• kabaca izlenimleri mi yazayım. bilir kişi değilim.

    - kolonya içindeki alkol canlı-cansız nesne fark etmeksizin virüsün yapısını bozduğu için etkilidir. yalnız elimize dökünce böyle ellerimizi çok hızlı ovuşturur ve alkolün hemen uçmasına neden oluruz ya.. oytun erbaş bunu önermemişti. yani elinizde dağıttıktan sonra biraz ıslak kalsın. hemen alkolün uçmasını sağlamayın demişti. şimdi inanmazsınız ama türk geni dışında bunu da söylemişti. ve çok mantıklı.

    - virüs en çok çoksa bulaşıyor. uzmanlar virüs yükü diye bişeyden bahsediyor. içine dalarsan o da sana dalar. bunu ilk oytun erbaş söylemişti ama neyse. veba mikrobu değil bu virüs. fakiri değil eliti seviyor. çok okuyanı değil çok gezeni seviyor. o nedenle çok okumak lazım herhalde, ve kendinle..

    - ilacı aşısı yok. sıtma-hiv-uyuz ilaçlarından etkili olanlar varmış. mış yani. allahu alem.

    - uv ışınları öldürüyor. da virüs cehenneminde bir ölüp bin dirilir bu melet. ufak bir neme bakar. yani virüs yoğunluğu önemli. virüslüden uzak dur. herkesi virüslü gör. ve sağlıklı beslen. kelle-paça. ay pardon o yasaktı değil mi? kelle-paça o zaman (hiç hayatımda içmedim gerçi). mevsim sebzesi-meyvesi. doğal meyve suyu. arkadaşım bebişinin ateşi çıktığında narı sıkıp suyunu içirirdi. fakiriz biz, öyle elit değiliz. mümkün şeyler bunlar. şurup falan içirmezdi. salatanıza sirke katın. az katın, bulamayın. çorbanıza limon. ıhlamur, yeşil çay, bildiğin çay.. hepsi şifa. bakmayın şarlatan ilan eden şarlatanlara.. çin alternatif tıbbı çok yoğun bir şekilde kullanmış. en basitinden en özeline kadar.. bunları da bilin yani.
  • çin’in hubei eyaleti’nden tüm dünyaya yayılmış virüstür. konuyla alakalı her entry’me bu şekilde başlamam tesadüf değildir. geçen gün yazdığım bu (bkz: #104844774) entry’ye çok sayıda mesaj aldım, bir kısmına cevap veremedim ama az önce tekrar bir mesaj alınca entry olarak yazmak istedim artık. benim düşüncemi sormuşsunuz, benim genel olarak mantıklı bir düşüncem olmadığı için girdim zaten entry’yi aslında, cevabı ben de herkes kadar merak ediyorum. ama benim komplo teorici, büyük resimci, hastalıklı düşüncemi sorarsanız; çin bu virüsün aşısını zaten seneler önce buldu. aşı demek ne kadar doğru bilmiyorum aslında, çin bu hastalığa bağışıklık sağlayan bileşeni kendi halkının haberi bile olmadan zaten verdi o halka seneler önce. bu bir gıda maddesiyle olur, bir içecekle olur (mesela su bile dahil buna), ne bileyim diş macunuyla bile olur belki. ama hubei eyaleti’ni bunun dışında tuttu çünkü bu virüsün bir şekilde dünyaya yayılması lazımdı, eğer bu bir savaşsa illa kayıplar verilmesi de gerekli, wuhan’ı seçtiler kayıpların merkez üssü olarak. salgın wuhan’da ortaya çıkacak, kayıplar kontrollü bir biçimde ama dikkat de çekmeden wuhan’da verilecek, virüs wuhan’dan tüm dünyaya yayılacak, sebep olarak hayvan pazarları gösterilecek, zaten tepki çekmeye çok müsait mekanlar buralar. ama çin’deki diğer bölgelerdeki halka çoktan aşılama benzeri bir şekilde bağışıklık kazandırıldığı için diğer bölgelerdeki halk bu hastalıktan etkilenmeyecek. dünyanın geri kalan ülkelerinin de anası ağlatılmak suretiyle insanları ölecek, sağlık sistemleri çökecek, ekonomileri duracak, sosyal hayatları bitecek... böylece alın size büyük resim işte. dediğim gibi, benim bu konuyla ilgili bilgim yok, bilgisi olmayanın da fikri bu kadar olur. sağlıklı günler.
  • "belki birkaç yalıtık bilim insanı haricinde, hiç kimse fransa’da bu tür bir salgının yaşanabileceğini öngörmemiş, bunu hayal dahi etmemiştir. pek çok kimse büyük ihtimalle bu tür bir şeyin izbe afrika ya da totaliter çin’e müstahak olduğunu düşünmüştür, demokratik avrupa’ya değil."

