• doğuştan mı öyleydi yoksa sonradan bir kaza sonucu mu olduğunu bilmiyorum ama musa'nın sol kolu yoktu ve lâkabı hazırdı: kolsuz! (bkz: köylülerin lakap takarken çok insafsız olması) musa'nın kolunun olmaması biyolojik bir gerçeklikken, bütün yaşamın sağlamlara uygun olacak şekilde yürütüldüğü köyde, musa'nın "kolsuzluğu" toplumsaldır! dolayısıyla musa'nın sakatlığı, biyolojik olarak kolsuz olması gerçeğinden değil, köylülerin kolsuzluğa atfettiklerinin ve köyün sağlamlara/normallere göre oluşturulmasının bir ürünüdür. dahası, çoktan rahmetli olsa da köy sokaklarında koşturan torunlarının "kolsuz musa'nın torunları" diye bilinmesinden de anlaşılacağı üzere sakatlığın toplumsal damgalanması nesiller aşan bir niteliği haiz.

    konuya güm diye girdiğimin farkındayım ama sakat mı engelli mi özürlü mü sorunsalını cevaplamak için öncelikle şunu bir ortaya koymak gerekiyor: sakatlık, yeti yitiminden ziyade, yeti yitimi olanlar ile olmayanlar arasındaki toplumsal ilişkilerin bir sonucu. bir başka ifadeyle, hareket kısıtlamaları ve toplumsal dezavantaj, yeti yitimine sahip olmanın kaçınılmaz bir sonucu değil! düşünün, eğer herkes tekerlekli sandalye kullanıyor olsaydı, merdiven diye bir şey olmazdı! günümüzde yaşadığımız hemen her yerde merdiven olması, mimarların sağlam bedenli kişiler ve de sağlamcı (ableist) kişiler olduklarını gösteriyor.

    bütün bunları şunun için söylüyorum: biyolojik cinsiyet (sex) ile o cinsiyete toplumsal düzeyde atfedilenler (gender) arasında yapılana benzer bir ayrımın, "sakat-engelli-özürlü-malul" için de yapılması ve meselenin salt biyolojik ve tıbbî bir konu olmadığı, belki bunlardan çok daha önemli toplumsal bir sorun olduğuna dikkat etmek gerekiyor. zira insanların fiziksel, zihinsel ve duyusal yetilerini yitirmeleri biyolojik olsa da o yeti yitiminin tecrit, ayrımcılık ve damgalanma şeklinde somutlaşması, sakatlığın toplumsal inşasıyla ilgili. nasıl ki cinsiyetçilik (sexism), ve ırkçılık (racism) bir toplumsal baskı türleriyse, sakatlığın da konut, eğitim, iş, ulaşım, kültür, sağlık, medeni haklar, siyasal haklar gibi pek çok alanda bu kişilerin faaliyetlerini, toplumsal engeller dikerek sınırlayan bir toplumsal baskı biçimi (disabilism/sakatlayıcılık) olarak yeniden formüle edilmeli.

    bu arada, ingilizcedeki disabled*-handicapped* -impaired* kelimeleri odağı bireye, bedene ya da topluma kaydıracak şekilde ince ayarlamaya imkân verebiliyorken aynı şeyi türkçede yapmamak/yapamamak türkçenin yetersizliğinden ziyade, böylesi bir ince ayara ihtiyaç duyulmadığını gösteriyor. çünkü kelimeler kendi kendilerine anlam kazanıp kaybetmezler; anlamı ihtiyaçlar dayatır! yıllarca dilimizden düşmeyen bilimadamı ve zenci kelimelerinin terkedilip bunların yerine biliminsanı ve siyahî kelimelerinin kullanılması, leksikolojik bir ihtiyacın değil, toplumsal bakış açılarında yaşanan bir değişiklikten kaynaklanan bir ihtiyacın ürünü. diğer taraftan, sakat ve özürlü kelimelerinin türkçede bir küfür ve aşağılama içeriğine sahip olmasının, sorunu çözmeyi zorlaştırdığı açık olsa da benzer bir zorluğun ingilizcede de olduğunu, handicapped kelimesinin dilenmek, el açmak, süklüm püklüm olmak gibi anlamları olan cap in hand deyimiyle akraba olmasına rağmen yine de bir ayrıma gidebildiklerini görüyoruz. nasıl bir ayrıma gitmişler diye merak ettiğinizi biliyorum ama bu ayrımı anlayabilmek için türkçedeki karmaşayı ortaya sermek gerekiyor önce. şöyle ki;

