• analıktan sonra hayatta olmayı en çok sevdiğim ikinci şey. ikisinde de işime hiç kimseyi karıştırmam. neden? kaplumbağa deden.

    yok öyle değil, kimseyi karıştırmam. kim kimdir biliyorum çünkü. yok böyle de değildi. ben biliyorum çünkü. hey, şimdi oldu. paravanın arkasından kafasını uzatıp atatürk hangisiydi diyen 70lik teyze köylerinde -köy okulunun tuvaletine girdiğinde camsız penceresinden karşıdaki bütün dağları görüyordun, unutamam- , engelli sandığının başında oy kullanmaya herhangi bir manisi olmadığı halde yetişkin kızı ile girmek için benimle çatışan şiveli köy amcaları ile cebelleştiğim varoş mahallelerinde, kolluk güçleriyle ve avukatlarla hep tartıştım ve hep kazandım. çuvalı teslim edip, sabah ezanı eşliğinde eve girince seçimin yaklaşık sonuçlarını tüm gün uyuduğumdan herkesten sonra öğrenmem de dert değil. o gün işin tam da başında ve tam yetkili olmak içimdeki minnoşluğu söküp beni hulk'a dönüştürüyor.

    seçim günlerinin yaydığı demokrasi ve adalet duygusunu içime çekiyorum. kötü düşüncelerinizi de sineye çekiyorum. ama bi gölge düşürün şu ortama sandığımın başındayım, hepinizin hakkından gelirim. gerilim yaratanı, o kadar seviyorsa elektrik çarpsın. düşük akım falan ama hoplasın yeter. kötülüğüm de bu kadar işte, naparsın.
  • kendisi gibi kamu görevlisi bir yardımcıdan ve siyasi parti gözlemcilerinden oluşan sandık kurulu'na başkanlık eden, görevli olduğu sandıktaki işlemlerin yürütülmesinden ve oy verenlerin kimlik tespitinden sorumlu kişi.

    bu görevliler genellikle devletimizin en sevdiği memur çeşidi olan öğretmenlerden seçilir. seçim tarihinden önce ilçe seçim kurulu tarafından görevlendirilen bu kişilere kısa bir eğitimden sonra seçim malzemelerinin bulunduğu torba teslim edilerek bütün sorumluluk üzerlerine atılır. evet, başkanımız o torbaya artık seçim tarihine kadar gözü gibi bakacak, gece eve hırsız falan girerse çalınmasın diye yatağının altına koyacaktır.

    seçim tarihi gelince bu sandık kurulu başkanı diye tabir ettiğimiz kişi, sandığın konulacağı binaya gelerek ortamı hazırlar. oy kullanılacak kabin, sandığın, pusulaların, evrakların üzerine konulacağı masa ve sıralar, rahatlatıcı bir müzik (new age gibi), ferah bir aydınlatma, ekiz yatak.. ahahaha.. yok lan şaka şaka.. keşke olsa..

    bu arkadaş mekana gidip sıraları ve kabini ayarlar. tabi kabin dediğimiz şey de, sınıfın sıraları üst üste konulup, yine sınıftan sökülmüş perdelerle kapatılarak yapılır. memur işini bilir.

    her neyse, seçim günü kurban sabah erkenden (burada da karga ve dışkısıyla ilgili bir deyim kullanabilirdim ama yapmadım. o derece erken yani) olay yerine gider ve diğer üyeleri beklemeye başlar. tabi siki taşşağına denk (demin karga bokunu yazamadım ama buraya da başka bir deyim olmuyor valla, kusura bakmayın) diğer üyeler, fazla bir sorumlulukları bulunmadığından daha geç gelirler, yahut hiç gelmezler. (keyif meselesi, o deyimi boşuna kullanmadım)

    orada olan üyelerle sandık kurulu oluşturulur, görevler dağıtılır ve seçmenler beklenmeye başlanır.

    bu seçmen dediğimiz kişiler halkın her tabakasından oluşabildiği için çoğuna yardım etmek ve olayı ayrıntısıyla izah etmek gerekir. ama bu iş son derece sakıncalıdır. zira siyasi partilere üye olan sandık kurulu üyeleri bu işe karışırsa gözlemciler kıllanır ve seçmeni baskı altına alıyorlar diye sizi şikayet edebilir. bu yüzden bu işler sandık kurulu başkanı ve yardımcı üye tarafından yapılmalıdır. zordur yani, bütün gün tırmalar durur bu garibanlar.

