• kayserispor'u bir dunya takimi yapan yegane oyuncudur kanimca. aciklayalim.

    gectigimiz ay basi, cicegi burnunda calismaya baslamisim. cok buyuk bir sirket, her ulkeden adam var. ikinci gun mu ucuncu gun mu ne daha, ofisin kapisinda kara boga danial amokachi gorunumlu bir abi. "duydum ki sen turkmussun" diyor. "evet" diyorum, "sen nerelisin?"

    oturuyoruz konusuyoruz bi uc dakika falan. adam turkiye'yi cok yakindan taniyor. amerikalilarin develerle collerle ilgili sorularina maruz kalmis bir adam olarak ganali arkadasin turkiye hakkindaki derin bilgisi beni sasirtiyor. "nerden biliyorsun" diyorum; "ben butun bunlari turk futbolunu yillardir cok yakindan takip ettigim icin biliyorum" diyor. hatta benim yayin kalitesini begenmiyip "eh eytere bea" diyip biraktigim digiturkwebtv paketi bile var adamda. hangi takimi tutuyorsun diyorum.

    beklerim ki bir galatasaray fener besiktas falan densin diymi? ama cevabi daha ilk cumleden anladiniz. kayserispor.

    bos bos bakiyorum. allahin kunta kintesi gelmis bana kayserispor'un ilk onbirini sayiyor abuk subuk aksaniyla. su adam su takimdan geldi bu adam gecen sene cok yedek kaldi bu sene daha iyi olucak bence, bu adam aslinda o kadar iyi degil ama cok para teklif ediyolar satip yerine on tane futbolcu alirim ben olsam falan. ya ne diyosun sen kardesim? ya adam bariz kayserispor fanatigi ya da bilmiyorum ya ben de salliyor da olabilir, ama isimler turkce. ulan diyorum, sirketin ayni grubundaki benim geldigimi bilen diger turklerin karsilama sakasi gibi bisey bu heralde. ama degil. adam cuzdanini aciyor, bir resim.

    samuel abi,
    artik nerdeyse on yildir turkiyedesin turkce ogrendin mi yoksa tercumaninla mi gezersin ortalikta, sozlukte hakkinda yazilanlari okur musun, bi tanidigin okur sana soyler mi bilmem...ama liseden kofi cobinnah'in cok selami var abi. cocukken beraber top oynardik, sonradan unlu olunca aramaz sormaz oldu diyor, kirgin sana. kirgin falan ama yillardir her hafta her macini da takip ediyor adam. hangi yillarda hangi takimlarda oynadigini falan ezbere sayiyor once antep, sora fener, sora bilmemne falan diye diye. bi ara adami gonlunu al. bak asagida buton var kosede. ordan ulas istersen, mail adresini de veririm sana.
  • fenerbahçe ile sözleşme imzaladıktan sonraki ilk önemli sayılabilecek maçında tsyd kupası'nda galatasaray'a karşı sahaya çıkmıştı. maçtaki görevi de hagi'yi savunmaktı.

    bu görevini yerine getirirken bir pozisyonda hagi'yi sinirlendirince, maç boyu hagi'nin hışmına uğramış, bir pozisyonda freni boşalmış damperli kamyon gibi johnson'un üzerine gelen hagi, johnson'ın kaburgalarını kırmıştı.

    johnson ise hagi'nin bu hareketinden sonra, verdiği ilk röportajda da "bilerek yaptı. affedilir şey değil, bunun hesabını soracağım" demişti. bu açıklamasına fenerbahçe teknik direktörü rıdvan dilmen de destek vermiş "27 kişilik kadromun en değerli futbolcusunu kaybettim ve bu kasten yapıldı, çok ayıp" demişti.

    aradan zaman geçti, johnson iyileşti ve fenerbahçe ligde galatasaray'la oynayacaktı. maç öncesi johnson'a "hagi'den intikamını alacak mısın?" diye sorulmuş, o da "o anki psikoloji ile söyledim. ben karıncayı bile incitemem" demişti ve perdelerini kaldırdığında kedi gibi bir insan olduğunu cümle aleme göstermişti.

    o sezon sakatlığın da etkisiyle tam randıman veremeyen johnson bir sonraki sezon öncesi satış listesine konmuş ama başka takıma gitmeyi reddederek, paf takımla idmanlara çıkıp, kendini ispat etmeye çalışmayı tercih etmişti. fenerbahçe de igor biscan'ı transfer edemeyince, kendisini gösterme fırsatı bulmuştu. o fırsatı da beklenmeyecek kadar iyi değerlendirmişti.

    neyse ya igor biscan transfer edilseydi? şimdi samuel johnson'ı hatırlayan olur muydu? pek sanmam. en fazla yüksek bonservisinden dolayı iki, üç taşak geçilirdi.
  • http://video.google.com/…=2725952410086845737&hl=en

    bir forma işte böyle ıslatılır..
  • ''milliyetçilik alçakların son sığınağıdır.''

    aforizması ile benden sıkı bir helal olsun alan ingiliz yazar kişisi.
  • bu adamın galatasaray maçında bir görüntüsü vardı. maçın ortasında bi yerlerde artık forma üzerinde ıslaklıktan iyice taşınamaz ağırlığa geliyor ve dayanamayıp formayı sıkıyordu ve şakır şakır ter akıyordu formadan. o sahne ne zaman gözümün önüne gelse şu zamanki kadroya küfrediyorum, aykuta küfrediyorum, azize küfrediyorum, deliriyorum.

