• sarı kantaron kapsülleri kullanarak depresyondan kurtulma deneyi - 13'üncü gün:

    4 gündür banyo yapmıyorum. üşeniyorum. her aynaya bakışımda "lan şu sakalları keseyim artık götüme benzedim" diyorum, dediğimle kalıyor. dişlerimi fırçalamıyorum. yemek yemeye de üşenir oldum. en kötüsü, işimi yapamıyorum. işimi yapmam gerek. yoksa para kazanamam. para kazanmak zorundayım. ama yatıp duvarları seyretmekten başka bir şey yapasım yok.

    dışarıda öyle güzel bir hava var ki, keşke işimi yapmış olsam, bir de üşenmesem de dışarı çıkıp temiz hava alabilsem.

    aslında depresyondan çıkmak çok da sikimde değil. alıştım artık. ama şu 25,5 yıllık ömr-ü hayatıma sadece procrastination ve depresyon sığdırmış olmak koyuyor be. amına koyim senin depresyon, tamam öylece yatakta yatıp duvarları seyretmeye razıyım ama arada izin ver de işimi yapayım nolur.

    şimdilik tek umudum sarı kantaron kapsüllerini en az 4-5 hafta kullanmak gerektiği gerçeği. ondan sonra ne uyduracam kendime bilemiyorum.

    beynimdeki tüm nörotransmitterleri sikeyim.
  • çok ilginç bir şey bu, kesinlikle yazmak lazım hakkında.

    sadece üniversite sonrası, o da psikiyatr doktorun "hiçbir şeyin yok aslında, iç de ailen seni iyileşiyor sansın" diye, en düşük dozajlısından verdiği bir antidepresan kullanmış birisiyim, dolayısıyla karşılaştırma yapabilecek kadar ahkam kesme yetkim yok ancak bu sarı kantaron mu denir, kantaron mu denir, ne denir bilemiyorum ama, insan üzerinde çok değişik etkileri olan bir şey.

    askerlik esnasında karargahımızda çalışan saymanlık personeli bir abimiz vardı. normalde kadrosu "saymanlık şoförü" olarak geçiyor ancak saymanlığın arabası yok. zamanında kütüphanesiz köylere gönderilen kütüphane müdürleri gibiydi bu abimiz. mehmet olsun bu abimizin adı.

    mehmet abi dağı, bayırı çok seven biriydi. devamlı çıkıp ot toplardı, onları kaynatır, içerdi. o dönemlerde kantaron topluyormuş gidip gidip, kaynatıp içiyormuş. adamda acayip bir enerji patlaması görüyoruz, bir de her şeye motive. hani saymanlığın arabası yok ama saymanlık personelini sırtında taşıyıp götürür yani, o kadar enerjik.

    bize de bahsediyor acayip bir şey olduğundan, dedik ki deneyelim. aldık arkadaşla bir tutam ot, gidip kaynattık, bütün özüyle beraber şişenin içine koyup ağzını kapattık. sonra unutup gittik şişeyi 1,5 ay. 1,5 ay sonra aklımıza geldi, artık ne kadar mal adamlarsak. dedik ki içelim şunu. şişeden birer bardak doldurup içtik. 1 saat geçti veya geçmedi, yaşadığım devinimleri anlatamam. koşmak isteği geliyor insana, acayip bir enerji doluyor sanki içine. yerinde duramıyorsun adeta, deli dumrul gibi dönüp durasın geliyor. üstüne acayip bir çalışma isteği. karargahta proje subayıydım, normalde çok da istemeyerek gittiğim karargaha koşa koşa gittim. ayrıca çok daha değişik bir etkisi var bunun, insanın kafasında olumsuz olan ne varsa atıp gönderiyor, sadece olumlu duygular kalıyor. olumsuz bir şey düşünemiyorsun sanki. bir de devamlı güreş tutasın geliyor, etrafında kim varsa yakalamaya çalışıyorsun.

