• theodor w. adorno şöyle diyor:

    “sanat baskı altına alınanın belki en belirgin geri dönüş biçimidir. sanatsal imgelem, yenik düşmüş kurtuluşun, ihanete uğramış vaadin 'bilinçsiz anısına' biçim verir. sanat, edim ilkesinin yönetimi altında kurumlaşmış baskının karşısına 'özgür özne' durumundaki insan imgesini çıkarır. ancak, sanat özgürsüzlüğün egemen olduğu bir durumda özgürlük imgesini, sadece özgürsüzlüğün yadsıması kalıbından sürdürebilir.”

    ernst fischer şöyle diyor:

    “çürüyen bir toplumda, sanat doğru sözlüyse, çürümeyi de yansıtmak zorundadır. ve toplumsal görevinden kaçmadığı sürece, sanat dünyanın değişebileceğini göstermeli, değişmesine yardım etmelidir.”
  • tolstoy'un "bir duyguyu deneyimlemiş bir kişinin kasıtlı olarak başkalarına aktardığı etkinliktir." tanımını kullandığı sanat, insanlık tarihi kadar eski bir geçmişe sahiptir. yapılan bilimsel araştırmalar da sanatın ortaya çıkışının tesadüf olmadığını gösteriyor. peki, sanata niçin gerek duyuldu?

    --> sanat, bizi mutlu eder.
    2012 yılında londra'da nörobiyologların bir grup gönüllüye sadece baş yapıtları göstererek yaptığı araştırmaya göre, beğendiğimiz müziği dinlediğimizde, lezzetli yemeklerin tadına baktığımızda veya sevdiğimiz birini gördüğümüzde vücudumuzda salgılanan dopamin, hayranlığımızı kazanan bir sanat eseri gördüğümüzde de salgılanmaktadır.

    --> sanat, bizi birbirimize yakınlaştırır.
    sanatsal aktiviteler, insanları bir araya getirmenin yanı sıra aynı eserin birden fazla kişi tarafından yorumlanmasına da izin vermenin mükemmel bir yoludur. bir sanat eseri, özünde beğenilmek zorunda değildir. ancak, izleyicilerinde herhangi bir duyguyu uyandırabilmelidir. bu duygular ister aşk, ister nefret, ister kayıtsızlık olsun ama bir his olması gerekir. sanat bize, zevkleri ve duyguları bizimkilere uyan ve güçlü yakınlık hissettiğimiz kişilerle ortak noktalar bulma fırsatı verir, birbirimizi daha iyi tanımamıza yardımcı olur.

    --> sanat, bizi dengeler.
    m.ö. 300'de aristoteles, sanatın sosyal bir mesele olduğunu ifade eder. bu nedenle, korku ve tutkuların tasfiyesi için teatral temsili savunur. buna katarsis denir. fikir, izleyicilerin bir performans aracılığıyla güçlü duygular deneyimlemesine izin vermektir. dolayısıyla tiyatro, duygusal alanımızı temizleme ve seyircinin sıradan duyguları ile tiyatro karakterlerinin olağanüstü duyguları arasında sağlıklı bir köprü kurma gibi canlandırıcı bir işleve sahiptir.

    freud ise, sanatı bir çıkış yolu olarak görür ve izleyiciye göre sanatın, başkalarının hayallerini deneyimlemek ve eserleri kendi tarzında özgürce yorumlamak için kendi gerçekliğinden kaçmasına izin veren bir kurtuluşu temsil ettiğini belirtir.

    --> sanat, empati kurmayı sağlar.
    bir sinema veya tiyatrodaki komik bir sahnede istemsizce gülümsediğimizde, başka bir sahnede boğulan oyuncuyla aynı anda nefes almayı bıraktığımızda ya da bir müzik eserini dinlerken elimiz veya ayağımızla ritim tutmaya başladığımızda ayna nöronlarımız devreye girer. yani, güzelliğe güzellikle karşılık veririz.

    --> sanat, beynimizi keşfetmemizi sağlar.
    özellikle beynimizi motive eden bir sanat türü var: soyut sanat. çok sayıda bilimsel çalışma, çoğunlukla soyut sanata ilgi duyduğumuzu gösteriyor. nitekim soyut sanat beynimizi gerçeklikten kurtarır, kendi sınırları içinde dolaşmasına, yeni duygusal ve bilişsel çağrışımlar yaratmasına ve erişilmesi çok daha zor olan alanları harekete geçirmesine izin verir. bu süreç, beynin daha önce bilinmeyen bölümlerinin keşfedilmesine izin verdiği için bilim insanları tarafından bir hayli faydalı bulunmaktadır.

