• şebnem işigüzel çok güzel oluşturduğu kurguyu, güzel kurduğu cümleleri -acemice- yazınca ortaya bir ilk uzun roman olduğunu belli eden bu kitap çıkmış. şebnem işigüzel bu kitabı tesadüfler üstüne kurmuş, uzun sayılabilecek kitabı bir elin parmaklarını biraz geçen kişi ile oluşturmuş ve bunda tesadüfleri kullanmış. ama acemiliği "bakın ben ne güzel kurdum romanımı, hemde bunu üzerinde çok çalışıp başka yazarların yapacağından daha az sayıda kahramanla kurdum" demekle yetinmeyip; bir iki tesadüf dışında bütün tesadüfleri gözümüze sokması olmuş. romanı kat kat kurduktan sonra, o katları keşfetmenin tadını okuyucuya bırakmaması kötü olmuş.
  • işigüzel'in elinizden bırakmaya kalktığınızda sizi bırakmayan; çeşitli renklerdeki tuhaf karakterlerin son derece tuhaf yaşamlarına siz röntgencilik yapaken bir şekilde kendinizi çok yakın hissettiğiniz; belki tüm insanların ne kadar tuhaf olsalar da eninde sonunda benzer tepkiler verdiği ya da sizin de tuhaf olduğunuz için anladığınız romanı. filme uyarlanmaya çalışılırsa, karşınızdaki tuhaf karakterleri etlenmiş canlanmış olarak gördüğünüz de kendinizi daha bir tuhaf hissedeceğiniz roman. tuhaf ama güzel tuhaf. içinde gene travmalarla meşrulaştırılmış delilikler. delilere bakarken, artık kendinizi ne tür travmalar geçirdilerde bu haldeler diyeceğiniz; tutkuyu, ünlü olmayı, egoyu, herşeyin dağnık kalması konuları/duygularını çok güzel işlendiği kitap. tadının damağınızda kalacağı, hemen bir başka işigüzel kitabına sarılacağınız; işigüzel'in kendini bir karakter olarak içine kattığı, tesadüflerin sarmaşık gibi kitabı sardığı keyifli bir macera.
  • sebnem isiguzel'in cok sevdigim kitabi.mutlaka beyaz perdeye aktarilmali.
  • ----spoiler-----

    aşk üzerine şöyle güzel diyaloglar geçen roman:

    ".... hem ölümle aşk birbirlerine çok benzerler"
    "ah, ne olur sohbetimizi böyle hafifletmeyelim"
    "hayır siz biliyor musunuz ikisinin benzerliğini?"
    "biliyorum. ikisi de hayatımızda gerilim yaratır"
    ....
    "aşk konusunda sizin bir fikriniz var mı?"
    "aşk konusundaki fikrim, tanrı konusundaki fikrimle aynıdır. biz tanrı'nın sadece ne olmadığını biliriz"

    ----spoiler-----
  • neredeyse salim abidin diye nobel ödüllü bir yazarımız olup olmadığından süpheye düşmeme sebep olan adı gibi sarmaşık ve karmaşık roman.ama sevdim gayet.
  • tecavüzcüsüyle evlenmek zorunda kalan bir anne, dali tarafından da takdir edilmiş yeteneğini portre ressamlığı ile heba eden oğul ali ferah ve yatılı okulda uğradığı tecavüz sonucu akıl sağlığını yitiren kız hayal, nobel ödüllü yazar salim abidin, nişanlısını kursk denizaltısında kaybeden senkronize yüzücü nadya, çocukken babasının iş arkadaşı tarafından tecavüze uğrayan nadyanın kardeşi ludmilla, ali ferah ın aşkı fransız celine, mutsuz bir evliliği sürdürmek zorunda olan sedef, ona aşık rus oleg'in istanbul da kesişen yaşamlarını akıcı ve yalın bir kurguyla anlatan kitap. kadın karakterlerin başlarına gelen kötü olaylarla başa çıkabilmek için geliştirdikleri psikolojik mekanizmalar (annenin tecavüzü önüne geleni anlatması, ailesinden sevgi göremediği için tecavüzcüsünü sevmekten başka çaresi olmayan ludmilla, hayal'in şizofrenisi, müzik konusunda deha sedef'in onu korkak, güvensiz, silik hale getiren evliğini bitirecek cesarete sahip olamaması, celine'nin saplantılı aşk ilişkisi) ve bu mekanizmaların iflası, tecavüz karşısında yakınlarının üç maymunu oynamaları çok gerçekçi bir dille anlatılmış.
  • "hepimizin hayatı korkunç bir hikayeden ibarettir. tek bir andan."