    alain badiou
  • dünya'yı kasıp kavuran salgın hastalıklardan sadece bir tanesinin adıdır.

    salgın hastalıklarla ilgili genel anlamda iki kelam edelim:

    bu hastalık; sıtma, grip, kolera çiçek v.s. gibi toplumlarda kıyıma yol açan bir salgındır. hatta öyle ki hastalıklar, ölüm sebeplerinin başında geldiği için toplumu biçimlendirmede en önemli rolü oynadı. hatta ikinci dünya savaşı'na kadar olan büyük savaşlarda, akan kandan çok salgınların rolü oldu.

    ama insan olarak bizler, doğamız gereği bu hastalıkları ortadan nasıl kaldıracağımızı, ve kendimizi nasıl kurtaracağımızı düşündük doğal olarak. fakat olaylar onlar (hastalıklar) açısından biraz daha farklı.

    çok detaya girmeyeceğim ama salgın hastalıkların aslında hayvanlardan kaynaklandığını, salgın hastalıklara sebep olan virüsleri 'medeniyet' bedeliyle hayvanlardan aldığımızı çoğunuz zaten biliyorsunuzdur. peki onlar tüm bu süreç içerisinde neden bizi öldürecek şekilde evrimleşti? neticede konağını öldüren bir hastalık kendini de bitirmiş olmaz mı?

    onların evrimi, aslında bir hastadan sağlıklı olana yayılmak şeklinde gelişti. tabi her biri için ayrı yollarla: hapşırarak, temas yoluyla, cinsel yollarla, ishal v.s. gibi. yani bizim için hastalık belirtisi olan 'semptomlar', onlar için evrimsel bir yayılma yoludur.

    hastalıklar bunları yaparken bizler de elbette boş durmuyoruz. hayır aşı çalışmalarını, tıbbi tedavileri v.s. kastetmiyorum. sars-cov-2 özelinde konuşacaksak, onları yok etmek için ateşimizin çıkmasını, bağışıklık sistemimizin harekete geçmesi gibi şeylerden bahsediyorum. ve tabi bahsetmezsem olmaz, hem zaten şu sıralar da çok popüler bir söylem olan 'sürü bağışıklığı' sistemi.

    başta sars-cov-2 olmak üzere tüm salgınların genel olarak bazı özellikleri vardır: çok çabuk yayılarak tüm nüfusu kaplar, şiddetli akut hastalıklardır. yani kısa sürede ya öldürür ya da hasta iyileşir. diğer bir husus, aramızda 'şanslı' olanlar antikor üretirler. salgın hastalıklar, tüm bunlara çok kısa sürede sebebiyet verdiğinden, o popüler olan 'sürü bağışıklığı' muhabbetinin de dayanağı bu sanırım. yine çok ayrıntıya girmeden bir şeyi daha söylemek istiyorum: salgınlar bir zaman sonra dalgalar halinde tekrar gelebilir. tarihte çok örnek var.

    bu tür salgınlar hep vardı, ilerde de hep olacaktır. son olaylardan sonra çinlilerle ilgili bir takım önyargılar var. ülkemizde çok yaygın olan ve türlerini söylemeyeceğim humma, leptospirosis, psittacosis gibi hastalıklar hayvanlardan insanlara bulaşıyor. ama evrim geçirip insandan insana bulaşıp yepyeni salgınlara sebebiyet verebilir. ve kaynak bu sefer buralar olabilir. yani her yerden çıkabilir bunlar.

