• gercekle$tirmek istenen $ey uzerinde surekli daireler cizip durmak kısır donguye ula$mak.anlamli anlamsiz sebepler bulup kendi icinde bir mantiga oturtmaya cali$mak.cok basit bir hadiseyi sonsuz bir tutkuya donu$turmek.saplanip kalmak.
  • hic anlayamadigim bir ruh halidir. kesinlikle.

    simdi sen benim dizime yat ben sana bir hikaye anlatacagim, saplanti neymis goreceksin, bak iyi oku.

    ortaokul yillarimda gayet inek ve gayet erkeklerden uzakta duran bir kiz cocugu iken sinif arkadaslarimdan bir erkek ki kendisi benim icin yaristigim, sinifin en caliskani, ondan once parmak kaldirmak icin cebellestigim bir sahis idi sadece. gel zaman git zaman bu kisi icinde bulundugumuz cocukluk yillarinda nasil belli edilebilirse o sekilde bana olan ilgisini belli etmeye basladi. ben diyim silgimi saklamalar, siz deyin arka sirama oturup sirtimi kalemle durtmeler vs. ben de naletin, uyuzun onde gideniyim. tek isim essekler gibi calisip dersleri dinlemek. bir kac yakin kiz arkadasim disinda kimseyle de muhtap degilim. orta son sınıfa dogru bir arkadas grubumuz olusmaya basladi ve bu sahis da bu grubun icine dahil oluyor bir sekilde. kendisinin benimle ilgilendiginin herkes farkinda ve ben bu farkindaliktan olesiye tiksiniyorum. ortaokulun bitmesine yakin gunlerden birinde eve dondugumde cantamda bir mektup buluyorum. sahis -gelin biz ona platonikden turetilmis plato diyelim- cantama gayet ozene bezene hazirladigi bir ask mektubu birakmis. okulun basladigi ilk gunden beri bana asik oldugunu, benim nasil muhtesem bir insan oldugumundan tutun da beni gordugunde elinin ayaginin birbirine dolandigindan dem vuran bir mektup. ben o zamanlar nasil inek ve nasil erkeklerden uzak bir insan oldugumu yazmisitm degil mi, hah iste bu mektubu okuyunca hönküre hönküre agladim, plato'dan nefret ettim. ondan sonra da ne bir cevap ne bir sey dedim. konusmadim.

    neyse okul bitti. baska baska liseleri dagildi herkes. ortaokul arkadaslari da silindi gitti. lise 2 yillarimda yani ortaokul bittikten 3 sene sonra falan sahsiyeti bizim evin orada benim dolmusa bindigim yerde beklerken buldum bir sabah aniden. ayni dolmusa bindik, yanyana oturduk, okuldan derslerden lafladik biraz. inecegi duraga yaklasmasina yakin bana bu karsilasmanin bir tesaduf olmadigini, bilimum zamanlarda beni o duragin karsisindan izledigini itiraf etti ve yillar sonra bana rastlarsa eger bana soylemek istedigi cok fazla seyin oldugunu soyledi ve indi.

    ben kendime dumurlardan dumur begendikten sonra soku atlatip gunume devam ettim.

    bu olaydan sonra ortalikta bir kac yil gorunmedi.

    ben hayatima laylaylom devam ederken, baska bir sehirde universite okurken, ev telefonumdan arayip ailemden kaldigim yerin adresini almis ve bana yine bir mektup yazmisti kendisi. neler yaptigini, nerde okdugunu anlatmis hayatini anlatmis ve yine bana methiyeler duzmus ve eklemis; hayatinda edindigi her sevgilisinde beni aradigini, herkesle beni kiyasladigini, kimsenin benim gibi olmadigini ustune basa basa yazmis.

    cevap falan yazamadim tabii, cunku hic ustunde durmadigim bu olayin aslinda onun icin ciddi boyutlarda oldugunu farkettim o mektupla.

    bir kac yil sonra yine bir gun ev telefonumdan aradi beni, konustuk, bu kez gayet arkadascıl bir konusmaydi.

