• aile kurumu ve muhafazakarlıkla çok ciddi sorunları olduğunu düşündüğüm ingiliz yönetmen. american beauty ve revolutionary road filmlerini izleyen birilerinin evlenmekten cayması muhtemeldir.
  • üçte üç *** yapmayı başarabilmiş, boş filmi olmayan ingiliz yönetmen. çektiği ilk sinema filminde en iyi yönetmen ödülünü alabilen bir insan evladı işte. cambridge üniversitesi'nden mezundur bu arada.
  • günümüzün başarılı yönetmenlerinden. beş oscar toplayan american beauty ile tanınır daha çok. tabi skyfall'u da unutmamak gerek. az filmden oluşan filmografisine bakıldığında aile, muhafazakarlık, ebeveynlik, evlilik, kocalık temalarına takıntılı olduğu düşünülebilir. ben öyle düşünüyorum. her filminde bu temalara değiniyor. ilk uzun metrajlı sinema filmi american beauty'de de, dicaprio ile winslet'ı ikinci kez biraraya getiren revolutionary road'ta da, away we go'da da, hatta kiralık katilli filmi road to perdition'da da uzun uzun bu temalara odaklanır.

    away we go diğer filmlerinden (yani r. road ve american beauty'den) ayrılıyor. away we go; revolutionary road ve american beauty'den farklı olarak komiktir, drama/duygusallığa pek yer vermez, umutludur. buradaki çift, diğer iki filmdeki çiftler gibi birbirlerinden nefret etmez, tam tersine birbirlerini çok severler. halbuki mendes sadece bir sene önce çekmişti revolutionary road'u. bir sene sonra gösterime giren away we go ile aile kurumuna daha umutlu bir bakış atar. oysa revolutionary road'ta ve american beauty'de adeta bu kuruma (aile kurumuna) ateş püskürür. a. beauty'de birbirlerine sürekli yalan söyleyen, birbirlerini sürekli aldatan, birbirlerinden nefret eden bir çifti merkeze koymuş ve eleştiri oklarını aile kurumuna saplayıp durmuştur. baba kafayı yemiş, annenin ondan farkı kalmamış vs. revolutionary road'ta da benzer bir çifti merkeze koyar mendes. gene birbirlerini aldatan, birbirlerinden bıkmış ama boşan(a)mayan bir çift karşımıza çıkar. finali ise bayağı ağırdır, hazmı zordur. ama away we go öyle değil dediğim gibi.

    road to perdition'da da aileye odaklanır mendes. aslında alakası yoktur bu filmin yukarıdakilerle. mafyayı, kirli ilişkileri bir kiralık katil üzerinden anlatır. ama mendes dayanamaz ve hikayeye katilin oğlunu da dahil eder ve gene aile temasına değinir. skyfall'da da m ile bond arasında bir anne-evlat ilişkisi görmek mümkün. uzatmayayım. yani mendes farklı türlerde (suç/gerilim, savaş (jarhead), aksiyon, dram, romantizm) filmler çekse de bu filmlerinde muhakkak aile kurumuna ve ebeveynliğe odaklanır. bunu da gayet etkileyici bir şekilde yapar. revolutionary road ağır ilerler, ama finalde sağlam bir tokat çakar izleyiciye. keza american beauty'den de etkilenmemek zor.

    mendes road to perdition'da klasik (iyi anlamda değil) bir gangster filmine imzasını atmıştı. bu filmden sonra ise full metal jacket'le karşılaştırılan jarhead'i çekti. tabi ki kubrick'in filmi kadar dehşet değil ama kötü bir film de değildi. en azından orduyu yalayıp durmuyor mendes. propagandayı da kör gözüm yapmıyor. öte yandan savaştan kahramanlık destanı çıkarmaması (bizim kurtuluş savaşı vs'den çıkar ama ırak savaşı'ndan kahramanlık destanları çıkmaz, çıkaranların gözü kör olsun) da takdire şayan. filmin tagline'ı "bütün savaşlar farklıdır, bütün savaşlar aynıdır". film de bir açıdan farklılaşıyor, başka bir açıdan diğer filmlerle benzeşiyor. gene de etkileyici olmadığını söylemek zor. ha propaganda yapmasa, üç tarafa da (kuveyt, ırak, abd) aynı uzaklıkta olsa, saddam'ı "tek şeytan" olarak resmetmese (zira saddam'ın arkasında abd vardı) daha iyi, etkileyici olur, bu sahnelerde mide bulandırmazdı.