    gelgelelim, madem durumlar böyle, neden evden çıkmıyoruz ve izole yaşıyoruz? çünkü öncelikle salgının yayılmasını yavaşlatmak çok önemli. sağlık sistemimizin, hastanelerimizin veya ekonomimizin çökmemesi salgının yavaş yayılmasına bağlı. bunun yanısıra, aşı geliştirme amacıyla yapılan çalışmalar için çok fazla insan ölmeden zaman kazanmak. izole yaşayıp diğer insanları da etkilememek gerek.

    lütfen ama lütfen işimiz yoksa evde kalalım. salgının yavaşlamasını, kontrol altına alınmasını sağlayalım, maske ve eldiven gibi ekipmanların kullanımına özellikle dikkat edelim. ve bu melun hastalığı yenelim. herkese canıgönülden sağlıklar dilerim.
  • şimdi biz bu karantinayı neden uyguluyoruz ve nereye kadar sürecek? herkesin aklındaki soru bu. bitakım matematiksel modeller üzerinden bunu açıklamaya çalışalım.

    öncelikle bu modelleri açıklayabilmek için 2 tane tez öne sürmemiz gerekiyor.
    1. bu aşı ortalama en az 1 yılda bulunacak.
    2. salgının yayılma hızı ve öldürücülüğü dikkate alındığında toplumun %60-%70 kadar bir kısmının bağışıklık kazanması gerekiyor yani sürü bağışıklığı, nam-ı diğer herd immünity.

    şu anda türkiye nüfusu 82 milyon olsun. %60-%70 ne yapar? 49-57 milyon kişi.
    yani eğer aşı bulunamazsa türkiye'nin bu salgından kurtulması için yaklaşık 49-57 milyon kadarının bu virüsü tecrübe etmesi ve buna karşı bir bağışıklık geliştirmiş olması gerekiyor.

    elimizdeki veriler ne diyor peki? türkiye'de yaklaşık 30bin enfekte insan var. hadi bir varsayım daha yapalım. asemptomatik ve düşük semptomlarla hastalığı geçirenler dahil olmak üzere toplamda enfekte olan insanların en fazla %10'unu tespit ettiğimizi varsayarsak, şu anda türkiye'de 30.000*10=300.000 tane bu hastalığı tanıyan ve bir şekilde buna antikor geliştirebilmiş insan var demektir.
    peki bu sayıyı türkiye nüfusuna vursak ne yapar? yaklaşık %1'i yapmaz. ancak bizim modellerimiz ne söylüyordu? 49-57 milyon insan enfekte olsun ki biz bu illetten kurtulalım. bu nedenle de şu anki karantina salgını durdurmak için değil sadece bir sonraki adıma hazırlık amaçlı yapılıyor.

    bunun için önce salgını anlamak lazım. bir salgında toplam 2 tane faz vardır.
    1. ızolasyon
    yani yılanın başını küçükken ezeceksin ki büyümesin. bunun için de öncelikle toplumunda enfekte olan insan sayısı çok az olacak ve sen şu algoritmayı uygulayacaksın ki bu hastalığı izole edebilesin.
    - hastayı bul, test et, izole et
    -hastanın temaslarını hemen bul, onların bir başkasına temasına engel olacak kadar hızlı bul hatta, hemen onlara test yap ve onları da izole et
    bu sistemin uygulanabilmesi için elinizdeki imkanlar göz önüne alındığında çok az sayıda hasta olması gerekiyor. bu yüzden de bu faz ne yazıkki çok kısa sürüyor ve müdahale etmediğinizde bir daha müdahale etme şansınız kalmıyor ve mecburen ikinci faza geçiyorsunuz.
    2. kaçınma (mitigation)
    bu kısım şu anda dünyadaki tüm devletlerin içinde bulunduğu faz demek oluyor. burada hastalık endemi durumundan pandemi haline geçti ve ortalıkta takip edemeyeceğin kadar hasta ve takip edemeyeceğin kadar hastanın temas ettiği insan var demektir. bu durumda da ülkelerin neredeyse hepsi benzer aksiyonlar alarak salgının yayılma hızını düşürmeye çalışırlar.