    enerjik etkilerinden sonra uykuya gelelim, uykun geldiğinde ayakta durman imkansız. olduğun yerde kıvrılıp kalırsın. ama öyle sağlam uyursun ki, 4 saatlik uykuyla 40 saat dinlenmiş gibi olursun.

    birkaç bardak daha içip bıraktık kullanmayı, maazallah bir sıkıntı çıkar, kalbimiz dayanamaz diye. ancak ne mehmet abiyi, ne de kantaronu unuturum.
  • herhangi bir olumsuz etkisi olup olmadığını hala araştırdığım bitkidir. çünkü; iki aylık kullanım sonunda gördüğüm etki mucizevidir neredeyse. antidepresanların hayatı felç eden yan etkilerinden tümüyle kurtulmakla kalmayıp, çare bulunamayan fibro miyalji ağrılarını sona erdirmiş, uyku sorunlarına son vermiş, kaygı ve korkuyu önemli ölçüde azaltmış, belleğimin üzerindeki sis perdesini kaldırmış, güneşi fark etmeme neden olmuştur.
    antidepresan ilaçlarda görülen yan etkilerin de hiçbiri görülmemektedir. araştırdığım kaynakların hiçbirinde şimdiye dek olumsuz bir veriye rastlamamış olmakla birlikte, uzun kullanım sürelerinde bir sakınca doğurup doğurmayacağını bilmiyorum.
    yalnız yıllarını antidepresan kullanarak geçirmiş olanlara kesinlikle iyi bir alternatif olduğunu söyleyebilirim.
  • b12 vitaminiyle birlikte başladığım ot. tabletini kullanıyorum, günde bir tane.

    3. gün:

    ruh halim bir süredir dalgalı. bugünkü "normal" halimin tabletlerden mi kaynaklandığını yoksa sadece "dalga arasına mı" denk geldiğimi bilmiyorum.

    tabletlerdense, hangisinin işe daha çok yaramış olduğunu da bilmiyorum.

    bunlar üç günde gerçekten fark yaratır mı mı, onu da henüz bilmiyorum. ama dün gece gayet düzgün uyudum mesela, iyi geldi. bugünkü halimde düzgün uyumuş olmanın etkisi de olabilir.

    bu günlerde canım gerçekten alkol istemedi. ki cumartesi gecesi, daha buna başlamamışken, arkadaşların yanına "rakı işcem ben yeaa" diye gitmiştim. ama canımın istemeyişi haptan mı, sıkıntıdan mı yoksa sadece pintilik mi, bunu da bilmiyorum.

    yani bilemiyorum. üç dört gün daha kullanayım, burayı editlerim.

    4. gün:

    dünkü iyi halim gece yatana kadar sürdü. ki dalgalanmalarını gün içinde yaşayan biriyim, bir ruh halim öyle bütün gün sürmez. dün ise, işten çıkıp markete gittim, sonra eve geldim yemek yaptım, bulaşık yıkadım, dizi izledim, sonra da çıkıp arkadaşlarla takıldım. bunların hepsini yapabilmiş olmak benim için çok önemli, çünkü çok uzun zamandır bu kadar "normal" bir akşam geçirmiyorum. eve giderken arkadaşları görüyorum, oturup kalıyorum. kimseyi görmeyip eve gitmişsem de, artık gerçekten uykum gelene kadar koltuktan kalkmıyorum.

    masada muhabbete filan da katıldım yani üstelik, yahu gerçekten çok normal ve çok "özlediğim gibi" bir akşamdı. fakat canım yine alkol istemedi. kızıl sakal'ın masasında alkolsüz oturmak pek yakışık alan bir hareket değil tabii, o bakımdan bi küçük bira içtim ama... yeeani...

    ayrıca da düzgün uyudum.

    bu sabah normal uyandım, hayattan nefret etmeden. eski günlerdeki "normalliğimle." saat 10:23 itibariyle belirgin bir sıkıntım yok, yaşayıp gidiyorum. iyiyim yani, kötü değilsen iyisindir. ki geçen hafta olsa "ööeeehh" diye bayılacağım bir şeyler duymuş olmama rağmen.

    dur bakalım. iyi gidiyor şimdilik.