    türkçede son onbeş-yirmi yılda sakat ve özürlü aleyhine ve de engelli lehine terminolojik bir mutabakat oluşmuş gibi duruyor. bunun en çarpıcı örneklerinden birini alâkasız gibi görünen bir yerden vereyim: 1960 tarihli gelir vergisi kanunu'nda sakatlık indirimi olarak adlandırılan düzenleme, 2005'te bir kanun değişikliğiyle engellilik indirimine çevrildi. devlet katında buna benzer pek çok tabela değişikliği yaşansa da gelinen aşamada "türkiye sakatlar konfederasyonu başkanı yusuf çelebi, engelli ve yaşlı hizmetleri genel müdürü dr. orhan koç'u makamında ziyaret etti" şeklinde bir haber dili mümkün ve doğal görünebiliyor halen. dahası türkçedeki mücadele, sanki sadece sakat ile engelli arasında yürüyor ve özürlü bütünüyle alt edilmiş gibi duruyorsa da "görme özürlü" örneği, özürlü kelimesinin pek de kolay lokma olmadığını gösteriyor. "sakatlığı rapor ile kesinleşenler" şeklindeki bir malul tanımı ise kafaların karışıklığını göstermesi açısından açıklayıcı.

    o zaman nasıl olacak bu işler? sex'e cinsiyet, gender'a toplumsal cinsiyet diyerek işin içinden ronaldovari zarif bir çalımla sıyrılan türkçespor, sakat-engelli-özürlü-malul meselesinde niye tıkanıp kalıyor? şu aralar okumakta olduğum ve işbu entry yazarken hayli faydalandığım 566 sayfalık sakatlık çalışmaları adlı derleme kitap adından da anlaşılacağı üzere herhangi bir politik doğruculuğa falan meyletmeksizin tercihini sakattan yana kullanmış. fakat buna da karşı çıkanlar az değil hani..

    son olarak şunu söyleyeyim: sakat kişilerin yalnızca %15'i doğuştan, kalan kısmı ise sonradan sakat hale geliyor. yani hepimiz potansiyel olarak sakatız. hatta bırak potansiyeli, esasında sakat olarak doğuyor, yürüyemiyor, konuşamıyor, göremiyor, anlayamıyor ve zamanla sağlam hale gelip yaşlılıkla birlikte tekrar sakatlığa dönüyoruz. yani bütün bu terminoloji ve damgalanma mevzuları sadece sakatların değil, normallerin de meselesi. sosyolog erving goffman'ın 1963'te yazdığı "damga" adlı kitabında (s193) yazdığı üzere:
    "...damga kavramının , iki sütun hâlinde ayrılmış somut bir bireyler topluluğunun -damgalılar ve normaller-mevcudiyetinden ziyade, en azından bazı ilişkiler çerçevesinde ve hayatın belli dönemlerinde her birimizi iki rolü de oynamaya götüren ve her yerde mevcut bir toplumsal sürecin edimini içerdiğini tekrarlamak isterim . normal ve damgalı, som ut kişiler değillerdir, ikisi de birer bakış açısıdır. bu bakış açıları, karma temaslar esnasında, layıkıyla yerine getirilmemiş normlar gereğince toplumsal olarak üretilirler."
  • toplumda zihinsel ya da bedensel sakatlıkları nedeniyle dezavantajlı konumda bulunan grupları nitelendirmede sıklıkla birbirine karıştırılan kavramlardır.

    sakat (disabled) kavramı bedensel ya da zihinsel bir kısıtı bulunan kişileri nitelendirmede kullanılan bir kavramdır.

    engelli (handicapped) kavramı ise toplumda çeşitli özellikleri (din, dil, etnik köken, cinsel tercih, suç sicili vs) nedeniyle bazı haklardan yararlanma, bazı imkanlara erişme veya olumsuz davranışlara maruz kalma gibi olgularla yüzleşen grupları tanımlamada kullanılan bir kavramdır. engelliler genelde çalışma yaşamında bir işi edinme, o işi elinde tutma ve o işte yükselmede zorluklarla karşılaşan grupları ifade etmektedir.

    dolayısıyla her sakat bir engellidir ancak her engelli bir sakat değildir. yeri gelince travestiler, göçmenler, eski hükümlüler de engelli olarak değerlendirilebilirler.