    bu önlemler neler?
    home office yönlendirmeleri, okulları kapatma, sokağa çıkma yasağı vs. ülkeden ülkeye değişiyor.
    neden böyle yapıyorlar?
    herkes aynı anda hasta olmasın diye yapılıyor bunlar, çünkü herkes aynı anda hasta olursa bu sefer kurtarma ihtimaliniz olan insanları da sağlık sisteminizin yeterli olmaması sebebiyle kurtaramazsınız. bu yüzden de şu anki virüs için dünyada ortalama %5 iken ispanya ve italya'da %10-%12 ölüm oranları gördük. diğer ülkeler böyle olmamak için de bu tarz önlemler alıyorlar ki herkes aynı anda hasta olmasın.

    herkes elli kere yazdı. herkes aynı anda hasta olursa çok sert bir grafiğiniz oluyor elinizde, sonuç olarak çok sayıda insan ölüyor. bu yüzden de flattening the curve mantığı gereği insanlara evden çıkmayın diyorlar. mantıklı mı? evet. ancak sürdürülebilir mi? hayır? çünkü bir ülkede evden çıkmayın dediğinizde o ülkede ekonomiyi ve sosyal ilişkileri durdurunuz demektir. bunun hem ekonomik hem de sosyal maliyeti olur bir ülkeye, ve her ülkenin de bunu karşılama potansiyeli zengin ülkelerde fazla olsa da sınırlıdır. kimse sayın vatandaşım sen yat, ben sana ilelebet para vereceğim diyemez, zengin ülke 10 ay besler, fakir ülke 10 gün besler ama bu hazırdaki para illaki biter. bu yüzden de buradaki asıl amaç biraz farklıdır devletler açısından. matematiksel modelimiz açısından konuşursak flattening the curve mantıklıdır ama ne kadar flatten etmemiz gerektiği önemli olmaya başlamıştır artık.

    bu durumda da matematik modeline geri dönersek, değişkenin birinin bu konuda çok önemli bir rol oynadığını görürüz. bu değişkenin adı da reproduction number, yani r0'dır. yani enfekte olmuş bir kişinin bunu ortalama kaç kişiye bulaştırdığı değerdir. bu değer 1 ise enfekte olmuş 1 kişi, bu hastalığı ortalama 1 kişiye bulaştırıyor demektir. bu değer 1'in üzerinde ise salgın ileriyor, 1'in altında ise de salgın geriliyor anlamındadır.

    modeli kurarken bizim ayrıca hastalığı tanımamız ve kullanım denklemi çıkarmamız gerekiyor. bunun için de mevcut sonuçlara bakmak zorundayız. mesela bu hastalığa kapılan kişilerin %2 ile %6'sı arasındaki kişiler yoğun bakıma ihtiyaç duyacaklar. bu çok önemli bir bilgi. yani en önemli olan kurtarmanız gereken %2 ile %6 arasında insan olacak demek.

    ayrıca bir de kapasitenize bakmanız lazım ki modeli yavaş yavaş oturtalım. yine istatistiklere bakacağız. sizin yoğun bakıma ihtiyaç duyan hastalarınız o yatağı/respiratörü/ventilatörü kaç gün kullanmış? 10 ile 20 gün. yani bu süre sonucunda o yatağa yatan kişi ya ölmüş ya iyileşmiş demek.

    tamamdır, elimizde baya bilgi oldu. modelde bunları yerlerine koyduğumuzda biz öyle bir r0 değeri belirlemeliyiz ki hastane kapasitemiz şişmesin ve bu salgını öyle kontrollü salmalıyız ki insanlar yavaş yavaş enfekte olsunlar. yani problem şu: günlük ortalama kaç kişi enfekte olmalı ki sağlık sisteminde kimse yataksız kalmasın ama boş yatak da kalmasın. hep tam kapasite gitsin. tabili bu optimum case, imkansız olur ama amaç buna en yakın değerleri yakalamak. yani bizim deklemimizde efektif bir r0 ihtiyacımız var.

    yapılan bir modele göre de, almanya için yapılan best case senaryoda hastaların %2'sinin yoğun bakımda kaldığı ve bunların ortalama 10 gün yattığı üzerine düşünüldüğünde, yaklaşık olarak 100 bin yoğun bakım yatağı ve ekipmanı gerekiyor ki almanya'da bile mevcut sayı 30bin civarında.
    bu yüzden başka bir çözüm bulmamız gerekiyor.