    4. günün devamı

    akşam önce bizim ora, sonra liman kahvesi, sonra yine bizim ora. ya ben artık yeniden sohbete filan katılabilen biriyim, iyi oldu bu iş. özlemişim kendimi.

    o gece sabaha kadar olaylar olaylar. unutmuştum, iyi geldi. geçen hafta olsa bırak sabaha kadar takılmayı, "acilen buradan uzaklaşmam lazım, kimseyi bana maruz kalmak zorunda bırakmamalıyım... " diyerek çoktan kaçmış olurdum. ki ben aynı yere her akşam gidiyorum, her defasında da erkenden kalkarım, tam olarak o mutsuz kafayla. havada durdum şahitlerim var! (gerçi bu depresyon sürecinden önce sevgilim vardı, erken kalkarken bir yandan da "adam evde..." diye düşünüyordum.)

    5. gün

    hiç uyumadan işe geldim. yarım saat filan, burada uyudum. uykusuz, yorgun ve pms'li biri olarak, kimseye sinirlenmediğim, hiçbir şeye isyan etmediğim, ağır sakin bir gün geçirdim. fazla durgundum ama dostum uyumadım diyorum, ya ne olacağıdı?

    şu diyalog size çok normal görünecek ama benim için bir yeniden doğuşun simgesi:

    - yalnız bak sen bundan öncesinde de aynı şeyleri söylüyordun, sonrasını biliyoruz... ona göre...
    - ya haklısın öyle söylüyordum da, olanlar benim hatam değildi, adam öyle istemiş ben ne yapayım... fakat? sen şu an benim ne dediğimin farkında mısın bu arada?
    - evet. hoşgeldin, nihayet :)

    pardon şu seviyeli ortamı bozuyorum ama bunun başka ifadesi yok, abi benim ebem skildi lan -özellikle- son bir ayda. çünkü her şey benim hatamdı. insanlar beni üzmüşse bu da benimle ilgiliydi çünkü insanların üzmek istemeyeceği biri olamamıştım. iplenmiyordum ve bu tamamen benim iplenmeyi hak etmeyişimle ilgiliydi. of rezillik.

    tabii "benim hatam değil" cümlesini bu kadar "kendiliğinden" kurabilmiş olmak beni ağır keyiflendirdi. bulunduğum yerdeki toplaşma bitince yine çıktım başka yerlere. sohbet muhabbet filan.

    bu sabah, yani altıncı günün sabahı da, biraz erken kalkıp bulaşıkları öyle hallettim. sabah üç dakika bile erken kalkmayı işkence sayan biriyimdir aslında, ama artık bulaşık, toplanma, duş vs işlerini sabah halledebiliyorum.

    bu arada yemekleri evde yapıp yiyorum artık.

    oha resmen hayata döndüm lan.

    bu günlük burada biter ve ben çekip giderim. ama fazla uzaklaşmış olamam çünkü hayat güzel, kuşlar uçuyor.

    *
    entry bitmişti ama dur şunu da yazıyim öyle bitsin.

    cumartesi günü bir arkadaş fotoğrafımı çekti, ama henüz poz vermiyordum. "haberim yokmuş gibi çektin panpa, dur bakim nasıl olmuş..." derken, baktım güzel gülmüşüm aslında.

