• toronto'nun dogu bolumunde yer alir, etnik koken olarak kahverengi (tum dogu ve bati asya) kokeni coktur. west end ile hic anlasamazlar, bura daha fakir oldugundan zengin beyaz west end'e gicik kaparlar. fakirligi, suc oraninin fazlaligi ve yasamiyla pek de gurur duyarlar. genelde soyle bir metro istasyonu olarak dusunursek victoria park istasyonu tam anlamiyla scarborough'nun sinirlarinin basladigi yerdir.
  • kingston caddesini hesaba katmazsak ,ki göle yaklaştıkça zengin tabakada artıyor, sokaklarına şöyle kapaca bakıldığında görülenler genelde hintliler, afrikalılar, hintliler, hintliler, suudi müslümanlar, hintliler, hintliler, afrikalılar, aa sen nerden çıktın asyalı ve hintlilerdir.
  • york'un bir kasabasıdır. yaklaşık 10.000 kişilik nüfusu ile sessiz sakin bir yerdir. en yakın büyük şehir yorktur. kasabada en fazla bulunan şey publardır.
  • metropolitan toronto kapsaminda bulunan bir sehircik.
  • genelde nufus gocmen agirlikli, evet ancak bazi yerlerde soylenen 'guvenli degil' lafi gecerli degil.
    ev fiyatlari gecen sene 700 dolar civariyken bu sene 1 milyon'dan assagi bulmak zordu simdi yeni yeni dusmeye basladi eski seviyeye.(yabanciya yuzde 20 tax koydular cunku hehe)

    yesillik disinda cok guzelligi ve albenisi var mi ? hayir ancak downtown ve civarini butce olarak karsilayamayanlar icin ideal. sessiz, sakin.
  • ingiltere'nin kuzeyinde yer alan ve yorkshire bölgesi sakinleri için en kolay yollu tatil kaçamağı olarak da bilinen sahil kasabası. günübirlik geziler için ideal ancak daha uzun konaklamalar için sıkıcı olabilir, zira hareketli bir kent değil. kum plajın tadını doya doya çıkarabilmek adına ziyaret edeceklerin bulutsuz yağmursuz bir gün seçmeleri tavsiye olunur.
  • orijinal ingiliz sahil kasabasidir ki kasabadaki grand hotel zamaninda avrupa'nin en buyugu olarak insa edilmistir.

    8 mart 2015'te soyle bir not dusmusum defterime (orada yasarken):
    -----------------------------

    yatak odamdan deniz gorunuyormus.

    ne kadar zamandir yagmur var mi diye bakiyorum uyaninca camin gerisine. eski sehir kalintisi duvari ve uzerindeki dairesel mavi plaketi, cin restaurantini, gotik kilise kulesini, grand hotel'in muhtesemligini, itfaiyeyi goruyordum ama south cliff'in altindaki deniz manzarasini ilk kez bugun farkediyorum.

    zaten dunde coktandir ayakkabi almadigimi farketmis ve alisveris yapmistim. tam bes aydir ayakkabi almamisim.

    bes ay ne ki? paris'e gitmeyeli haziran'da yedi yil olacak. ızmir'i 16 yildir gormuyorum. trabzon yirmidort, erzurum yirmisekiz. bursa'ya bile uc yildir gitmemisim.

    pazar aksami cok az yer acik scarborough'da. ugradigim eglence mekaninda beni taniyan garson "kahve mi?" dedi herzamanki gibi. evet, tatlandiricili dedim. ne kadar bilinir olmusum kisa zamanda, garip. bara yaklastim. kahve sonrasi birseyler iceyim dedim. ne icsem? safari sisesine benzer birsey vardi orada. en son ne zaman icmistim safari? sanirim 1999 lapta sahili. degilmis zaten. absolute var, ne zamandi peki? 2010-11, murat'in evi, findikzade, mehmet ile beraber. mehmet sarhos olmus, sonra "abi, ben bir kiz sevdim" hikayelerine baslamisti.

    en son ne zaman ispanak yedim? hatirlayamadim. ne zaman opera'ya gittim? ıki ay once. bak bu iyi.en son ne zaman bir kadini optum? tanimlanamadi.

    yazinca korktum. kirkegaard okusa bu yazdiklarimi ne derdi bana? o kadar mutsuz oldugumu zannetmiyorum ama facts/figures pek iyi seyler soylemiyor hakkimda.

    dun anne bronte'nin mezarini ziyaret sonrasi garibaldi sokaginin tallergate cikisinda bir disi kediye rastladim. uc renkli ya, disi oldugu anlasiliyordu. kacmak isterken yakaladim onu. once elimi koklatip dost oldugumu anlattim. sonra oynadim ve de optum. patilerinden siki sikiya tutmadim, boynunda nefesimi hissetmeyecek bir daha hayati boyunca muhtemelen, adini da bilmiyorum ama o an mutlu oldum. umarim kedicik de beni biraz anlamistir. soren de cok kizmasa bana bu arada.

    yol beni sahile dogru indirdi. ılk kez yurudugum sokaklar bana ıstanbul'u hatirlatti. once yeldegirmeni civarindan kadikoy'e iniyor havasi verse de daha sonra cihangir-tunel civarindan findikli-tophane taraflarina iniyormusum gibi geldi. belki'de gumussuyu'ndan setustu'ne. ozpetek'in hamam filminde oyle bir sahne vardi sanirim. genc gassman (vittorio'nun oglu) merdivenlerde yasli ayral ile mi karsilasiyordu ne? ayral'in adi neydi? necdet mahfi'mi? bir de ayral soyadli cuneyt vardi. papyon takan. kocatopcu, adnan ener, akif poroy gibi. bir de marka gelistirmisti. cuneyt'i hatirlatan june8 diye. ortaginin annesi ile tanismistim: fortuna. yakistirmistim ismi o hanimefendiye. sonra iflas edip paris'te fotograf cektigini duymustum ayral'in. farkli hikayesini duymak isterdim. alaton'un dedigi gibi: "basari hikayeleri asagi yukari aynidir, asil ilginci basarisizliklardir".