    sanirim bundan cesaret almis olacak ki bir kac ay sonra tekrar arayip beni sinemaya davet etti. bir kiz arkadasimin yanimda oldugu bir aksamdi telefon ettiginde ve bilirsiniz kizlar bu tip konularda nasil meraklidir ve nasil da gaz verirler arkadaslarina... arkadasimin da gaziyla kabul ettim daveti. ve ertesi gun ben ve arkadasim plato'yla bulusmaya gittik.

    piyanist filmini izledik beraber. keyifliydi, filme zaten bayilmistim. aglamakli oldugumu gorunce bana donup "sen her zaman boyle hassastin zaten" dedi. icimden "benim ortaokulda parmak kaldirirken hassas oldugumu hangi ara anladin yahu" derken yuzune "eheh evet" deyiverdim. film bitince bir arkadasinin dogumgunu partisine davetli oldugunu eger dilersek bizim de ona eslik etmemizden hoslanacagini soyledi. burada kiz arkadas faktoru yine devreye girip bana bir sey sormadan daveti kabul etti. gittik. plato'nun universite arkadaslari. bir grup insan. toplasmislar oturuyorlar. plato beni tanistiriyor arkadaslarina: "bu ali, bu pofeksin, bu veli bu poofeksin" adimi soyledigi her insan "aa memnun oldum", "hmm meshur porfeksin sensin demek" gibi laflar ettikce ben kendime dumur bile begenemez oluyorum artik.

    donup plato'ya; "pardon ama bu insanlar benim adimi nerden biliyor ve niye boyle tepkiler veriyorlar?"diyorum, cevapliyor kendisi: " cunku onlara senden cok bahsettim".

    "neden diyorum, hakkimda bahsedecek bir sey bile bilmiyorsun dogru durust?"
    "seninle ilgili oyle cok sey biliyorum ki, tahmin bile edemezsin" diye yanitliyor.

    benim icin gayet tedirgin gecen 1-2 saat sonrasi eve donuyoruz ve plato ile asla ve kat'iyen bir araya gelmeme karari aliyorum.

    o gunden sonra da gorusmedim kendisiyle. fakat genelde 1 yillik araliklarla telefon etmeyi surdurdu. askere gitti, aradi; ilk işine girdi, aradi. bir ihtiyacim olur mu diye aradi. hepsini gayet kibar, gayet mesafeli hatta soguk yanitlarla gecistirdim.

    uzun bir araliktan sonra 1 yil once aradi yine beni, evlendigini soyledi, her seyin yolunda oldugunu, benim nasil oldugumu, evlenip evlenmedigimi, hayatimin nasil oldugunu sordu.

    bir kac kere yine aradi sonra sadece hal hatir sormak icin.

    oyle sıkısmıs durumda hissediyordum ki beni aradiginda, cunku renk vermiyor, gayet arkadasca konusuyor, terslesem ayip mi ederim dusuncesiyle bir sey soyleyemiyorum, cunku eger terslersem yaptigini inkar edip bana cıkısabilir bu kez ben ayip etmis olurum ve ben rezil olurum diye dusunuyorum.

    aslinda dusunuyor-dum diyelim.

    cunku bir kac ay once ettigi bir telefonda benimle gorusmek istedigini soyledi. sebebini sordugumda beni hic unutamadigini ve hayatini boyle yasamak istemedigini soyledi. gayet ters bir sekilde kendisinin bu konuyla ilgili takintilarinin oldugunu ve beni bir daha aramamasini, ona karsi hicbir zaman hicbir sey hissetmedigimi ve asla hissetmeyecegimi soyleyerek kendisine ve eşine saygsızlık yapmamasını tembihleyip telefonu kapattım.

    ben sanirim bir daha aramaz diye dusunurken, yaklasik 1 saat once tanimadigim bir numaranin cagrisini cevapladigimda bu dusuncem curumus oldu.

    bana hic bir sey yok gibi onunla oglen yemegine gidip gidemeyecegimi soruyor simdi de. oyle birden aklina gelmişim, oyle diyor.

    "sen benim aklima hic gelmezken nasil oluyor da ben senin aklina geliyorum cok sasiriyorum? " dedigimde;
    "ben de bunu cozmeye calisiyorum yıllardir" dedi.

