• yaşanabilecek bir şehir. laga lugasız, sessiz sakin bir karakteri var. bununla birlikte, eğlence adına aradığınız şeyleri bulabilirsiniz.

    geçici bir süre için şehre geldiyseniz seattle city pass alıp görülmesi gereken yerleri görebilirsiniz.

    uzunca bir süre seattle'da kalacaksanız, yağmura, bohem havalara ve soğuğa kendinizi hazırlayıp gelin. seattle public library'ye üye olun. pike place market'tan taze balık alın, evinize taze çiçek hediye edin. bonzai yetiştiriciliğiyle ilgilenin. seattle's best coffee'de en güzel kahveleri için. tully's ve starbucks da iyidir ama şehirdeki en güzel kahvelerin organik coffee shop'larda bulabileceğinizi unutmayın. 1st avenue'daki amber'da takılın. yeni insanlarla tanışın. şehir havacılık şehri olduğu için boeing'in ürettiği uçaklarla ilgili bilgi sahibi olun. ister kadın olun, ister erkek cumartesi gecesi deja vu'lardan birine gidin. sevgilinizle de gidebilirsiniz.
  • (bkz: the killing)
  • yaklaşık 1 aydır kaldığım ve büyük ihtimalle hayatımın geri kalanını geçireceğim şehir. şu ana dek gözlemlediklerim:

    * evsizler bile gülüyor anasını satayım.
    * insanlar çok kibar ve yardımsever.
    * trafikte henüz korna sesi duymadım.
    * downtown trafiği istanbul'dan beter.
    * park ücretleri hayvan gibi.
    * göllerinde yelkenliler, kanolar eksik olmuyor.
    * bu şehirde herkes ya koşuyor ya da bisikleti var.

    edit: yağmurdan bıktık san francisco'ya iltica ettik.
  • microsoft'un, amazon.com'un, starbucks ve bircok dunya devi sirketin merkezi bu sehir. dunyanin en batisi sayilabilecek bir yerde konumlanmis. bellevue ve redmond gibi iki tane daha cok yakin sehri var. havasinin yagmurlu olmasi ve istanbul'a benzemesi tum turklerin sehir hakkinda konustugu ilk cumleler. bir de vancouver'a yani kanada'ya yakin. gidenler insanlarin soguk olmasindan sikayet etse de genelde cok guzel bir sehir oldugundan bahsediyorlar.
  • seattle'ın bende uyandırdığı en esaslı duygu, hareketin herşeye gebe olduğu duygusu. fazlasıyla yerime sabitlendiğimde, bir şeyin üstünde fazlaca durduğumda şehrin nezihliği ve düzeni boğucu gibi görünürken, harekete geçtiğimde, yürüdüğümde, dolaştığımda yollarla birlikte sanki içimde bir şeyler açılıyormuş gibi geliyor. sanırım her yere yayılmış parklarının, korularının da etkisiyle içimi bir genişleme, rahatlama, dünyaya yayılma arzusu kaplıyor. tek başınayken içeride hissedilen, kalabalıkken (yani iki kişiyken) aramıza sızıyor. bazen huzurlu bir sessizlik olarak bazen de henüz sezilmemiş bir halin birdenbire sezildiği ve dile geldiği sözler olarak. bu bakımdan benim tecrübe ettiğim seattle, başından beri, beni buyur eden, beni böyle kabul edersen sana burada yer var diyen bir seattle. ancak bir yandan da tutkulu bir aşktan çok karşılıklı saygıya dayalı br evlilik gibi; evliliğin taraflarının kimler olacağı konusunda liberal ama tutkuları hayretini kaybetmiş. bu entry böyle bitmeyecekti ama.
  • privateering albümünden sade, duru bir mark knopfler bestesi. sözlerinin şarkıya uyumu ve ruth moody arka vokaliyle, melodisiyle tekrar tekrar dinlenesi şiir gibi bir parça.

    sözler:

    above the bar the tvs are showing the game
    but we're not watching it, we're hardly focussing
    through the windows in the fading day
    1st avenue is turning grey
    do you ever look at me and see another man
    let's get two more beers and try to make a plan
    sometimes it feels as though i have a key
    but every time i try it it won't turn for me
    seattle - you've got to love the rain
    and we both love rain
    we both love rain

    we watched the city skyline from the ferry deck
    and you put your arms around my neck
    we talked of looking just out of town
    now it's looking like a dream shot down
    i still believe that there's somewhere for us
    but now it's something that we don't discuss
    and you're the best thing i ever knew
    stay with me, baby, and we'll make it to
    we'll make it to
    seattle - you've got to love the rain
    and we both love rain
    we both love rain
    seattle - i want you just the same
    and we both love rain
    we both love rain
  • yaşayanların bildiği, ortalamada new york dan daha az düşen yağmurunun değil, yıl içindeki yine ortalama 290 gün karanlığının problem olduğu amerika'nın kuzey batı şehri.

    dağı, gölü, ormanı... doğal güzellikleri vardır, şehri temizdir, suç oranı dengi diğer amerika şehirlerine göre daha düşüktür vs.

    yazın mükemmel geçebildiği şehir.
  • türk kahvesine düşkün bir bireyin americano dışında bir kahve içemeyeceği kahveci şehri (bkz: starbucks)

    yıllar sonra gelen edit:

    yıllar evvel yaşadığım güzel bir şehirdi. gölleri, dağları, ormanları ve plajı olan doğa harikası da bir memlekettir. kuzeybatıdadır ve vancuver ile sınır komşusudur. boeing, amazon, microsoft, adobe gibi teknoloji firmalarına ev sahipliği yapan seattle, beyzbol (seattle marines), futbol (seattle sounders) ve amerikan futbolunda (huskies) iyi takımlara sahiptir. türk restoranı işleten cem vardı bir de sarajevo sahibi yekta vardı. bunlarda kuzendi zaten. bunun dışında belleuve güzeldir. downtown ve public market olmazsa olmaz gezilecek yerdir ama bunun yanında university village yani uw (university of washington) bölgesi güzel ve hareketlidir. fusion lounge diye bir yer vardı hala orda mı bilemem. ha bir de eskiden canımdan çok sevdiğim bir arkadaşımla oradaydık o yıllar. jimmy hendrix ve kurt cobain buralıdır ve grunge müzik burada doğmuştur. (bkz: nirvana)
  • an itibariyle yagmur serpistiren yer. teksas'in asiri sicak havasindan sonra cok garip geliyor. bugun itibariyle yasamaya basladigim sehir ayrica.
  • gecen hafta seattle yoresine tasindim. hava gayet guzel. yagmur yagmadi, yagdiysa da ben gormedim. hava guzelken sahane bir sehir. park olayi problemli gorunuyor.

    buralardaki sozlukculer bir mesaj otenizdeyim.
hesabın var mı? giriş yap