    çözüm nedir? sisteme reset atmak.
    çünkü neydi? hastalık en başta doğru takip edilirse, hasta ve temasları iyi izole edilirse yılanın başını küçükken ezebiliyorduk. bunun için de ne gerekliydi, az sayıda hasta ve az sayıda temas.
    bunu nasıl sağlarız peki?
    herkesi evine tıkarız, bu insanlar evinden çıkmazsa, kimse kimseye hastalık bulaştıramaz. kimse kimseye bulaştıramayınca da r0 düşer. r0 belirli bir seviyeye düştüğünde de insanları kontrollü salarız, o zaman da hastayı da temaslarını da süper takip ederiz o durumda da hastalık kontrolsüz yayılmaz ve hastanelerimiz şişmez.
    şu anda dünyadaki tüm devletlerin uygulamaya çalıştığı sistem bu.

    peki sisteme reset attıktan sonra nasıl bir şey yapmamız lazım?
    1. herkese test yapmamız lazım. neden?
    çünkü sistemdeki en büyük sorun asemptomatik veya düşük semptomlu insanlar hasta olduğunu düşünmeden sistemde çok rahat hareket ediyorlar. bunu engellemenin en temel yolu da herkesin hep hastaymış gibi davranmasını öğrenmesi, başka da yolu yok.
    2. devletin r0 değerini düşüren önlemleri devam ettirmesi lazım
    bunlar neler, toplu taşıma kişi sınırlaması, maske zorunluluğu, konser, fuar vs. engellemeleri gibi hasta kişiyi veya temas ettiği kişileri takip etmeyi engelleyecek bir mekanizmayı şimdilik yasaklamak gerekir.
    3. vatandaşa karşı aşırı şefffaf olmak. bu durumda hakkaten hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için davranmak zorundayız. hükümet ve vatandaş öyle şeffaf olacak ki, vatandaş ön yargı koymaksızın bu talimatları dinleyip ona göre önlem alacak. yoksa devlet ne yaparsa yapsın her gün gizli gizli kahvede okey oynayan dayıları basıyor polis. sizce o dayı vatan hainliği mi yapıyor virüsü bulaştırayım diye, yoksa ölmek mi istiyor? ikisi de değil. o dayı virüsü bilmiyor, çünkü tv'de izlediğinde bu salgından güçlenerek çıkacağımızı duyuyor. o zaman da bana bir şey olmaz diyor. o yüzden dayıya kızmayın, adamın okeyi varsa dönsün. dayıya bunu öğretmeyene, anlatmayana kızın.. kim virüs kapıp sevdiğini öldürmek ister? o dayı bile istemez emin olun..

    istatistiklere göre wuhan gibi tam karantina uygulayan yerlerde bile bu ilk faza dönme hikayesi yaklaşık 56 gün sürüyor. yani avrupa'da insan hakları sebebiyle kimsenin evinin kapısını kaynakla kapatamayacağınıza göre bu işin süreceği tahmini olarak nisan 2021 civarları gibi görünüyor. bu süreçte hangi ülkenin vatandaşının, devletinin direktiflerine ne kadar uyduğu asıl rolü oynayacak. yani bir hükümet güven vererek şeffaf davranıyorsa, halkına söz geçirecek. yoksa saklı gizli işler yapıp siz bizim dediğimizi yapın gerisine karışmayın çok da kurcamalamayın diyorsa ona göre bunun bedelini ödeyerek yaşayacak. bu iş bir oyun değil, dünyada ilk defa yaşanan bir şey de değil. o yüzden her şeyden önce realist düşünmek emin olun en faydalısı..