    --> sanat, düşünsel kapasitemizi geliştirir.
    araştırmacılar, bir mrı cihazı kullanarak, sanat pratiğiyle yetiştirilen 0-8 yaş arası çocukların beyin gelişiminin sekiz yönünü listelemişlerdir:
    * dikkat kontrolü ve süresi
    * ayırt etme yeteneği
    * ezberleme
    * geometrik betimleme
    * tekrarlama ve sıralama
    * anlambilim
    * açık görüşlülük ve hoşgörü
    * karmaşıklık

    özetle, herhangi bir biçimde sanat yapmak veya izleyicisi olmak, bizim için ve dolayısıyla çevremizdekiler için son derece yararlıdır. çünkü "sanat gördüğünüz şey değil, başkalarının görmesini sağladığınız şeydir.*"

    sanatla kalın.
  • (bkz: friedrich nietzsche)

    iki temel sorunu var insanlığın. adaletsizlik ve anlamsızlık. birine karşı hukuk'u bulduk, diğerine karşı sanatı. ama insanlar hukuk'a ulaşamadı. ve sanat insanlara.
  • "sanat" diyor şair, "insan yüzünün intizamını bozmaya kâdir olmalı."
  • sevgili okur.
    sen beni bilirsin, ben seni bilirim. hatta ben senin ciğerini bilirim. o yüzden sana hiç götüm başım oynamadı. neye inanıyorsam dosdoğru onu söyledim. amma ve lakin şimdi yazacaklarımı yazmak konusunda çok uzun süre düşünmek zorunda kaldım. zira benim de herkes gibi bazı hassasiyetlerim var. yumuşak bir karnım var. bu sanat denen kavram üzerine bitmek tükenmek bilmez bir tutkum var. benim için böylesi büyük olan bu arzu nesnesini doğru anlatamamaktan ziyadesiyle korktum. halen de korkmaktayım.

    çünkü yazmak başka şeye benzemez. daha önce de belirttiğim üzere kelimeler yetersiz, sağlıksız, kerpiç tuğlalar gibidirler. yeterli özenle yerleştirilmezlerse bir gece ansızın tepenize yıkılırlar. bazen okurlar bana ulaşmasını istedikleri bir kaç cümleyi oradan buradan bir şekilde bana yolluyorlar. çoğunlukla da pür dikkat ne dediklerini anlamaya çalışıyorum. olumsuz eleştirileri bir kenara koyarsak bir kısım okur da bendeki maharetin sebebini sorguluyor. bu yazsının içinde olmasını istediğim için buna da değineceğim. eğer yazdıklarımda işe yarar bir şey varsa bunun sebebi yazmadıklarımdır. öyle havalı olsun diye söylemedim bunu. ben bir yazıyı fiilen yazmaya başladığımda çoktan yazıyı tamamlamış oluyorum. yeteri kadar içime sindirdikten ve bir şey anlattığıma kendimi ikna ettikten sonra kağıda, bilgisayara aktarıyorum.

    bunu neden anlattım peki. çünkü sanat konusuna gelince iş pek öyle olmadı. çok uzun bir süredir bir sanat objesinin bende yarattığı heyecanı detaylıca analiz etmeye çalışıyorum. egom ile sanat arasındaki çıkar ilişkilerini elemine etmeye çalışıyorum. kusursuz, saf, içinde riya olmayan arzuyu damıtmaya çalışıyorum ama olmuyor. yani bu sefer yazı tamamlanmıyor sayın okur. bir yanlış anlaşılması muhtemel konuyu da hemen bertaraf etmek isterim. bu yazının amacı sanatçıyı övmek değildir asla. amacım sanatı halktan, insandan, evrenden uzaklaştırıp, elitleştirip, ulaşılmaz hale getirmeye çalışanları tefe koymaktır. en büyük sanatçıların, sanatı en iyi hissedenler olmaktan başka kimse olmadıklarını haykırmaktır. dünyanın en iyi sanatçısı olmak için saf niyetten öte başka bir ham maddeye ihtiyacınız olmadığını çığırmaktır. sanatı ürün haline getiren. sanatı galerilere, sergilere, kitaplara, salonlara hapsetmek isteyen iktisada siktir çekmektir amacım.

    bir kısımınızın fark edebileceği üzere demin bir insanın yapabileceğini düşündüğüm en geniş sanat tanımını da yaptım. "sanat niyettir." yani gecelerce kıvranarak ortaya koyabildiğim en duru tanım bu. sanat yapma niyetiyle, sadece arzuyla oluşan her düşünce sanattır. öyle ki bu düşünce fizik dünyada hiç bir forma bürünmese bile sanattır. yazılmamış ama düşünülmüş bir kitap sanattır. bir heykel sanatçısının yontmadığı taşa bakarken kurduğu hayal sanattır. ajdar eğer o şarkıları sanat niyetiyle yapıyorsa bence sonuna kadar sanattır. buradan nereye varmak gerekir peki derseniz. bence şuna varmak lazım. sanat çoğumuza öğretildiğinin aksine bir hobi değildir. sanat onun eğitimini alan bir kesimin oyuncağı değildir, sanat yetenekli insanların çok para kazanmak için ürettiği ürünlerin katalizörü değildir. aksine sanat evrenin lenf bezlerinde akan, var edenin niyetidir. o niyete paralel ivmelenen herkesin saf varoluşa övgüye ulaşacağı aşikardır.

