• tanimadigi, yasini basini bilmedigi birine, salt sozlerinden dolayi "orospu cocugu" gibi agir kufurler etmekte sakinca gormeyenlerin, hakkinda fikir sahibi olmayacagi bir duygu.

    gunluk hayatta birinin yuzune soyleyemeyecegi kufurleri, internet perdesi arkasindan soyleyebilenlerin bilemeyecegi bir duygu.

    edit: bir ustte, su an silinmis oldugu icin goremediginiz entry'deki goruslere yonelik yazilmisti bu. entry silinmis olsa da anlami kaybolmadigi icin oldugu gibi korunarak, bundan binlerce yil sonraki kusaklara bu caglardaki dusunme bicimlerine ornek olsun diye oldugu gibi birakildi. yazarin kim oldugu bilinmiyor.
  • oksimoron ornegi. ozellikle ramazanda isitme olasiligi yuksek bir laf.

    bir duygu zorunlu olarak nasil hissedilir?

    istiklal marsi okunurken yuruyen birine de soylendigi coktur. insan zorunlu olarak nasil saygi duyar?

    ya da beklenti saygi duymasak da saygi duyuyormus gibi yapmamiz midir? o derece samimiyetsizlik uzerine kurulu sembollere mi bagli bizim toplum olmamiz? saygi icten gelen, anlayisa dayali bir duygudur, zorla hissedilmez. zorla hissettirmek icin baskilandiginda nefrete donusebilir.
  • zorla saygi duymak soylemiyle kamplastirilmak isteniyor toplum. ya bizden ol, ya da bize saygi duymayanlardan ol!
    boylece "biz" ve "onlar" ortaya ciksin. kimse acikta kalmasin. herkesin sinirlari belli olsun, herkesin adini koyabilelim, karakterini bilelim, yargimizi verelim. bu soylemin ardinda yatan bunlar. bunun altinda da, karadan uzaklasirsam bogulurum korkusu var. yani korku.

    iste bunlar uzerine kurmaya calisiyorlar toplumu: korku, zorla saygi, nefret.

    ben benim. ben kendimi senin referanslarinla tanimlamiyorum. ben senin herseyi yerlestirmeye calistigin bir yerde olmak zorunda degilim. buna saygi duymani da beklemiyorum. zaten saygiyi zorla duymaya alismis bir disiplinden beklenecek sey degil.

    bu baskiya ragmen, nefret edesim gelmiyor. daha cok aci ve huzun uyandiriyor bunlar bende. eninde sonunda korkan insanlar bunlar.
  • degisik insanlara degisik seyler anlamina gelen soz. mesela bence kanunlara aykiri olmadikca ya da ses kirliligi, cevre kirliligi ve zarari yaratmadikca insanlarin davranislari gelenekleri ve goreneklerini rahat birakmak, mudahele olmamak, anlamina geliyor. ancak amerika'da nasil 2000'lerin ortalarinda "don't you believe in freedom" "ortadoguyu bombalamakta yuzde yuz hakliyiz" demek ise idi, "saygi duymak zorundasin" da turkiye'de "benden farkli gelenek ve gorenekler kanuna aykiri olmasa da terbiyesizdir ve bunlari uygulayanlari doverim, bicaklarim, korkuturum" demek oluyor. ramazan da mesela disarida icki icmemek filan. yahu zaaten musluman adamin normalde icki icmemesi gerekiyor. baskasinin yaptigi neden bu kadar insanlari etkiliyor ben bunu anlamiyorum. nefsini bu kadar kontrol edemeyen bir dini kulture sahip toplum tanimiyorum ben. hiristiyanlar lent'de bir tek balik yiyebilirken lokanta da biftek yiyenlere saldirmiyorlar. ben rejim yaptigimda salata yerken yan masada fetuccini carbonaralari bol yagli mantilari goturen kisilere bagirmiyorum. onlarin sorumlulugu degil benim rejim yapmam, bana ait o sorumluluk. bir kere bu kadar baskasinin ne yapip ne yaptigindan etkilenmek ahlaki bir acizlik ve disipsinsizlik.
  • bireyin söylemlerini kontrol altında tutmak, sindirmek için kullanılan bir baskı aracıdır. hatta daha karmaşık bir tümce yapılanması olarak "sevmeyebilirsin ama saygı duymak zorundasın" biçiminde sıkça kullanılır. bu kullanımın nedeniyse saygı kavramının sevgi kavramından daha kapsamlı ve güç alanının daha geniş olmasıdır. bu nedenle sevmediğin şeye saygı duyman gibi aslında ne anlama geldiğini bilmediğin bir takım tepkilerle karşılaşman mümkündür.

    örneğin, bu yaptığım şey aslında bir çeşit söylem çözümlemesi ama ben söylem çözümlemesi alanına zerre saygı duymuyorum. eh, alanı da sevmiyorum? ancak günlük hayatta kullanmaya devam ediyorum veya bir şeyleri açıklarken, değil mi? o halde sevmemin veya saygı duymamın pek de bir anlamı kalmıyor. dolayısıyla böyle yaklaşımlardaki hem sevmek hem de saygı duymak sözcük ve öbeklerinin hiçbir anlamları yoktur. bunlar duygulardan da öte, toplumsal seviyede soyut kavramlardır.

    ancak bu tümcelerin kullanılma biçimlerini psikolojide inceleyen kimseler olduğuna eminim. çünkü bu tür tümcelere, belirli bir argümanı savunan bireyler pasifize olmuş biçimde tepki veriyorlar. "yoo, neden saygı duyacakmışım?" karşıt sorusunu yönelten insan sayısının çok ama çok az olduğunun farkında olmanız mümkündür. işte bu ilginç bir durum, çünkü saygı duymak zorunda olmak düşüncesine biraz daha temkinli yaklaşıyor insanlar.