    peki bu karantinaların sonucunda ne olacak? bu karantinaların sonunda birkaç sene boyunda kademeli olarak sosyal mesafe kuralları hakim olacak dünyaya. mesela evde çalışma ihtimali olanlar evden devam edecekler. restorantlar yeniden düzenlenecek belki, bir masaya 2 kişiden fazla oturmak yasak olacak. belki taksiler de öyle olacak. okul sistemi tekrar sabahçı akşamcıya dönüşüp yarı sayıda sınıf mevcudu ile eğitim yapacak. belki bir süre uçaklar yarım kapasite çalışacak. ama bir şekilde bu ekonominin çarkları dönmeye devam edecek sadece ülkeler %60-%70 sürü bağışıklığı kazananana kadar. sonra zaten emin olun kimsenin umrunda olmayacak bu işler.

    ama bir piyango durumu var: aşı bulunması. aşı bulunursa bu model çöker ve toplum hasta olmaya gerek kalmadan bağışıklık kazanır. bu durumda da çok daha hızlı şekilde eski hayatımıza geri dönebiliriz.

    o yüzden kendiniz için, aileniz için,sevdikleriniz için, sevmedikleriniz için, ülkeniz için, insanlık için, şimdilik evde kalın...

    not: bu anlatılanları bir youtube videosundan öğrendim. dile de gelsin istedim. videonun linki de şöyle: https://youtu.be/rqehlf0egwi
  • her şeyi değiştiren bir gerçeklik.

    3 ay öncesine kadar kimsenin aklında bile yoktu.

    kendini erteleyen insanlara ders olacaktır.
  • yıllar sonra bu ismi nasıl hatırlayacağımı düşündüm bir an. acaba yakınlarıma da bulaşacak mı ?, birilerini kaybedecek miyim ?, avrupa birliği dağılmaya başlar mı ?, insanlar birbirleriyle olan temaslarını kaybedip münzevileşir mi? her şey sona erdiğinde insani değerler nasıl şekillenmiş olur ? , kapitalist sistemin başına ne gelir ? ve acaba iki gözümün çiçeğine dertsiz,tasasız kavuşabilecek miyim?
  • benim twitter ahalisi bu calismayi paylasiyor; ben de burada paylasayim

    https://stm.sciencemag.org/…03/scitranslmed.abb5883

    iki potansiyel ilactan (nhc, eıdd-2801) ve en azindan petri kabinda ve farede ise yaradiklarindan bahsediyor calisma

    ben henuz bastan sona goz bile atamadim; isler cok yogun; vaktim yok. ama dursun belki birisi okur, bir ihtimal bir ise yaradigini dusunur, baska birisine soyler filan filan...

    hizlica alintilar
    * "the potency of nhc/eıdd-2801 against multiple coronaviruses and oral bioavailability highlight its potential utility as an effective antiviral against sars-cov-2 and other future zoonotic coronaviruses."

    * "we previously reported that cov resistance to another broad spectrum nucleoside analog, rdv, was mediated by rdrp residues f480l and v557l in a model coronavirus mouse hepatitis virus (mhv) and in sars-cov, resulting in a 5-fold shift in ıc50 (fig. 3c)(21). consequently, we tested whether rdv resistance mutations in mhv conferred cross-resistance to nhc. ın fact, the two rdv resistance mutations, alone or together, conferred increased sensitivity to inhibition by nhc"

    * "lack of cross-resistance further suggests that nhc and rdv may select for exclusive and mutually sensitizing resistance pathways."

    * "altogether, therapeutic eıdd-2801 was potently antiviral against sars-cov in vivo but the degree of clinical benefit was dependent on the time of initiation post-infection."

    * "here, we show that prophylactic and therapeutic eıdd-2801 significantly reduced lung viral loads and improved pulmonary function in mouse models of both sars- and mers-cov pathogenesis. although the improvement in both sars- and mers-cov outcomes diminished with the delay of treatment initiation time, ..."

    * "the data provided in this manuscript suggest that eıdd-2801 should be quickly evaluated in primate models of human disease, using immediate models for mers-cov and sars-cov pathogenesis or newly described cynomolgus and rhesus macaque models for sars-cov-2"
  • tehlikenin kod adları
hesabın var mı? giriş yap