    sandık olayının hoş tarafı, yeme içme tedariki konusunda partilerin birbiri ile yarışmasıdır. gün boyu sıçana kadar yiyebilir, hatta gözünüze kestirdiğiniz partiliye "yavrum, git bize kuşbaşılı pide yaptır, benimki bir buçuk olsun" diyebilirsiniz.

    oy verme işlemi bitince işin diğer bir kıllı boyutu ortaya çıkar. sayım işlemi. bu işlem son derece nazik bir şekilde yapılmalı ve hiçbir ayrıntı atlanmamalıdır.

    sandıktan çıkan oylar, kullanılan oy sayısı ve imzalarla birbirini tutarsa fazla sorun olmaz. sayılır, döküm yapılır, tutanaklar tutulup imzalanır ve bütün malzemeler tekrar paketlenir.

    ama sayıları tutturamadıysanız işiniz var demektir.

    bütün bu işlemler bitince diğer tüm üyeler, seçim neticelerine göre mutlu, üzgün evlerine ya da kutlamaya giderken bu başkan dediğimiz kişinin asıl derdi başlar. zira seçim evraklarını ve sonucu "ilçe seçim kurulu" na teslim etmek zorundadır. torbasını sırtladığı gibi buraya gider.

    aslında gidemez;

    zira binadaki bütün sandıkların sonuçlarının beraber gitmesi gerekir. bu yüzden, işiniz bitse bile öyle çıkıp gidemezsiniz. mazallah, biri gelip torbanızı çalar, bir şey olur. o yüzden, kolluk kuvvetlerinin korumasında gidilmelidir. başkan da diğer bütün sandıkların işlemlerinin bitmesini sigara içerek bekler, kullanmıyorsa o gün başlar.

    bütün herşey hazır olup da ilçe seçim kuruluna ulaşabilen başkanlar, sırtlarında torbalarıyla takım elbiseli noel babalar gibi kuyruklarda beklemeye başlar. tabi saatin gece yarısını geçmiş olacağını hatırlatalım.

    bitmek bilmeyen bu kuyruğun sonuna erip, sorunsuzca evraklarını teslim edebilen sandık başkanı evinin yolunu tutabilir. o, görevini yapmış, ülkesinin geleceği için kişisel sorumluluğunu yerine getirmiş, yorgun ama mutlu bir sandık başkanıdır.

    evraklarında sorun olanlardan bahsetmeyeyim. benim bildiğim bazıları 2003 yerel seçimlerinden beri ilçe seçim kurulunun mahzeninde yaşıyorlar.