    özürlü (impaired) kavramı ise genelde sakat kavramı ile aynı anlamda kullanılır. hatta sakatlık kavramının toplumsal olarak "kötü" bir anlam içerdiği düşüncesiyle yerine özürlü kavramı kullanılmak istenir. öncelikle var olan bir sakatlığın o kişinin bir "özrü" olmadığı gerekçesiyle genelde sakat yerine özürlü kavramının kullanılması eleştirilir. bunun yanı sıra belirli bir yeteneği kısmen ortadan kalkmış bir kişi özürlü (impaired) olarak nitelendirilebilecekken, bu yeteneği tamamen ortadan kalkmış olan kişileri betimlemek açısından özürlü kavramını kullanmak çok da uygun olmayacaktır.

    dolayısıyla bedensel ya da zihinsel bir engel ya da sakatlık taşıyan grupları alt küme olarak sakat, üst küme olarak da engelli olarak nitelendirmek yerinde olacaktır.
  • olmayan sorundur. sakat denilmesi gerekmektedir.
    (zaten sorunsal da değildir, sorundur. şu sorunsal sözcüğünü isim olarak kullananları da kınıyorum)

    belki kendisi özürlü (mazaretli) olmak istemiyor, belki sakatlığı onun için engel teşkil etmiyor. nerden biliyorsun, adamın hayatının parçasısın sürekli sanki. sakat sözcüğü kaba diyeni de yatırıp sikesim geliyor. sırf o anlamı karşılasın diye var olan bir sözcük ne diye kaba olsun. sakat kelimesinin manası bedensel bir uvzun, normal şartlar altında gerçekleştiriyor olması beklenen bir fonksiyonu gerçekleştiremiyor olmasıdır zaten.

    adam bacağını oynatamıyorsa bunun adı sakatlıktır. heceleyelim mi illa ki. ama bu sakatlık dediğim gibi onun için bir engel ya da özür olmayabilir, bunu bilemeyiz. özür ve engel sözcüklerinin anlamları farklı, oysa sakat tamamen bu durumun anlamını karşılaması için oluşmuş bir sözcüktür. sağduyu ve mantık bunu gerektirir.
  • sakatlık bir kavramdır. bu kavramın kendisi de bu kavramı betimleyen "sakat" kelimesiyle ifade edilir. bu kelimeye olumsuz bir anlam yükleyen kelimenin kendisi değil, kelimeyi bu şekilde kullanan toplumun kendisidir. dolayısıyla sırf toplumsal anlamda olumsuz algılanıyor diye bir kavramın yerine başka bir kavram kullanmaya çalışmak o kavramların ifadesinde yanlışlar ve sıkıntılar yaratacaktır.

    topal, ayak ile ilgili bir sakatlık yaşayan kişiye halk arasında verilen isimdir.
    çolak kol ile ilgili bir sakatlık yaşayan kişiye yine halk arasında verilen bir isimdir.

    dolayısıyla görülmektedir ki zihinsel ve bedensel tüm engellerin ifade edildiği en uygun kavram sakatlıktır. bu şekilde ifade etmekte (siz yaratmadığınız müddetçe) bir aşağılama yoktur. zira koskoca ılo bile sözleşmesinde sakat ve sakatlık kavramlarını kullanmıştır.
    http://www.ilo.org/…/eurpro/ankara/about/soz159.htm

    sakatlara engelli denildiğinde sakat olmayıp da engelli olan diğer grupları betimlemek zorlanacağından, bu sorunsal; sakata sakat, eski hükümlüye eski hükümlü, göçmene göçmen ve tüm bunları kapsayan dezavantajlı gruplara engelli denmesi ile ortadan kaldırılacaktır.

