• içimde ukte olarak kalmış cihazlardan biridir... 80'li yıllarda gazetelerle beraber tanıtım broşürleri verilirdi bunun... broşürde bütün oyunlarının resimleri vardı.bakar bakar iç geçirirdim.o zamanlar cihaz pahalı, oyunları ise ayrı bir pahalıydı. annem ve babamdan çok istemiştim ama almamışlardı.ben de ne kadar akraba varsa bunun broşürlerini gösterirdim, belki alan biri çıkar diye... kimbilir zamanında bu konsola sahip olsam ne kadar sevinirdim. şimdi bunun oyunlarının 20 kat güzellerini cep telefonumda bile oynayabiliyorum.ama ne yapayım ben geç gelen saadeti?

    bu arada o lanet broşürleri çocukların ağzı sulansın diye gazetelerle beraber dağıttıran sega yetkililerine sesleniyorum: "allah belanızı versin" falan diyeceğim ama çoktan battınız zaten...
  • alex kidd in miracle world oyununu oynarken ölünce tekrar en baştan başlatması üzerine kızdığım için babamın cihazı geri verip yerine commodore 64 aldığı atari.
  • "pause" düğmesi ile "start" düğmesinin farklı olmasıyla aklımda kalmış konsolum, ilk aterim, kıymetlim. tuvalete bile gitmek için konsola uzanmak gerekirdi.
  • annemin bana sormadan attığı canım atarilerimden birisi. hey gidinin alexi. o günden sonra ben oyun dünyasına küstüm zaten. angry birds'e bile pas vermiyorum, sen düşün.

    (bkz: şu an ağlıyorum ve entry giriyorum biliyor musun)
  • babamın çöpe attığı ilk oyun konsolum. ona o kadar kızdım ki anlatamam. o konsol benim için çok değerliydi. play station one oyun konsoluma gözüm gibi bakıyor ve onu babamdan saklıyorum. eline geçirse onu da atacak.
  • kutunun icinden tabanca cikmiyor olmasi gerekir..
  • tahmini bundan 7-8 önce oynadıgım ilk atarimdi,ilk aldıgım günü hic unutmam sabaha kadar alex kidd oynamistim baya fantastikdi.halende tas gibi durmakta bu atari.
  • ilk atarim. 12 ayrı ayrı kasedi ve kasetsiz çalışan alex kidd oyunuyla çocukluğumu geçirdiğim eğlence aleti. o zamanlar 12 ayrı oyun farklıydı. asterix oyununu saatlerce oynayıp hiç geçemediğim bölümler geçilmiş, annenin prizi çekmesi sonucu hiç olmuştur. o günün acısı hala taptaze. save özelliği o zamanlar olsaydı neler yapardık kim bilir.

    hala bir köşede durmakta. emülatörü var bilgisayarda, oradan arada sırada oyunlarını oynamaktayım.
  • on yaşımdaydım ve günlerim game boy adlı minik atarinin tuşlarına abanmakla geçiyordu. ancak, bir seneden uzun süredir sahip olduğum cihazdan sıkılmaya başlamıştım. zıplattığım mario'nun bol pikselli bıyıkları gün be gün gözüme batar olmuştu. lcd ekran ise *gün geçtikçe daha da küçük görünüyordu gözüme.

    derken fısıltılar kulaktan kulağa yayılmaya başladı. dediklerine göre, sega master system 2 diye bir atari çıkmıştı ve cıvıl cıvıl oyunlara sahipti. hele ki, alex kidd isimli oyun, cümle veledin aklını başından alabilecek grafiklere sahipti.

    "bu atariyi ne yapıp edip aldırmam gerekiyor" diye düşünmeye başladım. lakin, her yaz düzenli olarak ülkeyi ziyaret eden amca beylerin gelişine daha çok vardı ve anılan cihazı yurt içinde bulmak mümkün değildi. çaresizlik içinde, coşkunluğumu kalbime gömmek zorunda kalmıştım.

    ertesi gün okula gittiğimde ikizleri kendi aralarında konuşurken duydum. normalde sohbete konu ettikleri şeyler beni zerre ilgilendirmezdi ama alex kidd sözünü duyduğumda ister istemez irkildim. bu çapulcuların alex kidd'le ne işleri olabilirdi?

