• lisede edebiyat dersinde sunum konumdu, hayatını anlattıkça daha bir çok sevmiştim kendisini o zamanlar. hikayelerinde kullandığı karakterleri öyle bir yazar ki siz herkesimden insanı koyabilirsiniz oraya her ne kadar bahsi geçen karakter aslında mahalleden birisi yada normal bir balıkçı olsa da...
  • yaşadığı hayat bakımından en çok imrendiğim insandır. deniz kıyısı, maddi çıkar ve maddi hırstan oldukça uzak, hayatını sadece sanat yaparak sürdüren, öylesine dünyanın çamurundan uzak ki kadınlara dair bile bir arzusu yok ve erken yaşta bu rezil dünyadan çıkıp gidiyor. filozoflara yakışır bir hayat, daha ne ister ki insan
  • ortaokuldayken türkçe hocası meşhur öykülerin bir kısmına kadarını yazdırır,* geri kalan kısmı bizim tamamlamamızı isterdi. bir gün de sıra semaver'e geldi. başladı millet harıl harıl sallamaya. ben de bu öyküyü bildiğim için tuttum aynısını yazdım. böyle saçma gereksiz de bir gurur duydum kendimle. mal gibi kasılıyorum filan. neyse sonraki hafta mı ne oldu. hoca geldi derse yine. notları açıkladı. ben diyorum "kesin 100 alırım yeaa." ismimi okudu, "sıfır" dedi. yazıyla sıfır. bütün sınıfla birlikte şok oldum ben de. oturdum kıçımın üstüne. millet fısır fısır konuşuyor. bu inek nasıl sıfır alır lan diye herhalde. dersin bitmesine yakın hoca çağırdı yanına. "niye sıfır aldın biliyor musun?" dedi. "bilmiyorum hocam" dedim. "ben size bu hikayeyi hayal gücünüzü kullanarak yazın diye verdim, birebir aynısını yazın diye değil, öyle olsaydı herkes bu hikayenin orijinalini yazsın derdim" dedi. ":/" dedim. "şimdi geç yerine" dedi. geçtim yerime. oturdum kıçımın üstüne yine.

    2. dönemde yine çok bilindik bir hikaye verdi derste. bir sallamaya başladım. 5. kağıdı istiyorum artık. "al ulan sana hayal gücü" diye diye yardırıyorum. zil çaldı. ben finali yetiştiremedim. 3 nokta koydum bıraktım. hikaye havada kaldı bön gibi. topladı hoca kağıtları. sonraki hafta oldu. okudu ismimi, kalktım. "100" dedi. "hikayenin sonunu okuyucuya bırakman çok etkileyici olmuş" dedi. çömdüm yine yerime. diyemedim "ulan yetiştiremedim ne okuyucuya bırakması, reha erdem sineması mı çeviriyoruz burada!!!" diye.

    karneme de 5 gelmişti o yıl, iki dönemde de. yıllar yıllar sonra kardeşim de aynı okula gidince öğrendim ki semaver ödevime de 100 vermiş yine. geçen yolda gördüm ramazan hoca'yı, bizim yukarı sokakta. baktı, tanımadı galiba. elinde bir kitap vardı. kapağına baktım. sait faik abasıyanık'ın kayıp aranıyor romanı idi. arkasından bakıp tebessüm ettim. pardesümün yakasını kaldırıp kalabalığa karıştım... ehehe şaka lan ne kalabalığı, gocuğu giymeden çıktım, bakkala ekmek gelmemiş daha fırına kadar yürüdüm o soğukta amına koyim.
  • "kararım katiydi. bütün paramı bu oltaya harcamıştım. balık tutacak, satacak, akşamları sattığım balığın parasıyla içecektim. sabahleyin erkenden balığa. akşam şişem cebimde balığa. ben bir yazıcıydım. yazı yazmak canım istemiyordu. yazı yazmam için bana çiçek, kuş hürriyeti değil, içimdeki aşkın, deliliğin, oturmaz düşüncenin hürriyeti lazım. küçücük hürriyetler değil, alabildiğine yüz verilmiş bir çocuk hürriyeti istiyordum. bu bana lazımdı. yoksa her şeyi ağzımda gevelemekten başka ne yapabilirdim?" *
  • burgazada'da yeni heykeli konmuş. biz geç kaldık görmekte.

    http://www.ntvmsnbc.com/id/25347904/
  • sait faik'le ilgili birçok makaleye ulaşılabilecek bir adres
  • ''yüzünde ve saçlarında hep rüzgar eser bir hali vardi,insana en cok dokunan da bu hali idi '' diye bir cümlesi bile bir hikaye degeri taşıyan usta ..
  • semih poroy'un cumhuriyet dergisinde 15.05.1988 tarihinde çizdiği haritada iki nokta isimli çizgi romanında orhan kemal ve sait faik abasıyanık'ın dostuğu anlatılmıştır.
  • "dünya çarelidir. insanlar dünyaya bir çare bulacaklar."
  • ıstanbul'da sonbahar özlemi yaşatmıştır.
    bir sonbahar akşamıöyküsü okurken tekrardan özledim istanbul'u.
    " nedir bu kuş, bilmem ki? sonbaharda bulutlar turunç renklidir. sonbaharda yapraklar konuşur. lodoslu istanbul denizi ne baş döndürücü şeydir! bir lodoslu günde vapura atlayıp her ipin, her madenin ıslık çaldığı bir vapurda adalar'a gidip gelirim. akşamüstü bazen köprünün ortasında durup sultan selim'in arkasındaki bulutlarda kırmızı rengin oyunlarını seyrederken bir sahra vahasında muazzam bir şehir, bir eski bağdat, bulutlardaki deniz muharebesini seyrederdim. tramvaylar o şehri taşır, vapurlar o bulutlar şehrinin muhariplerini götürür; biz, bu hakiki şehrin sakinleri, tiyatro seyircileri givi sessiz, adeta geçenler bile durmuş gibi olur, seyrederiz."
    bu satırları okurken daha da bir özlerim ben, istanbul'u.
hesabın var mı? giriş yap