    son olarak, sandık başkanı bütün bu hizmetlerinin karşılığı olarak 3 x gündelik alır. hatta diğer üyelerin ücretleri de bu kişiye teslim edildiğinden söz konusu paraları verebilmek için hepsinin peşinden epey koşturur ki bu da oldukça zor ve kıllı bir durumdur. olası bir "paranın üzerine yattı" lafına engel olmak için paraları tam olarak herkese ulaştırmanız gerekir. hatta işi bittiği için, "ben şuradayaım, paramı getiriver" diye arayan siyasi parti gözlemcileri de mevcuttur.
  • öğretmenlere kendi istekleri dışında verilen, reddi pek mümkün olmayan görevdir, yerine uygun şartlara haiz birini bulup görevi belli bir zaman dilimi içersinde ona devretmek şartıyla kaytarabilirsin ama bu da o kadar kolay değildir. seçimlerin adil ve sağlıklı yapılabilmesi için elbette sandık kurulu başkanlarına ihtiyaç vardır, görevi istememek kulağa hoş gelmeyebilir ama gönüllülüğün esas olduğu ve pratikleştirilmiş bir sandık görevi muhatap kişi için çok daha cazip olacaktır. yazın ortası gibi değişik zamanlarda yapılan erken seçimler, gerginliğin özellikle arttığı yerel seçimler , bir hafta saklanan çuvallar, sonuçları ve çuvalları iade için beklenen uzun kuyruklar gibi birçok şikayet nedenini içinde barındırır seçim görevi. üstelik karısıyla aynı anda kabine girmek isteyen kocalar, parmak boyasına itiraz eden kadın seçmenler, pusula verme anında bile propoganda yapmaya çalışan parti gözetmenleri gibi çeşitli dış faktörlerle iyice zorlaşan bir görevdir. "pazar pazar nerden çıktı bu seçim şimdi kim gidip oy kullanacak" diyen seçmenlere "bizim günahımız ne" diyerek sormak ister bünye. bu arada evet görev ücrete tabidir ama "başkan da olmayayım para da almayayım" diyen o kadar insan vardır ki 90 ve 110 ytl arasında değişen ücret asla tek başına yeterli olmayacaktır bu görevi daha sevimli yapmak için.
  • parti temsilcileriyle uğraşırsın, müşahitlere dert anlatırsın, sandık kurulu üyelerine işlerini yaptırmaya çalışırsın, muhtar adaylarına-aza adaylarına dert anlatırsın, okuma yazma bilmeyen vatandaşlara "hiçbir partinin adına vurgu yapmadan" partilerin pusuladaki yerini tanıtırsın, sabahın altısından gecenin bir buçuğuna kadar aç bi ilaç çalışırsın, kuyrukta beklemekten sıkılan vatandaşların hedef tahtası olursun, partisinden kıytırık bir görev kartı almış her şahsiyetin "ben görevliyim, seni denetlemeye geldim" havalarına maruz kalırsın, muhtar adaylarının birbirlerinin pusulalarını "aşırmaması" için gözünü dört açarsın, evet damgası-sandık mührü kaybolmasın diye helak olursun, oy pusulalarından parti isimlerini okumaktan miden bulanır, muhtar adaylarının adlarından nefret edersin, bu arada yoruldum-sıkıldım diyen üyelere "az kaldı biraz gayret" gazları verirsin, herkesin işi biter polislere dert anlatırsın, "seni tek başına gönderemeyiz, diğer sandıkları bekleyeceksin derler", herşey biter adliyeye gider çuvalı-evrakları teslim ederken "aman bi hata çıkmasın diye içinden dua edersin" , eve gecenin ikisinde gelir, aç karnını ancak bir çorbayla doyurur, yatar sabaha kadar sandık rüyaları görürsün.
    işte böylesine zevkli bir görevdir sandık kurulu başkanı olmak.
  • daha önce 7 defa sandık kurulu başkanı oldum. bugün ki 8 olacak. hayatım boyunca benim sandıklardan tek bir oy çalınmadı. hiç unutmam bir keresinde tam oyları sayarken elektrik kesildi. oylar çalınmasın diye sandığın üzerine oturdum ve elektrik gelene kadar bekledim. halkımızın milli iradesini kimseye çiğnetmem. siz de çiğnetmeyin.
  • kasımda memuriyetten istifa ettiğim halde bana tebliğ edilen görev. 4 yevmiyeyi duyunca sazan gibi atladık tabi. eğitimini alana kadar da anlamadık haliyle ne çetrefilli bir iş olduğunu. gözümde de büyüttükçe büyüttüm. genelgeyi okuduğum kadar çelik notlarına baksaydım aa'yı garantilemiştim. görevli olduğum yere bugün gidip itinayla ayarladım kabini sıraları falan. buraya kadar tamam.

    verilen talimat gereği, zarfların ve pusulaların mühürlenme işlemi seçim günü yapılması gerekiyor. büyükşehir belediyesi, ilçe belediyesi, ilçe encümeni olmak üzere 3 tür pusula var büyükşehirlerde. belediye seçimi + mahalle seçimi olarak da 2 farklı seçim var, yani 2 farklı zarf. adam başı etti 5 mühür. 300 civarı seçmen var. 5x300=1500 mühür eder. sabah 6:30 da başlasan 8:00'e kadar 90 dakika, 90x60=5400 saniye. 5400/1500=3,6 saniye/mühür. yetişir inşaallah. güne yayılabiliyor mudur ki?

    muhtar - aza seçimi meselesi var bir de. mahalleyle ilgili ne aday listesi verildi ne pusula. muhtarlar kendi bastıracaklarmış güya. bir de "beyaz kağıt" bırakın diyorlar. seçmenler beyaz kağıda kendileri yazabiliyorlarmış 1 muhtar + 4 asil + 4 yedek azayı. karışık.

    parmak mürekkepleme kalkmış. yine de verdikleri mürekkep yeterli olur mu, emin değilim.

    genelgeyi okumayanlar rahat. "hallolur ya bi şekilde" modundalar. okuduğun her cümlede merak ediyorsun, "acaba o evrak benim zarfımda var mıdır" "poşetle mühürle diyor, nerde lan bu poşet?" vs. genelgede de malesef herşey çok net değil, sözümona eğitimi de bu yüzden verdiler hesapta. örneğin, tereddütlü pusulaları ayırın denmiş, sonrasını bulamadım.