    özetle sağlam bir kariyeri var. tek bir türde kalmak yerine türden türe atlamayı tercih ediyor. küçük bütçeli, bağımsız bir filmle başladığı kariyerine savaş filmi, gangster filmi, gene küçük bütçeli bağımsız bir film ve büyük bütçeli aksiyon filmi sığdırmayı başarmış mendes. şimdi bambaşka bir türü, gerilim/korkuyu deniyor penny dreadful dizisi ile. bakalım nasıl olacak. beklentilerim yüksek. umarım hayal kırıklığı yaratmaz. bond'lar dışında bir süreliğine de olsa film çekmeyecek oluşu üzücü. bond 24 ile 25'in arasına küçük bütçeli bağımsız bir film yerleştirirse iyi olur aslında.
  • bugüne kadarki tek falsosu kate winslet'tan ayrılmak olan bayıldığım yönetmen. benim kate winslet gibi karım olacak, elini sıcak sudan soğuk suya sokturmam yeminle.
  • bu adamın filmlerinde asla mutlu bir evlilik söz konusu değildir, toplumun muhafaza ettiği değerler, askerlerin hayatlarını ortaya koydukları davalar, rütbeleri ve madalyaları anlamsızdır. çiftler bencil ve sadakatsiz, fedakarlıklar karşılıksızdır. asla mutlu sonlar yoktur. tüm bu yönleriyle filmlerini hayata benzetebiliriz.

    kendisiyle tanışmak, filmleri hakkında uzun uzun konuşmak isterdim. çünkü hayatım boyunca bu kadar fazla konuda benzer düşündüğüm çok az insana rastladım.
  • 1965 doğumlu ingiliz yönetmen. bir bond filmine bile (bkz: skyfall) psikolojik bazı öğeleri sokmayı başarmış entelektüel bir isimdir. muhafazakar aile değerlerini american beauty ve revolutionary road filmlerinde inanılmaz başarılı ve etkili bir şekilde sorgulamış ve seyirciyi ters köşeye yatırmıştır. cambridge mezunudur. büyük bir kriket hayranıdır. 7 yıl süreyle ünlü aktris kate winslet'le evli kalmış ve kendisinden bir çocuk sahibi olmuştur. güncel bir haber olarak 24. bond filmi için de kendisiyle anlaşılmıştır. bence skyfall'la beklenen seviyeye ulaşmasa da iyi bir seçimdir. psikolojik dozu bu filmde arttıracağını tahmin ediyorum. çok karanlık bir portre çizmezse iyi olur ama tak tak adam öldüren bir ajanın psikolojisi de ne ölçüde karanlık olmayacaktır emin olamıyorum. sean connery ve roger moore döneminde olduğu gibi kadınlar ve çapkınlık konusuna odaklanması sanırım daha eğlenceli bir bond yaratabilir.

    http://www.imdb.com/name/nm0005222/?ref_=sr_1
  • 2020 oscar ödüllerinde hakkı yenmiş yönetmen.

    evet parasite bence de en iyi film ama en iyi yönetmen sam mendes olmalıydı.
  • ingiltere'nin reading, berkshire köyünde 1965 yılında bugün doğmuş tiyatro sanatçısı ve sinemacı.

    kafa kağıdında ismi samuel alexander mendes geçer ve sir unvanı almıştır.

    mendes, londra'da bir çocuk romanı yazarı olan annesi tarafından büyütüldü; annesi ve bir üniversite profesörü olan babası, mendes beş yaşındayken boşanmıştı.

    oyun yazarı tim firth ile bir tiyatro topluluğu kurduğu cambridge üniversitesi'ne gitti.

    1987'de ingilizce birinci sınıf onur derecesiyle mezun olduktan sonra ingiltere, west sussex'teki chichester festival theatre'da bir işi kabul etti.

    dion boucicault komedisi london assurance'ın yapım yönetmeni görevi bıraktığında, görevi devralması için mendes çağrıldı.

    oyun büyük bir başarıydı ve mendes'in anton chekhov'un the cherry orchard'daki dame judi dench'i yöneterek kısa sürede kendisine bir isim yaptığı londra'nın west end bölgesine taşındı.

    bunu royal shakespeare company ve royal national theatre ile yapılan çalışmalar izledi.

    1992'de mendes, londra'daki kar amacı gütmeyen donmar warehouse theatre'ın sanat yönetmenliğini devraldı.

    bir dizi iyi karşılanan yapımla pekişen ünü, ünlü aktörleri bu gösterişsiz mekana çekmeye başladı.

    cabaret (1993'te gösterime girdi) ve tennessee williams'ın the glass menagerie'sinin (1995) ünlü sahneleri mendes'i daha fazla ün kazandı ve 1998'de cabaret ve william shakespeare'in othello'sunu new york'a götürdüğünde benzer bir başarı elde etti.

