• saint simon, august comte'un hocasidir, ve bircok bakimdan sosyolojinin asıl kurucusudur. comte gibi bir pozitivisttir. bilimler hiyerarşisi (basitten karmaşığa astronomi, fizik, kimya, biyoloji ve sosyoloji olarak gider) comte'dan önce kuran kişidir. comte'la birlikte çalışırlar ve aslında avasas'ın yazdığı gibi comte ona ihanet etmez, ancak o çalışmalarına ve makalelerine sadece kendi adını yazmaya başlar. august comte ile aralarının açılmasının sebebi budur. zaten bu dargınlıkan bir iki sene sonra da ölür saint simon.
    sosyal olguların pozitif bilimler gibi incelenebilecegini göstermesi açısından önemlidir saint simon. ve saint simonun dusunsel yapısının oluşmasında fransız ihtilali son derece önemlidir. cunku simon'un kafasındaki asıl soru "toplumu bir arada nasıl tutarız" sorusudur. modernizmi ve toplumun gücünün önemini göstermesi onu sosyalist yapar mı bilemiyorum ancak comte'la beraber kurdukları yeni toplumu sosyologlar ve endüstiriciler (sanayiciler) yönetmeli, çünkü bu gruptan birisi toplumu değiştiriyor diğeri ise toplumu bir arada tutuyor fikri sosyalismden cok uzaktadır. ancak avrupa laisizminin ve materyalizminin oluşmasında son derece kritik bir isim olduğu bir gerçektir.
  • cemil meriç'e göre ilk sosyolog ve ilk sosyalist. agust comte'un hocası. ama comte ihanet etmiş ona. reddetmiş onun kendi üzerindeki emeğini. positivizm terimini de ilk kez kullanan bu saygın organizmadır.
  • 1803 yılında, saint-simon'un kafasına şöyle bir düşünce takılır "bir anda fransa, devlet adamlarını, bütün
    aristokratlarını, bütün papazlarını, bütün mülk sahiplerini yitirse ne olur? fransa üzülür, oysa gene fransa'dır. ama bir anda elli fizikçiyi, elli kimyacıyı, elli fizyolojisti, elli demircilik atelyesi şefini, altı yüz çiftçiyi yitirse ne olur?
    fransa, fransa olmaktan çıkar. şu halde fransa'yı fransa eden insan, industrielle (sınai) insan'dır. oysa sınai
    insan, hiçbir zaman faiz ve kira almaz, emeğinin karşılığını alır. şu halde faiz ve kira, fransa'ya hiçbir yararı
    dokunmayanların, fransa'yı fransa edenleri sömürmelerini sağlamaktadır. insan, insanı sömüreceğine, planlı bir
    çalışmayla doğayı sömürmelidir. fransız ekonomicisi claude henri de rouvroy comte de saint-simon (1760-
    1825), idealist ve metafizik yapısına rağmen, toplumsal evrimi, sınıf mücadelesinin bu toplumsal evrimin itici gücü
    olduğunu ve sınıf farklarının da özel mülkiyetten doğduğunu açıklamıştır.
    toplumun kendi çağındaki yapısı ve geleceğin sanayi toplumunun nasıl kurulacağı üstünde, ütopik ama ilginç düşünceler ileri sürmüştür. bilimsel olarak olumlu bir toplum kurulması önerisi, o sıralarda ona katiplik etmekte olan geleceğin ünlü düşünürü auguste comte'u etkilemiştir. insanın insan tarafından sömürülmesi ortadan kalkmalıdır, diyordu. ama bunu gerçekleştirmek için ilerisürdüğü öneriler bilimsellikten uzaktı. yeni platoncu bir seçkinler yönetimi anlayışıyla toplumun endüstriyeller dediği işverenler, tüccarlar, bankerlerle birlikte işçileri de kapsayan karma bir sınıf tarafından yönetilmesini istiyordu.

    hıristiyanlığın hıristiyanlarca çoktan bırakılmış olan yoksulluk felsefesini, kendi deyimiyle en yoksul ve en kalabalık sınıfın kalkınmasına uyguluyor ve bunun yeni hıristiyanlıkla mümkün olabileceğini ilerisürüyordu. bu bakımdan saint-simonculuk, idealist sosyalizm ya da ülkücü sosyalizm adlarıyla da anılır. anamalcı müteşebbisin kar'ını haklı buluyor, ancak faiz ve rant'ın birer sömürü olduğunu söylüyordu. üretim araçlarının mülkiyetini kabul etmekte, ancak bunun yetkin ellerde toplanmasını istemekteydi. saint simonculuk akımında izdaşları onun bu düşüncesini doğru bulmayarak üretim araçları üstündeki özel mülkiyeti bütünüyle bir sömürü aracı saymışlardı.