    işin güzel tarafı, seçim kurulunun ve kolluğun amiri pozisyonundasın, görevlendirme yapabiliyorsun. tüm işleri kendin yapmak zorunda değilsin. işin kötü tarafı yine amirlik. diğerleri (üyeler + memur) birşey bilmek zorunda değil, eğitimleri yok. otorite sensin. hani içinden çıkamadığın birşey olursa standart memur rahatlığı yani "üstün verdiği görevi yaparım nasıl olsa" olayı yok. genelgeyi kurcalamak ya da ilçe seçim kurulunu aramak gerekecek. uykusuzluk cabası, sabah 6:00'dan ertesi gün gece 2:00 veya 3:00'e kadar uyku, yemek, içmek, tuvalet yok. takım elbiseyle geçirilecek 21 saat. karşılığı eğitim + cumartesi hazırlıklarıyla birlikte 280 küsür lira. aç gözlülük kötü şey vesselam.

    böyle sağlam diken üstündeyim yani. üstüne bir de elektrik kesintisi falan olursa el fenerini çıkarıp, "dokunanı mıhlarım lan!" derim herhalde. umuyorum, diğer görevdaşlarım da bu derece hassas olur da temiz bir seçim yaşarız. neyse ben şu genelgeyi bir tur daha okuyayım en iyisi.

    not: bilgi paylaşımına açığım belli bir saate kadar.

    edit: bir daha sandık kurulu başkanı olmaya yeltenene çin ordusu altasın. gece 4'te girebildim eve be.
  • resmi gazete:
    madde 70 – sandık kurulu başkan ve üyeleri, oy verme günü göreve başlamazdan önce, ilk iş olarak, sandık başında, sandık kurulu ve hazır bulunanlar önünde birer birer şöyle and içerler:
    "hiçbir tesir altında kalmaksızın, hiç kimseden korkmadan, seçim sonuçlarının tam ve doğru olarak belirmesi için, görevimi kanuna göre dosdoğru yapacağıma, namusum, vicdanım ve bütün mukaddesatım üzerine and içerim."

    sol'da ameliyata besmeleyle başlamak başlığını gördüm aklıma geldi, neden bilmem..
  • özel sektörde çalışan bir mühendis olarak bunu yapma yetkim olabilir mi olamaz mı diye merak ettiğim görev.

    olay elektronik ortama verilerin doğru girilmesi ama sandık başkanlığında da oylara sahip çıkmak ve kimsenin kimseye hakkının geçmemesi için alınan bir sorumluluk mevcutsa buna gönüllü olunması gerektiğini düşünüyorum.

    park forumlarında konuşulan maddelerden biri de buydu.
  • devlet tarafından çoğunlukla öğretmenlere re'sen itelenen saçma görevlerin en saçması. tüm iş ve işlemler 1950'lerden kalma gibidir. mühürler, ipler, çuvallar...

    aptalca kurallar vardır ve bunlara harfiyen uymazsanız ciddi sıkıntılara girebilirsiniz. sabahın köründe gider, sallana sallana gelen partili üyeler olmadan işe başlayamazsınız. özellikle sabah 7.00 - 8.00 arası yapılan işler çok kritiktir. orada boş pusula ve zarfları saymada bir yanlışlık olursa her iş yanlış ilerler.

    oy kullanma sırasında cep telefonunu bırakmasını istediğiniz kişiler anasına küfretmişsiniz gibi bakar. eli kolu tutan yaşlıların yanında giremezsiniz dediğinizde demedikleri laf kalmaz. akşamı zor edersiniz.

    5'ten sonrasını nasıl anlatsam bilemiyorum. ölüm gibi bişey oluyor ama kimse ölmüyor. eve vardığınızda tekrar canlanıyorsunuz.

    tüm başkanlara allâh kolaylık versin.
  • memleketi vezir de rezil de edecek önemli bir görev için kim olursa olsun mantığı ile kişilerin tahsis edildiği görev... müşahit olduğum sandık'ın başkanı görev yeri olan ilkokulda öğretmendi binya vs hakimdi ama saat 19:00 dan sonra resmen pili bitti.. saat 10 da kendisiyle ysk ya giderken döndü bana dedi ki sen de içeri gelir misin ben kendimi ii hissetmiyom.. tabi beni almadılar..

    neyse bu görev için bir çok kişi dün tek bir nokta'da buluştu.. "bir daha görev alırsam siksinler"
hesabın var mı? giriş yap