    1998'de mendes, film yıldızı nicole kidman'ın londra'daki ilk çıkışını, david hare'in the blue room'unun baştan çıkarıcı bir yorumuyla yönetti.

    mendes'in oliver! ve cabaret yapımları, mendes'e american beauty'nin (1999) senaryosunu veren amerikalı sinemacı steven spielberg'in dikkatini çekti.

    mendes, hiciv üzerine yaptığı çalışmayla hem altın küre'yi hem de en iyi yönetmen dalında akademi ödülü'nü kazandı ve bu aynı zamanda en iyi film dalında akademi ödülü'ne layık görüldü.

    mendes, spielberg'in dreamworks stüdyosunun mali desteğiyle kendi yapım şirketini kurmaya başladı.

    2002'de tiyatro ve film çalışmaları arasında gidip geldi, shakespeare'in twelfth night ve çehov'un uncle vanyanın sahne prodüksiyonlarını donmar warehouse altında yönetti ve ayrıca road to perdition filminin yönetmenliğini yaptı.

    daha sonra sanat yönetmeni olarak çalıştığı donmar'dan ayrıldı.

    new york'ta shubert theatre'da sahnelenen ve bernadette peters'ın oynadığı gypsy (2003) yapımı büyük beğeni topladı.

    2005'te bir körfez savaşı draması olan jarhead filmini yayınladı. mendes'in bir sonraki film projesi, 2003'te evlendiği (2010'da boşandı) aktris kate winslet'in başrol oynadığı richard yates romanı revolutionary road (2008) uyarlamasıydı.

    2009'da mendes, ailelerini kuracakları yeri bulmak için bir yolculuğa çıkan hamile bir çifti konu alan komedi away we go'yu yönetti.

    birden fazla uluslararası şehirde sahnelenen, ortaklaşa üretilen bir dizi oyun olan köprü projesi /for the bridge project (2009–12) için sanat yönetmeni olarak görev yaptı ve the cherry orchard ile shakespeare'in dört dramasını sahneledi.

    uzun süredir devam eden james bond serisinde özellikle iyi karşılanan skyfall (2012) ile film yapımcılığına geri döndü. 2015 yılında bu serinin bir başka filmi olan spectre'ı yönetti.

    james bond filmleri; (bkz: #150213766)

    tiyatroyla ilgilenmeye devam eden mendes, londra yapımı roald dahl'ın çocuk klasiğine dayanan bir müzikal olan charlie and the chocolate factory'nin (2013) yönetmenliğini yaptı.

    daha sonra the ferryman'ı (2017) londra west end'de sahneledi.

    oyunun prömiyeri 2018'de broadway'de yapıldı ve ertesi yıl mendes en iyi yönetmen dalında ilk tony ödülü'nü kazandı. ayrıca the ferryman en iyi oyun seçildi.

    bu süre zarfında, dünya prömiyeri 2018'de west end'de yapılan the lehman trilogy'yi de yönetti. oyun, 2007-08 mali krizi sırasında iflas eden yatırım şirketi lehman brothers'ı konu alıyordu.

    2019'da mendes beyaz perdeye geri döndü ve birinci dünya savaşı hakkında beğenilen 1917'yi yönetti.

    senaryosunu da üstlendiği film, en iyi drama dalında altın küre aldı ve mendes en iyi yönetmen ödülünü kazandı.

    daha sonra en iyi film ve en iyi yönetmen adaylığı ve mendes için en iyi orijinal senaryo dahil olmak üzere 10 oscar adaylığı kazandı.

    2020'de the lehman trilogy ile broadway'e döndü. ancak covıd-19 salgını nedeniyle yapım durduruldu ve 2021'e kadar devam etmedi. lehman üçlemesi daha sonra en iyi oyun dalında tony kazandı ve mendes en iyi oyun yönetmeni ödülünü aldı.

    2000 yılında mendes, dramaya yaptığı katkılardan dolayı ingiliz kraliyet nişanı (cbe) ile ödüllendirildi.

    2020 yeni yıl onur listesi'nde şövalyelik ödülüne layık görüldü.
  • spectre ile meşgul olduğu şu sıralar "bir daha bond filmi çekmeyeceğim," diye bir açıklama yapmış. zaten zar zor ikna etmişlerdi spectre'yi yönetmesi için. demek ki brocoli midir nedir, filmin yapım şirketi gelecek sene başka yönetmen aramaya başlayacak. bakalım hangi yönetmenlerin adı geçecek, koltuk kime verilecek. mendes'in daha fazla bond filmi çekmemesi de yerinde bir karar oldu. bir yönetmenin franchise'lara saplanmasını istemeyenlerdenim. bu filmden sonra ne çekeceğini merak ediyorum. senenin sonunda yeni projesini açıklar herhalde.
  • son 20 yılda çıkmış en iyi yönetmenlerden biri.
    nuri bilge ceylan’ın iyi bir gözü olduğunu iddia edenler bu adamın thomas newman’ın müziğiyle bezenmiş sahnelerini görseler utanırlar mı acaba? hiç sanmam.
hesabın var mı? giriş yap