    saint simonculuğa prodüktivizm de denir. çünkü üretim araçları üstünde organizatör otorite saydığı devlet bunları en verimli olanlara dağıtacaktır. saint-simon, böylelikle herkese yeteneğine göre ilkesini önermektedir. verimli üretimden herkes bu üretime katılmasıyla orantılı olan payını alacaktır. enfantin, bazard vb. gibi saint simoncular kimi yerde ustalarını eleştirmişler, kimi yerde de düşçülükte ustalarını kat kat geride bırakmışlardır. saint simoncular (fr. saint simoniens, al. saint simonisten, ing. saint simonians)'ın bu tutumları karşısında
    yaşamının son yıllarında saint-simon'un ben saint simoncu değilim diye bağırdığı söylenir. saint simon'un
    ölümünden sonra 1828 yılında saint simoncular dinsel bir mezhep gibi örgütlenmişler ve dinsel törenler
    düzenleyerek skandallar çıkarmışlardır. saint simon bütün ütopyacılığına rağmen çağını geniş çapta etkilemiş bir
    düşünürdür.

    engels onun için, "büyük fransız devrimi'ni soylular, burjuvalar ve yoksullar arasında geçen bir
    mücadele olarak görmek gerçekten dahiyane bir kavrayıştır. politikanın üretim biliminden başka bir şey olmadığını ve ilerde ekonominin içinde eriyeceğini görmüştü. onda, sonraki toplumcuların ilerisürdükleri düşüncelerin doğrudan doğruya ekonomik olan düşünceler dışında hemen tümünü içinde taşıyan dahiyane bir kavrayış genişliği vardı" der.(orhan hançerlioğlu, düşünce tarihi)
  • zamanında bu şahsın fikirlerini destekleyenler, insanların birbirine muhtaç olduğunu göstermek için sırttan düğmeli ceketler giyerlermiş
  • marx'tan önce sosyalizm demiş kişi.
  • davası hep aynı olan bir adam; en kalabalık ve en yoksul kesimin kaderi...

    ne ki, bu dert ile dertlenirken kendi işine bakamaz saint simon, parası olan zengin dostlarından eserlerini basabilmek için himmet dilenmek zorunda kalır. ulema sınıfından kimse sallamaz düşüncelerini, onlar için delinin tekidir. tesadüfen de olsa eski dostlarından biri çıkar karşısına: diard. onun sayesinde xıx. asrın ilmi çalışmalarına giriş adlı eseri yayımlanır.

    1811-13 yılları arasında insan ilmi üstüne düşünceler adlı eserini yazar. "yazdıklarımı okursanız kurtuldum demektir" şeklinde mektuplar yazmasına rağmen yine kimse el uzatmaz. diard'ın ölümü de buna eklenmiştir ve yine sefalete gömülmüştür.

    "çevremdekilerin bana düşmanlığı mı var nedir? hiçbir eserim yankı uyandırmadı. hayatım bir bozgunlar dizisi. ama düşeceğime hep yükseldim. başarısızlıklarım birer tecrübe oldu" diye özetler o zamanki durumunu saint simon.

    vaktiyle edebiyat üstüne adlı eserini okuyup hayran olduğu madam de stael'in kocasını kaybettiği haberini alınca, onunla evlenmeye karar verir. bu evlilikten doğacak çocuklara dünyanın ihtiyacı olduğunu düşünür. karısını terk eder ama madam de stael kendisini anlamaz . dönüp dolaşıp yazı hayatına geri döner. 1821 yılında endüstri sistemi adlı eserini yazar ama yine ilgi uyandırmaz.

    en nihayetinde bu rezil yaşama bir son vermek isteyerek karısını tek zengin ahbabı yün taciri ternaux'ya emanet ederek silahı kafasına dayar, tetiği çeker. ne var ki bu talihsiz adam ölemez ve bir gözünü kaybederek yaşamaya devam etmek durumunda kalır. endüstri, politika, parabol gibi dergiler çıkarır. son eseri yeni hristiyanlık 1825 yılında yayımlanır ve 19 mayıs 1825 yılında pariste ölür.

    alelade bir vatandaşken borçlanarak aldığı toprakları az bir gelir karşılığında köylülere devreden, toprakla devrimi kaynaştıran bu adam parabol adlı hicivi yüzünden ceza mahkemesinde yargılanır. oldu olacak o hicivden alıntı yapayım da tanrılar bizi sümüklü böceğe çevirmesin;

    "tutalım ki fransa bir anda en büyük elli fizikçisini, elli kimyacısını, elli fizyolojistini, elli mühendisini, elli şairini, elli fabrikatörünü, elli bankacısını... kaybetti. ne olur? bu üçbin üreticinin kaybı fransayı cansız bir bedene çevirir. şimdi de hükümdarın bey kardeşini, tüm kral sülalesini, saray nazırlarını, mabeyincileri, sandalyeli, sandalyesiz bakanları, müsteşarların hepsini, en zenginlerden onbin toprak ağasını... yani kibar bir hayat süren onbin kodamanı kaybettik diyelim. üzülürdük şüphesiz ama, iyi kalpli olduğumuz için üzülürdük. fransa'nın yaşayışında ne değişirdi? hiç. boşalan yerleri yüzbinlerce insan hemen doldurabilirdi. demek bizi eşek arıları yönetiyor, demek tepetaklak bir düzen bu..."
  • ilk kez endüstri kavramını üreterek sanayicilerin kurduğu liberal düzen ile oluşan toplumsal karmaşanın yasını tutan muhafazakâr anlayışın arasında denge kurmaya çalışan bir düşünür.