    sahile inen yerde alaton'un kuruldugu ofise gitmistim yillar once. ıki tane a soyadli adamin kurdugu a'larin sirketi-kompanisi. alarko. garih ne zaman dahil oldu ki?

    kandiyoti beni oraya niye goturmustu acaba? fikrim yok.

    bir wafflecinin onune gelmistim. en son keyifli bir waffle'i camden town'da yemistim. bulent ile altan'in calistigi yerde. altan ile 2003 yilinda kuzenim vasitasi ile tanismis ve her seferinde epikurist selamlasmistik, yarisini benim, yarisini altan'in soyledigi: "biz varken olum yok, olum varken biz yok". epikur hedonist miydi, bir lokma-bir hirkaci mi? kimse bilemeyecek.

    beni nasil bilecekler peki? babamin kanaatkarligi ile mi, rahmetli amcamin hirsi ile ile mi. olunce kimse hatirlayacak mi, hatirlarsa hangisine yakin?

    s.h.k. birgun bana mollalikla yuppielik arasinda gidip gelmissin demisti perpa'da. kendimde oyle dusunuyormusum ki unutmamisim.

    ama ikisi de olmadigimi biliyorum artik. zulkuf altan'in soyledigi bir turku vardi erzurumlu emrah'tan:

    ......................
    hoca beni tan eyleme camiye gelmez diye,
    kose-yi meyhane banadir, mescidde sanadir
    ......
    (mustezat miydi bu siir turu?)

    gunluk bira rekoru uc (rakamla 3) olan ve en son 2013'de esrimis birisi olarak ben o meyhane kosesinde ancak mezeleri bitiririm, o da baska mesele.

    acaba z.altan'i (ne kadar altanesque bir yazi oldu bu) canli olarak dinleme sansim olacak mi? ankara'da birgun bir ortamda yakalarim. sevgili kaymas bey olsa burada "okazyon" kelimesini kullanirdi, kesin.

    ılk beraber barcelona gezisinde farkli otellerde kalmistik. aslinda ayni sehir bile sayilmazdi. ben yoreselligi tanima amacli olarak terrassa civarinda kaliyordum. degisikliklerden hoslanmayan kaymas bey her zamanki gibi hotel st.moritz'de. habitacion kelimesini orada ogrenmistim. oda icin ne kadar uzun bir kelime.. oda temel yasam ogelerinden oldugundan bir veya iki heceli olmasi gerekmez mi? oda, room, zimmer. demek ki ispanyollar belki de havanin sicakligindan odayi dil kullaniminda gercekten cok gec kesfetmisler. her neyse, otel passeig de gracia'daydi. oradan kaymas bey'in regule lokantalarindan los caracoles'e giderken soyle konusmustuk:
    -kaymas bey, biz bu insanlari teknolojide, muhendislikte yakalar ve geceriz ama bu mimari meseleyi nasil halledecegiz?
    klasik fm'de shostakovic duymus gibi aciyla bakmisti yuzume ve
    -sorma oglum sorma
    demisti.

    shostakovic ve profokiev'e niye bu kadar kiziyordu kaymas bey acaba?
    rahmetle aniyorum kendisini.

    borodin'in bitmemis prince ıgor operasini tamamlayanlar arasinada rimsky-korsakoff vardi ama shosta var miydi acaba? ne guzeldir polovets/tatar/kuman/kipcak danslari o operada. o danslarin giris muzigi esliginde evlenmek isterdim. rustavi halk danslari ekibinin veya eisenstein'in korkunc ıvan filmindeki kadin karakterler gibi vokalistler olsaydi. ya da brenna mccrimmon birseyler soyleseydi.

    kamran olsam diye bir parca soyluyordu degil mi brenna? kamran ne demekti? mutluluga ulasan mi? gordugum kamranlar pek oyle gorunmuyordu. kam(u)ran yuce/usluer/ınan/gurun. pek ismiyle musemma degillermis ya da iyi rol yapiyorlar.

    halbuki ben ismimle uyumlu oldugumu dusunurum. belki de zannediyorumdur.
  • are you going to scarborough fair? sorusuna konu olan belde

    o yörede,

    maydonoz

    adaçayı

    biberiye

    kekik

    gibi aromatik nebatatın yetiştiğini de tahmin ederim.
  • (highcrout scarborough)canada güneyinde yer almakta.aslında konum olarak çok güzel her yer orman ama ormanlara çok yakın.önünüz şehir arkanız orman.şehire gayet yakın.eskiden biraz daha doğu ülkelerinde yaşayan insanlar vardı buralarda hintliler vardı ama şuan normal olmuş durumda.gayet güvenli yerler hiç bir komşu ile sorun yaşamışlığım yok hepsi de cana yakın türkiye topraklarında olan komşuluk gibi,highcrout için diyorum burda da evlerin fiyatı artmış durumda geçen günlerde bir evin 1 milyon dolar civarında satıldığını duydum..
  • trinidad ve tobago'nun tobago adasının en büyük şehri.
hesabın var mı? giriş yap