    "hiçbir hatıradan kaçış yoktur. görmemek için gözleri kapamaya benzemez unutmak."

    "sarmaşık gibidir insan, kime dolanacağı hiç belli olmaz/ sarmaşık gibidir hayat, nereden geçip nereye tırmanacağı hiç belli olmaz."

    "insan kendisini, kendisi hakkında hissettikleri ve düşündükleriyle yaratır."

    "herkes öldürülmeyi hak eder."

    "yaratıcılık, yalnızlara mahsus bir şeydir."

    "aşkı, aşk olarak tutan sihir, onu uzaktan seyretmek ve görmektir."

    "zamanı bir lastik gibi çekip uzatabilseydik zira.."

    "herkesin ayrı bir zamanı vardır."

    "gurur en ilkel duygudur."

    "o, bir başına mutlu olmayı çok eskilerde, neredeyse çocukluğunda öğrenmişken, önce babası, öfkeli annesi, sonra sevgilileri, en nihayetinde kocası onu hep dağıtmışlardı."

    "kalp gözü açılmamışlardan, hakikatı yaşadığı sürece göremeyecek olanlardan."

    "tasın içine kahveyi koydu/ kahveli tasın içine sütü koydu/ sütlü kahvenin içine şekeri koydu/ küçük bir kaşıkla karıştırdı/ ve sütlü kahvesini içti/ benimle hiç konuşmadan tasını bıraktı/ bir sigara yaktı/ dumanıyla halkalar yaptı/ külünü küllüğe bıraktı/ bana hiç bakmadan, benimle hiç konuşmadan/ sonra, kalktı/ şapkasını başına taktı, yağmurluğunu giydi/ çünkü yağmur yağıyordu/ ve yağmurun altına gitti/ bana hiç bakmadan, benimle hiç konuşmadan/ ve ben, başımı ellerimin arasına aldım, ağladım."

    "anneler hiçbir şeye inanmazlar. hele ıstırap, ölüm, felaket, talihsizlik, trajedi dediğimiz şeyin özgürlüğün bedeli olduğuna hiç inanmazlar. anneler, gizli inançsızlar!"

    "öldürmek istediğimizde, korkunç hayaller kurduğumuzda, bütün pis işleri tereyağından kıl çeker gibiyaptığımızda bil ki kendi kendimizin şeytanızyız."

    "- yaratan insanlar kendilerini kapatırlar. sonra dostlar, düşmanlar yaratırlar. her şeyi yaratır ve yarattıkları dünyada delirirler.
    - ben yaratmadan delirdim. kimyam delirmeye müsaitmiş söylediklerine bakılırsa. ben bir şey yapmadım. hatta deliliğe itaat ettim, beni azad etsin diye. sonra karşımdakileri, karşımdaki dünyayı daha iyi görmeye başladım. hiçbir şeyi bozmadan içine girebildiğim bir dünya, beni deli olarak gördükleri dünya. oysa, girişteki lambanın ampulünü, çevresini saran yüz yıllık örümcek yuvasını bozmadan değiştirebiliyorum. ellerim, ruhum deli kabul edildiğim bu dünyaya hükmetmemi sağlıyor."

    "- tanrı biziz. parmaklarımız, hücrelerimiz, kirpiklerimiz, kafamızın içindeki tik tak- tik tak- tik taklar.
    - kafamızın içinde bir saat mı var?
    - evet. o bozulduğunda deliriyoruz. annem söyledi.
    - anneler şeytandır, hayal. kızlarının kafalarındaki saati yanlış nasihatleriyle önce onlar bozarlar.
    - hayır! bu ailedeki şeytan babamdı.
    - tanrı şeytanların cezasını verir.
    - tanrı ceza vermez, tanrı ödüllendirmez. okuldaki rahibeler bile böyle fısıldardı. fısır fısır fısıldarlardı, tanrı ceza vermez, tanrı ödüllendirmez."

    " bütün renkler değiştirilebileceği gibi duygular da değiştirilebilir."

    "her ölüm gizli bir talihtir."

    " kayın ağacının gövdesine tutunmuş, tek bir kökten, tek bir daldan ibaret masum bir sarmaşık gibi hayatı döner dururuz."