    fena kafa siktiğimin farkındayım lakin işin ciddiyetini baştan söyledim. bu konu bence sululuğu ve aptallığı kaldırmaz. bana deseler ki limon bu evrenle ilgili neyden eminsin derim ki sanattan eminim amına koyayım. ama size sanat tarihi dersinde öğretilen sanattan değil elbette. konservatuar diye gittiğiniz yerlerde, klasik eserleri tekrar etmek için gerekli teknik bilgiden öte bir kavramı öğretme ideali olmayan insanların bahsettiği sanattan da değil.

    inandığım sanat ona ulaşanı sınırsız ve çoskun haz ile ödüllendiren ama o haz için değil insanın elyaf yönü o olduğu için koşulan pınarbaşı canım benim. (elyaf yönü ağaçlarda bulunur genelde ne demek olduğunu arayın bulun. sözlükte bile yokmuş anasını satayım) ben şahsen büyük sanatçıların sanatını fizik dünyaya aksettirirken yüzlerinde oluşan o huşuyu buna bağlıyorum. erkan oğur'un gitarını çalarken suratında beliren rahatlamayı karıştığı yüce niyete teslim oluşuna yakıştırıyorum. insanın kendi niyetini evrenin niyetine paralel bir frekansa taşımasının yarattığı tamamlanmışlık hissine bağlıyorum. bir insanın her ne yaparsa yapsın bu niyete yaklaştığı oranda mutlu olabileceğine inanıyorum. azıcık yavşak bir adam olsam kişisel gelişim ayağına bu yaklaşımımı milyonlarca liraya satabileceğime inanıyorum.

    "evrenin niyetine yaklaşarak mutlu olmanın yolları" limon kimyon zorro. satmazsa adam değilim.

    ama meselem cidden bu değil. hissettiklerimi bilen bir kesim beni anlayacaktır. bazen bir heykele bakarken onu düşünen insanın heyecanına kapılıyorum gözlerim doluyor. yahut;

    "ne yanar kimse bana ateş dilden özge
    ne açar kimse kapım bad-ı sabahtan gayrı" * *

    diyen iki dize okuyorum. ya da daha da beteri;

    "belâ dildendir
    ol dildâr elinden dâdımız yoktur.
    gönüldendir şikâyet,
    kimseden feryâdımız yoktur."*

    diyen bir şiir okuyorum. elim ayağım boşalıyor. şunu yazacak kadar niyetini temizlemiş bir sanatçının ulaşacağı dinginliğe gıpta ediyorum. tüm sanat dallarının aynı niyeti ifade etmenin farklı şekilleri olduğunu görüyorum. bernini'nin*1625 yılında yaptığı apollon et daphné heykeliyle, bahçada yeşil çınar türküsü aynı saf duygunun ürünüdür diyorum. bizi dünyevi arzularımızdan uzaklaştıran her şeyin bizi gerçek olana yaklaştıracağını söylüyorum. kulağın dibinde çalınan klasik kemençe sesinin de insanın gerçeğe ulaşma çabasına yardımcı olduğunu söyleyebilirim.

    bahçelerde gül varı
    var git ellerin yari
    sen bana yar olmazsın
    yüzüme gülme bari

    vay anam vay be. biz de şiir yazıyoruz diye çırpınıyoruz. bir gün bunun yarısı kadar niyete yaklaşan bir şiir yazarsam sallanan sandalyemde güneşi seyrederek ölene kadar mutlu yaşayabilirim.

    tatmin edici uyaranların en doyurucusu, var olan her şeye en çok yakışan, evrenin maddi formunu anlamlı kılan sanata saygılarımla.

    ekler;
    gian lorenzo bernini - apollon et daphné, 1622-1625
    kardeş türküler/erkan oğur - bahçada yeşil çınar
    nur yoldas-defter-i divanimiz
    nilay kütük - nihavent klasik kemençe taksîmi
    incesaz - yalnız benim ol (güfte mustafa nafiz ırmak, beste selahattin pınar)

    not: üsttekini okumadan linklere tıklayanların amı tıkanıyormuş/siki düşüyormuş.
  • tanrı olamamanın ağıtını yakmaktır.
  • "sanat yapıtının temeli çocukluk üzüntüsüdür." *
  • pratik hatta mekanik bir yetenegin, yaraticilikla yogurulup ortaya siradi$i bir eser halinde dokulmesi.. sanat, siradi$iligini her zaman uygulamada ta$imaz, zaman zaman sabit bir uygulamanin icinde dahiyane bir fikirle ya da yaralayacak kadar derin bir duygu ile yakalar..
  • " "ölüme karşı tek yanıt sanattır" diyor malraux.
    bense tam tersini düşünüyorum:
    yaşama karşı tek yanıttır sanat"

    ferit edgü
  • anladım işi; sanat, allah'ı aramakmış
    marifet bu, gerisi yalnız çelik çomakmış

    sanat benim gözümde ilâhî sırları aramak faaliyetidir; yani mutlak hakikati aramak... mutlak hakikat ise allah'tır.. şu var ki, islâmî sanat temelini, ilmî ve tebliği çerçeveden ayırıp, hissî ve telkini bir seviyeye çıkarabilmek lâzım..."
    (nfk)
hesabın var mı? giriş yap