    "umarim cozersin ama beni bir daha arama lutfen"

    cumlesinin bir ise yaramayacagini bilerek telefonu kapattim az once işte.

    bir yandan iyi bir insan bunu cok iyi biliyorum, kibar ve saygılı aslında ve ararken cekindiginin de farkindayim ve fakat onunla alakali hic bir hissiyatim olmadi bugune dek ve bana hic boyle bir hissiyatin var mi diye bile sormadi. o kendince kendi icine bir sey yasadi benimle ilgili ve zaman zaman beni onun icin dahil etme cabasiydi sanirim bana telefon etmeleri. bilemiyorum.

    daha ileri bir safhaya gecmiyor olmasi en azindan rahatlatici bir sey benim icin fakat neresinden tutarsaniz tutun, saplanti hastalikli bir sey.

    bu hikaye de bir saplantının 15-16 yil surebileceginin kaniti olsun.
  • kendini doguramayan insanin, baska bir nesneyi fetislestirerek kisirlasmasi.
  • mantıklı (hatta bazen duygusal) bir sebep olmaksızın nefret veya sevgi gibi karşılıklı varolması gereken duyguların bir tek kişinin * ruhundan gelmesi durumudur. yaratılan bir karaktere duyulan sevgi ve/veya nefrettir aslında söz konusu olan. büyük ihtimalle gerçekte bu tür duyguların yönlendirildiği kişilerin bu duyguyu yaratmaları söz konusu bile değildir.
    çoğu zaman filmlere konu olmuştur. türk filmlerinde saplantılı kötü adam ve/veya kadınlar vardır. bu kişiler konuya renk katabilmek için tek bir kişiye saplantılı aşık olarak gösterilirler *. sevgide saplantılı kişi örnekleri elbette gerçek yaşamda da mevcuttur. karşılıksız aşka sahip olanlar değil, bu duygularını başkalarına kabul ettirerek onların hayatına yön verme isteği içinde olanlar saplantılı sayılırlar. yoksa platonik aşk kimsenin hayatına karışılmadığı ve kimseye ciddi zarar vermediği müddetçe saplantı sayılmamalıdır. (bkz: öldüren cazibe)
    bir başka saplantı çeşidi de nefret saplantısıdır. genellikle çocukluğunda başından geçen kötü deneyimlerden ötürü etrafındaki insanları suçlayan, bunun için de o insanların herhangi bir davranışına ihtiyaç duymayan insanlar bunlardır. bu kişiler, kendilerine sevgi gösterseniz, hatta kendilerinin yaralı ruhuna ilaç olmaya çalışsanız bile, size bir karakter yakıştırır ve kendilerini ve daha da tehlikelisi başkalarını buna inandırmaya çalışırlar. sürekli sadece iyilik ettiğiniz bir insan sizi öldürme hayalleri kuruyor ve utanmadan bunu açıklıyorsa, hatta arkanızdan işler çevirmeye başlamışsa bu sizin için ancak olumlu bir gelişme olabilir. bu kişiden en yakın zamanda uzaklaşmanız gerektiğini anlarsınız.
    saplantı sahibi insanlar düzenli olarak psikiyatr tedavisinde bulunmalıdır. bazı durumlarda bu da yeterli olmayabilir tabi. bu durumda saplantılı kişi kendisini bir insana yakınlaştırdığı anda o insanı kaybedecek ve ancak kendisi gibi (fakat kendisine karşı) saplantılı bir insan bulursa yalnızlıktan kurtulacaktır. etrafına hakaretler eden, sürekli kapris yapan, kendisini ön plana koymaya çalışan, her fırsatta kendisinden ve saplantılarından * bahseden bu kişiler onları sevmeyenlere bıkkınlık, sevenlere ise (varsa) derin üzüntü vereceklerdir.
    sevgi saplantısında ise söz konusu kişiler aciz, zavallı, hayatın sillesini yemiş ve bir köşeye atılmış gibi davranmalarına karşı, bu tutkuyu sürdürmelerinden de anlaşılabileceği gibi aslında son derece güçlü karakterlerdir. kendilerini hayal ettikleri bir gerçekliğe kaptırmışlardır.
    aslında her iki tür saplantı da bütün gücün kendisinde olması gerektiğine inanan, işler kendi istediği gibi yürümediği için sinirlenen ve inat eden hasta insanların psikozlarıdır. psikiyatr veya mazoşist değilseniz bu tür bir insanla ilişkiye girmemelisiniz. eninde sonunda sizi de gerçekliklerinde bir yere oturtacaklardır.
    bazı durumlarda kaybettikleri bir yakınlarının yerine sizi koyacak, bazı durumlarda da sizi onları ellerinden almakla (bilinçli veya bilinçsiz) suçlayacaklardır. her iki koşulda da bu insanlar maddi, manevi hasar veren ve bu nedenle tedaviye muhtaç kişilerdir.
  • genellikle yöneldiği nesnesinden bağımsız sebeplerle, bir nesneye karsi asiri ilgi duyma durumu. cogu zaman saplanilan sey, bir sure sonra (psikopatligin derecesine gore degisen bir degisken) aman canım o kadar kafaya takmazmis dedirten bir olaydir. ancak burda dikkat edilmesi gereken nokta saplantinin oblesi değişse bile tamamen ortadan kalkmasının cok zor oldugudur.
    yani saplantili kisinin sorunu saplandigi seyde degil, kendi ruhundaki bosluktadir. ozetle saplantili adam saplanacak saplantiyi ne yapar eder bulur.
  • kişinin özgürlüğünü yitirmesi demektir.
  • christopher nolan'in, the prestige filminden:

    --- spoiler ---

    tesla - have you considered the cost of this? (boyle bir cihazin bedelini dusundunuz mu?)

    angier - price is not an object. (fiyat sorun degil.)

    tesla - perhaps not, but have you considered the "cost?" (sorun olmayabilir ama "bedelini" dusundunuz mu?)

    angier - i am not sure i follow? (anlayamadim?)

    tesla - go home, forget this thing. i can recognize an obsession. no good will come of it. (evinize donun, unutun bunu. saplantilari farkedebilirim, fayda getirmezler.)

    angier - hasn't good come of your obsessions? (sizin saplantilariniz fayda getirmedi mi?)

    tesla - at first. but i have followed them too long. i am their slave. and one day, they will choose to destroy me. (basta evet. ama peslerini birakamadim. artik onlarin kolesiyim. ve bir gun, beni yok edecekler.)

    angier - if you understand an obsession, then you know you wont change my mind. (saplantinin anlamini biliyorsaniz, fikrimi
    degistirmeyecegimi de biliyorsunuzdur.

    --- spoiler ---

    der ve kendini yok etmeyi, hatta, bir sureklilik icinde var olup yok olmanin hazza bulanmis acisini secer angier. "secer" yanlis kelime aslinda. secmek iradenin isidir. irade ise saplantida etkisizdir. bu iki adamin konusmasi, saplanti hakkindaki en carpici tanimdir gozumde. yok oluslarindan bile bahsederlerken aldiklari haz, kelimelerin ruhuna isler.

    eger kisiliginizde saplanti varsa, uzgunum, er ya da gec kontrolden ciktigi konular olacaktir. tesla'nin dedigi gibi, bu insani basariya da ulastirabilir ama ayni ihtimal oraniyla basarisizlik da getirir. hatta ayni ihtimal orani biraz iyimser bir ifade. olagan basarilardan ve basarisizliklardan farklidir ustelik saplanti temelli olanlar; basarirsa doruktadir insan, basaramazsa dipte. ortasi yoktur. bakmayin oyle disardan karizmatik gorundugune, agir ve olumculdur. saplantili insanin hayatinin hicbir doneminde gercekten huzurlu olmasi mumkun degildir, huzursuzlugunu, ancak kontrol altina alabilir.
  • aşk ile karıştırıp karıştırmadığımı sürekli sorgulamama sebebiyet veren duygu. bir çeşit kördüğüm, çözemiyorum.
  • ruh halini tamamen dış faktörlerin insafına bırakma eylemi
  • ehemmiyetsiz olani, manasizca kovalama halidir
hesabın var mı? giriş yap