    "aşk kavramı bize verilen zamanın dar sınırlarından doğdu."

    "insanoğlunun ruhu su damlası gibidir. civa gibi bölünüp parçalanamaz. ne yöne gidecekse toptan gider, hepten parçalanır ya da yok olur."

    "portre ressamlığı, resmin dışında değil, içinde olma şansını verir."

    "insanın, öldürmek için hep bir nedeni vardır."

    "meşrulaşan şeyler bize acı vermez."

    "aşık olup yıllar yılı beklemek, bir insanı unutamamak, her şeyi yapmak için en önemli nedendir."

    "bazı insanlarla aramızda doğaüstü şeyler olur."

    "ben zaten varım. beni görmenize, onaylamanıza gerek yok."

    "bu şekilde resim yapabilmek için pekçok kez ölmüş olmalı."

    "takıntılarım, onarmayı asla beceremediğim taraflarımdandır."

    "her şey olabilir. evrende tesadüfler var olduğu sürece her şey olabilir."

    "bir kadını bir erkek, bir insanı evlilik delirtebilir çünkü. delirtmese de sizi ağır ağır hayattan siliyor aslında evlilik."

    "mutsuz insanlar çabuk yorulur. neşeli ve mutlular hep uçarıdır, hafiftir."

    "mutsuzluk insanı her türlü tuzağa düşürebilir, kötülüğü üzerine çekebilir."

    "hayatımın ağırlığı bu kadın."

    "aşk ilk görüşte olur, diyordu. masallardaki gibi. çünkü aşk gerçeküstü bir şeydir. mantıki hiçbir tarafı yoktur. kanser gibi bilinmeyen bir şey. içimizde çoğalan kötücül hücreler. aşkın bu kötücül hücrelerden farkı yoktur. aşkın sana yararı yoktur. büyülenme, etkilenme, yanılsama. bütün bunları başına musallat eden şey; teslimiyet. eğer bir gün aşık olursan ruhunu teslim ettiğini düşün, oleg. ama inandığın tanrı'ya değil, şeytana."

    "aşkın şartları yoktur, kanıtları yoktur, daralıp genişlemez aşk.."
  • sebnem isiguzel'in, kendi deyimiyle igrenclik ve irin dolu, hayattaki ve romandaki tesaduflerin onemini okuyucuya defalarca hatirlattigi romani.
  • şebnem işigüzel'in yazmak işini çok ciddiye almadan ve çok samimi yaptığını düşündüren kitabı. sıradan hiç bir şey yok gibi kitapta; karakterlerin hepsinin geçmişleri neredeyse trajik, hepsi bununla yaşamaya alışmış üstelik yaşadıklarını aşamadan. bu nedenle de ne iyi ne kötüler, kafayı insana dair bu tespitle yormuyorsunuz. kesişen derin ve kendi başına tam hikayelerle ana kurgu arasında zor ama zorlama olmayan bağlar kurmayı başarmış, tesadüfe bırakmamış şebnem işigüzel. her biri bağlandıkça bir oh çeker oldum, romanın kurgusu beni ikna etti. karakterlerin yaşları konusunda bir algı sorunum var sadece, ali ferah orta yaşını aşmak üzere olabilir mi misal? bir de resim sanatıyla alakanız olmasa da resme başka bakar olabiliyorsunuz.
    bunun dışında kullandığı dil ve iki anlatıcıdan dinlemek zaman zaman -özellikle başlarda- rahatsız ediyor ama alışılıyor. bir senaryo kokusu var evet ama o biraz da iyi bildiğiniz mekanlar ve içinde olduğunuz atmosferde yazılmış olmasından kaynaklı belki de.
    velhasıl, içinde picasso'lar, nobel'ler,psikoloji, evlilik, direniş, saplantılı aşklar vs. olan, unutmak üzerine olan ama kimsenin unutamadığı güzel roman.

    ----spoiler----

    renkleri kaybeden ressam ve harfleri kaybeden yazar, harika metaforlar değil mi?

    ----spoiler----
  • şebnem işigüzel'in çok güzel kitabı. her karakterinin hikayesi özenle işlenmiş ve gerçekten tesadüflerle, sarmaşık gibi birbirine dolanıyor. daha ilk birkaç sayfasını okumuşken, ali ferah'ın kardeşi hayal sayesinde bırakamadım elimden.

    'kendince bir akrep yapar suda yüzen kuğu.'
hesabın var mı? giriş yap