    bu kavramların bilgisizce ve yanlış kullanılması bir sorunsaldır! elbette ki sakatlığın ya da engelliliğin kendisi değil! bunun aksini iddia etmek zaten abesle iştigaldir.

    asıl engellilerin hayatını zırlaştıran etkenleri ortadan kaldırmak bir "sorun" ya da "sorunsal" değildir. bir sorun olarak algılanmayacak kadar büyük bir gerekliliktir.
  • hiçbiri değildir. özel eğitim alanındakiler tarafından "yetersizliği olan birey" şeklinde kullanılır.
    işitme yetersizliği olan birey
    görme yetersizliği olan birey
    zihinsel yetersizliği olan birey gibi.
    sakat, engelli ya da özürlü şeklindeki kullanımlar incitici olabilir. "yetersizlik" sözcüğü hem eksikliği belirtir hem de tamamlanabilme ihtimalini ihtiva eder. o yüzden yetersizlik kelimesini kullanmaya özen göstermek gerekir.
  • sakat kelimesini anlam olarak ayrı tutup ancak sıra özürlü engelli kelimelerine geldiğinde ikisini de birbirinden kötü bulduğum durum.

    bunun birinci sebebi de bu insanların engelli değil, engellenmiş olduğunu düşünmem. çıkarken asansöre binilebilen inerken bu insanların aniden iyileşme mucizesini göstermesi beklenen tek yön asansörlü üst geçitlere sahip güzide ülkemizde "engelli" olmakla "engellenmiş" olmak arasındaki farkı hepimiz rahatça anlayabiliriz aslında.

    özürlü kelimesine gelince tdk "özrü olan, engelli, kusurlu" olarak tanımlıyor bu kelimeyi. yani bu da olmadı.

    ingilizce'de durum daha iyi çözülmüş durumda bence. disabled ya da handicapped kelimeleri yerine kabul gören kullanım people with disabilities(yani engellilik yan, ek bir durum ifade eder, bireyin bütünün ifade amaçlı kullanılmaz). ya da bizim türkçe'de otistik diye ifade ettiğimiz kullanımın kabul göreni a child with autismdir.

    türkçe'de bu sorunsala dair henüz ayrıştırmacı, ötekileştirici olmayan bir ifadenin var olduğunu düşünmüyorum.
  • sakat ve özürlü kelimeleri aşağılama, dalga gecme amaclı kullanılıyor. engelli bu üç kelime arasından en mantıklısı gibi görünüyor. aslında bunu sorunu yaşayan kisilere sormak lazım. bizim adamlara sıfat bulmamız biraz aptalca geliyor bana.
  • kör bir abimizin bize dediği üzere onun için kör, görme engelli, özürlü kelimelerinden hangisinin söylendiğini önemsemiyormuş. zaten aslında hepsi aynı anlama geliyor ama biz hayvan olduğumuz için küfür gibi kullanıyoruz bu kelimeleri.

    kendisi dünyayı nice gözleri olandan daha renkli gören birisidir.
  • bu üç sözcüğün de ayrı anlamları var.

    engelli: kalıcı yeti eksikliğine sahip olan.

    sakat: ağır yaralanma veya (kalıcı ya da geçici) yeti eksikliğine sahip olan. engelliden daha geniş bir anlamı karşılıyor. ayağı kırık bir sporcu sakattır ama engelli değildir.

    özürlü: fiziksel bir özür sebebiyle bir işi yapamayacak olan. örneğin hasta olan ve okula gidemeyen bir öğrencinin özrü vardır, özürlüdür. fakat o öğrenci sakat ya da engelli değildir.

    sonuç olarak, doğru sözcük "engelli"dir.
  • ''normal'' insanlar tüm bu terimleri hakaret, aşığlama aracı kullandığı için ortaya çıkan ''sorunsal''. kalıcı yeti eksikliğine sahip bir birey olarak tartışılması gerken asıl konunun toplumun ayrıştırıcı zihniyeti ve yaptırımları olduğunu düşünüyorum.
hesabın var mı? giriş yap