• bunların dolmuşçularla arasındaki muhabbeti çok seviyorum ben.

    dolmuşçuluğun öyle duraktan yolcuyu aldım, güzergahta devam ettim, son durağa vardım gibi bir şey olmadığını anlıyorum konuşmalardan. bu iş, anlatacağımdan daha karmaşıktır kesin ama anladıklarımı aktarayım:

    bir kere isimlerden çok plakalarla anlaşıyorlar. yatmak diye bir tabir var. hani yol boş olsa da sizin dolmuş tın tın gider ya. işte o pezevenk yatıyor denir. amacı durakta yolcu biriktirmektir. bu dolmuşçunun adı kırk beş.

    bir de bunu arkasından "sıkıştıran, arkasına yanaşan" sıfır sekiz var. onun da amacı son durağa gidecek yolcuyla dolu dolmuşuyla bir an önce son durağa varıp "bir git-gel" çıkarmaktır.

    bu durumda sıfır sekizle, kırk beş arasındaki anlaşmazlık durakta bekleyen o amcanın konusu oluyor. sıfır sekiz, kırk beşi geçse son duraktaki sıra değişmiş olacak. kırk beş fazla yatsa yolcu mağdur olacak. hatta ve hatta taksiye, otobüse binenler olacak. tabii bir de dolmuşçuların birbirine hakkı geçecek.

    işte bu korkunçlu adam; organizasyon yaparak a noktası ile b noktası arasında, maksimum sayıda yolcunun dolmuşla iletilmesi ve dolmuşlara eşit ya da yakın sayıda yolcu binmesi konusunda çalışan bir birim sanki.

    bu işlerle ilgili, ilk dolmuşçudan bugüne kadar birikerek ilerleyen know-how'ı kullanarak karmaşık hesaplamalar yapıyor. bazen trafiğin sıkışacağı noktalara kadar tek dolmuş yollayıp devam edecek yolcuların başka dolmuşa aktarılmasını sağlıyor. "sen yata yata, sen hızlı git" diyor. "abla bu dolmuş başıbüyük'ten geçmez, sen öndekine bin." diyor. "kadıköy 3,75 abi." diyor. "gel abi iki kişi hemen kalkıyor." diyor.

    bir de arada dolmuşçulara su falan alıyor, getiriyor. dolmuşçu, koltuğa yapışık götünü kaldırmak zorunda kalmıyor. iki de muhabbet etti mi tamam işte.

    bir dolmuşçu, duraktaki korkunçlu adamından daha ne bekler ki?*
  • korkunç falan değillerdir, biraz konuşsanız ne hikayeler vardır arkasında.

    taksim-bostancı hattındaki kahya ilyas'ın hikayesi için buyrun;

    "evli misiniz?

    yok ben evlenemedim. altı kere nişanlandım.

    e kısmet değilmiş.

    kısmet değilmiş, bir de cezaevinde yattığımdan dolayı. aile olarak, toplum olarak herkes, ‘ceza yattı, komünist, anarşist…’ deyince vermediler, ayırdılar. ben de, ‘umurumda bile değil!’ dedim. bir keresinde beşiktaş’ın maçı varken kız istemeye gittik. annem demiş ki, ‘fenerbahçe-beşiktaş maçı var, sakın televizyonu açmayın!’ biz de gittik oraya, saat 17:00’de açtılar mı maçı. kayınpeder fenerbahçe gol atınca zıpladı. ben de birden kendimi kahvede falan sandım. dedim, ‘merak etme şimdi metin-ali-feyyaz işini görecek.’ saymaya başladılar mı abi golleri. maçı 5-1 kazandık. ben uçuyorum. ama evde olduğumu bilmiyorum, kız istediğimi bilmiyorum. dedi, ‘sana kız mız yok.’ dedim, ‘beşiktaşım’a feda olsun.’ ama bazen şeyleri kıskanıyorum, adam hanımının ya da kız arkadaşının elinden tutmuş gidiyor ya. ‘ulan şöyle şeyleri özledim, ne kadar güzel bir şey,’ diyorum. yaşamadım bunları."

    tamamı için;

    https://www.redbull.com/…ekci-kahya-ilyas-anlatiyor
  • tehlikeli görünen abiler. ''korkunç'' gerçekten kuvvetli ve yeterli bir betimleme olmuş.
  • (bkz: değnekçi)
  • her şoförden 1 lira alırlar. minibüs bekleme yaparken de şoförle geyik yaparlar.
  • istanbul dahilinde 'sarı minibüs' adlı herhangi bir kişi, kurum ya da kuruluş olmadığı için boş kümeye dahil olan adamlardır. onun doğrusu için (bkz: dolmuş)

    ayrıca yeri gelmişken belirteyim öbürünün adı da gemi değil vapur. kurallara uyalım, uymayanları uyaralım.
  • hep bir önde giden minibüsü gelene kötüler plakasıyla 25 ,6 dakika bindirmiş ş*r*fs*z şeklinde
  • ağactaki kuru yaprağın bile bu dünyaya o adamdan daha fazla yarari vardir..
hesabın var mı? giriş yap