    o görüntüyü bulamadım ama muadilini buldum;
    https://www.youtube.com/watch?v=dkfk7p3d-j8
  • fenarbahçe'nin gaziantepspor'dan, gaziantepspor'un da her zamanki gibi bir afrika ülkesinden transfer ettiği defans oyuncusudur... yüzünün tamamına stretch edilmiş burnu ve bayaa bi brightness isteyen kara suratı bir yana, haywan gibi gücü, arada bi gidip gol atması ile bilinir... fenerbahçe'nin bu sezon "oynayan" ender 3 oyuncusundan biridir.

    muhtemelen standardın üstünde bi awrupa takımına transfer olur, diğer cansın gibi...
  • fenerbahçe'ye transfer olduğunda dönemin teknik direktörü rıdvan dilmen "johnson ve ogün jokerim. her yerde oynayabiliyorlar. johnson'ı bir çok mevkide oynarken göreceksiniz" demişti. ben de gaza gelip okul takımında sol açık oynamama rağmen top bana gelince "johnson, kaleyi karşıdan gördü" demeye çoktan başlamıştım.

    sonra fotomaç'ta johnson ve alpay özalan ellerinde kramponlarla "kaleyi gole kapatırız" açıklamasını yaptılar. rıdvan dilmen de gazete, dergi, televizyon dolaşıyordu o dönem. "rüya takım" diyerekten başlıyordu anlatmaya.

    - boliç gol kralı olacak.
    - samuel johnson, büyük paralara satılacak.
    - alpay ve sergen kendisini bulacak.
    ...

    tüm taraftar bu açıklamalarla gaza gelmişti ama tarifsiz bir gazla başlayan sezon galatasaray'ın uefa şampiyonluğu ve lig şampiyonluğu ile son buldu. benim için daha acı olanı, samuel johnson her yerde oynayabilen bir adam değildi. bildiğin bodoslama giren kazma stoperdi. bu gerçeği gören arkadaşlarım, okul takımı antremanlarında top ayağıma geldiğinde "johnson, johnson kaleye doğru gidiyor" diyip taşak geçmeye çoktan başlamışlardı.

    sonra johnson galatasaray'a gol atıp, mustafa denizli döneminde de önliberoda fark yaratınca, çoktan kendimi arsene wenger ilan etmiştim. "oğlum ben demedim mi, ben demedim mi?" diye ağlamaya başladım ama sorun şuydu ki, her ne kadar johnson iyi oynasa da, hala bama güme dalan bir önliberoydu. başka mevkide de oynamamıştı. asla bir sol açık değildi. hatta alakası bile yoktu.

    sonra johnson dede oldu ayrıldı aramızdan ama aklımda sadece rıdvan dilmen'in açıklamaları kaldı. hangi akla hizmet "johnson her yerde oynar" demişti, hala aydınlanmadı o mevzu.
  • samuel johnson 18.yy'da nevi şahsına münhasır diyebileceğimiz türden bir yazardı.

    teknik olarak yazının her türünü - deneme, oyun, eleştiri, makale vs - denemiş, yazarlığın hakkını kendisinin bile hatırlayamadığı sayıda eser ile vermiştir.

    samuel johnson, her ne kadar fazla tanınmasa da, aslında ilginç kişiliği ile oldukça dikkat çekici biriydi. çocukluğundan gelen bir rahatsızlık nedeni ile fiziksel olarak hırpalanmış, bilhassa yüzünde pek hoş olmayan izler ile yaşamak mecburiyetinde kalmıştı. o devirlerde ise, bu hastalığın kraliçenin bir dokunuşu ile iyileştiğine dair söylentiler bulunmaktaydı, her ne kadar kraliçe anne o muhterem elini johnson'a değdirmişse de, belli ki hiyerarşik konumdan pek de anlamayan bu hastalık varlığını sürdürmeye devam etmişti.

    öyle bir insan düşünün ki biçimsiz bir bedene sahip, aynı zamanda kafasına küçük gelen bir peruğu, sürekli düşüp duran çorapları, gırtlağından gelen tuhaf tuhaf sesleri var. ayrıca, sanırım bir yandan dickens gibi obsesif bir yanı da bulunmaktaymış ki, kapılardan ısrarla belli sayıda bir adım ile girmek ister, tutturamayınca kapıdan tekrar ve tekrar - sayıyı tutturuncaya kadar - giriş yaparmış.

    johnson bir gün bu eksantrik yapısının bir oyuna konu olacağını duyunca "alırım sopamı gelirim tiyatronuza" şeklinde bir haber yollar, akabinde ise oyundan vazgeçilir.
    her şeyine rağmen, johnson bir yandan da nüktedan ve gülmece kabiliyeti gelişmiş bir insan olduğundan mütevellit sevilen bir kişidir.

    örneğin göbeğine yapılan eleştiriler neticesinde şunu demiştir:

    "he who does not mind his belly will hardly mind anything else"

    "göbeğine aldırış etmeyen biri, diğer şeylere de hemen hemen hiç aldırış etmeyecektir"
  • 18.yy'ın ikinci dönemine bazı otoritelerce johnson dönemi dedirtecek kadar ünlü yazarlardan birisi. politik yazılar, taşlamalar yazmış, parlementodaki tartışmaları kaydetmiştir. tüm 18 yy yazarları gibi o da yazılarından fazla para kazanamamıştır.
    biyografisini yazan ve uzun süre birlikte yaşadığı james boswell tarafından ahlaki temellere bağlı ve oturaklı bir kişi olarak tarif edilmiş olsa da, bunun ne kadarın doğru olduğu, boswell'in biyografiyi oluştururken johnson'a olan sevgisinin ağır basıp basmadığı tartışılmaktadır.
  • "her insanın düşündüğünü söylemeye, her dinleyenin de ona karşı çıkmaya hakkı vardır." demiş bu ingiliz yazar abimiz.
hesabın var mı? giriş yap