemiroğlu'na ait sandığım bestesi özellikle harika.

    sözler:

    ak tüllere gizlenmiş o güzel yüzün
    mermere düşerken sesinden hüzün
    gölgen acı yeşil, bir garip bugün
    yanına oturdum, sustum şadırvan

    gönlündeki hasreti çekiyor zaman
    deli eser rüzgâr dört bir yanından
    yıllar akar durur nakışlarından
    sırrını kalbinde gizle şadırvan
    sevgini kalbinde gizle şadırvan

    savruldu suların birden, acele
    o şarkı bir başka makam bu gece
    içimde titreyen kalbim değil, ne
    kalbimden salkımlar koptu şadırvan

    gecenin moruna, gülün alına
    yolların tozuna, fırtınasına
    rüzgârın eğilip ben kulağına
    anlatır gezerim seni şadırvan
  • adana'da sular-istasyon mevkinde bulunan alkollü mekan..
  • yavaş adımlarla geldi. şadırvanın altı taş üstü ağaç oturağına usulca yerleşti. önündeki bakır alaşımlı musluğa kilitlendi gözleri gayri ihtiyarî.
    musluğun ucunda damlamak ile damlamamak arasında kararsız kalmış su tanesine vuran yansımasını çözmeye çalıştı bir süre. beceremeyince de şehadet parmağını uzatarak bu bekleyişe bir son verdi.

    ezana daha vardı.
    israf? israf ise haramdı.
    ucu ıslanmış şehadet parmağını, yerçekiminin çağrısına uyup göz kapaklarına doğru inişe geçmiş kaşlarıyla buluşturdu. hilal şeklini alasıya değin...

    "nasıl da esiyor mubarek ince ince" diye mırıldandı.
    kendini bildi bileli, yaz kış tatlı bir esinti muhakkak olurdu bu cennet parçası cami avlusunda.
    yüreği darlanınca gelir, şadırvanın altına oturur, yüzünü çınar ağaçlarına çevirir, saatlerce tefekkür ederdi.
    ezan-ı muhammedi başladığında artık gamdan, kederden arınmış bir ruh ile yerinden kalkar "elhamdülillah" diyerek mescide yönelirdi.

    küçükken babasıyla birlikte diktiği çınar ağacına çevirdi yüzünü. kocaman olmuştu o küçük, zayıf fidan.
    hatıralar birbiri ardınca buğulandı gözlerinde.

    "oğul!" demişti babası.
    "oğul! 'sebbeha lillahi ma fi's-semâvâti ve mâ fi'l-ard' sırrına kulak veresin.
    cemâdât, nebâtât ve hayvânât deyip geçmeyesin.
    vesile olduğun her "sübhânellah", rahmet-i rahmânı celbeder, bilesin!".

    "baba" dedi hıçkırarak, "rabbim, gani gani rahmet eyleye, sen gittiğinden beri her sene, on ağaç dikerim,
    beşi senin niyetine".

    arka cebinden beyaz mendilini çıkarıp göz yaşlarını sildi.
    koca seksen yılı devirmiş ama şu olur olmaz her şeye ağlama hastalığından bir türlü kurtulamamıştı.
    bir yandan ağladı, bir yandan sildi. durulunca göz pınarı, ummana daldı.

    ta ki hoparlörden yükselen ve telefon zilini andıran ruhsuz, çirkin ses, destursuz çekip alana kadar tefekkür ummanından...

    "allahım defet!" dedi.
    "ezanların başına eklenen bu mekanik gürültüyü defet!
    yavrularımız artık bu zırıltıyı ezanın aslından bilir oldu.
    müezzinlerin şerefelerden yükselen yanık ve çıplak seslerini özledik allahım!
    gayri ömrüm tamam olmak üzere. bir daha bu nasip olur mu bilemem.
    lakin ahfâdımızı olsun bundan mahrum eyleme allahım".

    başlayan ezanla birlikte usul adımlarla yöneldi refrefine.
  • ufak bartın'ın buluşma noktası. "şadırvan'da buluşalım o zaman abi" cümleleriyle bartın'da yaşamını sürdüren onlarca gencimiz bulunmaktadır.
hesabın var mı? giriş yap