    - aaa iyi yakalamışsın tam gülerken.
    - e sen zaten gülüyosun hep.

    denebilecek hiç ama hiçbir şey, beni bu kadar mutlu edemezdi. ayol daha yeni tanıdığım insan, kalkıp bana "e sen zaten hep gülüyorsun" demiş. hatta yetmemiş, ben yine sokakta filan yürürken kendi kendine sırıtan bir kelle halime dönmüşüm. (eskiden öyleydim ama uzun zamandır değilim) mutsuz bir insan hayattan başka ne isteyebilir?

    yaşasın bağzı otlar ve vitaminler <3
  • "hedehödö maddesi suda çözünmüyor, o nedenle çayı o kadar etkili değil" dediler, kapsüllerinden aldım. bir haftadır da kullanıyorum. ilk 4 5 gün muhtemelen placebo etkisiyle dolup taşmamdan mütevellit bi mutlu, coşkulu, onun arabası var klibindeki mustafa sandal kadar dünya sikine minare götüne bir adam oluverdim. ama cicim günleri çabuk geçti; geldi yine aynı katatonik mallık, hissizlik.. sonra forgotten hopes geldi shuffle'dan ve kirlendi dünya.

    ben bir bahar olsun şu çiçek açan ağaçlara falan bakıp, hafiften ısınan ama aslında serin gibi olan orospu ruhlu havayı hissederek mutlu olabilme ihtimalimi sevdim amına koyim...
  • anglo-sakson dünyanın st. john's wort*/ johanniskraut adıyla tanıdığı; hristiyan dünyasında kutsal olduğuna inanılan, isa'nın haç kanı, isa'nın yara otu gibi adları da olan; bizde sarı kantaron başta olmak üzere binbirdelik otu, yara otu, mayasıl otu diye de bilinen bitkiye adını veren sarı çiçekleri olan bir ottur.
    latince adı hypericum perforatum olup, perfore yani delik manasındaki tabirin türkçe ada da yansıması görülmektedir.
    iltihap giderici ve yara kapatıcı özelliği olan otunun suyu türkiye'de genelde alta kaçırma ve diğer iç organ hastalıklarında oturma banyosu olarak kullanılsa da, asıl özelliği sinir teskin edici, müsekkin özelliğidir.
    en garip yanı ise siyah tüylü hayvanlarda yenildiğinde allerji yapmaması, beyaz tüylü hayvanlarda ise ölüme varan deri hastalıklarına yol açmasıdır.
    yine knataron adıyla anılan ve tek başına ağza alınmayacak kadar acı bir tadı olan, son derece güzel, biraz papayayı andıran portakal rengi dilimli bir meyveye sahip, çekirdekleri çıkarılıp ezilen meyve balla karıştırılarak mide hastalıklarının tedavisinde kullanılan isimdaşıyla aynı olup olmadığı ise merak edilmektedir. araştırılacaktır. aramaya inanılacak, bulunacak, öğrenilecektir. doğal gıda destek hattı doğadadır.
  • kullanırken dikkat edilmesi gereken bitkidir.

    gerçekten uyku problemlerini çözmekte, biraz mayıştırsa da, düzene girmenizi sağlamaktadır. moral bozukluğu ve bitkinlik halinden uzaklaştırmaktadır. kimi antidepresanlardan daha etkili bileşimler içeren bir bitki olduğu için, orta dereceliye kadar depresyonların tedavisinde de etkin biçimde kullanılmakta, fakat tüm depresyon ilaçlarının aksine neredeyse hiç bir yan etkisi bulunmamaktadır.

    sigarayı bırakma dönemindeki stress ve adet öncesi sendromundaki gerginliği azaltmak için de yaygın olarak kullanılmaktadır. hatta, bu sırf bende olmuş olabilir ama, sigarayı da ister istemez azaltmanıza sebep olabilmektedir.

    fakat bu bitkiyi kullanırken, diğer antidepresanları kullanırken olduğu gibi alkolden uzak durulması gerekmektedir. tütsülenmiş veya turşusu yapılmış yiyecek - içeceklerden kullanmamak, ve bazı ilaçlardan uzak durmak gerekmektedir. bu ilaçlar, soğuk algınlığı ilaçları ile, amfetaminler, narkotikler, triptofan ve tirosindir. tabi ki, etkili bir antidepresan olduğu için de, başka antidepresanlarla beraber kullanmamak gereklidir.

