• " sizin yalnızca bir çeşit soğuğunuz var; paltolarla halledebilecek bir soğuk.."
  • soylediklerini ve hissettiklerini cok cabuk unutan ya da bunlardan bikan insanlarin, bu soylediklerini ya da yaptiklarini gecersiz kilmaya yetecegini sandiklari cumle...
  • oguz atay'ın tutunamayanlarındaki "olric"..
    sana gül bahcesini vadetmedimdeki kızın 'apayrı' dünyası..

    "acaba" diyorum "benzerleri bizde de varsa ve farkında degilsek..?"
  • bu kadar nadide bir kitaba bu kadar az entry'nin girilmesi şaşırtıcı. kitabın lanetlerinden biride çabuk çabuk bitirilebilecek bir kitap olmamasıdır. okuyanlar bilir bitirenlerde anlatır. kitaba başlayan kişi kitabın yarısına kadar en az 5 defa okumuştur ama yarısından sonrası zar zor 1 kez ancak bitirilebilmektedir.
    joanne greenberg'in kazandırmış olduğu nadide eser.
    türkçe'ye çeviren ise nesrin kasap'tır.
    mutlaka okunulası hatta içine girip yaşanılası ve o yerleri gezilesi kitap.
  • ilk okumamda bitirdiğim kitap, bitirmesi birkaç gün sürmüş olsa da insanın akıllılıkla delilik arasındaki o ince çizgide hangi tarafta olduğunu ve niye o taraftayım diye düşündürten kitap. aslında çoğu kişinin kendi yr'si var ama kimimiz çaktırmaya korkuyor kimimiz de kendisine bile itiraf edemiyor.
  • (bkz: yr kralligi)
  • - hilmi ! ne bu her yere hıyar ekmişsin ?
    - sana gul bahcesi vadetmedim nalan..
    - ulen bahçeli ev diye tutturduğun bu muydu ? senin olayın bu mudur hilmi ?
    - hıyar seviom ben nalan, cacık seviyorum, kendi ellerimle yetiştirmek istedim hıyarlarımı ohhhş..
    - ciyaaakkk...
  • nesrin kasap'ın anlatımıyla; "sana gül bahçesi vadetmedim, deliliğin —resmi tanımıyla akıl hastalığının— serüvenidir. insanın, neredeyse toplum düzenine geçtiği ilk günden başlayarak, kitlesel uzlaşımlara, kabullenilmiş değer yargıları ve davranış biçimlerine aykırı düşen bireylere yakıştırdığı konumun serüvenidir bu. işte başkişisi deborah'ın öyküsüyle, makro boyuttaki böyle bir insanlık durumunun mikro boyuta indirgenmiş bir örneğini sunar bize sana gül bahçesi vadetmedim.

    deborah, içine doğduğu dünyayla, bu dünyanın kurumlarıyla bağdaşmayı öğrenemediği için, iletişimsizliğin karanlığına düşmüş, toplumdışı olmuş bir bireydir. zekâsı, erken gelişmiş kişiliği, sanat yeteneği ve aşırı duyarlılığıyla çoğunluktan farklı olan on altı yaşındaki bu genç kız, ben'in parçalanmasına giden bir yabancılaşma ve gerçekten kopma sürecine girmiştir; kimlik kavramını yitirmiş, iyice içine kapanmıştır. ancak, 'bir yere ait olma' içgüdüsü, onu bir başka düzen arayışına itecek, genç kızın zengin düşlemi ve mizah duyusuyla yarattığı gizli, düşsel bir dünyaya sığınmasına kaynaklık edecektir. bu dünyanın da çeşitli yönetim birimleri ve kendine özgü bir dili vardır. ne var ki, iki dünyanın çatışmaya başlamasıyla, deborah'ın tragedyası da biçimlenmeye başlar. ve deborah, hem zihinsel hem de fiziksel olarak yok olmanın eşiğine gelir. bu aşamada, ona yardım etme zorunluluğunu duyan annesiyle babası, onu toplumun böyle kişiler için oluşturduğu kurumlardan birine, bir 'akıl hastanesi'ne yatırır. böylece deborah'a tanıyıp çözümlemesi gereken üçüncü bir dünya sunulur. anlatının başında karşılaştığımız durum budur. sonra, adım adım, aşama aşama, deborah'ın kendi tragedyasının sonunu değiştirmek için verdiği savaşıma tanık oluruz. inişler ve çıkışlarla dolu bu zorlu savaşımda, gerçek dünyanın sözcülüğünü üstlenerek bir itici güç işlevini yapan ikinci bir başkişisi vardır anlatının: deneyimli ve usta bir psikiyatr olduğu gibi, dürüst ve sevecen bir yüreği taşımasını da bilen dr. fried.