    yandan yandan yaklaşarak konuştuklarını dinlemeye başladım. ikizleri o ana kadar zerre iplemediğim için doğrudan muhabbete girecek cesareti kendimde bulamıyordum. lakin, tahtayı uzun uzun sildiğim esnada kulaklarımın beni yanıltmadığını anladım. evlerinde gerçekten de sega master system 2 vardı. cihazı, birkaç gün içerisinde girecekleri yeni yaşlarının şerefine hollanda'da yaşayan dayıları getirmişti. konuşulanlara vakıf olduktan sonra, "bir şekilde kendimi evlerine davet ettirmem gerekiyor" diye düşünerek sırama geçtim.

    o ve takip eden iki gün boyunca, ikizler pek çok kişiyi evlerinde düzenleyecekleri doğum gününe davet ettiler. bense oğlanları uygun bir mesafeden takip ediyor, ne zaman doğum günü sözü geçse mantar gibi diplerinde bitiyordum. ne var ki, gülümseyerek ve "aa, sizin doğum gününüz mü vardı?" diyerek katıldığım sohbetlerde bir türlü istediğim sonucu alamıyordum. aslına bakarsanız ikizler haklıydı. çünkü, zerre samimiyetimiz yoktu.

    üçüncü gün geldiğinde gerginlik had safhaya ulaşmıştı. zira, o gün de davet edilmemem durumunda bu güzelim atariye el süremeyecektim. dolayısıyla, olağanüstü önlemleri devreye soktum. çikolata teklif etmek suretiyle, ikizlerin en yakın arkadaşlarının ağzından laf aldım. neyi severler, neden hoşlanırlar; hepsini öğrendim.

    dersin başladığı anda da sıralarına geçerek ortalarında oturmaya başladım. öğretmen her arkasını döndüğünde bomba muhabbetler patlatarak ikizleri eğlendirdim. gün bitinceye değin peşlerinden ayrılmadım. bir başka çocuğu davet ettikleri esnada, ben yine diplerindeydim. yavru köpek ifadesi takınınca, "sen de gelir misin?" diye sormak zorunda kaldılar. "tabi ki, çünkü siz benim en iyi arkadaşlarımsınız!" diyerek tekliflerini kabul ettim.

    ertesi gün geldi ve minik parti başladı. atariye bakarak pastayı hızlı hızlı yedim. ancak, daha iştahlı ve tombik birkaç çocuk benden önce bitirerek cihazın başında sıraya geçmişti bile.

    ayağa kalktığımda şöyle bir teklifte bulundum: "herkes sırayla oynasın. yanınca da sıra bir sonrakine geçsin."

    yeterince adil gözüktüğü için teklifim kabul edildi. hayatlarında oyun oynamamış üç çocuk daha ilk aşamadayken yandıkları için sıra hızlı bir şekilde bana geldi.

    televizyonun karşısına oturduğumda, aşamaları leblebi gibi geçmeye başladım. o zamanlar ergenliğe de girmemiş olduğum için konsantrasyonumu bozabilecek herhangi bir etken yoktu. adeta, harikalar yaratıyordum. uzunca bir süre tüm çocuklar ilgiyle ekrana baktı. sonra ise sıkılarak birer ikişer ayrılmaya başladılar. zira, ben bir türlü yanmıyordum ve sıra onlara asla gelmiyordu.

    akşam olmuş, evde ikizlerlen başka kimse kalmamıştı. bir süre sonra, evin hanımı arkamdaki koltuğa oturarak fasulye ayıklamaya başladı. bense ondan gelen "geç oldu. annen seni merak etmez mi yavrucuğum?" sorusuna her seferinde olumsuz yanıt veriyordum. belli ki, kadıncağız dizi izlemek istiyordu. ancak ben istifimi hiç bozmuyordum.

    bir süre sonra evin beyi de geldi ve yemeğini yedikten sonra salondaki kanepeye geçti. bir türlü gitmek bilmediğim için "ajanslar da başlamıştır" şimdi cümlesini birkaç kez tekrarlamak zorunda kaldı. bense, tahmin edileceği üzere, eve ekmek getiren adamı duymamazlıktan geldim.

    en sonunda oyun bitti. son sahneyi gördükten sonra bana bir rahatlama gelmişti. ayağa kalkarak dışarı çıktım.

    ilerleyen günlerde, ikizler birkaç kez yanıma geldi. her seferinde onları tersleyerek gönderdim. ne de olsa sega master system 2'den hevesimi almıştım.
  • su siralar ortaliklarda dolanan sega saturn gibi 64 bit aletlerin 8 bit'lik eski hali.. kartu$lari vardi, game pad, ve silah (o zaman o silah cok acayip bir sey gibi gelirdi, simdi sabah gazetesinin 15 kupona verdigi sey de bile var).. baya zaman harcamisimdir basinda . (bkz: sonic the hedgehog)
hesabın var mı? giriş yap