    aynı zamanda güneşe karşı hassasiyeti arttırdığı için beyaz tenli ve güneşe karşı hassas insanların kullanırken dikkatli olması gerekmektedir. mesela gündüz vakti alınmamalı, güneşe çok çıkmamalı,
    gerektiğinde de güneşe karşı koruyucular kullanılmalıdır.

    hap gibi kapsülleri de piyasada bulunduğu gibi, daha ucuz ve benim tercihim olan çayı da rahatlıkla bulunabilir. poşet çayları tüm aktarlarda bulunur. ayrıca gerçekten oldukça ucuz ve reçetesiz bir çözümdür.

    bunların haricinde, vücutta herhangi bir maddenin birikmesine sebep olmadığı için uzun süreli kullanıma da uygundur.
  • çay kaşığını falan boşverdim; bir avucunu alıp tıktım demliğe. 2 fincan çıktı... balladım, dilim dilim limonlarla alladım, pulladım. sıcak sıcak içiverdim.
    reflü var, uykusuzluk var, huzursuzluk var, kaygı var, endişe var... var oğlu var. anksiyete topu olmuşuz anasını satayım.
    sarı kantaron, tüm bu olan bitene çözüm bulacağı iddiası ile fışkırmış topraktan... kurumuş, demliğimin içine kadar girmiş. etken maddesi artık her ne boksa şu anda damarlarımda dolaşıyor.
    biraz uyusam... yatsam, kalksam, hiçbiri kalmasa.
    ne de güzel olurdu.
  • hapının üretlidiğini sözlük sayesinde öğrendiğimdir.

    arkadaşım siz manyak mısınız? güzel ülkemde her şeyin tazesini doğalını bulabiliyorken ne diye gidip abuk sabuk vitamin markalarının haplarını içiyorsunuz? utanmasalar ıhlamurun da hapını çıkaracak bu allahsızlar. çok kızıyorum. tazesinin yerini tutar mı evladım hap? hı?

    git aktara, al bitkiyi, çay yapıp iç. yağ yapıp sürün. yok tadı kötüydü kokusunu sevmiyorum diyorsan da, eh be kardeşim, kaç yaşına geldin. her şeye katlanıyorsun da kantaronun tadı mı kaldı.

    (bkz: #20473482)
  • hakkında az bilinen birşey: aslında etken maddesi suda da biraz çözünse de, tam olarak yağda çözünür. pek çok bitki için geçerli bu aslında ama tek tek hepsini bilemiyorum tabi. bu yüzden yağını ya da kapsüllerini kullanmak, ya da bir buharlaştırıcı ile kullanmak daha etkilidir. yağını ya da yakarak buharlaştırmayı denemedim, kapsülünü öneririm. açıkçası buharlaştırmayı da önermem, bana pek sağlıklı gelmiyor, hem yağı ve kapsülü varken..

    bu tabi çayı hiç işe yaramaz demek değil, ama epeyce daha az diyebiliriz. çayı özellikle melisa, papatya vb sakinleştirici bitkilerle beraber yapıldığında etkisi baya artar. zaten oldukça etkili bir bitki olduğu için çoğu durumda yeterlidir de çayı.

    güneşe karşı hassasiyeti arttırdığını ve özellikle beyaz tenli ve hassas ciltlilerde önemli cilt sorunlarına yol açabileceğini de hatırlatalım.

    bir de doğanın bir dengesini gösteriyor bu bitki bana, genellikle kışın basık havalarda insanlar daha evlerine-içlerine kapalı ve depresif olur, kapalı havanın pek çok insanın ruh halini ne kadar etkilediğini görürüz çoğumuz. yazın güneşin etkisiyle daha mutlu ve enerjik olur insan.
    bu bitki de kışın kullanıma uygundur aslında, sanki bunun için varmış gibi, güneşin etkisi az iken bu bitkinin yan etkisini pek yaşamayız, daha rahat kullanabiliriz.
hesabın var mı? giriş yap