    ona göre, avrupa'nın feodal-askeri nitelikli bir düzenden sanayici-seçkin yönelimli olan bir düzene geçtiği ortadadır. dolayısıyla yeni düzene geçiş için feodal-burjuva çelişkisinin bitmesi gerektiğini belirten saint simon’un ahlak-dayanışma ekseninde yapısal-işlevselci bir pozitivist yaklaşımı olduğu kadar üretim güçlerini, üretim araçlarını ve üretim ilişkilerini merkeze alan sosyalist-materyalist bir yaklaşım geliştirdiğini de görmek mümkündür. bu çelişkili anlayışı vesilesiyle onun otoriter ve elitist olan bir üretim dini önerdiğini belirtmek söz konusudur.

    bu arka plandan hareket ederek saint simon’un temel görüşlerini ele almak oldukça önemli bir hale gelmektedir. bu bağlamda saint simon’un düşüncelerinde kafa ile kol emeğinin, sanayi ile ticaretin ve bunların yönetişimsel uygulamasının endüstri mefhumuna bağlandığını görmek mümkündür. saint simon’a göre, endüstriyel devirle birlikte ancak ihtilallerden ve otoriter rejimlerden azade olan düzenli bir refah toplumu kurulabilecektir. saint simon’un hedef olarak gösterdiği bu toplumun rahiplerin insanlığın yeni rehberi olacak olan filozoflara bağlı olacağı ve asillerin halkın hizmetine koşulan endüstriyellerin kontrolüne gireceği bir içeriği olduğunu görmek söz konusudur.

    yine de saint simon’un tam anlamıyla bir sosyoloji yapması konusunun muğlak kaldığı ifade edilebilir. saint simon’un hem toplumsal sınıfların merkezi konumunu, özel mülkiyet ilişkilerine dayanan sınıfların oluşturduğu iş bölümünün yapısal önemini ve bunun sonucunda gelişen kolektivist toplum tasarısını hem de entelektüel seçkinciliği olumlu bir anlamda gördüğü içim toplumsal krizlerin çözümü noktasında teknolojik-ahlaki bir bakış açısının gerekliliğini savunması, değinilen bu muğlaklığın açıklanması noktasında kritiktir. bu nedenle saint simon’un materyalist-sosyalist ve muhafazakâr-pozitivist bir bağlamı eş zamanlı bir biçimde vurgulayarak düşüncelerini oluşturduğunu belirtmek mümkündür.

    bir anlamda o, geçmişin kolektif niteliğini koruyarak gelecek için emekçilerin hizmetinde olan bir laik-cemaat dini üretmeye çalışmıştır. bunu sağlamak için de saint simon, biyolojinin kavramlarından hareket edip organik, bütünlüklü, işlevsel, bağlayıcı ve olgusal olan bir toplumsal gerçek tanımı yaparak bu toplumsal gerçeğin teori-pratik uyumuna dayanan pozitif bir bilimsel yöntemden hareketle açıklanabileceğini ileri sürmüştür. öğrencilerinin bu kavram ve yöntemi sonraki dönemde burjuvazi ve işçi sınıfı formunda güncellediği ortadadır.

    sonuç olarak saint simon’un tarihi anlamda geriye dönmek istemesine rağmen çağdaş toplumun olduğu gibi kalması gerektiğini düşünüp doğa bilimlerinin yöntem ve tekniklerini kullanarak muhafazakâr-pozitivist paradigmanın gelişmesinde temel teşkil ederken aynı zamanda işçi sınıfını ön plana çıkarmamasına rağmen çatışmaya dayanan bir toplumsal değişme anlayışıyla birlikte iktisadın merkezi anlamda planlanması gerekliliğini vurgulayarak materyalist-sosyalist paradigmanın da oluşmasında kritik bir rolü olduğunu görmek mümkündür.
  • "bir toplumu bir araya getirip yeniden örgütlemek kabiliyeti, ancak insanlığın geleceğiyle geçmişi arasındaki bağı yakalayabilen ve böylece hatıralarıyla ümitlerini bağdaştırabilen, başka bir deyişle, geleneklerle geleceğe yönelik projeler arasında bir köprü kurup, herkesin özlemleriyle beklentilerine cevap verebilen insanlara özgü bir yetenektir."
    (saint-simon doktrinin açıklanması, giriş, riviére paris 1924, s.78)
  • gelecekte yöneticilerin politikacılardan değil tek amaçları halkın günlük ihtiyacını karşılamak olan teknik elemanlardan olacağını ileri süren ilk kişidir.
    (bkz: teknokrasi)
  • soylu olması ilginçtir. ( ->ilk sosyalist)
hesabın var mı? giriş yap