    kişisel düşünceme göre, bu durumun altında empati kurmak yatıyor. elbette, saygı duyulması gereken şeyin aşırıcı, başkalarını tehlikeye atan bir olgu veya davranış olmaması kaydıyla. aksi takdirde saygı duyulmayacağı, hatta düşmanlaştırılacağını öngörmek mümkündür. bununla birlikte, kişisel seçimler ve beğenilere saygı duymak veya siyasi düşüncelere saygı duymak bağlamı çerçevesinde, başka insanları gücendirmemeye çalışmak, belirgin bir toplumsal dayanışma kırıntısına işaret ediyor olabilir. bunu çalışan toplumdilbilimciler vardı sanıyorum, karşılıklı konuşma sırasında (ama kesinlikle iletişim değil**) bireyin davranışlarını, sözcük seçimlerini çözümleyen.

    her neyse. şunu açıklamaya çalışıyorum aslında:

    herhangi bir kimseye, düşünceye, varlığa saygı duymak zorunda değildir kimse. tanımadığınız insanlara siz diyebilirsiniz, deyiniz de, ancak bu siz hitabının bir anda sen'e dönüşmesi tamamen hitap edilen kişinin davranış, söylem ve sözcük seçimlerine bağlıdır. birisi size "saygı duymak zorundasın" diye bağırıyorsa ona saygı duyar mısınız veya "sike sike saygı duyacaksınız" diye meydanda karşıt görüşlülere bağırıyorsa "ah, evet, onların düşünceleri de bu yönde" deyip vaz mı geçeceksiniz? hayır. saygı duymayacaksınız, ancak empati kuracaksınız bilinçdışı olarak. neden? çünkü karşınızdaki insanın takıntılı biçimde bir olguyu, davranışı, düşünceyi savunduğunun farkına varacaksınız. bu da aslında sizi öfkeye veya üzüntüye sevk edecek. çoğunlukla öfkeye sevk eder. üzüntü için karşınızdaki insanın bir zamanlar herhangi birisi, herhangi bir çocuk olduğunun farkına varmanız gerekiyor - ancak bunlar çok daha derin konular, benim girmeyeceğim.

    bir şeye saygı duymamanız onu yok etmiyor. buna karşın saygı duymadığınızı kabul etmeniz sizi serbest bırakıyor. bu nedenle, saygı duymayın. özellikle büyüklerinize ve "büyüklerinize." çünkü saygı duyup duymadığınızı kendi içinizde tartışıyorsanız, büyük olasılıkla saygı duymaya değer hiçbir yanları yoktur.
  • yıllardır, insanlar tarafından bilerek ve isteyerek çarpıtılan söylem. hayır efendim, kimseye, hiçbir şeye saygı duymak zorunda falan değiliz. ancak saygısızlık yapmama zorunluluğundayız. ben neden senin saçma sapan şeylerine saygı duyuyorum ki? saygısızlık yapmam olur biter.

    doğrusu bu olmalı; (bkz: saygısızlık yapmama zorunluluğu)
  • iki arkadaşla, bir süre önce inanç konusu açıldı. arkadaşım kendisini müslüman olarak nitelendiren biri, inancından detaylı olarak bahsetti, dinledik. ikinci arkadaş da bulgar, hristiyan, onu çok beğendiğini, onun çok saygılı olduğunu söyledi. bulgar arkadaş, bazı günler ramazanda oruç tutuyormuş, inanca saygılı ya, övdü de övdü. sonra tutamadım kendimi, ''sormadın ama ben de deistim, islam'a inanmıyorum'' dedim. öfkeden deliye döndü, işte bulgar arkadaşı saygılıymış da, ramazan da oruç tutuyormuş, oruç tutanların olduğu yerde yemiyormuş da, keşke herkes onun gibi saygılı olabilseymiş! ben inanmıyorum dedim diye saygısız oldum.

    bir başka saygı duymak zorundasın saçmalığı da, ramazanda oruç tutanların olduğu bir ortamda su içmek, çay içmek, bir şeyler yemenin saygısızlık olarak algılanma anlamsızlığı. oruç tuttuğum zamanlarda etrafımdaki insanların yemek yemesi, bir şeyler içmesi beni hiç rahatsız etmedi, sen zaten kafada bitirmiş oluyorsun, yemeyeceğim diyorsun, zaten amaç fakirleri anlamak, nefsi eğitmek değil mi? sen tüm gün yat, etrafında kimse yemesin içmesin, herkes sana saygılı olsun, oruç tutmuş ol. sen tutmayanlara saygılı olabiliyor musun? herkes bana saygı duysun, ben onlara saygı duymak zorunda değilim.

    zaten islam inancı temelden böyle bir bakış açısına sahip değil mi? ''biz mü'miniz, cennete gideceğiz, diğerleri müşrik, kâfir, cehennemde yanacaklar; biz onlardan üstünüz, değerliyiz.''
  • değilim...
    talep edildiğinde daha da pisleşesim geliyor hatta o her ne ile ilgili saygı ise.
  • saçma sapan bir önerme. kimse bir başkasına veya bir şeye saygı duymak zorunda değildir. bazı insanların ve özellikle saygı duymak zorundasın kuplesini diline pelesenk edenlerin görmezden geldikleri veya muhtemelen akıllarına bile gelmeyen ilke saygısızlık etmeme mecburiyetidir.
    beni sevmeme, fikirlerime saygı duymama özgürlüğün var ama bana saygısızlık etmeme mecburiyetinle birlikte. benim de öyle.
  • aslında tahammül etmek zorundasın 'saygı duymak zorundasın'dan daha makul ve mantıklı.
hesabın var mı? giriş yap