    deborah, dr. fried'in uzattığı güçlü ve dostça elin yardımıyla gerçeği ve kimliğini ararken, sıkı bir sorgulama ve hesaplaşma sürecine girer. anlatının temelini oluşturan bu süreç yalnızca deborah'ın kişisel sorunuyla sınırlı kalmaz; gittikçe boyutlanarak 'gerçeklik' kavramını da içine alır. ana-babalar, akrabalar, öğretmenler, okul arkadaşları gibi kişiler aracılığıyla toplumun çeşitli kesimleri ve yerleşik değer yargıları sorgulanır; gerek olumlu, gerek olumsuz, bütün insani yönleriyle çizilen hastane görevlileri aracılığıyla kurumsal ilkeler sorgulanır; çok canlı betimlemelerle çizilen akıl hastalarının yarattığı çeşitli trajikomik olaylar da, 'delilik' olgusunun derecelerinin ve kökenlerinin sorgulanmasına kaynaklık eder. bütün bu sorgulamaların gerisinde, yer yer toplumsal boyuttaki deliliklerin —nazi faşizmi gibi— bir art-alan biçiminde irdelendiğini görürüz. satır aralarına sinmiş bir leitmotif de, sevginin, sevginin yapıcılığının ve yıkıcılığının irdelenmesidir."

    --- spoiler ---

    "- adalet uygulanmıyorsa, namussuzluk örtbas ediliyorsa ve inançlarını koruyan insanlar acı çekiyorsa, sizin gerçekliğiniz ne işe yarıyor peki?

    - bak, dinle beni, sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim... ve hiç bir zaman huzur ya da mutluluk da vadetmedim. sana ancak bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. ben yalan şeyler vadetmem hiç. kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır... üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"

    --- spoiler ---
  • kim normal, kim hasta, hastalar "normal" ler yüzünden mi hasta?
    neden "normal" varsayılan genele benzemek zorundayız?
    bu "normal"lerden kaçtıkça, kaçarak yalnızlaştıkça daha mı hasta oluyoruz?
    joanne greenberg'in kendi yaşam öyküsünden yola çıkarak yazdığı yarı otobiyografik eseri. kitap, psikoloji ile ilgili olanlar için,- psikoloji öğrencisi, akademisyen, klinik psikolog - paha biçilmez bir kaynak. fakat aynı zamanda edebi bir roman.
    çocukluğundan beri zeki ve farklı bir çocuk olan deborah'ın kendine yarattığı özel dünyası ile dış dünyanın çatışmaları tüm okuma sürecinde insanı bir korku tüneline düşürüyor. çünkü ergen bir genç kız olduğunda, bileklerini keserek intihar girişimi ona akıl hastanesi yolunu açacak.
    okuyacak olanlara kolay gelsin!
    kitabın sonunda anlıyoruz ki; bu yolun yolcuları tam olarak iyileşemiyor.
    kitaba adını veren "sana gül bahçesi vadetmedim" sözü dr. fried'a ait.
    "sana hiçbir zaman gül bahçesi vadetmedim ben. hiçbir zaman kusursuz bir adalet vadetmedim ve hiçbir zaman huzur ya da mutluluk vadetmedim. sana ancak bütün bunlarla savaşma özgürlüğüne kavuşmanda yardımcı olabilirim. sana sunduğum tek gerçeklik savaşım. ve sağlıklı olmak, gücünün yettiği kadarıyla, bu savaşımı kabul edip etmemekte özgür olmak demektir. ben yalan şeyler vadetmem hiç. kusursuz, güllük gülistanlık bir dünya masalı koca bir yalandır… üstelik böyle bir dünya çok can sıkıcı bir yer olur!"
    öğreniyoruz; huzur ve mutluluk kimseye hediye edilemiyor, kimse savaşmadan elde edemiyor.doktor veya herhangi biri, aldığımız destek savaşmak için.üstelik sonu belli olmayan bir savaş..
  • ben bu kitabı nasıl daha önce elime almamışım diye pişman olduğum, bitmesini istemediğim ama bir yandan da elimden düşüremediğim kitap

    ps: bu tarz kitap önerilerine açık olduğumu da sözlük bilse ve tavsiye mesajları gelse
hesabın var mı? giriş yap